Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Sümer Ve Elam Mitolojisi

  1. #1
    Banned
    Üyelik tarihi
    06.09.2010
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    163
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart Sümer Ve Elam Mitolojisi

    Sümerolog Muazzez İlmiye Çiğ’in Sümerli Ludingirra başlığıyla Türkçe’ye çevirip yayınladığı Sümer yazıtları (Tablet 2 3 10 ve 11) Sümer mitolojisi tanrıları ve inançları hakkında geniş bilgiler içeriyor.
    Bu yazıtlarda yeralan bilgilere göre:
    Sümer Panteonun başı yani tüm Sümer tanrılarının babası ve kralı hava tanrısı Enlil (Ellil)’dir.
    Enlil sözcüğü bahsi geçen tabletlerin yazarı Ludingirra’ya göre soluk hava nefes ‘Havanın Beyi’ gibi anlamlara geliyor.
    Sümerler yeri ve göğü onun yarattığına inanırlardı.
    Onların inancına göre çok eskiden (daha yer ve gök yok iken) her yer dipsiz uçsuz bucaksız bir denizdi.
    Sümerler’de bu deniz tanrıca Nammu’nun şahsında kişileştirilir.
    Bir gün bu deniz yani kişi kimliğiyle tanrıca Nammu koskoca bir dağ doğurur.
    Bunu gören ‘Yüce Enlil’ hemen o dağı ikiye ayırır.
    Böylece ikiye bölünen bu dağın altı yeryüzü üstü de gök olur. Yeryüzüne yer anlamına gelen Ki göğe de gök anlamına gelen An adı verilir.
    Sümer mitolojisindeki tanrıça Ki ve tanrı An Yer ve Gök (Cennet)’ün kişileştirilmiş simgeleridir.
    Göğü tanrı An alır yeryüzü ise tanrıca Ki ile Enlil’in payına düşer.
    Samuel Noah Kramer Ancient Religions başlıklı bir derlemede (Edited by Vergılıus Ferm New York 1950) yayınlanan ‘Sümer Dini’ başlıklı yazısında tanrıça Ninhursag’ın yeryüzü tanrısı Ki ile aynı olabileceğine işaret etmektedir.
    Ki yeryüzünün toprağı taşı; Enlil ise havası soluğu ve nefesidir diyen Ludingirra bu yüzden yaşamın Enlil’siz varolamayacağına işaret eder.
    Her kentin bir tanrı tarafından kurulduğuna ve onun koruması altında olduğuna inanılan Sümer’de Enlil Nippur kentiyle ilişkilendirilir.
    Bu kentin kurucusu ve tanrısı odur.
    O’nun evi de (tanrıların evlerine tapınak denir) bu kentteki Ekur Tapınağı’dır.
    Enlil bu tapınakta yaşar. Sümer Tanrılar Meclisi kendi toplantılarını bu tapınakta ve Enlil’in başkanlığında yapar.
    Tanrıların toplandığı ve kararların alındığı yer burasıdır.
    Yerin ve göğün yaratıcısı olarak görülen Enlil diğer tanrılara burada emirler ve görevler verir Sümer’i buradan denetler.
    Uzak yakın pek çok ülkeden hediye adı altında toplanan haraç bu tapınağa getirilir.
    Enlil Bel (Lord Efendi) ünvanı taşırdı. Bir yoruma göre ünlü Tufan’ı bir ceza olarak kararlaştıran Enlil’dir.
    Tufan’ın Babil versiyonu olan Gılgamış Destanı’na göre ise Tufan’ın yapıcısı tek başına Enlil değil ama tanrılar meclisidir.
    Enlil adı bazı kaynaklarda Ellil olarak yazılmaktadır.
    Sümer’de mitolojinin Tanrılar Meclisi dediği şey aslında kentlerin kuruluş dönemlerinde her yerde örneklerine tanık olunan Yaşlılar Meclisi’nin bir anısı olmalıdır.
    Bu meclisi oluşturanlar ise topluluğun sonradan tanrılık atfettiği ve onuruna türbeler veya tapınaklar inşa ettiği kendi cedleri aşiret büyükleri kent kurucu önderleri ve ilk sözde krallarıdırlar bizce.
    Nitekim kendi zamanında kralların her şeyi yapmakta özgür olduklarını söyleyen Ludingirra da bu uzak geçmişe referans vererek kralların o devirde herhangi bir konuda karar alabilmek için halk tarafından seçilen ve yaşlılar ve gençlerden oluşan iki meclise başvurmalarının zorunlu olduğunu kayd etmektedir.
    Sümerlerde otoritenin temeli dinseldi.
    Sümer kralları otoritelerini tanrılardan alırdı. Yazıtlar tanrılar meclisinin kral saptamasının örnekleriyle dolu.
    Hiç başkent olmamışsa da Nippur kenti Sümer’in başta gelen bir kentiydi.
    Dinsel ve entellektüel bir merkezdi.
    Krallar taç giymek için Nippur’a giderlerdi.
    Bu kentteki Ekur Tapınağı’nda başta Enlil ve eşi Ninlil olmak üzere tanrılar tarafından kutsanır kendilerine bir ad taht tac halkı denetleyecek bir asa verilirdi.
    Başka Sümer kentlerinde kral olanlar da ilk iş olarak iktidarlarının tanrı buyruğu olduğunu yani Enlil tarafından atandıklarını kanıtlamak için Nippur kentine el koyarlardı.
    Nippur’u Sümer kralı adına Ensi denen bir başkan yönetirdi.
    Deniz tanrıçası Nammu gök tanrısı An yer tanrıçası Ki (Ninhursag?) hava tanrısı Enlil ve eşi Ninlil gibi yukarıda adları anılanlar dışında Ludingirra daha pek çok başka Sümer tanrı ve tanrıçaları saymaktadır:
    Nanna Enki tanrıça İnanna Ninurta İşkur Utu Nusku Nidaba tanrıça Ereşkigal Dumuzi tanrıça Geştinanna Enkımdu Ningişzida tanrıça Nidapa tanrıça Nanşe Nindup Ningirsu (Eninnu adlı bir tapınağı var) ve eşi tanrıça Bau (Lagaş kıralı Gudea ona Lagaş kentinin kurucusu kraliçem ve tanrıçam diye hitap eder) ve Nusku.
    Nanna Sümerler’de Ay tanrısı ve Ur kentinin koruyucu tanrısıdır. Ekişnugal adlı ünlü bir tapınağı/mabedi vardı. Ayrıca Nanna’nın karısı Ningal’den sözedilir.
    History Begins At Sumer adlı eserinde S. N. Kramer eski Sümer kaynaklarında Ay tanrısının Nanna ve Sin olmak üzere iki isimli olduğuna işaret eder ve ay tanrısı Sin/Nanna’in Enlil’in oğlu olduğunu yazar.
    Utu Sümer Güneş tanrısıdır.
    Utu’nun kızkardeşi İnanna (Ninanna) Aşk tanrıçasıdır ve Uruk kenti tanrıçasıdır. Enlil’in torunudur. Çok sıcak ve ateşli olduğu düşünülen Venüs (dilbad) gezegeni ile özdeşleştirilir ve Sümerler’e sevgiyi ve sevmeyi onun öğrettiğine inanılır.
