BÂ Arabçaya göre harfinin okunuşu. Ebced hesabında iki sayısını ifade eder. Mektup ve eski evraklarda Receb ayına işarettir.
BÂ-İ CERRE Arabçada kendinden sonraki kelimeyi "esre" okutan bâ. (Bismillâhi'deki gibi).
BÂ-İ KASEM Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. $ "Billâhi" gibi. * Farsçada: Bâ diye yazılırsa; ile beraber birlikte sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.
BA' Kulaç. * Erişme. * Yetme. * Kuvvet kudret beceriklilik. * şeref kerem. * Vergili verimli olma.
BAAD Helâk olmak.
BA-ANKİ Şu sûretle ki o şartla ki.
BAAS (Bak: Ba's)
BA-ASAM Günahlarla.
BÂB Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
BÂB-I ÂLEM Âlemin kapısı. Herkesin girip çıktığı yer.
BÂB-I ÂLÎ Yüksek kapı. * Tanzimattan önce sadrazam kapılarının daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina. * Mc: Osmanlı Hükümeti.
BÂB-I ÂSAFÎ Tar: Sadrazam konağı.
BÂB-I FETVA Eskiden şeyhülislamların oturduğu daire. Fetvalar burada verilirdi.
BÂB-I HÂNE f. Hırsızların yeri. * Fuhuşhane. * Tembeller yurdu.
BÂB-I HIFZ VE HAFÎZİYET Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
BÂB-I HİKMET Cenab-ı Hakk'ın herşeyi hikmetli ve maslahatlı yaratması bahsi.
BÂB-I HÜKÜMET Hükümet dairesi hükümet kapısı. BÂB-I HÜMAYUN Topkapı Sarayı'nın ilk kapısı.
BÂB-I İHYA VE İMATE Öldürmek ve diriltmek bahsi ve mevzuu.
BÂB-UL MENDEB Kızıldeniz'de Hint Denizi yakınlarında bulunan bir boğazın adı.
BÂB-I SAADET Saadet kapısı. * Sultanın sarayı. * İstanbul şehri.
BÂB-I SERASKERÎ Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
BÂB-I ŞERÎF Konya'da bulunan Mevlana türbesinin kapısı.
BÂB f. Lâyık uygun münasib elverişli. * Hayır uğur.
BAB(A) f. Evlat sahibi erkek. Ata ecdat. * Gemi halatlarının bağlandığı yer. * İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk. * Mânevi rehber şeyh. * Bektaşi şeyhi. * Hayırhah ve muhterem. * Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatta en büyük eseri yetiştireceği hayırlı evlâttır. Evlâdın yaptığı hayır ve sevap işleri onu yetiştiren babanın amel defterine de geçer. Her baba çocuğunu müslüman olarak yetiştirmekle görevlidir. Evlâd da dine aykırı olmayan emirlerini saygı ile yerine getirmekle yükümlüdür. İslâm ailesinde baba-evlat ilişkisi sadece bu dünya hayatıyla sınırlı değildir. Ebedi âlemde de devam edeceği esasına göre olur.
BABA-YI ÂLEM Hz. Adem (A.S.)
BABA-YI ATİK Babaeski. (Trakya'da bir şehir)
BABACAN Biraz kalender davranışlı cana yakın.
BABAYAN (Baba. C.) f. Tarikat babaları şeyhleri. Bektaşi şeyhleri.
BABAYİĞİT Yetişmiş delikanlı tam bedenî kuvvetini almış genç. Cesur yiğit.
BA-BERAT Berat ile.
BABET f. Bent fırka. * Münasip bir şey. Taalluk münasebet alâka ilişki.
BABEYN İki kapı. * Mc: Dünya ve âhiret.
BAB HARCI Mahkemelerde kadıların naiblerin mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
BÂBİL Asurlular devrinde Irak'ta kurulan şehirlerden biri. Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı eski edebiyatımızda "Çeh-i Bâbil" olarak yer alan ve birçok dillerin meydana gelmesi bakımından da adı geçen "Bâbil Kulesi"nin bulunduğu ilkçağdan kalma bir şehir.
