Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: B Harfi ile başlayan Osmanlıca Lügat

  1. #1
    ғαŕz-ι мαѕαL˚ JuNi@R - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.03.2009
    Bulunduğu yer
    Çanakkale (:
    Mesajlar
    7.376
    Post Thanks / Like
    Blog Girişleri
    6
    Mentioned
    2 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    927

    Arrow B Harfi ile başlayan Osmanlıca Lügat

    BÂ Arabçaya göre harfinin okunuşu. Ebced hesabında iki sayısını ifade eder. Mektup ve eski evraklarda Receb ayına işarettir.
    BÂ-İ CERRE Arabçada kendinden sonraki kelimeyi "esre" okutan bâ. (Bismillâhi'deki gibi).
    BÂ-İ KASEM Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. $ "Billâhi" gibi. * Farsçada: Bâ diye yazılırsa; ile beraber birlikte sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.
    BA' Kulaç. * Erişme. * Yetme. * Kuvvet kudret beceriklilik. * şeref kerem. * Vergili verimli olma.
    BAAD Helâk olmak.
    BA-ANKİ Şu sûretle ki o şartla ki.
    BAAS (Bak: Ba's)
    BA-ASAM Günahlarla.
    BÂB Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
    BÂB-I ÂLEM Âlemin kapısı. Herkesin girip çıktığı yer.
    BÂB-I ÂLÎ Yüksek kapı. * Tanzimattan önce sadrazam kapılarının daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina. * Mc: Osmanlı Hükümeti.
    BÂB-I ÂSAFÎ Tar: Sadrazam konağı.
    BÂB-I FETVA Eskiden şeyhülislamların oturduğu daire. Fetvalar burada verilirdi.
    BÂB-I HÂNE f. Hırsızların yeri. * Fuhuşhane. * Tembeller yurdu.
    BÂB-I HIFZ VE HAFÎZİYET Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
    BÂB-I HİKMET Cenab-ı Hakk'ın herşeyi hikmetli ve maslahatlı yaratması bahsi.
    BÂB-I HÜKÜMET Hükümet dairesi hükümet kapısı. BÂB-I HÜMAYUN Topkapı Sarayı'nın ilk kapısı.
    BÂB-I İHYA VE İMATE Öldürmek ve diriltmek bahsi ve mevzuu.
    BÂB-UL MENDEB Kızıldeniz'de Hint Denizi yakınlarında bulunan bir boğazın adı.
    BÂB-I SAADET Saadet kapısı. * Sultanın sarayı. * İstanbul şehri.
    BÂB-I SERASKERÎ Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
    BÂB-I ŞERÎF Konya'da bulunan Mevlana türbesinin kapısı.
    BÂB f. Lâyık uygun münasib elverişli. * Hayır uğur.
    BAB(A) f. Evlat sahibi erkek. Ata ecdat. * Gemi halatlarının bağlandığı yer. * İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk. * Mânevi rehber şeyh. * Bektaşi şeyhi. * Hayırhah ve muhterem. * Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatta en büyük eseri yetiştireceği hayırlı evlâttır. Evlâdın yaptığı hayır ve sevap işleri onu yetiştiren babanın amel defterine de geçer. Her baba çocuğunu müslüman olarak yetiştirmekle görevlidir. Evlâd da dine aykırı olmayan emirlerini saygı ile yerine getirmekle yükümlüdür. İslâm ailesinde baba-evlat ilişkisi sadece bu dünya hayatıyla sınırlı değildir. Ebedi âlemde de devam edeceği esasına göre olur.
    BABA-YI ÂLEM Hz. Adem (A.S.)
    BABA-YI ATİK Babaeski. (Trakya'da bir şehir)
    BABACAN Biraz kalender davranışlı cana yakın.
    BABAYAN (Baba. C.) f. Tarikat babaları şeyhleri. Bektaşi şeyhleri.
    BABAYİĞİT Yetişmiş delikanlı tam bedenî kuvvetini almış genç. Cesur yiğit.
    BA-BERAT Berat ile.
    BABET f. Bent fırka. * Münasip bir şey. Taalluk münasebet alâka ilişki.
    BABEYN İki kapı. * Mc: Dünya ve âhiret.
    BAB HARCI Mahkemelerde kadıların naiblerin mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
    BÂBİL Asurlular devrinde Irak'ta kurulan şehirlerden biri. Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı eski edebiyatımızda "Çeh-i Bâbil" olarak yer alan ve birçok dillerin meydana gelmesi bakımından da adı geçen "Bâbil Kulesi"nin bulunduğu ilkçağdan kalma bir şehir.
    BÂBİL KULESİ Tevrat'ın rivayetine göre Hz. Nuh'un (A.S.) oğulları tarafından gökyüzüne ulaşmak için yaptırılmış büyük bir kuledir. Rabbimiz bu kulede çalışmakta olanların dillerini değiştirmiş ve birbirlerini anlamaz hale getirmiştir. Bundan dolayı tamamlanamamış ve 72 dil burada meydana gelmiştir. (Buna "tebelbül-i akvam" denir.) Müslümanlıkta bu kuleyi Nemrud'un gökyüzüne yükselerek Allah'ın işlerine karışmak maksadıyla yaptırmış olduğu rivayet edilir. Milâttan önce yaşamış olan eski Yunan tarihçisi Herodot Bâbil'deki Baal Ma'bedinin gayet yüksek bir kule olduğunu seyahatinde görerek anlatmıştır ki; Bâbil ve Nemrut Kulesi denen şeyin bu olması ihtimali vardır. (T.L.)
    BABUR (Zahirüddin Muhammed) Hindistan'da büyük Müslüman Türk devletinin kurucusu ve Timur'un beşinci göbekten torunudur. Fergana Emiri olan babası Ömer Şeyh'in ölümünden sonra tahta geçmiştir. (1494)
    BABUR-NAME f. Bâbur Şah'ın Vekayi ismindeki meşhur hatıra kitabı.
    BABÜK Ahmak sersem adam.
    BABZEN f. Ağaçtan veya demirden yapılmış olan kebap şişi.
    BA'C Karına dürtmek karın yarmak.
    BÂC f. Vergi. * Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi. * Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi. * Renk. * Çeşit.
    BÂC-I KIRTIL Hayvanlardan alınan vergi.
    BÂC-BÂN f. Geçiş vergisi tahsildarı. Bac toplayan memur.
    BACENG f. Baca. * Ufak pencere. Tepe penceresi.
    BÂC-GİR f. Vergi toplayan kimse. Vergi toplama memuru.
    BÂC-GÜZAR f. Vergi veren haraç veren. * Geçiş parasına tâbi.
    BÂD f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes.
    BÂD-I BERÎN Sabah rüzgârı. * Lâtif hava.
    BÂD-I CEM Hz. Süleyman Peygamberin hükmettiği yel rüzgar.
    BÂD-I CENUBÎ Güney rüzgârı.
    BÂD-I HAZÂN Sonbahar rüzgârı.
    BÂD-I HEVÂ Hevâ ve heves. Eğlence. Bedava. Boş.
    BÂD-I PÜRGÛ Devamlı sesler çıkaran ıslık çalan rüzgar.
    BÂD-I SABÂ Baharda esen hafif ve hoş rüzgar seher yeli.
    BÂD-I SEMÛM Çölde sıcakta gündüz esen sıcak yel. Sam yeli. Zehirli rüzgâr.
    BÂD-I SUBH Sabah rüzgârı.
    BÂD-I ŞİMALÎ f. Kuzey rüzgârı. * Nefes soluk. * Ah sesi ah çekme. * Allah'ın inâyeti. * Medih. * Söz. * Büyüklük taslama kibirlilik. * şarap.
    BÂD-I TECELLİ Tecelli rüzgârı. * Kader.
    BÂDÎ Rüzgâra ait. * Muvakkat. Geçici.