    Sümer panteonunun en önemli tanrıçası olan İnanna’nın adı ‘cennetin metresi’ anlamına geliyor. İnanna’nın bacısı Ereşkigal yeraltı kıraliçesidir. İnanna’nın kocası Dumuzi Sümer çoban tanrısıdır.
    Sümer krallarının belki de insanları güttüklerini düşündükleri için kendilerine ‘çoban’ dediklerine işaret eden Ludingirra Dumuzi adında oldukça eski bir Sümer kralının varlığından ve Sümerlerin Kral Dumuzi’ye tanrı gözüyle baktığından sözeder.
    Ayrıca Şulgi adlı Sümer kralının tahta çıkar çıkmaz ‘Ben Tanrı’yım’ diyerek kendisini tanrı ilan edişine değinir.
    (Şulgi M.Ö. 2006 yılındaki Elam istilasında devrilen kral İbbisin’in babasıdır).
    Konu FunCarew tarafından (08.09.2010 Saat 10:04 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    Banned
    Üyelik tarihi
    06.09.2010
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    163
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Böylece Ludingirra bu örneklerle bilerek ya da bilmeyerek Sümer tanrılarının orijini konusunda açık bir fikir verir bize.
    Tanrıça İnanna ise büyük olasılıkla bir rahibe-kraliçe idi. Çünkü Sümerli yazar bir Yeni Yıl Bayramı’nda Ekur Tapınağı’nda Sümer kıralı ile bir rahibenin evlendiklerini ama bu olayın halka tanrı Dumuzi ile tanrıça İnanna’nın evliliği gibi duyurulduğunu anlatır ve bu törende kralın tanrıyı rahibenin de tanrıçayı temsil ettiklerine işaret eder.
    The Cambrıdge Ancient History`ye göre (II Part 2) Dumu kelimesi Sümerce’de oğul/soy demektir.
    H. Zimmern Enc. Of Religions And Ethicks adlı ansiklopedide Dumuzi kelimesinin anlamını ‘gerçek oğul/çocuk’ olarak açıklıyor ve bu adın bir şekli olan Tammuz teriminin de aynı anlama geldiğini söylüyor.
    Dumuzi’nin kızkardeşi tanrıça Geştinanna rüya yorumcusudur. Rüya yorumlayıcılardan biri de Nina kentindeki tanrıça Nanşe’dir.
    Enkımdu Sümer çiftçi tanrısıdır.
    Dumuzi gibi o da aşk tanrıçası İnanna’ya aşık olur onu elde etmek için Dumuzi’yle yarışır. Nindup ise Sümer mimarlık tanrısıdır.
    Sümer mitolojisinde Enlil’in yanısıra başka bir yaratıcı tanrı daha var.
    Su tanrısı Enki’dir bu.
    Ondan Eridu kentinin su tanrısı olarak da söz edilir.
    S. N. Kramer History Begins At Sumer’de Enki’nin dipsiz su Abzu’da oturduğunu ve Abzu’nun da Eridu kentinde olduğunu yazmaktadır.
    Arthur Cotterell’in A Dictionary Of World Mythology (1979)’de yer verdiği bir Sümer efsanesine göre kil (çamur)’den insanlığı yaratan Enki’dir.
    Sippar kralı Ziusudra’ya Tufan’ı haber verip gemi yapmasını ve kendisini kurtarmasını söyleyen de odur.
    Enki bir rivayete göre insanların hayvanlar gibi kanunsuz ve kuralsız yaşadığı uzak bir geçmişte denizden ortaya çıkmıştır.
    Başlangıçta iki başlı ve balık-adam biçimlidir. İnsanlara bir günde uygarlığı (tarım zanaat mimari büyü ve kanunu) öğretip geri denize döner.
    Sümerler’in ilk insan olarak kabul ettiği Adapa (Sümerler’in Adem’i) efsaneye göre tanrı Enki’nin oğludur ve Tufan-öncesinin ilk Sümer kenti olan Eridu’nun kralıdır.
    Akad mitlerine göre konuşmayı (dili) Adapa keşfetmiştir.
    Tevrat’ın Adem’i adı da dahil Sümer mitolojisindeki Adapa’nın bir kopyesidir.
    Tevrat’ın evrenin başlangıcını anlatan Yaradılış Efsanesi’yle başlayan ve bu nedenle Tekvin (Genesis Başlangıç Orijin) adını taşıyan ilk kitabında Tanrı’nın bir hafta içinde tüm evreni ‘kendi suretinde’ insanı ve öteki türleri nasıl yarattığı anlatılır.
    Öyküye göre ilk erkeği (Adem) topraktan ilk kadını da onun kaburga kemiğinden yapar.
    Bu ikisini Eden (Aden)’de varettiği bir bahçede (Cennet) buluşturur.
    Yalnızca ‘iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyin’ diyerek ilk yasağı bilinçlenmeye koyar.
    Tevrat’ta bilinç bir yasak meyvedir.
    Yılan’ın sayesinde kadın (Havva) kadının sayesinde de erkek (Adem) bu yasağı delerek ilk suçu işlerler.
    İlk suçun ilk meyvesi utanma bilinci edinmek olur ve incir yaprağı ile örtünürler.
    Sonra ilk ceza gelir: Yılan lanetlenir kadın erkeğin hakimiyetine sokulur ve her ikisi de ceza olarak cennetten kovulurlar.
    Adem ve Havva insan soyunun babası ve anası olurlar.
    (Bk. Kitabı Mukaddes: Eski ve Yeni Ahit İstanbul 1976).
    Sümer efsanesindeki Adapa ile Tevrat’ın Adem’i arasındaki benzerliğe işaret ettik.
    A. Cotterell Sümer mitolojisinde Enki’nin yanlarını iyileştirmek için yaratılan tanrıça Ninti ile Adem’in kaburga kemiğinden varedilen İbrani geleneğindeki Havva (Eve Nisa) arasında da bir paralellik bulunduğuna işaret eder.
    Tevrat’taki öykünün yazarı Eden’i üstünde yaşadığımız gezegende bir yer olarak tarif eder. O’nun tarifinden hareketle Adem’le Hava’nın yerleştirildiği yeryüzü cenneti Eden’in yerini ve oradan çıktıkları rivayet edilen ırmakların hangileri olduğunu saptamak için çok girişim oldu.
    Bir teze göre tarif edilen yer Babil ve çevresi ya da Babil’in Pers Körfezi’ne dek uzanan güneyidir.
    Bir diğer görüşe göre Hindistan (Havilah)’da bir yerdir.
    Kimisi de Yunan adası Elysium’a yerleştirir onu (Bu konudaki tezler için bk. The Jewish Encyclopedia Cilt: 5 S: 36-39).
    Hasılı Cennet (Eden Bahçesi)’in nerede olduğu konusu bağlanmış değil.
    Bu arada Tevrat’taki Eden öyküsü yazarının coğrafya bilgisinden kuşku duyanlar da çıktı tabiki.
    Tevrat’taki Eden öyküsüne paralel düşen bir Sümer cennet miti de var.
    Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer Sümer Dini başlıklı yazısında (Bk. a.g.y. S: 59-60 1950) bu efsaneyi Enki ve Ninhursag (Ki) olarak adlandırır.
    Bu Sümer efsanesinde cennete Dilmun olarak referans verilir ve Su Tanrısı Enki’nin tanrıça Ninhursag (Yer/Toprak Ana)’la birlikte orada yaşadığı söylenir.