BÂBİL KULESİ Tevrat'ın rivayetine göre Hz. Nuh'un (A.S.) oğulları tarafından gökyüzüne ulaşmak için yaptırılmış büyük bir kuledir. Rabbimiz bu kulede çalışmakta olanların dillerini değiştirmiş ve birbirlerini anlamaz hale getirmiştir. Bundan dolayı tamamlanamamış ve 72 dil burada meydana gelmiştir. (Buna "tebelbül-i akvam" denir.) Müslümanlıkta bu kuleyi Nemrud'un gökyüzüne yükselerek Allah'ın işlerine karışmak maksadıyla yaptırmış olduğu rivayet edilir. Milâttan önce yaşamış olan eski Yunan tarihçisi Herodot Bâbil'deki Baal Ma'bedinin gayet yüksek bir kule olduğunu seyahatinde görerek anlatmıştır ki; Bâbil ve Nemrut Kulesi denen şeyin bu olması ihtimali vardır. (T.L.)
BABUR (Zahirüddin Muhammed) Hindistan'da büyük Müslüman Türk devletinin kurucusu ve Timur'un beşinci göbekten torunudur. Fergana Emiri olan babası Ömer Şeyh'in ölümünden sonra tahta geçmiştir. (1494)
BABUR-NAME f. Bâbur Şah'ın Vekayi ismindeki meşhur hatıra kitabı.
BABÜK Ahmak sersem adam.
BABZEN f. Ağaçtan veya demirden yapılmış olan kebap şişi.
BA'C Karına dürtmek karın yarmak.
BÂC f. Vergi. * Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi. * Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi. * Renk. * Çeşit.
BÂC-I KIRTIL Hayvanlardan alınan vergi.
BÂC-BÂN f. Geçiş vergisi tahsildarı. Bac toplayan memur.
BACENG f. Baca. * Ufak pencere. Tepe penceresi.
BÂC-GİR f. Vergi toplayan kimse. Vergi toplama memuru.
BÂC-GÜZAR f. Vergi veren haraç veren. * Geçiş parasına tâbi.
BÂD f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes.
BÂD-I BERÎN Sabah rüzgârı. * Lâtif hava.
BÂD-I CEM Hz. Süleyman Peygamberin hükmettiği yel rüzgar.
BÂD-I CENUBÎ Güney rüzgârı.
BÂD-I HAZÂN Sonbahar rüzgârı.
BÂD-I HEVÂ Hevâ ve heves. Eğlence. Bedava. Boş.
BÂD-I PÜRGÛ Devamlı sesler çıkaran ıslık çalan rüzgar.
BÂD-I SABÂ Baharda esen hafif ve hoş rüzgar seher yeli.
BÂD-I SEMÛM Çölde sıcakta gündüz esen sıcak yel. Sam yeli. Zehirli rüzgâr.
BÂD-I SUBH Sabah rüzgârı.
BÂD-I ŞİMALÎ f. Kuzey rüzgârı. * Nefes soluk. * Ah sesi ah çekme. * Allah'ın inâyeti. * Medih. * Söz. * Büyüklük taslama kibirlilik. * şarap.
BÂD-I TECELLİ Tecelli rüzgârı. * Kader.
BÂDÎ Rüzgâra ait. * Muvakkat. Geçici.
BÂD f. "Olsun ola olaydı" mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir. Meselâ: Aferin bâd $ : Aferin olsun. Çok yaşa. Afiyet bâd $ : Afiyet olsun.
BA'D Zaman zarfıdır ve te'hir ifade eder. * Helâk olmak mânâsına mastardır.
BAD' Kesmek. Yarmak. * Suya kanmak.
BAD'A (C.: Bida') Et parçası.
BA-DAD f. Adaletli âdil sâdık doğru.
BADAM f. Badem.
BADAME f. İpek kurdu. * Zincir halkası. * Et beni. * Nazarlık. * Süslü şey. * Eski hırka.
BADAŞ f. Mükâfat.
BAD-BAN f. Yelken. * Gemi sereni.
BAD-BAZ f. Yelpaze.
BAD-BEDEST f. Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş.
BAD-BER f. Uçurtma. * Daima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse.
BAD-BİZ f. Yelpaze.
BADD Az az akmak. * Nazik deri.
BAD-DAR f. Mağrur kibirli. * Divane deli. * İri vücut şişman. * Hiç bir işle alâkası bulunmayan kişi.
BA'DE Sonra.
BÂDE f. şarap içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
BÂDE-İ İKBAL İkbal şarabı. Yüksek mevkide bulunmanın verdiği geçici neşe ve keyif.
BA'DE BU'DİN Hayli zaman geçtikten sonra neden sonra.
BAD-EFRA(H) f. Mücazât ceza. * Bir çeşit fırıldak.
BA'DEHÂ BA'DEHÛ Bundan sonra. Ondan sonra.
BA'DE HARAB-İL BASRA Basra harab olduktan sonra. * Mc: İş işten geçtikten sonra.
BA'DEHUM Onlardan sonra.