    BÂD f. "Olsun ola olaydı" mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir. Meselâ: Aferin bâd $ : Aferin olsun. Çok yaşa. Afiyet bâd $ : Afiyet olsun.
    BA'D Zaman zarfıdır ve te'hir ifade eder. * Helâk olmak mânâsına mastardır.
    BAD' Kesmek. Yarmak. * Suya kanmak.
    BAD'A (C.: Bida') Et parçası.
    BA-DAD f. Adaletli âdil sâdık doğru.
    BADAM f. Badem.
    BADAME f. İpek kurdu. * Zincir halkası. * Et beni. * Nazarlık. * Süslü şey. * Eski hırka.
    BADAŞ f. Mükâfat.
    BAD-BAN f. Yelken. * Gemi sereni.
    BAD-BAZ f. Yelpaze.
    BAD-BEDEST f. Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş.
    BAD-BER f. Uçurtma. * Daima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse.
    BAD-BİZ f. Yelpaze.
    BADD Az az akmak. * Nazik deri.
    BAD-DAR f. Mağrur kibirli. * Divane deli. * İri vücut şişman. * Hiç bir işle alâkası bulunmayan kişi.
    BA'DE Sonra.
    BÂDE f. şarap içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
    BÂDE-İ İKBAL İkbal şarabı. Yüksek mevkide bulunmanın verdiği geçici neşe ve keyif.
    BA'DE BU'DİN Hayli zaman geçtikten sonra neden sonra.
    BAD-EFRA(H) f. Mücazât ceza. * Bir çeşit fırıldak.
    BA'DEHÂ BA'DEHÛ Bundan sonra. Ondan sonra.
    BA'DE HARAB-İL BASRA Basra harab olduktan sonra. * Mc: İş işten geçtikten sonra.
    BA'DEHUM Onlardan sonra.
    BÂDEKEŞ İçki içen.
    BA'DEL EDA (Ba'de-l edâ) Yapıldıktan sonra.
    BA'DEL HARB (Ba'de-l harb) Muharebeden harpten sonra.
    BA'DEL İFA (Ba'de-l ifâ) Yapıldıktan ifâ edildikten sonra.
    BA'DEL MEVT (Ba'de-l mevt) Ölümden sonra.
    BA'DEL MİLAD (Ba'de-l milâd) Milâddan sonra. Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra.
    BA'DEL MUSÂLAHA (Ba'de-l musâlaha) Musâlahadan barıştan sonra.
    BA'DEL MÜTÂLAA (Ba'de-l mütâlaa) Mütâlaa ettikten sonra okuduktan sonra.
    BA'DEL YEVM (Ba'de-l yevm) Bugünden sonra.
    BA'DEMA (Minba'd fimâba'd) Ondan sonra. Bundan sonra. Bundan böyle.
    BADEMCİK Tıb: Boğazın iki tarafında badem biçimindeki bezler.
    BADEN Semiz iri gövdeli kimse.
    BA'DETTEŞEKKÜL (Ba'de-t teşekkül) Teşekkül ettikten sonra oluştuktan sonra.
    BA'DEZA (Ba'dezin) Bundan sonra.
    BA'DEZZEVAL (Ba'de-z zevâl) Zevalden sonra sona erdikten sonra.
    BA'DEZZUHR (Ba'de-z zuhr) Öğleden sonra.
    BAD-GÂN f. Bekçi gözetici gözeten. * Hazinedar.
    BAD-GÂNE f. Kafesli pencere.
    BAD-GERD f. Kasırga.
    BAD-GÎR f. Vantilatör. * Baca. * Semaver ve nargilenin başlığı.
    BAD-HERZE f. Büyü sihirbazlık. * Letâfet güzellik.
    BADİ' Deniz içinde olan ada. * Et. * Deri.
    BADİ f. Geçici. * Havaya veya rüzgâra âit.
    BADİ Sebeb. İllet. Mûcib. Vesile. * Zâhir ve âşikâr olan. * Halkeden. Hâlık. Yaratan.
    BADİA Derisini ve etini yarıp kanatmış olan fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası.
    BADİH (Bâdihe) Beklenmedik ziyaret. * Erkek ziyaretçi. * Birden bire gelen ilham. * Ansızın âniden.
    BADİLE (C.: Bâdil) Koltukla meme arasında olan et.
    BADİN Şişman bedeni büyük iri vücutlu.
    BADİNC f. Hindistan cevizi.
    BADİNCAN f. Patlıcan.
    BADİR Hemen yapmak isteyen. * Birdenbire vuku bulan. * Dolunay. * Büyümüş (çocuk). * Olgun (meyva).
    BADİRE Birdenbire meydana gelen hâl. Felâket. Musibet. * Kabahat. * Birden zahmetsizce söylenen söz. * Kılıcın namlunun veya her çeşit nebatın ucu. * Zor geçit. BÂDİYE f. Kır. Ova. * Sahrâ. Çöl.
    BÂDİYET-ÜŞ-ŞAM Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden batıya doğru uzanan çöl.
    BADK Tükürmek.
    BAD-NÜMA f. Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet. * Fırıldak.
    BAD-PA(Y) f. Ayağı çabuk olan (at ve sâire).
    BAD-PER f. Kağıttan yapılmış olan uçurtma. * Hodbin kendini beğenen ve öven kimse. * Kamçı topacı.
    BAD-PEYMA f. Başıboş boş gezen âvâre serseri.
    BAD-REFTAR f. Rüzgâr gibi hızlı yürüyen. Çabuk ve hızlı koşan sür'atli.
    BAD-SENE f. Kibirli mağrur. Büyüklük taslıyan. * Kötü niyetli.
    BAD-SER f. Mağrur kibirli. * Serkeş isyânkar âsi. * Taassub ehli mutaassıb.
    BAD-SEYR f. Hızlı yürüyen rüzgâr gibi koşan ayağına çabuk.
    BAD-SÜVAR f. Koşu atı hızlı yürüyen at. * Hızlı giden atlı.
    BAD-ZEHR f. Panzehir.
    BAD-ZEN f. Yelpâze.
    BÂF f. Dokuyan dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ:
    ZER-BÂF Sırma dokuyan.
    BAĞ f. Büyük bahçe. Bostan. * Üzüm asmaları bulunan yer. * Üzüm asması.
    BAGAJ Fr. Yolcu eşyası. * Yolcu eşyası koymaya mahsus yer yolcu eşyası vagonu.
    BAGAL (C.: Bigâl) Katır.
    BAGAL f. Koltuk.
    BAGAN f. Bahçeler. Bostanlar.
    BAGAR Bir yakıcı hastalıktır ki devede vâki olur; suyu içip kanmaz ve sonunda ondan helâk olur.
    BAGARE Şiddetle yağan yağmur.
    BAGAT (Bağ. C.) Bağlar üzüm bağları.
    BAGAYA (Bagiyy. C.) Fahişeler.
    BAGBAGA Evmek acele.
    BAG-BAN f. Bahçıvan bağcı. Bahçe bekçisi.
    BAG-BANÎ f. Bahçıvanlık bağcılık. Bağ bekçiliği.
    BAG-ÇE f. Bahçe.
    BAGDA' şiddetli nefret hiç sevmemek.
    BAĞDADÎ Bağdad şehrine mensub. Bağdad ahalisinden olan. Bağdadlı. * Dar ensiz tahta pervazlarından yapılmış ve üstü sıvanmış bölme veya tavan.
    BAGEL f. Ilık su. Sıcak ve soğuk olmayan harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su.
    BAGGAL (Bagl. dan) Katırcı.
    BAGİ İsteyen. * Zâlim. * İsyan etmiş. Asi. Yoldan sapmış. * Fık: İmâm-ı Adile âsi olan.
    BAGİLİK Serkeşlik âsilik.
    BAĞİSTAN f. Bağlık ve bahçelik yer.
    BAGİYANE f. Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette. * Zâlimlere yakışır şekilde.
    BAGİYY (C.: Begâyâ) Haddini tecavüz eden. * Zina edici zâni.