    Dilmun ülkesini yücelten övgülerle başlayan bu efsaneye Dilmun adını vermek daha doğru olurdu bence.
    Dilmun efsanede hastalık yaşlılık ve ölümün olmadığı parlak bir kent/toprak olarak tanımlanır.
    Dilmun’da ihtiyaç duyulan tek şey tatlı sudur ki (Sümerlerin Abzu dediği yeraltı suyu) bunu da Enki sağlar.
    Enki toprak/yer ana (Ninhursag)’yla evlenir ve bu evlilik Dilmun adlı adayı tatlı sular her çeşit meyvelerle dolu bir bahçeye (cennet) dönüştürür.
    Bu Sümer efsanesindeki Dilmun tarifi ile Tevrat’taki cennet (Eden Bahçesi) tarifi arasında açık benzerlik ve paralelliklere dikkat çeken A. Cotterel haklı olarak cennet fikrinin kendisinin de Sümer orijinli olduğunu düşünür.
    Sümer efsanesindeki Dilmun’un yeri konusunda da bir fikir birliği oluşmuş değil.
    Bir görüşe göre Dilmun Pers Körfezi’ndeki Bahreyn’dir.
    Bir diğer teze göre de güney-batı İran’da bir yerdir (kent/ada).
    Tell El-Amarna’da bulunan ve şimdi Berlin Müzesi’nde korunan tabletlerden birinde de Adapa efsanesi kayıtlıdır.
    Efsanenin bu versiyonuna göre tanrı Enki (Akadca’da ona Ea denir)’nin oğlu Adapa Eridu kentinde oturmakta ve tanrının tapınağına bakmaktadır.
    Bir gün denizde balık avlarken ansızın sandalı güney rüzgarı tarafından devrilir.
    Buna kızan Adapa güney rüzgarı ile savaşarak onun kanatlarını kırar.
    Cennet tanrısı Anu olayı duyunca Adapa’yı huzuruna çağırır.
    Enki (Ea) oğlu Adapa’ya Anu huzurunda nasıl davranacağını anlatırken “Sana ölüm ekmeği ikram edecekler yeme ölüm suyu ikram edecekler içme!” diye emreder.
    Ve Adapa Enki’nin dediğini yapar.
    Ama Anu’nun ona ikram ettiği ekmek ve su yaşam ekmeği ve suyudur aslında.
    Böylece Adapa kendisine sunulan sonsuz yaşam şansını yitirir.
    Adapa efsanesinin bu versiyonu ile Tevrat’ta anlatılanlar (Adem ve Hava’ya Cennet’te yemeleri yasaklanan meyve) arasındaki benzerlik de oldukça açıktır.
    (Bk. The Jewish Enc. Cilt: 5 S: 36-39). (II)
    Akad Babil ve Asur Mitolojileri
    Sümerli yazar Ludingirra Sümer’de yönetimi ele geçiren Akadlılar’ın Sümer dini ve tanrılarını olduğu gibi aldıklarını ve kendilerine malettiklerini kaydediyor.
    Babil-Asur dini ve panteonu da güçlü bir Sümer damgası taşır.
    Babil panteonunun başı Babil kentinin özel tanrısı Marduk’tur.
    Rawlinson bu adı Mirrikh (Merodach) şeklinde okur ve Babillilerin Mars gezegenine Merodach adı verdiklerini Arapların (Aramiler?) ise Mars’a Mirrikh dediklerini yazar.
    Babil üstünlüğü döneminde Nippur tanrısı Enlil ve Eridu tanrısı Enki’nin yaratıcı rolleri Marduk’a transfer edildi.
    O tarihe kadar Enlil’ait olan Bel (Baal Bélu) ünvanı da başkent Babil’in tanrısı Marduk’a aktarıldı ve bu ünvan zamanla Marduk adının yerini aldı.
    Böylece Babil-Asur panteonunda sık sık Bel veya Bal/Baal adına rastlarız.
    Sümer panteonuna ait Enki’nin adı Ea İnanna’nın adı İştar Dumuzi’nin adıysa Tammuz olarak değiştirilip Babil panteonuna maledildiler.
    Babil mitolojisi de tanrı Tammuz (Dumuzi)’u tıpkı Sümer mitolojisindeki gibi tanrıça İştar (İnanna)’ın sevgilisi ya da kocası olarak tanıtır.
    Böylece bu tanrılar Sümerce ve Semitik (Akadca) olmak üzere iki ad taşıdılar ama daha çok Semitik adlarıyla tanındılar.
    Rawlinson tanrıça İştar’ın adının Asur yazıtlarında Yastara diye geçtiğine işaret eder.
    Nippur kentiyle ilişkili olan ve Enlil’in ilk oğlu sayılan Ninib (Ninurta? SC) de Babil panteonuna dahil edilen Sümer kültlerindendi.

  3. #3
    Banned
    Üyelik tarihi
    06.09.2010
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    163
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Sümer’de Enlil-Ninlil-Ninib (Baba Ana ve Oğul) üçlüsündendi.
    Babil mitolojisi ve panteonunda yeraltı (ölüler dünyası) tanrısı rolü verilen Kutu (Cuthah) kentinin tanrısı Nergal ise Sümerce bir ad taşıyor.
    Nergal Sümer tanrıçası Eresh-kigal ayrıca Kutu kenti tanrıçaları Las (Laz) ve Mamitu’yla bir tür ilişkiye sahip.
    Babil tanrılarından Nusku (Nushku) bazen Sümer kenti Nippur’un kült grubuyla bazen de Harran’daki Sin tanrısıyla ilişkili görünür.
    Babil-Asur mitleri ve destanları arasında Gılgamış Destanı ile Zu mitini de anmak gerekir.
    Zu fırtına tanrısıdır. Bazı kaynaklarda fırtına kuşu ve şeytani bir kuş olarak tanıtılır.
    Kimin elindeyse ona süper güç veren kader tabletlerini bir keresinde Enlil’den çaldığı rivayet edilir.
    Zu adlı tanrı Kapadokya’da da önde gelen bir tanrıydı.
    Gılgamış Destanı gibi Zu miti de gerçekte Sümer orijinlidirler.
    Babil-Asur panteonunda Samas ve Sin de önemliydiler.
    Samas Güneş tanrısı ve Sippar’ın kent tanrısıydı.
    Ur kentinin tanrısı Sin ise Ay tanrısıdır.
    Babil tanrıları Babil din adamları ve astronom sınıfın spekülasyonunda belirli gezegenlerle ilişkilendirildiler ve bu gezegenler kendileriyle ilişkilendirilen tanrıların simgelerine dönüştüler.
    Babil üstünlüğü peryodunda Marduk Jüpiter’le Marduk’un oğlu rolü verilen Nabu (Nebo) Merkür’le Nergal Merih’le Sin Ay gezegeniyle Samas Güneş’le İştar (İnanna) daha Sümerler’den beri Venüs’le Ninib muhtemelen sabah veya bahar güneşi ya da Zühal(Satürn)’le özdeşleştirilmişlerdir.
    (Bk. Enc. Of Religions And Ethics Cilt 2 Babylonians And Assyrians md. H. Zimmern).
    Babil’in başta gelen tanrılarının hemen tümüne Asur panteonunda da rastlarız.
