1920'li senelerin sonlarını Ankara'da yaşayan Münevver Ayaslı bir günlük gazetede şu hatırasını yazmıştı:


26 Ağustos 1926 gecesi hafızalardan silinmeyecek bir gecedir. Bu gece İzmir suikasti dolayısıyla idama mahkum edilenlerin asılacağı geceydi ve Celal Bey (Bayar) İş Bankasının kuruluş yildönümü olduğu için Atatürk Orman Çiftliginde bir ziyafet veriyordu. O gece Cavid Şükrü ve Dr. Nazım Beyler asılmışlardı ve Dr. Nazım Bey Tevfik Rüştü Bey'in bacanağı oluyordu. Tevfik Rüştü Bey o gece büyük bir medeni cesaret göstermiş ve ziyafete katılmamıştı. O senelerde Gazi'nin (Mustafa Kemal'in) bulunduğu bir davete gelmemek bir cesaret işi idi. Gece yarısından sonra Kılıç Ali Bey davette bulunanlara idam edilenleri görmek için idam yerine gitmeyi teklif etmiş ve hazırunun (orada bulunanların) önemli bir kısmı şen-şatır gitmişlerdi. Ben gitmedim daha doğrusu gidemedim.


(Münevver Ayaslı Tercuman Gazetesi 21 Ağustos 1986)


Hadisenin üzerinden 60 sene geçtikten sonra yazılan şu hatıra gerçekten de vicdan sahiplerinin ruhunu tiksindirmeye yetecek caniyane bir vahsetten başka birsey midir?

İzmir suikasti meselesiyle alakası bulunmadığı İstiklal Mahkemesi reisi Ali Çetinkaya'nın da itirafıyla sabit bulunduğu halde Dr. Resit Galip ile Kılıç Ali'nin iki mahkeme üyesi olarak ikiye bir ekseriyet temin edip astıkları eski Maliye Nazırı Cavid Bey'in bu meselede bigunah olarak çekildiği sephadaki cesedini "zevk" için seyretmeye giden insanların halet-i ruhiyesini acaba hangi kelimelerle tarif etmek icab eder?

Gece yarısına kadar baloda içip dans edip eğlenen; gece yarısından sonra da mehtap seyrine çıkar gibi cesed seyrine çıkan zihniyetin ne kadar hasta ve müstehcen olduğunun takdirini vicdan ve insaf sahiplerine bırakıyoruz.