    BAGİZ Adavet olunmuş düşmanlık yapılmış.
    BAGİZ (Bugz. dan) Herkese nefret eden buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
    BAGL Katır ester.
    BAGLE Dişi katır.
    BAGSA' Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun.
    BAGŞE (C.: Buguş) Çisenti yağmurdan biraz fazlaca olan yağmur.
    BAGT Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.
    BAGTETEN Ansızın. Füc'eten. Birdenbire. Apansız.
    BAG-VAN f. Bahçıvan bağcı.
    BAGY Azgınlık. Zulüm İsyan. * İstemek talep etmek. * Haddini tecâvüz etmek. * Yaranın şişmesi. * (Yağmur) şiddetle yağmak.
    BAGZA şiddetli nefret hiç sevmeme.
    BAG-ZAR f. Bağlık yer bağ bostan.
    BAH şehvet.
    BAH' Helâk etme.
    BÂHA Ev ortası.
    BÂHÂ Suyun derin yeri. * Açık meydanlık. Alan. * Bir evin çevresindeki kapalı avlu veya bahçe.
    BAHÂ f. Kıymet. Değer. Bedel. Pahâ.
    BAHÂ Güzellik. Zariflik. * Zinet. * İzzet. * Bir şeye alışıp ünsiyet etmek.
    BÂ-HABER Haberi olan haberli. * Zeki akıllı. * İhtiyatlı tedbirli.
    BÂ-HABERAN (Bâ-haber. C.) Haberliler haberi olanlar. Akıllı zeki ihtiyatlı kimseler.
    BAHA-DAR f. Pahalı değerli kıymetli.
    BAHADIR f. Kahraman. Cesur. Yiğit. Dilâver.
    BAHADIRANE f. Yiğitçesine kahramana yakışır surette.
    BAHADIRÎ f. Yiğitlik bahadırlık kahramanlık.
    BAHAİM (Bak: Bahayim)
    BAHAK Göz patlama veya patlatma.
    BAHAL Malını kimseye vermeyip saklamak.
    BAHANDAT Gövdeli besili kadın.
    BAHANE f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz.
    BAHANE-CÛ f. Bahane arayan fırsat kollayan.
    BAHAR Güzellik. * Güzel. * Papatya. * Ölçek. * Put sanem. * Atılmış pamuk. * Tarçın karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır. * Sığır gözü. * İyi kokulu bir sarı çiçek.
    BAHAR f. Kış ile yaz arasındaki mevsim. İlk bahar. Rebi'.
    BAHAR-I HAYAT Hayatın baharı olan gençlik çağı.
    BAHAR-I ÖMR Ömrün baharı gençlik.
    BAHAR Ağız kokusu.
    BAHARAT Karanfil tarçın karabiber gibi sert kokulu şeyler.
    BAHARET Üstünlük seçkinlik.
    BAHARET Galip olmak.
    BAHARÎ İlkbahara âit. İlkbaharla ilgili.
    BAHARİSTAN f. İlkbaharın hüküm sürdüğü zaman. * Yeşil ve çiçekli yer. * Molla Câmi'nin eseri.
    Günler birbirinin nüshası olarak kaldırılıyor ömrünün tozlu raflarına !

  2. #2
    ғαŕz-ι мαѕαL˚ JuNi@R - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.03.2009
    Bulunduğu yer
    Çanakkale (:
    Mesajlar
    7.376
    Post Thanks / Like
    Blog Girişleri
    6
    Mentioned
    2 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    927

    Standart

    BAHARİYYE Edb: Birini övmek için yazılan ve bahar tasviriyle başlayan kaside. * Tar : Yeniçeri ağasından itibaren padişah tarafından Yeniçeri kâtibiyle ocak ağalarına verilen baharlık.
    BAHAS Deve tırnağı. * Ayak eti. * Parmak diplerinin ayak tarafındaki etleri. * Gözün üstünde veya altında beliren yumruca et.
    BAHATİR (Bühter. C.) Kısa boylu kadınlar bodur kimseler.
    BAHAYİM (Behaim) (Behime. C.) Suriye'de bir sıradağ ismi. * Canavarlar. * Dört ayaklı hayvanlar.
    BAHBAH Şâdlık şenlik.
    BAHBAH "İyi iyi" demek.
    BAHBAHA Boğazdan boğuk ses çıkartmak.
    BAHBAHA Devenin kükreyip ses çıkarması. * Çıtırdama. Mışıldama. * Deve çağırmak.
    BAHDELE İşte çabukluk gösterme. * Eğilme kırılma. (Kürek kemiği için).
    BAHE f. Kaplumbağa.
    BAHEK f. İşkence eziyet.
    BA-HEM f. Birlikte. Beraber. (Arabçadaki "Maa" mânasına)
    BAHH Ses kesilmek boğaz kısılmak.
    BAHHA' Sesi kesilmiş olan kadın. (Müz: Ebahh)
    BAHHAL (Buhl. dan) Çok bahil çok tamahkâr pek cimri. Çok alçak adam.
    BAHHAR (Bahr. den) Gemici denizci.
    BAHHAS (Bahs. den) Çok bahseden bahsetmeyi seven.
    BAHÎ şehvete dâir. şehvetle ilgili.
    BAHİCE Ses savt sadâ.
    BAHİK Tek gözü kör olan adam.
    BAHİKA Görmiyen kör (göz).
    BAHÎL Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan.
    BAHÎLÂN f. Bahiller cimriler tamâhkârlar.
    BAHİL Avâre başıboş serseri. * Yularsız deve. Deyneği olmayan çoban.
    BAHİLE Arap kabilelerinden birinin ismi. * Dul kadın.
    BÂHİR Yalancı. Ahmak serseri adam. * Kırmızı kan.
    BAHİR (Bak: Bahr)
    BÂHİR Aşikâr. Açık. Belirli. Apaçık. * Güzel. * Meşhur namdar. * Galip.
    BAHÎRA Süryâni rahiblerindendir. Zamanın ilim ve fenlerine vâkıf ve bilhassa hey'et ve nücumda ihtisas sahibiydi. Bu sebepten rahiblerin câhilleri kendisinden hoşlanmazlardı. Hazret-i İsâ'nın ulûhiyetini ve Hz. Meryem'in ümmullah olduğunu inkâr ve ilân ettiğinden bulunduğu manastırın reisi tarafından kovulmuş ve Şam yolu üzerinde Busra civârında bir manastır edinmişti.İbn-i Hişam'ın siretinde İbn-i İshak'tan rivâyet olunarak: "Bahîra kilise âleminde büyükten büyüğe intikal edip gelen bir kitaba malik bulunuyordu. Resül-i Ekremin bütün ahvâl ve evsafı bu kitabda yazılıydı." deniliyor ki bu kitab "El-Enbâ" ünvânıyla bıraktığı rivâyet olunan bir kitab olacaktır. Kitabın başlıca bahisleri yakında Arabistanda bir Nebi-i Zişân çıkacağı tevhid itikadına dâvet edeceği ve putlara ibâdetten nehyedeceği mevzuu etrafında toplanıyordu.(Meşhur Bahîra-yı Rahib'in meşhur kıssasıdır ki: Nübüvvetten evvel Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm amcası Ebu Tâlib ve bir kısım Kureyşî ile beraber Şam tarafına ticarete gidiyorlar. Bahira-yı Râhib'in Kilisesi civarına geldikleri vakit oturdular. İnsanlar ile ihtilât etmiyen münzevi Bahira-yı Râhib birden çıka geldi. Kafile içinde Muhammed-ül Emin'i (A.S.M.) gördü. Kafileye dedi: "Şu Seyyid-ül-Alemîndir ve Peygamber olacaktır." Kureyşîler dediler: "Neden biliyorsun?" Mübarek Râhib dedi ki: Siz gelirken baktım ki havada üstünüzde bir parça bulut vardı. Siz otururken şu Muhammed-ül-Emin (A.S.M.) tarafına bulut meyletti gölge yaptı. Hem görüyordum ki: Taş ağaç ona secde eder gibi bir vaziyet gördüm. Bu ise nebilere yapılır. M.)