    Asur yazısı dini ve edebiyatı Babil’dekinin bir tekrarı gibi görünür.
    Orak bir din kültür hatta dile sahip görünerler.
    Ancak Asur üstünlüğü ile birlikte hiyerarşide değişiklik olur ve tanrı Asur pantonun başına oturur.
    Başlangıçta aynı adı taşıyan kentin (Asur kentinin) tanrısı olan Asur sonraları Asurlar’ın en büyük ulusal tanrısına dönüştü Enlil ve Marduk’un rolünü üstlendi.
    Babil ve Asur’un önde gelen tanrılarından biri de fırtına ve şimşek tanrısı Ramman (Raman) diğer adıyla Adad (Hadad) idi.
    Ramman sözcüğü fırtına Adad ise şimşek demektir.
    Bir şimşek ve yağmur tanrısıdır.
    Asurya’da daha yaygın olan Adad adlı bu tanrı Babil’den çok Asur’a ait görünür.
    O’nun adı resmi tanrılar listesinde sık sık Sin-Shamash-Adad üçlüsünde ve üçüncü sırada görünür. Daha sık rastlanan Sin-Shamash-İştar üçlüsündeki İştar’ın yerini alır böylece.
    Fırtına tanrısı sıfatıyla tarım için yararlı yağmur-verici aydınlatıcı ve şimşekleriyle düşman tarafı imha edici roller yüklendi ona.
    O’nun sembolü şimşek kutsal hayvanı Ox idi. Ramman tapımının merkezleri arasında Babil’de Karkara ve Khallab Asurya’da ise eski başkent Asur anılır.
    Asur kentinde Sin ve Shamash’ın tapınaklarının yanısıra Ramman’a ve O’nun babası rolündeki Anu’ya adanmış bir tapınak da mevcuttu. Ramman’ın karısı rolündeki Shala adı anılır ayrıca.
    Rawlinson’a göre Tevrat’ta Ben Hadad olarak geçen Hadad Anu (Nuh)’nun oğlu olarak görünür ve Adar (Ader) olarak da bilinirdi.
    Sembolik olarak alevler tarafından temsil edilirdi.
    Hadad Şam kralının da adıydı ve tüm Şam kral aileleri de Hadad adını almışlardır diyen Rawlinson bu tanrıya esas olarak Suriye’de tapılırdı demektedir.
    Rawlinson’a göre Adar ateş sözcüğünün Babil’ce karşılığı olup Adrammelech Adrameles ve Atropates gibi adlarda da geçmektedir.
    Daha az önemli çok sayıda başka tanrılar da vardı.
    Ama başta gelen Babil ve Asur tanrıları bunlardı.
    Asur dini inanç ve pratikleri arasında rastlanan ağaç kültü ve ona ilişkin gizemli seremoniler dikkat çekmektedir.
    Örneğin Asurya’daki gizemli bir ağaç şöyle konuşturulur:
    Ben Khvaniras’ta bir ağacım
    Benim gibisi yoktur
    Çünkü ben meyve verdiğim zaman
    Kral meyvelerimi yer

    (Bk. Sidney Smith Notes on the Assyrian Tree School of Oriental Studies Bulletın Cilt. 4 s. 69-76 London 1926-28).
    Smith bu Asur ağaç kültü ile ilgili Drakhti Asurik başlıklı bir Pehlevice tekstten sözetmektedir.
    (Drakhti Asurik başlıklı bu Pehlevice metin için bk. Bulletın II 637 ff).
    Bu ağaç kültünün veya Asur paganizminin Asurya’nın düşüşü ve Zerdüştlüğün Asur ve Babil dinini bastırmasını takiben giderek kaybolduğu sanılmaktadır.
    (III)
    Fenike ve Kenan (Suriye-Filistin) Mitolojisi
    Suriye ile Fenike-Kenan dini ve panteonları Babil-Asur panteonuyla yakından ilişkililer.
    Hadad (Raman) Bel El ve Sin gibi tanrılara Suriye ve Fenike’de de rastlarız.
    (Bk.Enc. Of Religion And Ethics Cilt 12 Syrians or Aramaeans A. J. Maclean).
    Asur ve Mısır panteonları arasında da belirli benzerlikler kurulur ve bu durum Mısır’daki 18. Hanedanlık döneminde başlayan Asur-Mısır yakınlaşmasına bağlanır.
    Bu dönemde bazı Asur tanrılarının (Athor Baal Astarte Mylitta ve Alitta gibi) Mısır panteonuna da girdiği tahmin edilir.
    Asur krallarının adları bile Rawlinson’un Journal Of The Royal Asiatic Society adlı periyodikte yayınlanan Outline Of The History Of Assyria (London 1852) adlı eski bir yazısında işaret ettiği gibi tanrı adlarından gelmedirler.
    Örneğin Salmaneser adı Rawlinson’a göre Shalman (Sallam)-Anu yani ‘Anu Benzeri’ demektir. Gaston Maspero ise The Struggle Of The Nations adlı eserinde daha çok Salmaneser olarak söylenen adın Shalmanu-asharid veya Shulmanu-asharid olduğunu ve ‘Tanrı Shulmanu/Shalmanu Prenstir’ anlamına geldiğini yazıyor.
    Rawlinson Anobret ve Telani (Tel Anu: Anu Tepesi) adlarını da Anu’lu birer kombinasyon olarak düşünür ve Anu sözcüğünü Nuh’un adıyla ilişkilendirir Nuh’un bu adla tanrılaştırılmış olabileceğini söyler.
    Enc. Of Religion And Ethics’e göre ise Anu cennet tanrısıdır. Tüm bunlara Enlil veya Bel Adad Ninib (Ninurta) vd. gibi tanrı adlarıyla kombine edilmiş isimleri de eklemek gerekir.
    Rawlinson Sennacherib ve Sanballat adlarının ise tanrı San’ın (Sin SC) adından türetildiklerini düşünür.
    Tiglat- Pileser adını ise Tarkat Pil Asur olarak yorumlar.
    Asur gibi Tarkat’ın da Asur krallığının özel tanrılarından olduğunu daha doğrusu bir tanrıça olduğunu Derceto ya da Semiramis adıyla ve Tanrıların Anası olarak tanınmış olabileceğini söyler. Rawlinson’a göre bu olgu yani tanrıça Derceto adının kraliyet evi ile özdeşleştirilişi Asur krallarının Semiramis soyundan geldikleri geleneğini ya da iddialarını da açıklar.
    Derceto (Tarkat Semiramis) Tanrıların Babası olarak tanımlanan Bel (Belus)’in karısı gibi görünür.
    Rawlinson’a göre her yerde çıplak bir dişi figür tarafından temsil edilen Diana (Mylitta) Derceto adlı tanrıçanın kızıdır ve Suriye’de Alath (Alitta Tanath) adıyla bilinmektedir.
    Diana adlı tanrıçanın Asurca adı Heredot’a göre Mylitta idi.
    Rawlinson bazen panteonun başı gibi görünen Moloch (Satürn) adlı bir tanrıdan ayrıca Martu (Marto Neptün) ve Dala adlı Asur tanrılarından da bahseder.