BÂDEKEŞ İçki içen.
BA'DEL EDA (Ba'de-l edâ) Yapıldıktan sonra.
BA'DEL HARB (Ba'de-l harb) Muharebeden harpten sonra.
BA'DEL İFA (Ba'de-l ifâ) Yapıldıktan ifâ edildikten sonra.
BA'DEL MEVT (Ba'de-l mevt) Ölümden sonra.
BA'DEL MİLAD (Ba'de-l milâd) Milâddan sonra. Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra.
BA'DEL MUSÂLAHA (Ba'de-l musâlaha) Musâlahadan barıştan sonra.
BA'DEL MÜTÂLAA (Ba'de-l mütâlaa) Mütâlaa ettikten sonra okuduktan sonra.
BA'DEL YEVM (Ba'de-l yevm) Bugünden sonra.
BA'DEMA (Minba'd fimâba'd) Ondan sonra. Bundan sonra. Bundan böyle.
BADEMCİK Tıb: Boğazın iki tarafında badem biçimindeki bezler.
BADEN Semiz iri gövdeli kimse.
BA'DETTEŞEKKÜL (Ba'de-t teşekkül) Teşekkül ettikten sonra oluştuktan sonra.
BA'DEZA (Ba'dezin) Bundan sonra.
BA'DEZZEVAL (Ba'de-z zevâl) Zevalden sonra sona erdikten sonra.
BA'DEZZUHR (Ba'de-z zuhr) Öğleden sonra.
BAD-GÂN f. Bekçi gözetici gözeten. * Hazinedar.
BAD-GÂNE f. Kafesli pencere.
BAD-GERD f. Kasırga.
BAD-GÎR f. Vantilatör. * Baca. * Semaver ve nargilenin başlığı.
BAD-HERZE f. Büyü sihirbazlık. * Letâfet güzellik.
BADİ' Deniz içinde olan ada. * Et. * Deri.
BADİ f. Geçici. * Havaya veya rüzgâra âit.
BADİ Sebeb. İllet. Mûcib. Vesile. * Zâhir ve âşikâr olan. * Halkeden. Hâlık. Yaratan.
BADİA Derisini ve etini yarıp kanatmış olan fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası.
BADİH (Bâdihe) Beklenmedik ziyaret. * Erkek ziyaretçi. * Birden bire gelen ilham. * Ansızın âniden.
BADİLE (C.: Bâdil) Koltukla meme arasında olan et.
BADİN Şişman bedeni büyük iri vücutlu.
BADİNC f. Hindistan cevizi.
BADİNCAN f. Patlıcan.
BADİR Hemen yapmak isteyen. * Birdenbire vuku bulan. * Dolunay. * Büyümüş (çocuk). * Olgun (meyva).
BADİRE Birdenbire meydana gelen hâl. Felâket. Musibet. * Kabahat. * Birden zahmetsizce söylenen söz. * Kılıcın namlunun veya her çeşit nebatın ucu. * Zor geçit. BÂDİYE f. Kır. Ova. * Sahrâ. Çöl.
BÂDİYET-ÜŞ-ŞAM Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden batıya doğru uzanan çöl.
BADK Tükürmek.
BAD-NÜMA f. Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet. * Fırıldak.
BAD-PA(Y) f. Ayağı çabuk olan (at ve sâire).
BAD-PER f. Kağıttan yapılmış olan uçurtma. * Hodbin kendini beğenen ve öven kimse. * Kamçı topacı.
BAD-PEYMA f. Başıboş boş gezen âvâre serseri.
BAD-REFTAR f. Rüzgâr gibi hızlı yürüyen. Çabuk ve hızlı koşan sür'atli.
BAD-SENE f. Kibirli mağrur. Büyüklük taslıyan. * Kötü niyetli.
BAD-SER f. Mağrur kibirli. * Serkeş isyânkar âsi. * Taassub ehli mutaassıb.
BAD-SEYR f. Hızlı yürüyen rüzgâr gibi koşan ayağına çabuk.
BAD-SÜVAR f. Koşu atı hızlı yürüyen at. * Hızlı giden atlı.
BAD-ZEHR f. Panzehir.
BAD-ZEN f. Yelpâze.
BÂF f. Dokuyan dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ:
ZER-BÂF Sırma dokuyan.
BAĞ f. Büyük bahçe. Bostan. * Üzüm asmaları bulunan yer. * Üzüm asması.
BAGAJ Fr. Yolcu eşyası. * Yolcu eşyası koymaya mahsus yer yolcu eşyası vagonu.
BAGAL (C.: Bigâl) Katır.