    BÂHİRE Dikenli ağaç. * Çok koşan cins bir deve.
    BÂHİRE Vapur. Gemi.
    BAHİRE Kulağı kesik deve.
    BÂ-HİRED f. Akıllı zeki.
    BÂHİS Anlatan. Bahseden. Araştıran. Araştırıcı. * Bir şeye dâir bilgileri içine alan. Bir mes'eleye dair beyanatı ihtiva eden.
    BAHİT Baht ve ikbalden vasıftır. Tâlii yaver olan adama denir. (Kamus'tan)
    BÂHİZ Güçsüz âciz. Meşakkatli.
    BÂHİZA Musibet. Belâ.
    BAHKA' Gözü çıkmış.
    BAHL Cimrilik.
    BAHR (C.: Bihâr - Ebhâr - Ebhur - Buhur) Deniz. * Âlim. Çok bilen. * Büyük göl veya nehir. * Yarmak yırtmak. * Çok yürüyen at. * İyi kimse. * Deve hastalığı. * Aruzda aslî bir vezinle ondan tevellüd eden vezinler mecmuası. Bunlardan Arap nazmı haricinde kullanılan bahirler şunlardır:1- Hezec (Neş'eyle şarkı söyleme):a) Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün.b) Mefâîlünmefâîlün feûlün.c) Mefâîlün feûlün mefâîlün feûlün.d) Mef'ûlü mefâîlün mef'ûlü mefâîlün.e) Mef'ûlü mefâîlümefâîlü feûlün.g) Mef'ûlü mefâîlü feûlün.2- Recez (Titrek):a) Müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün. b) Müfte'ilün müfte'ilün müfte'ilün müfte'ilün.c) Müfte'ilün mefâilün müfte'ilün mefâilün.d) Müfte'ilün müfte'ilün fâilün.e) Müstef'ilâtün müstef'ilâtün.f) Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün.3- Remel (Koşan):a) Fâilâtün fâilâtün fâilâtünfâilün.b) Fâilâtün fâilâtün fâilün.c) Fâilâtün (feilâtün) feilâtün feilâtün feilün (fa'lün).d) Fâilâtün (feilâtün) feilâtün feilün (fa'lün).4- Münserih (Akıcı):a) Müfte'ilün fâilün müfte'ilün fâilün.b) Müstef'ilün feûlün müstef'ilün feûlün.5- Muzari' (Benziyen):a) Mef'ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün.b) Mef'ûlü fâilâtün mef'ûlü fâilâtün.6- Müctes (Kopmuş): a) Mefâilünfeilâtün mefâilün feilâtün.b) Mefâilün feilâtün mefâilün feilün (fa'lün).7- Seri' (Çabuk):a) Müfte'ilün müfte'ilün fâilün.8- Hafif:a) Fâilâtün (feilâtün) mefâilün feilün (fa'lün)9- Mütekarib (Yakın):a) Feûlün feûlün feûlün feûlün.b) Feûlün feûlünfeûlün feûl.10 - Kâmil:a) Mütefâilün mütefâilün mütefâilün mütefâilün. b) Mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün.
    BAHR-İ AHDAR Hint Okyanusu.
    BAHR-İ AHMER Kızıl deniz Şap Denizi.
    BAHR-İ BÎKERÂN Hudutsuz sınırsız deniz.
    BAHR-İ BÎPAYAN Çok büyük sonsuz deniz.
    BAHR-İ EBYAZ "Beyaz Deniz" İskandinavya Yarımadasının doğusunda Kanin Yarımadasına kadar olan deniz.
    BAHR-İ HAZER Hazer Denizi.
    BAHR-İ LÛT Filistinde seviyesi denizden aşağıda olan şaplı bir göl.
    BAHR-İ MUHİT-İ ATLASÎ (Bahr-ı Muhit-i Garbî) Atlas Okyanusu.
    BAHR-İ MUHİT-İ HAVAÎ Yıldızların seyyarelerin içinde dolaştığı feza. Büyük feza denizi.
    BAHR-İ MUHİT-İ HİNDÎ (Bahr-i Muhit-i Şarkî) Hindistan Yarımadasının doğusunda kalan deniz.
    BAHR-İ MUHİT-İ KEBİR (Bahr-i Muhit-i Mutedil) Büyük Okyanus. Pasifik Okyanusu.
    BAHR-İ MUHİT-İ ŞİMALÎ İskandinavya Yarımadasının batısından İngiliz Adalarına kadar uzanan deniz.
    BAHR-İ MUTAVASSIT Akdeniz.
    BAHR-İ MÜNCEMİD-İ CENUBÎ Güney kutbunu çeviren deniz. Güney Buz Denizi.
    BAHR-İ MÜNCEMİD-İ ŞİMALÎ Kuzey kutbunu çeviren deniz. Kuzey Buz Denizi.
    BAHR-İ RECEZ (Bak: Bahr)
    BAHR-İ RUM (Bahr-i Sefid) Akdeniz.
    BAHR-İ SİYAH Karadeniz.
    BAHR-İ SÜKÛN (Lût Denizi) Sularının kesif ve dalgasızlığından dolayı bu isim verilmiştir.
    BAHR-İ UMMAN Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz.
    BAHRE Arz belde.
    BAHREN Denizden. Deniz yolu ile.
    BAHREYN İki deniz. (Basra Körfezi ile Hind Denizi veya Karadenizle Akdeniz. Yahut da Akdenizle Hind Denizi) * Basra Körfezi'nde bulunan bir devlettir. 1971 yılında İngilterenin körfezden çekilmesi üzerine istiklâliyetini ilân etmiştir. Bahreyn Manama ve Muharrak Adalarından müteşekkildir. Halkı Arap ve Acemlerdir. (Yüzolçümü 662 km2 nüfusu 1972'de 216 078) * İki büyük esas ve temel şey.
    BAHRÎ Denize âit denize mensup denizle alâkalı.
    BAHRİYE Donanma ile ilgili işler. Devletin donanma ve deniz askerleri.
    BAHRİYYUN Gemiciler ve kaptanlar gibi deniz işlerini bilen kimseler.
    BAHS Kazmak. * Ayırmak. * Saçmak. * Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma. Konuşulan şey. * Teftiş. * Söz münazarası muaraza mübahese. * Bir mevzû hakkında tafsilât açıklama. * İddialaşma.
    BAHS Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az. * Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.* Zulüm. İşkence. * Uzaklık. * Gümrük almak. * Göz çıkarmak.
    BAHSAN f. Bozuk soluk. * Salına salına yürüyen. * Kıyafeti bozuk pejmürde.
    BAHSERE Dağıtma. * Gizli bir şeyi aşikâr yapma meydana çıkarma. * Kesilerek tane tane olma.
    BAHSET f. Uykuda ağırlık basma. * Uyurken olan horultu.
    BAHSÎ (Bahs. den) Bahisle ilgili bahse ait.
    BAHŞ f. Bağış. Verme. İhsan.
    BAHŞ-I KALENDERÎ Cömertçe ihsan yapma dağıtma.
    BAHŞAYENDE f. Bağışlayıcı afvedici.
    BAHŞAYİŞ f. Bağışlayış. İhsan. İhsan etmek. Afv. Atiyye.
    BAHŞENDE f. Bağışlayan ihsan eden. Afveden.
    BAHŞİŞ f. Lütfedip verilen para. Fazladan iyilik olsun diye verilen. İhsan. Hediye mükâfat.
    BAHŞÛDE f. Bağışlanmış verilmiş. * Afvedilmiş.
    BAHT Öz. Hâlis. Saf. Sade.
    BAHT f. Kader. Tâli. Uğur. Alın yazısı. Kısmet. İkbal. * Saadet. Lezzet.