    Ancak erken bir evreye ait olduğu için Rawlinson’un bu yazısında Asur panteonu konusunda söylenenlere ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
    Kuros Hermez Nazlu imzasıyla Nsibin Dergisi’nde çıkan bir yazıda (1997) Asurlar’ın yılın her ayını bir tanrıya ve benzer şekilde haftanın her bir gününü de o güne egemen olduklarını düşündükleri birer tanrıya ve gezegene adadıklarına işaretle aşağıdaki bilgilere yer veriliyor:
    Pazar günü Samas’a (Güneş)
    Pazartesi Sin’e (Ay)
    Salı Nergal’e (Merih)
    Çarşamba Nebu’ya (Merkür)
    Perşembe Marduk’a (Jüpiter)
    Cuma İştar’a (Venüs)
    Cumartesi Ninib’e (Zühal/Satürn).
    (Belli ki pazar günü güneşe pazartesi Ay’a ibadet edilirdi vs. SC)
    Asur yılının 1 Nisan’la başladığı belirtilerek Nisan ayının hava/gök tanrısı Enlil’e (Bel) kutsandığı
    Mayıs’ın adı çeşme/pınar anlamına gelen Ea’ya (Enki)
    Haziran’ın Ay tanrısı Sin’e (Enzu Nannar)
    Temmuz’un Tamuz’a (Dumuzi)
    Ağustos’un tanrı Sin’in oğlu ve adalet tanrısı Samas’a (Utu)
    Eylül’ün tanrıça İştar’a (İnanna)
    Ekim’in tanrıların başı Anu’ya (An)
    Kasım’ın Marduk’a
    Aralık’ın tanrı Nergal’e
    Ocak’ın Nebu’ya
    Şubat’ın Raman’a (Adad)
    Mart’ın ise kötü ruhlara kutsandığı belirtilmektedir.

  4. #4
    Banned
    Üyelik tarihi
    06.09.2010
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    163
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Sidney Smith Asur takviminin önceleri sanıldığı gibi Nisan ayıyla başlamadığını anlamı belli olmayan Qarrate adlı ayla başladığını söyler ve farklı ay adları verir.
    (Bk. Early Hist. Of Assyria 1928).
    Aynı yazıda Ay adlarının hemen hemen eski Asurya’daki haliyle bugün de korunduğu ama günümüzde kullanılan gün adlarının Asur ve Süryaniler hiristiyanlığı kabul ettikten sonra değiştiğini bu yeni sistemde Cumartesi gününün adının Sabta (Süryanice’de Sabto) olduğunu ve haftanın diğer günlerinin ise Sabta sözcüğünün önüne 1 2 3 4 5 sayıları eklenerek adlandırıldığı söylenmektedir.
    Gün adlarına eksen olan Sabta Tevrat ve Incil’de kutsal gün ve dinlenme günüdür.
    Bu tatil günü dini törenler ve şenlikler yapılır ve bu günlere sabatu denirdi.
    Ama bu kelime aslında haftanın yedinci (son) günü demekti.
    Yahudiler Sabat (sabt) der Farslar ise Sanba derler. Ermeniler ise sabat olarak Asurlardan almışlar ve diğer günleri aynı yöntemle sayılar ekleyerek saptamışlar.
    Şubat ayının adı da Sabatu (Sbat)’tır.
    Açık ki Cumartesi’nin adıyla Şubat ayının adları aynıdır.
    Ludingirra tüm Sümer’i kapsayan Ur başkentli ilk birleşik Sümer krallığının yani Ur kenti kralının karısı ‘Kraliçe Şubat’ diye birinden sözeder ki bu terimin ilk görünüşüdür gibi bu. (Bk. tablet 10 S: 57. SC).
    Aynı yazıda Borsippa’daki büyük Ziggurat’ın (Yüksek Kule demek bu kule tapınakların hemen yanına yapılırdı ve bu kulelerden ay ve yıldızların hareketi izlenirdi) yedi katlı olduğu her katının haftanın her bir gününe ait gezegeni andıran renkte yapıldığını örneğin altıncı katın gümüş renkte yapıdığını ve Sin (Ay) gezegenine adandığını yedinci katın ise Samas (güneş)’a adandığı yazılmaktadır.
    (IV)
    Elam Mitolojisi
    The Cambrıdge Ancient History (I part 2) Elam panteonunda 37 kadar tanrı bulunduğunu söylüyor.
    Gaston Maspero bunlardan bir bölümünün adlarını şöyle verir:
    Susian (Shushinak) Dimesh (veya Samesh) Dagbag Assiga Adaene (Aduene) Humba (yazılışı kesin değil Khumban olabilir) ve Umman (Kaldeliler bu tanrının kendi tanrıları Ninib’e karşılık düştüğünü söylerler) Shumudu Lagamaru Partikira Ammankasibar (Yunanlıların Memnon dedikleri olabilir bu) Uduran ve Sapak.
    Speıser Maspero’da anılmayan birkaç diğer Elam tanrısı sayar: Pinikir Kirpisir Ruhuratir ve Nitutir.
    The Camb. Anc. Hist.’de ayrıca Napir adında bir Elam tanrısından sözedilir.
    Elamlıların tarihleri boyunca Ay ve Güneş tanrılarına sahip olduklarına işaret edilerek adı bilinmeyen Elam ay tanrısının Napir olabileceği söylenir.
    Maspero’nun yazdığına göre Elam tanrılarının hepsi Susa’ya yakın kutsal bir ormanın derinliklerindeki bir tapınakta idiler ve oraya sadece rahipler ve kral girebilirdi.
    Elam panteonunun başı Susian (Sus Susi) adlı tanrıydı.
    Maspero’ya göre onun adı Susa kentinin adından gelme bir sıfattır ve adı muhtemelen gizli tutulmuştur.
    Bu tanrının adı Speıser’de Ba. Sa-Shushinak veya Ba. Sa (Shushinak) olarak The Camb. Anc. Hist.’de In-Shushinak (Susa’nın Efendisi Susa’nın Lordu demektir bu) olarak verilir.
    Sümerce’de Nin-Shushinak şeklinde söylenen bu tanrının Güneş tanrısı olabileceği belirtilir.
    The World’s History’de ise ondan ‘Tanrıça Susa’ olarak sözedilir ve mabedinin başkent Susa’da olduğu öne sürülür.
    Elam panteonu hakkında bilinenler daha doğrusu benim ulaşabildiğim bilgiler bunlardan ibaret.
    Bu verilerden hareketle Mari kentindeki ünlü Ninni-Zaza tapınağının In-Shushinak (Nin-Shushinak) veya Susi adlı bu tanrıyla ilintili olabileceğini düşünüyorum.
    Bu ise Mari kenti ve krallığı ile ilişkili olduklarını düşündüğüm Hurriler’le Susalılar’ın bağlantısına işaret eder.
    O Za veya Zu adlı tanrı ile de aynı olabilir.
    Zazalarda tanrıya Homa denir ki bu Khumba ile ilişkili olabilir.
    Huma kuşu tabiri ise Zu adlı fırtına tanrısı kuşu temsil eder gibidir.
    Elam panteonunun Susa civarında kutsal bir ormanın derinliklerinde olduğu ve oraya kraldan ve rahiplerden başka kimsenin sokulmadığı söyleniyor ki bana Gılgamış Destanı’nda bir dev olarak resmedilen Humbaba (Huwawa)’nın koruduğu ormanı hatırlatıyor bu.