BAGAL f. Koltuk.
BAGAN f. Bahçeler. Bostanlar.
BAGAR Bir yakıcı hastalıktır ki devede vâki olur; suyu içip kanmaz ve sonunda ondan helâk olur.
BAGARE Şiddetle yağan yağmur.
BAGAT (Bağ. C.) Bağlar üzüm bağları.
BAGAYA (Bagiyy. C.) Fahişeler.
BAGBAGA Evmek acele.
BAG-BAN f. Bahçıvan bağcı. Bahçe bekçisi.
BAG-BANÎ f. Bahçıvanlık bağcılık. Bağ bekçiliği.
BAG-ÇE f. Bahçe.
BAGDA' şiddetli nefret hiç sevmemek.
BAĞDADÎ Bağdad şehrine mensub. Bağdad ahalisinden olan. Bağdadlı. * Dar ensiz tahta pervazlarından yapılmış ve üstü sıvanmış bölme veya tavan.
BAGEL f. Ilık su. Sıcak ve soğuk olmayan harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su.
BAGGAL (Bagl. dan) Katırcı.
BAGİ İsteyen. * Zâlim. * İsyan etmiş. Asi. Yoldan sapmış. * Fık: İmâm-ı Adile âsi olan.
BAGİLİK Serkeşlik âsilik.
BAĞİSTAN f. Bağlık ve bahçelik yer.
BAGİYANE f. Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette. * Zâlimlere yakışır şekilde.
BAGİYY (C.: Begâyâ) Haddini tecavüz eden. * Zina edici zâni.
BAGİZ Adavet olunmuş düşmanlık yapılmış.
BAGİZ (Bugz. dan) Herkese nefret eden buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
BAGL Katır ester.
BAGLE Dişi katır.
BAGSA' Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun.
BAGŞE (C.: Buguş) Çisenti yağmurdan biraz fazlaca olan yağmur.
BAGT Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.
BAGTETEN Ansızın. Füc'eten. Birdenbire. Apansız.
BAG-VAN f. Bahçıvan bağcı.
BAGY Azgınlık. Zulüm İsyan. * İstemek talep etmek. * Haddini tecâvüz etmek. * Yaranın şişmesi. * (Yağmur) şiddetle yağmak.
BAGZA şiddetli nefret hiç sevmeme.
BAG-ZAR f. Bağlık yer bağ bostan.
BAH şehvet.
BAH' Helâk etme.
BÂHA Ev ortası.
BÂHÂ Suyun derin yeri. * Açık meydanlık. Alan. * Bir evin çevresindeki kapalı avlu veya bahçe.
BAHÂ f. Kıymet. Değer. Bedel. Pahâ.
BAHÂ Güzellik. Zariflik. * Zinet. * İzzet. * Bir şeye alışıp ünsiyet etmek.
BÂ-HABER Haberi olan haberli. * Zeki akıllı. * İhtiyatlı tedbirli.
BÂ-HABERAN (Bâ-haber. C.) Haberliler haberi olanlar. Akıllı zeki ihtiyatlı kimseler.
BAHA-DAR f. Pahalı değerli kıymetli.
BAHADIR f. Kahraman. Cesur. Yiğit. Dilâver.
BAHADIRANE f. Yiğitçesine kahramana yakışır surette.
BAHADIRÎ f. Yiğitlik bahadırlık kahramanlık.
BAHAİM (Bak: Bahayim)
BAHAK Göz patlama veya patlatma.
BAHAL Malını kimseye vermeyip saklamak.
BAHANDAT Gövdeli besili kadın.
BAHANE f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz.
BAHANE-CÛ f. Bahane arayan fırsat kollayan.
BAHAR Güzellik. * Güzel. * Papatya. * Ölçek. * Put sanem. * Atılmış pamuk. * Tarçın karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır. * Sığır gözü. * İyi kokulu bir sarı çiçek.
BAHAR f. Kış ile yaz arasındaki mevsim. İlk bahar. Rebi'.
BAHAR-I HAYAT Hayatın baharı olan gençlik çağı.
BAHAR-I ÖMR Ömrün baharı gençlik.
BAHAR Ağız kokusu.
BAHARAT Karanfil tarçın karabiber gibi sert kokulu şeyler.
BAHARET Üstünlük seçkinlik.
BAHARET Galip olmak.
BAHARÎ İlkbahara âit. İlkbaharla ilgili.
BAHARİSTAN f. İlkbaharın hüküm sürdüğü zaman. * Yeşil ve çiçekli yer. * Molla Câmi'nin eseri.
Paylaş