    BAHT-I BÎDÂD Kötü şans insafsız tâlih.
    BAHTAK f. Evvelce savaşlarda başa giyilen demirden yapılmış başlık. Miğfer.
    BAHT-AVER f. Talihli şanslı bahtlı.
    BAHTE Semiz besili koyun. * Burulmuş üç yaşında koç.
    BAHTEK f. Uykuda iken ağırlık basma. * Fena tâlih küçük şans.
    BAHTERÎ Salına salına yürüyen yürüyüşü güzel olan adam. * Mağrur kibirli. Kendini beğenmiş.
    BAHTİYAR f. Bahtlı talihli mes'ud mutlu şanslı.(Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın. Âhiretini dünyaya feda etmesin hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin. M.)(Bahtiyar odur ki: Kevser-i Kur'anîden süzülen tatlı büyük bir havuzu kazanmak için bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir. L.)
    BAHTİYARANE f. Bahtiyarcasına mutlucasına mesut olana yakışacak şekilde.
    BAHTİYARÎ f. Bahtiyarlık saadetlilik mutluluk. * İran'da bulunan şöhretli bir kavim.
    BAHUR Çok sıcak. Çok sıcaklık.
    BAHÛR Sıcakta yerden yükselen buhar. * Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.
    BAHÛRDÂN f. İçinde tütsü yakılan kap.
    BAHUSUS Hususiyle. En çok. Hele.
    BAHUZÛR Huzur ile. Huzuru ile.
    BAHV Hurmanın yaş olanı.
    BAHYE f. Dikiş teyel.
    BAHYE-ZEN f. Terzi dikiş diken dikişçi.
    BAHZ Sıkıntılı olma can sıkma. * Yük ağır gelip hayvanı çökertme. * Bir adamı çenesinden sakalından tutup çekme.
    BAHZEC Yaban sığırının buzağısı.
    BAİD (Bu'd. dan) Uzak. Irak. * Umulmadık.
    BAİD-ÜL İHTİMÂL İhtimalden uzak.
    BAİKA (C.: Bevâik) Belâ felâket musibet.
    BAİM Heykel put sanem. * Bön adam câhil kimse.
    BAİN Dibi geniş olan bostan kuyusu. Geniş dipli kuyu. (Bak: Bâyin)
    BAİR Erkek deve.
    BAİR Şaşkın şaşırmış. Perişan durumlu.
    BAİRE Sürülmemiş ekilmemiş sert toprak.
    BAİS Fakir. * Şiddet ve zahmete uğramış kimse.
    BAİS (Ba's. dan) Gönderen. Sebeb olan. İcab ettiren. * Yeniden yaratan. Ölüleri tekrar dirilten. * Peygamber gönderen (Allah C.C.)
    BAİS-İ MESERRET Sevinmeye sebep olan sevinç sebebi.
    BAİS-İ SÜR'AT Hızlı gitmesine sür'atli olmasına sebeb olan.
    BAJ f. Haraç. Gümrük parası.
    BAJ-BÂN f. Haraççı gümrükçü.
    BA-JURNAL Zabıt varakası ile.
    BÂK f. Korku havf çekinme sakınma.
    BAK' Geniş olmak büyük olmak.
    BÂKA Tutam demet deste. * Tere ve sebzevat destesi.
    BAK'Â Siyah beyaz alacalı koyun. * Belde ismi. * Ucuzluk ve biraz kıtlık olan yıl.
    BAKALORYA Fr. Lise tahsilinden sonra imtihan neticesi kazanılan olgunluk. Olgunluk imtihanı ve diploması.
    BAKAN (Bak: Nâzır)
    BAKAR (C.: Bukur-Bikar) Öküz. Dana. Sığır.(Bakr yarmak demek olduğundan bu hayvan dahi toprağı sürüp yarmak için kullanılması itibariyle bu isim verilmiştir. E.T.)
    BAKARA İnek. Dişi sığır.
    BAKARA SÛRESİ Kur'an-ı Kerim'in 2. Sûresi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur. (Bu sûre Mûsâ Aleyhisselâm'ın risâleti ile o milletin seciyelerine girmiş olan bakarperestlik mefküresini kesip öldürdüğünü bir bakarın zebhi ile anlatır ve şu cüz'i hadise ile beşerin dünyevî menfaatlarına en çok vesile olan şeylere perestiş etmesi gibi gaflet ve dalâletin köklerini kesecek bir külli düsturu her vakit hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olarak ulvi bir icaz ile beyan eder. Asrımızda hâlâ ineğe tapanların mevcudiyyeti ve bu sureye El-Bakara isminin verilmesi ne kadar mânidâr olduğunu akıl sahiplerine bildirir ihtar eder.)
    BAKAR-PEREST f. Öküzü mâbut yapan. Öküz ve emsalini put yapıp ona ibâdet eden sapkınlar. Ehl-i dalâlet.
    BAKAYA Artıklar fazlalıklar. * Ask: Son yoklamaları yapıldıktan sonra istenildiklerinde gelmeyen veya gelip de kıtalarına varmadan savuşanlar. (Bakayadan sayılmak suçtur.)
    BAKBAK Çok söyleyici. Çok konuşan.
    BAKBAKA Desti ve bardaktan çıkan ses.
    BAKIA Dert belâ musibet.
    BAKIL Sakalı belirmiş kişi.
    BAKIR Çobanları ile beraber olan sığır sürüsü. * Geniş. * Aslan.* Göz damarı. * Hz. Hüseyn'in (R.A.) torunu İmâm-ı Bâkır'ın bir lâkabı.
    BÂKİ Ebedî dâimî. Sonu gelmez. Ölmez. * Sonsuz. * Cenab-ı Hak. * Artan. Geri kalan. * Bundan başka.(Madem beka Bâki-i Zülcelâl'e mahsustur ve mâdem Bâki'nin esması bâk iyedir ve mâdem Bâki'nin âyineleri Bâki'nin rengini hükmünü alır ve bir nevi bekaya mazhar olur. L.)
    Günler birbirinin nüshası olarak kaldırılıyor ömrünün tozlu raflarına !

  3. #3
    ғαŕz-ι мαѕαL˚ JuNi@R - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.03.2009
    Bulunduğu yer
    Çanakkale (:
    Mesajlar
    7.376
    Post Thanks / Like
    Blog Girişleri
    6
    Mentioned
    2 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    927

    Standart

    BÂKÎ Ağlayan.
    BÂKİ' Geniş vâsi.
    BAKÎ' (C.: Buk'ân) Medine şehrinde bir makbere yeri.
    BÂKİR Tâze. El sürülmemiş. Bozulmamış. * Erken.
    BAKÎR Yensiz gömlek. * Sığır sürüsü. * Karnı yavrusundan dolayı yarılan deve.
    BÂKİRE Kız. Kızlığı izale edilmemiş. * El sürülmemiş.
    BÂKİYÂNE f. Ağlayarak.
    BÂKİYÂNE f. Bâki olana yakışır surette. Ebediyyete yakışır şekilde. Sonsuzca.
    BÂKİYÂT Bakiler. Devam edenler. Geri kalanlar.
    BÂKİYÂT-I SÂLİHÂT İnd-i İlahîde ecr-i sâliha. Bâki olan sâlih ameller. * Elhamdülillah Sübhanallah ve Allahuekber gibi kudsî kelâmlar.
    BAKİYYE Artık. Geri kalan. Artan.
    BAKİYYE-İ ÂSÂR Eserlere âit geri kalan izler. Eserlerin geri kalanı.
    BAKİYYET-ÜS-SÜYÛF Kılıçtan kurtulan kimseler. * Mc: Arta kalan kişiler.
    BAKKA Sivrisinek. * Tahtabiti.
    BAKKAL Sebzevât satıcı.
    BAKKAR Sığır çobanı sığırtmaç.
    BAKL (C.: Bükûl) Tere ve sebzevatın her birisi. * Sakal bitmek ve diş çıkmak mânâsına mastardır.