    (V)
    Hurri Mitanni ve Urartu Mitolojileri
    Hurri dili Semitik değil.
    Hitit ve Kassit dilleriyle de ilişkisi olmadığı belirtiliyor.
    Ne Sami ne de Hint-Avrupai bir dil.
    Arka arkaya takılan eklemlerle oluşturulduğu halde bilinen eklemli dillerden herhangi biriyle yakınlığı kurulamıyor.
    Hitit imparatorluğunda konuşulan başlıca dillerden biriydi bu.
    M.Ö. I. Milenyum boyunca Van-Urmiye gölleri arasındaki bölgede konuşulan Urartular’ın dili Hurrice’nin bir devamıydı.
    Zaten Hurriler’in anayurdu da bu bölgede aranmalı.
    Merkezi farklı da olsa Urartu uygarlığı aynı halk tarafından kurulmuş olan daha eski Hurri uygarlığıyla yaklaşık aynı coğrafyada yükseldi.
    Anadolu Uygarlıkları adlı eserinde Ekrem Akurgal’ın verdiği bilgilere göre Mari Urkis (Mardin’in güneyinde) Ugarit ve Hattuşa gibi merkezlerde Hurri dilinde yazılmış belgeler bulundu.
    Bu dildeki en önemli metin ise El Amarna arşivinde tespit edilen ve şimdi Berlin Müzesi Önasya Bölümü’nde korunan Mitanni kralı Tuşratta (1380-1350 M.Ö)’nın Mısır Firavunu III. Amenophis’e yazdığı mektuptur.
    Dilbilimciler tarafından çözülen bu mektup Hurri dilinin yapısı ve grameri konusunda önemli bilgiler sağladı.
    Hurri dilinin bir lehçesini konuştukları kanıtlanmış bulunan Urartular’dan kalma iki dilli (Asurca ve Urartuca) yazıtlar da katkıda bulundu buna.
    Hurriler’in en önemli merkezlerinden biri olduğu anlaşılan Urkis kentinde ortaya çıkarılan ve şimdi Louvre Müzesinde sergilenen yazıt Hurriler’den kalma en eski yazılı belge olup M.Ö. 2300 yılına aittir.
    Tunçtan bir aslan heykelinin koruduğu bir taş levha üzerine çivi yazısıyla kazınan bu belgede bir tapınağın kurulması konu edilmektedir.
    En azından Urartular’ın çöküşüne dek kullanımda olduğu anlaşılan Hurri dilinin tarihi ve evrimi bakımından ikinci önemli kaynak ise az evvel bahsini ettiğimiz El Amarna’da saptanan M.Ö. 14. Yüzyıla ait mektuptur.
    Şimdilik bilinebilen bu iki önemli belge ve Urartuca yazıtlar birlikte ele alınıp çalışıldığında Hurri dilinin tarihi ve yaşayan dillerle bağlantısı hakkında kabaca da olsa bir fikir edinilebilir.
    Hurri dini ise güçlü rahipler eliyle örgütlenmiş olup sağlam kurallara dayandırılmış görünüyor.
    Hurri dini ve hayli kalabalık olan panteonları Hititler tarafından nerdeyse bir bütün olarak alınmıştır.
    Hurri panteonu O. R. Gurney J. Lehmann ve D. M. Lang’ın eserlerinden yararlanarak toparlarsak:
    Hava tanrısı Teshup (Mitanniler’de Tessub Teşup) O’nun aslan üzerinde tasvir edilen ve bazı yerlerde Sahassaras veya Huwassanas adı altında tapılan eşi tanrıça Hebat (Hepit) tarım tanrısı olan oğlu Telipinu yine Teşup-Hebat çiftinin oğlu Sharruma (Sharma) aslana binmiş kanatlı bir figür olarak tasvir edilen ve özellikle Malatya Samuha’da ünlü olan tanrıça Shaushka (Hurriler’in Ishtar’ı) Güneş tanrıçası Wuru-Semu aşk ve savaş tanrıçası Sausga (Shaushka ile aynı olabilir) ay tanrısı Kushukh (Shar-Kushukh) bir yeraltı tanrısı olan Hesui (?).
    Bu listeye Hurri mitolojisinde sık anılan Kumarbi ile Lama da eklenmelidir.
    Hurriler kendi panteonlarına Anu Antu Enlil Ninlil Ea Damkina gibi çoğu Sümerlere ait olan bazı Mezopotamya kültlerini de almış görünüyorlar.
    Yine Hurri olan Mitanniler`de kendilerine egemen olan Hint-Avrupalı yönetici kastın panteonlarına soktuğu Mitra Indra Varuna ve Nasatyas gibi bazı eski Hint kültlerine rastlamaktayız.
    Hurri orijinli Urartular’ın ise bir dönem en az 79 tanrı ve tanrıçaları vardı.
    Bunların listesi Van’a yakın Zimzim Dağı’nda Mher-Kapısı’ndaki bir yazıtta veriliyor.
    Urartu tanrılarının en önemlileri hiyerarşideki yerlerine göre sayılırsa panteonun başı olan ulusal tanrıları Khaldi veya Haldi (yerel dilde Aldi) gök tanrısı ya da savaş şimşek ve fırtına tanrısı Teşeba (Teshub Teishba Teisheba) ve güneş tanrısı veya tanrıçası Şivini idiler.
    Rewanduz’un 18 km kuzeyindeki modern Mucesir adında yaşadığı sanılan ve Urartu aşiretlerinin en eski merkezi veya yurdu olduğu öne sürülen Musasir adlı antik yerleşme The Cambridge Ancient History`de (III Part I: 339) verilen bilgiye göre tanrı Aldi/Haldi ile eşi tanrıça Arubani’ye tapılan bir ilk merkezdi.
    Bir boğa üstünde tasvir edilen Urartular’ın süper tanrısı Haldi’ye E. Akurgal’ın aktardığına göre 17 boğa 34 koyun kurban edilirdi.
    Teşub’a 6 boğa 12 koyun Şivini’ye de 4 boğa 6 koyun sunulurdu.
    Bu tanrılara bazen insan kurban edildiği de olurdu.
    Urartular’da bereket veya bitki tanrısı Kuera (Quera) ay tanrısı ise Shelardi (Mezopotamya’daki Sin’in karşılığı) adını taşırdı.
    D. M. Lang Urartular’ın Asur tanrısını da benimsediklerini yazmaktadır.
    Toprakkale kazılarında bir kutsal ağaç ve onu sulayan bir pot heykeli tespit edildi.
    Urartu dininde ağaç kültü (yaşam veya ölümsüzlük ağacı) de mevcuttu.
    Urartular tanrıları için görkemli tapınaklar inşa eder içine onların heykellerini koyarlardı.
    Toprakkale kazılarında milli tanrıları Haldi’ye ait bir tapınak ortaya çıkarıldı.
    Urartu’nun Musasir kentinde de bir Asur kralı tarafından yağmalandığı bu kralın kendi yıllıklarında ayrıntılı olarak anlatılan Haldi ve Bagbatu’ya ait bir tapınak keşf edildi. Patnos civarındaki Aznavur’da Karaköse yolu üzerinde Urartu kralı Menua’nın zamanından kalma bir saray kale ve zirvesinde SUSİ adında bir Urartu tapınağı bulundu. Savunma amaçlı olarak ayrıca Diauehi ve Etiu’ya dönük askeri seferler için bir karakol ve üs olarak inşa edildiği tahmin ediliyor.