    BAKLA' Bakla. * şahtere dedikleri ota " baklat-ül melik" derler. * Semizotu denilen bitki.
    BAKR Açmak. * Genişletmek.
    BAKTERİ Fr. Basit çekirdeksiz bölünerek çoğalan tek hücreli canlılara verilen addır. Çeşitli şekilleri vardır: Kürevî (coccus)çubuk şeklinde (basil) virgül şeklinde (vibriyon) burmalı (spiril).Bakteriler ya tek tek ya da birkaçı bir arada bulunmalarına göre de ayrı adları vardır. Havanın oksijeni ile yaşayabilenleri olduğu gibi havasız yaşayanları da vardır. Faydalı enzimler çıkaranlar olduğu gibi boya maddeleri gaz ve toksin (zehir) çıkaranları da vardır.
    BAKTERİ TEDAVİSİ Bazı hastalıkların tedavisinde ölü veya canlı bakterilerin kullanılması ile yapılan tedavi.
    BAKTERİYOLOJİ yun. Bakterilerin ve umumiyetle mikropların biçimlerini hususiyetlerini inceleyen bilim.
    BAKÛRE Sığır sürüsü. * Budala. Fayda ile zararı birbirinden ayırt edemeyen.
    BAKÛRE Turfanda yemiş. * Evvel yetişen.
    BAKVA Bâkilik ebedilik sonsuzluk.
    BAKY Bakmak nazar. * Muntazır olup yol gözlemek.
    BA'L (C.: Buûl) Cahiliyet devrine mahsus bir put. Güneş Tanrısı. * Karıkocadan herbiri. * Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer. * Hayret. * Zaaf zayıflık.
    BÂL f. Kanat. * Kol pazu. * Kol cenah.* Üst yukarı. * Boybos endam.
    BÂLÂ f. Yüksek. Yukarı. Yüce. Yüksek kat.
    BÂLÂ-YI BÜLEND Uzun boy.
    BÂLÂ-BÜLEND f. Uzun boylu.
    BÂLÂDEST f. Galip eli üstün.
    BÂLÂDESTÎ f. El üstünlüğü galibiyet. * Zulüm.
    BÂLÂHÂN f. Birşeyi ifrat derecede yüksek gösteren.

    BÂLÂHÂNE f. Çatı evin en üst tarafı. Tavan arası.
    BÂLÂHÂNÎ f. Bir şeyi aşırı derecede yüksek gösterme abartma şişirme.
    BÂLÂHİMMET f. Himmeti fazla olan kimse.
    BÂLÂKAMET f. Yüksek boy. * Yüksek şeref.
    BALAM Sığır.
    BALANİŞİN f. Üstte yukarıda oturan.
    BALAPERVAZ Yüksekten uçan. * Kendini olduğundan yüksek makamda gösterip gururlanan.
    BALAPERVAZANE Yüksekten uçar gibi. * Çok yüksek rütbelilere yakışır şekilde.
    BALAPÛŞ f. Palto pardesü manto gibi üste giyilen eşya.
    BALAREV f. Yüksekten giden.
    BALAST ing. Demir yollarında traverslerin altına; şoselerde ise düzeltilmiş toprak üzerine döşenen taş parçaları.
    BALATER f. Pek yüksek daha yüksek.
    BA'LE Erkeğin karısı zevce.
    BALGAM Solunum yolları tarafından salgılanan ve ağızdan dışarı atılan sümük irin ve kan karışımı maddedir. * Eskiden bedende bulunduğu sanılan dört unsurdan biri. (Bak: Ahlât)
    BALGAM-I CİSSÎ Beyaz ve yoğun balgam.
    BAL-GÜŞÂ f. Kanat açan uçan.
    BALIKHANE KAPISI Topkapı Sarayı'nın Marmara kıyısındadır. Padişahlarca cezandırılan vezirler burada idam edilir sürgün edileceklerse buradan gemilere bindirilirlerdi.
    BALİ Eski köhne.
    BALİDE f. Gelişmiş uzamış büyümüş.
    BÂLİĞ (Bâliğa) Yetişmiş. Olgun yaşına gelmiş. Aklı kemal bulmuş erişmiş varmış.
    BÂLİĞ f. Boynuzdan yapılan kadeh.
    BÂLİGA Koyun ve keçi ayağı.
    BALİMEZ 16. ve 17. yy. larda Osmanlılar tarafından kara ve deniz savaşlarında kullanılan uzun menzilli top. (Bak: Balyemez)
    BALİN f. Yastık. Koltuk. İskemle yerine kullanılan yuvarlak yastık.
    BALİNA Denizde yaşıyan ve yaklaşık olarak 20 ilâ 35 metre kadar uzunlukta olan memeli hayvan.
    BALİN-PEREST Hizmetçi hâdim hademe. * Tenbel uykucu.
    BALİSTİK yun. Merminin ateşlendikten sonra hedefe varıncaya kadar uğradığı te'sirleri tedkik edip inceleyen ilim dalı.
    BALİŞ f. Yastık. * Altın. * Nakit.
    BALİYE Zayıf ve çürümüş olan şey.
    BALKAN Doğu Avrupada batıdan doğuya uzanan dağ sırası.
    BALKANLAR (Balkan Yarımadası) Yugoslavya'nın büyük kısmı ile Arnavutluk Bulgaristan Yunanistan ve Trakya'yı içine alan yarımada.
    BALKAR Kafkasya Türkleri'nin Kıpçak kolundan olan bir boy.
    BALON Fr. Hava veya hafif gazlarla doldurulan küre. Bugünkü uçaklar balonculuğun geliştirilmesiyle elde edilmiştir. Zeplin adı verilen güdümlü balonlar hava ulaşımında ve savaşta kullanılmıştır.
    BALOTAJ Fr. Bir seçimde herhangi bir adayın oyların ekseriyetini alamaması hali.
    BAL-ŞİKESTE f. Kanadı kırık.
    BÂLÛ f. Ana baba bir olan kardeş. * Siğil sivilce.
    BÂLÛAT Su dökecek çukur. * Lağım kuyusu.
    BALÛDE f. Boy atmış büyümüş.
    BALVANE f. Dağ kırlangıcı. * Darı kuşu.
    BALYEMEZ Osmanlıların bir zamanlar kullandıkları uzun menzilli toplar.
    BALYOZ Fr. Vaktiyle Avrupa devletlerinin büyükelçi ve büyük konsoloslarıyla general ve amiral gibi kişilerine verilen bir ünvandır. * (Yunancadan) Kazık çakmak büyük taşları kırmak için kullanılan uzun saplı iri ve ağır çekiç.
    BALZEN f. Kanat vuran. Uçan.
    BAM Dam. * Çatı. * Kubbe. * Kemer * Sakf. * Sabah vakti. * Telli sazlarda en kalın tel.
    BAM-I BÜLEND Yüksek çatı. * Gökyüzü sema.
    BAM-I ÇEŞM Gözkapağı.
    BAMDAD(AN) f. Sabah sabahleyin seher vakti. Tan yeri.
    BAMDADÎ f. Seher vakti erken.
    BAME f. Sakalı gür olan. * Sık uzun ve kaba olan sakal.
    BAM-GAH f. Seher vakti. * Seher vaktinde.
    BAN Dam çatı. * Sorgun ağacı. Bey söğüdü. * yun. Sevgilinin boyu. Farsçada kelime sonuna gelerek Türkçedeki "ci cu" ekleri yerini tutan mânâda kullanılır. Meselâ: Bağban: Bağcı.
    BANBU (Malezya dilinden) Sıcak ve yağışlı bölgelerde yaşıyan bir bitki cinsi. Buğday ailesinden olup ikiyüzden fazla çeşiti vardır.
    BANDIRA İtl. Geminin hangi devlete ait olduğnu gösteren bayrak.
    BANDO Askeri mızıka takımı.
    BANEVA f. Zengin mal mülk sahibi. * Meşhur şöhret bulmuş ünlü namdar.
    BANG f. Ses sadâ haykırma bir ağızdan alkış.
    BANG-İ NEMAZ f. Ezan.
    BANİ Kurucu. Yapan. Yapıcı. Yaptırıcı. Binâ eden.
    BANKA İtl. Faizle para alıp veren kredi iskonto kambiyo işlerini gören ticari kuruluş.Faiz dinimizde günahtır. Bankalar dar gelirlilerin paralarını faiz karşılığı toplar zenginlere daha yüksek faizle verir. Bunlar dar gelirlilerin tasarruf ettikleri paralarla bir iş yeri açar bir mal üretir ve bu malın fiatına ödedikleri faizi de ekliyerek paranın asıl sahibine satarlar. Böylece bankada faiz karşılığı para yatıran dar gelirliler kendi paralarıyla üretilen bu malları satın almakla kendi aldıkları faizden daha fazlasını yani zenginin bankaya ödediği faizi ödemiş olurlar. Hem bankacıyı hem banka ile iş yapan ticaret erbabını kendi paralarıyla çalışmadan zengin etmiş fiatlarını yükseltmesine ve dar gelirlilerin zulme uğramasına âlet olmuş olurlar.İslâma uygun olan; iş ortaklığıdır. İş adamı paralarını kullandığı insanları paraları ölçüsünde işine ortak yapmalı kârını da zararını da buna göre bölüşmelidir. Böyle olursa hem fiatlar yükselmez hem de bir kısım insanlar zenginleşirken diğerleri fakirleşmez.
    BANKER Fr. Çok zengin kimse. Büyük sarraf.
    BANKET Bir otomobili uçtan uca kaplayan ve tek parçadan ibaret olan oturacak yer. * Karayollarında asfaltın her iki yanındaki balastlı kısım.
    BANKINOT (Banknot) ing. Kâğıt para.
    BANKİZ Kutub bölgelerinde deniz suyunun donmasıyla meydana gelen buzların tamamı. Bunlar ençok Kuzey Buz Denizinde görülürler.
    BANLİYÖ Fr. Bir şehrin yakın çevresinde bulunan mahalle ve yerleşme yerleri.
    BANT (Band) Fr. Ensiz uzun zarf.
    BÂNÛ f. Kadın hatun hanım. * Gelin. * Gülsuyu gibi şeylerin şişeleri.
    BÂNÛ-Yİ MISIR Zeliha.
    BANÛC f. Salıncak.
    BANYOL Bu kelime; zindan hapishâne mânâlarında kullanılırdı. Buraya katiller hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu.
    BÂ-POSTA Posta ederek posta ile.
    BÂR f. Ek olup "saçan yağdıran döken ışık veren" gibi mânâda kelimeler teşkil edilir. Meselâ: Ateşbâr : Ateş saçan. Ateş yağdıran.
    BÂR f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
    BÂR-I DİL Gönül yükü elem keder gam hüzün.
    BÂR-I GİRÂN Ağır yük.
    BÂR-I MİHNET Eziyet. * Elem yükü.
    BÂR-I SAKİL Ağır yük.
    BARAJ Fr. Bir akarsuyun akışına mâni olmak için yapılan set.
    BARAKA İtl. Temelsiz küçük yapı.
    BARAKLİT (Bak: Faraklit)
    BÂRÂN f. Yağmur. Rahmet.
    BÂRÂNÎ f. Çivit mavisi renginde Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk yağmurdan muhafaza eden şey. * Yağmurla ilgili.
    BÂRÂN-RİZ f. Yağmur saçan yağmur döken.
    BARAS Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık.
    BARBAKAN Fr. Emniyetle ateş etmek için sur duvarlarında açılan dar mazgal deliği. Kale kapılarının savunması için yapılan tahkimat.
    BARBAR Lât. Eski Yunan Roma ve daha sonra Hristiyanlara göre kendi kavimleri dışında kalan herkes. * Vahşi ilkel.
    BARBARLIK Medeniyetsizlik vahşilik.
    BARBAROS Hayreddin Paşa: (Mi: 1466-1546) Tarihin en büyük Denizcisi Hayreddin Paşa kardeşleri ile İslâm âlemini birleştirmek tek bir bayrak altında muhteşem imparatorluğumuzun himayesinde toplamak için çalıştı. Sonunda müstakil devleti ile Osmanlı Devletine iltihak etti. Kaptan-ı Derya olarak Akdenizi bir göl halinde devlete kazandırdı. Preveze'de Haçlı donanmasını perişan etti. Dinin hayırlı evlâdı Hayreddin Paşa bir korsan değil din yolunda muharebe eden mücâhid gazi idi. Beşiktaş'taki evinde vefat etti ve oradaki türbesine defnedildi.
    BAR-BER f. Hamal yük taşıyan kimse.
    BAR-BERDAR f. Sabırlı tahammüllü. * Yük kaldıran. * Hamal.
    BARBUT ALTINI Tanzimattan önce Osmanlılarda kullanılan bir çeşit altın sikke. Yüzlük Mecidiye altını kıymetinde ve ayarındaiki kırat ağırlığında idi.
    BAR-DAR f. Yüklenmiş yüklü. * Gebe olan.
    BARE f. At. * Zülf. * Kal'a kale. * Def'a kerre.
    BAREKALLAH Allah mübarek etti. Allah mübarek etsin. Hayırlı ve bereketli olsun.
    BAREKTE Sen mübarek ve bereketli eyledin (meâlinde dua).
    BAREM Fr. Devlet memurlarının aylıklarını tasnif ve tanzim eden miktarlarını gösteren sistem veya cetvel.
    BARENDE f. Yağdıran yağdırıcı.
    BA-RENG f. Renkli.
    BARGÂH f. İzinle girilecek yer. Padişah divanhanesi. * Huzur-u Rabb-il Âlemin. Dua edilen yer.
    BARGAM Levreğe benzer bir cins balık.
    BARGİR Yük taşıyan. * Beygir.
    BARHA f. Def'alarca zaman zaman sık sık devamlı olarak.
    BAR-HANE f. Yük yeri yüklük. * Yolcu eşyası indirilecek ve saklanacak yer.
    BARI (Farsça: Bârû) Etrafı surlarla çevrilmiş yer.
    BARİ' Bir kalıptan döker gibi düzgün tertipli ve güzel yaratan. Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (C.C.)
    BARİ f. Hususu ile. Hele. Hiç olmazsa. Bir def'a.
    BARİ' Tam üstün. Mükemmel.
    BARİA Yakınlarından üstün vasıflı. Emsalinden üstün. Tam ve mükemmel.
    BARİD Soğuk bürudetli. * Mc: Hoş olmayan.
    BARİDANE f. Soğukça.
    BARİH (C.: Bevârih) Samyeli adı verilen sıcak ve şiddetli bir çeşit rüzgâr.
    BARİHA Dünkü gece evvelki günün gecesi. * Dünkü gün dün.
    BARİK Şimşek. Işık. Şimşekli bulut. Yıldırım parıltısı.
    BARÎK f. İnce. Nârin. Dakik.
    BÂRİKA (C: Berâik) Üzerine biraz yağ dökülmüş olan süt. * (C.: Bevârık) Parıltı. Parıldayan.
    BÂRİKA-İ HAKİKAT Hakikatın parıltısı ve parlaklığı. Hakikat nuru.
    BÂRİKA-ÂSÂ şimşek gibi.
    BARİKAT Fr. Bir yolu kapamak üzere ele geçirilen her türlü eşyadan faydalanılarak meydana getirilen engel.
    BARİK-BÎN f. İnce gören dikkatle inceleyen bir şeyi iyice gözden geçiren.
    BARİK-NÜMA f. Işıklı. Parlak.
    BARİMETRE Fr. Gürültünün şiddetini ölçmeğe yarıyan âlet.