    Bir Türk arkeolog timi tarafından 1959’da tespit edilmiş olan Altın Tepe’deki bulgular (mezarlar vd) Urartular’ın ölü gömme gibi bazı adetlerine ışık tutuyor.
    Altın Tepe eski bir surlu Urartu kentidir. Argishti II (785-714 M.Ö) dönemine ait olduğu sanılıyor.
    Bir Urartu prens ailesi veya kabilesine ait olduğu belirtilen burdaki mezarlarda altın ve gümüş hazineleri bulundu.
    Urartu edebiyatina gelince:
    E. Akurgal Hurriler’in özellikle mitoloji alanında büyük eserler verdiklerini bu alanda komşuları Hititler’i Fenikeliler ve Geç Hititler dolayımıyla Yunan dünyasını etkilediklerine işaret etmekte ayrıca Hattuşa’da ünlü Gılgamış Destanı’nın Babil versiyonuna kıyasla daha bütünlüklü bir Hurrice çevirisi ve yorumunun tespit edildiğini yazmaktadır.
    Hurriler’in en büyük destanı onlarda tanrıların kralı olarak tanımlanan Kumarbi üzerine yazılandır.
    Bu destanın Hititçe çevirsi bulundu Hattuşa’da. Akurgal’a göre orijinali Hurrice olan bu destan sonraları Helen dünyasına da geçmiş Homeros ve Hesidos’un eserlerine büyük etkide bulunmuştur.
    Aynı yazar Ullikummi Tanrı Lama’nın Krallığı Ejder başlı Yılan Hedammu Gurparanzahu gibi diğer bazı Hurri efsane ve destanlarına Avcı Kessi Apu ile İki Oğlu Bulunmuş Çocuk Balıkçı Karı-Koca gibi çok sayıda Hurri masalları bulunduğuna da değinmekte daha çok Sümer-Babil kültür geleneğinin yaşatıcıları gibi görünseler de Hurriler’in bazı uygarlık alanlarında kendilerine özgü yaratıları olduğunu ama devlet olarak kısa süreli varlıkları nedeniyle gerekli gelişme ve olgunlaşma olanağı bulamadıklarını yazmaktadır (a.g.e. S: 125).
    The Cambrıdge Ancient History`de (III Part I) Ullikummi’nin Şarkısı diye bilinen Hurri destanında tarihleri boyunca Hurri uygarlığının üssü olmuş olan Urkish bölgesinin (Diyarbakır güneyindeki dağlık bölge) Hurri panteonunun önde gelen tanrılarından Kumarbi’nin karargahı olarak tanımlandığına işaret edilir.
    (VI)
    Sanat ve Mimari
    Asıl Asurya’da hammadde kaynakları yoktu.
    Urartu toprakları ise madenler yönünden (altın gümüş bakır demir vd) oldukça zengindi.
    Asur-Urartu savaşlarının temel bir nedeni Asurya’nın bir ekonomik varolma savaşı yürütmesiydi.
    Urartu krallığına bağlı aşiretler ve prenslikler vergilerini bu madenler cinsinden öderlerdi.
    Altın özellikle Kummukh’tan Gümüş’ün çoğu modern Gümüşhane’den bakır ise Ergani’den sağlanıyordu.
    Toprakkale Altıntepe ve Karmir Blur kazılarında meydana çıkarılan ve bir bölümü bugün Ankara Anadolu Müzesi British Museum ve Berlin Müzesi’nde korunan Urartu eserleri (insan ve hayvan tasvirleri tanrı heykelleri miğfer kalkan kazanlar ve kazan kulpları vd gibi) onların sanat alanındaki başarılarına tanıklık etmektedir ki sanat ve mimari alanındaki bu başarılarda ülkenin hammade yönünden zenginliği de bir rol oynadı.
    Hurriler ve Urartular döneminden kalma tapınaklar Urartular’ın yer yer bugün dahi kullanılmakta olan gelişkin sulama sistemi ovaları ve vadileri tarıma açmak için yapılmış kanallar baraj gölleri kaleler taş yapılar vd. sanat yapı ve mimari alanında dikkate değer başarılardır.Sidney Smith Asur takviminin önceleri sanıldığı gibi Nisan ayıyla başlamadığını anlamı belli olmayan Qarrate adlı ayla başladığını söyler ve farklı ay adları verir.
    (Bk. Early Hist. Of Assyria 1928).
    Aynı yazıda Ay adlarının hemen hemen eski Asurya’daki haliyle bugün de korunduğu ama günümüzde kullanılan gün adlarının Asur ve Süryaniler hiristiyanlığı kabul ettikten sonra değiştiğini bu yeni sistemde Cumartesi gününün adının Sabta (Süryanice’de Sabto) olduğunu ve haftanın diğer günlerinin ise Sabta sözcüğünün önüne 1 2 3 4 5 sayıları eklenerek adlandırıldığı söylenmektedir.
    Gün adlarına eksen olan Sabta Tevrat ve Incil’de kutsal gün ve dinlenme günüdür.
    Bu tatil günü dini törenler ve şenlikler yapılır ve bu günlere sabatu denirdi.
    Ama bu kelime aslında haftanın yedinci (son) günü demekti.
    Yahudiler Sabat (sabt) der Farslar ise Sanba derler. Ermeniler ise sabat olarak Asurlardan almışlar ve diğer günleri aynı yöntemle sayılar ekleyerek saptamışlar.
    Şubat ayının adı da Sabatu (Sbat)’tır.
    Açık ki Cumartesi’nin adıyla Şubat ayının adları aynıdır.
    Ludingirra tüm Sümer’i kapsayan Ur başkentli ilk birleşik Sümer krallığının yani Ur kenti kralının karısı ‘Kraliçe Şubat’ diye birinden sözeder ki bu terimin ilk görünüşüdür gibi bu. (Bk. tablet 10 S: 57. SC).
    Aynı yazıda Borsippa’daki büyük Ziggurat’ın (Yüksek Kule demek bu kule tapınakların hemen yanına yapılırdı ve bu kulelerden ay ve yıldızların hareketi izlenirdi) yedi katlı olduğu her katının haftanın her bir gününe ait gezegeni andıran renkte yapıldığını örneğin altıncı katın gümüş renkte yapıdığını ve Sin (Ay) gezegenine adandığını yedinci katın ise Samas (güneş)’a adandığı yazılmaktadır.
    (IV)
    Elam Mitolojisi
    The Cambrıdge Ancient History (I part 2) Elam panteonunda 37 kadar tanrı bulunduğunu söylüyor.
    Gaston Maspero bunlardan bir bölümünün adlarını şöyle verir:
    Susian (Shushinak) Dimesh (veya Samesh) Dagbag Assiga Adaene (Aduene) Humba (yazılışı kesin değil Khumban olabilir) ve Umman (Kaldeliler bu tanrının kendi tanrıları Ninib’e karşılık düştüğünü söylerler) Shumudu Lagamaru Partikira Ammankasibar (Yunanlıların Memnon dedikleri olabilir bu) Uduran ve Sapak.
    Speıser Maspero’da anılmayan birkaç diğer Elam tanrısı sayar: Pinikir Kirpisir Ruhuratir ve Nitutir.