    BARİMETRİ Fr. Beden ölçümü yardımıyla hayvanların ağırlığını tayin etme.
    BÂRİŞ f. Yağmur. * Sağnak.
    BARİYA (C.: Bevâri) Hasır.
    BARİYY (C.: Bevâri) Kaba hasır.
    BARİZ Doğan. Zâhir ve âşikar. Meydanda olan. Belli. Açıkça.
    BAR-KEŞ f. Hamal yük taşıyan. * Mütehammil tahammül eden sabırlı.
    BAR-MEND f. Yemiş veren yemişli ağaç.
    BAR-NAME f. Eşya yük pusulası.
    BAROGRAF yun. Hava basıncını ölçen bir alet. (Bu alet vasıtasıyla bir yerin yüksekliği de ölçülür.)
    BAROK Klâsik Rönesans devrinden sonra başlayan bir mimari ve süsleme tarzı.
    BAROMETRE Fr. Hava basıncını gösterir âlet.
    BAROSKOP Fr. Cisimler üzerine havanın yaptığı basıncı gösteren âlet.
    BAROTAKSİ Fr. Bazı tek hücreli canlıların basınca göre hareketleri.
    BAROTERAPİ Fr. Bazı hastalıkların basınçlı hava ile tedavisi.
    BARR (C.: Berere) İyilik ve ihsan edici muhsin.
    BAR-SENC f. Yük tartan dirhem.
    BÂRÛ f. Kale duvarı tabyanın gezinti yeri hisar burnu sur. * Sığınak siper.
    BARUT yun. Güherçile ile kükürt ve kömürden mürekkeb alev alıcı bir maddedir ki toz halinde olup umumiyetle ateşli silahlarda ve taş kırmak gibi işlerde kullanılır. * Mc: Çabuk kızan şiddet ve hiddete kapılan.
    BAR-VER f. Yemiş veren meyvedar verimli meyve verici. * Mc: Faydalı faydayı mucib iyi netice veren. Yararlı.
    BARYUM yun. Kim: "Ba" sembolü ile gösterilen bir element.
    BAS' Cem' etmek toplamak.
    BA'S Gönderme gönderilme. * Cenab-ı Hakk'ın peygamber göndermesi. * Diriliş. Yeniden diriltme. İhyâ. * Uykudan uyandırma.
    BA'S-UL EMVAT Ölmüşlerin dirilmesi.
    BA'S-İ ENBİYA f. Peygamberlerin gönderilmesi.
    BA-SAFA Safalı. Safa ile.
    BASAİR (Basiret. C.) Basiretler. İbretli görüşler. Deliller. İbretler. Hüccet ve bürhanlar. Gözler. * Kalb duyguları.
    BASAL Bot: Soğan ve benzeri gibi kökler.
    BASAL-İ HARİF Acı soğan.
    BASALA Tıb: Vücudun her hangi bir yerinde yaradılıştan olan kabartı.
    BA-SAMAN f. Varlıklı zengin. * Düzenli tertipli düzgün.
    BASAR (C.: Ebsâr) Görme duygusu. * Kalble hissetme. Kalb gözü. * Gözün görmesi. * İdrak. Fikir. * İlm-i Kelâm'da: Kendi şânına lâyık bir vecih ile Cenab-ı Hakk'ın "görme sıfatı"dır. Kâinatta hiçbir şey O'nun görmesinden hâriçte kalamaz.
    BASARET (Bak: Besaret)
    BASARIK Çulha tezgâhının ayaklığı. * Piyano ayaklığı gibi çifte ayaklık.
    BASARÎ (Basar. dan) Görüşle ilgili olan görmeye ait.
    BA-SAVAB Doğruca doğrulukla.
    BASBASA Dalkavukların nefret edilecek hâlleri tabasbusları yaltaklanması. * Köpeğin kuyruğunu sallayarak sokulması.
    BA'SERET Dikkatle teftiş etme. * Keşif ve istihrac etme. * Perâkende edip dağıtma. * İnkılâb. Karıştırma. Bulandırma. * Meydana çıkma. * Kirli leke.
    BASIK Yükselmiş. Uzamış. Çıkmış.
    BASIK Eli açık. Cömert. Dolup taşan.
    BASIKA Beyaz ve sâfi bulut. * Âfet dâhiye. * Makbul bir cins sarı hurma.
    BASIM (Uydurma bir kelimedir) Matbaacılık. Tab'etme sanatı.
    BASIN Uydurma bir kelime olup "matbuat" yerine kullanılır. Gazete mecmua gibi belli zamanlarda çıkan matbuatın hepsi.
    BASINÇ (Bak: Tazyik)
    BÂSIR Gören. Dikkatli ve göz kuvveti ile gören.
    BÂSIT Açan. Yayan. Serici. * Ferahlık veren. * Dilediği kulunun rızkını genişlendiren Allah(C. C.). * Mücerred olup mürekkep ve müellef olmayan. * Tıb: Bir uzvu uzatıp açan adele.
    BÂSIT-ÜR-RIZK Allah.
    BASİ' (C.: Busu') Ter.
    BASİA Çok kırmızı dudak.
    BASİK Gövde damarı. (Dirsek içinde bulunan üç damarın aşağısında olandır.)
    BASİKA Su ile tamamen dolu olan kuyu.
    BASİL Kahraman cesur yiğit kimse. * Fena sert kırıcı kötü söz. * Haram olan şey. * Güzel olmayan çirkin kimse.
    BASİL Fr. İnce uzun bir bakteri çeşidi.
    BASİLE Bir nevi soğan. Bir soğan çeşidi.
    BASİM (Besm. den) Güleryüzlü şen kimse.
    BASİNE Ekincilerin sabanı. * Sanat ehlinin âletleri. * Kaba çuval.
    BASİR Basiret sâhibi ve anlayışlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayışlı. Kalb gözü ile gören. * İt köpek kelp.
    BASİR Kararmış. * Ekşi yüzlü ve katı yürekli kimse.
    BASİRANE f. Görerek. Bilerek. Basiret sahibine yakışır halde.
    BASİRET Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. * İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. * Bir evin iki tarafının arası. * Yer üstündeki kan. (Bak: Süveydâ-i kalb)
    BASİRET-İ KALB Gönül uyanıklığı. Kalb basireti.
    BASİRET-KÂR f. Basiretli ferâsetli önceden gören.
    BASİRET-KÂRÎ Basiretlilik önceden görmeklik.
    BASİT Kıymetsiz. * Geniş * Yaygın olan. * Mücerred ve münferid olup mürekkeb ve müellef olmayan. * Neş'eli. Güleryüzlü. Düzarızasız engelsiz. * Edb: Aruz vezinlerinden biri.
    BASİT KESİR Sûreti (payı) mahrecinden (paydasından) küçük kesir. 2/5 gibi.
    BASİTA Uzak yer.
    BASİTE Yükseklik ölçen yayvan güneş saati. * Döşeme minder. * Düz yer.
    BASKI t. Basıp sıkacak tazyik edecek şey. Sıkı tazyik. * Basan ağırlık veren şey. * Kalıp damga. * Bir eserin yeni basılışlarının her seferi. * Bir basmanın bir def'ada basılan miktarının tamamı. Meselâ: Bu lügatın baskısı 25.000 dir.
    BASKIN t. Ağır sakil. * Basıp geçen galip üstün. * Ansızın birdenbire hücum.
    BASKÜL Fr. Büyük ağırlıkları küçük bir ağırlık yardımıyla tartmayı sağlamak üzere birkaç kaldıracın uygun bir tarzda birleştirilmesiyle meydana getirilmiş âlet.
    BASRA Yumuşak küfki taşı. (Bu sebepten Basra şehri "Basra" diye isimlendirilmiştir.)
    BASRİYYUN Milâdi 8. yy. da Basra'da yaşamış lisaniyat âlimlerinden bir grup
    Günler birbirinin nüshası olarak kaldırılıyor ömrünün tozlu raflarına !

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]