    The Camb. Anc. Hist.’de ayrıca Napir adında bir Elam tanrısından sözedilir.
    Elamlıların tarihleri boyunca Ay ve Güneş tanrılarına sahip olduklarına işaret edilerek adı bilinmeyen Elam ay tanrısının Napir olabileceği söylenir.
    Maspero’nun yazdığına göre Elam tanrılarının hepsi Susa’ya yakın kutsal bir ormanın derinliklerindeki bir tapınakta idiler ve oraya sadece rahipler ve kral girebilirdi.
    Elam panteonunun başı Susian (Sus Susi) adlı tanrıydı.
    Maspero’ya göre onun adı Susa kentinin adından gelme bir sıfattır ve adı muhtemelen gizli tutulmuştur.
    Bu tanrının adı Speıser’de Ba. Sa-Shushinak veya Ba. Sa (Shushinak) olarak The Camb. Anc. Hist.’de In-Shushinak (Susa’nın Efendisi Susa’nın Lordu demektir bu) olarak verilir.
    Sümerce’de Nin-Shushinak şeklinde söylenen bu tanrının Güneş tanrısı olabileceği belirtilir.
    The World’s History’de ise ondan ‘Tanrıça Susa’ olarak sözedilir ve mabedinin başkent Susa’da olduğu öne sürülür.
    Elam panteonu hakkında bilinenler daha doğrusu benim ulaşabildiğim bilgiler bunlardan ibaret.
    Bu verilerden hareketle Mari kentindeki ünlü Ninni-Zaza tapınağının In-Shushinak (Nin-Shushinak) veya Susi adlı bu tanrıyla ilintili olabileceğini düşünüyorum.
    Bu ise Mari kenti ve krallığı ile ilişkili olduklarını düşündüğüm Hurriler’le Susalılar’ın bağlantısına işaret eder.
    O Za veya Zu adlı tanrı ile de aynı olabilir.
    Zazalarda tanrıya Homa denir ki bu Khumba ile ilişkili olabilir.
    Huma kuşu tabiri ise Zu adlı fırtına tanrısı kuşu temsil eder gibidir.
    Elam panteonunun Susa civarında kutsal bir ormanın derinliklerinde olduğu ve oraya kraldan ve rahiplerden başka kimsenin sokulmadığı söyleniyor ki bana Gılgamış Destanı’nda bir dev olarak resmedilen Humbaba (Huwawa)’nın koruduğu ormanı hatırlatıyor bu.
    (V)
    Hurri Mitanni ve Urartu Mitolojileri
    Hurri dili Semitik değil.
    Hitit ve Kassit dilleriyle de ilişkisi olmadığı belirtiliyor.
    Ne Sami ne de Hint-Avrupai bir dil.
    Arka arkaya takılan eklemlerle oluşturulduğu halde bilinen eklemli dillerden herhangi biriyle yakınlığı kurulamıyor.
    Hitit imparatorluğunda konuşulan başlıca dillerden biriydi bu.
    M.Ö. I. Milenyum boyunca Van-Urmiye gölleri arasındaki bölgede konuşulan Urartular’ın dili Hurrice’nin bir devamıydı.
    Zaten Hurriler’in anayurdu da bu bölgede aranmalı.
    Merkezi farklı da olsa Urartu uygarlığı aynı halk tarafından kurulmuş olan daha eski Hurri uygarlığıyla yaklaşık aynı coğrafyada yükseldi.
    Anadolu Uygarlıkları adlı eserinde Ekrem Akurgal’ın verdiği bilgilere göre Mari Urkis (Mardin’in güneyinde) Ugarit ve Hattuşa gibi merkezlerde Hurri dilinde yazılmış belgeler bulundu.
    Bu dildeki en önemli metin ise El Amarna arşivinde tespit edilen ve şimdi Berlin Müzesi Önasya Bölümü’nde korunan Mitanni kralı Tuşratta (1380-1350 M.Ö)’nın Mısır Firavunu III. Amenophis’e yazdığı mektuptur.
    Dilbilimciler tarafından çözülen bu mektup Hurri dilinin yapısı ve grameri konusunda önemli bilgiler sağladı.
    Hurri dilinin bir lehçesini konuştukları kanıtlanmış bulunan Urartular’dan kalma iki dilli (Asurca ve Urartuca) yazıtlar da katkıda bulundu buna.
    Hurriler’in en önemli merkezlerinden biri olduğu anlaşılan Urkis kentinde ortaya çıkarılan ve şimdi Louvre Müzesinde sergilenen yazıt Hurriler’den kalma en eski yazılı belge olup M.Ö. 2300 yılına aittir.
    Tunçtan bir aslan heykelinin koruduğu bir taş levha üzerine çivi yazısıyla kazınan bu belgede bir tapınağın kurulması konu edilmektedir.
    En azından Urartular’ın çöküşüne dek kullanımda olduğu anlaşılan Hurri dilinin tarihi ve evrimi bakımından ikinci önemli kaynak ise az evvel bahsini ettiğimiz El Amarna’da saptanan M.Ö. 14. Yüzyıla ait mektuptur.
    Şimdilik bilinebilen bu iki önemli belge ve Urartuca yazıtlar birlikte ele alınıp çalışıldığında Hurri dilinin tarihi ve yaşayan dillerle bağlantısı hakkında kabaca da olsa bir fikir edinilebilir.
    Hurri dini ise güçlü rahipler eliyle örgütlenmiş olup sağlam kurallara dayandırılmış görünüyor.
    Hurri dini ve hayli kalabalık olan panteonları Hititler tarafından nerdeyse bir bütün olarak alınmıştır.
    Hurri panteonu O. R. Gurney J. Lehmann ve D. M. Lang’ın eserlerinden yararlanarak toparlarsak:
    Hava tanrısı Teshup (Mitanniler’de Tessub Teşup) O’nun aslan üzerinde tasvir edilen ve bazı yerlerde Sahassaras veya Huwassanas adı altında tapılan eşi tanrıça Hebat (Hepit) tarım tanrısı olan oğlu Telipinu yine Teşup-Hebat çiftinin oğlu Sharruma (Sharma) aslana binmiş kanatlı bir figür olarak tasvir edilen ve özellikle Malatya Samuha’da ünlü olan tanrıça Shaushka (Hurriler’in Ishtar’ı) Güneş tanrıçası Wuru-Semu aşk ve savaş tanrıçası Sausga (Shaushka ile aynı olabilir) ay tanrısı Kushukh (Shar-Kushukh) bir yeraltı tanrısı olan Hesui (?).
    Bu listeye Hurri mitolojisinde sık anılan Kumarbi ile Lama da eklenmelidir.
    Hurriler kendi panteonlarına Anu Antu Enlil Ninlil Ea Damkina gibi çoğu Sümerlere ait olan bazı Mezopotamya kültlerini de almış görünüyorlar.
    Yine Hurri olan Mitanniler`de kendilerine egemen olan Hint-Avrupalı yönetici kastın panteonlarına soktuğu Mitra Indra Varuna ve Nasatyas gibi bazı eski Hint kültlerine rastlamaktayız.
    Hurri orijinli Urartular’ın ise bir dönem en az 79 tanrı ve tanrıçaları vardı.
    Bunların listesi Van’a yakın Zimzim Dağı’nda Mher-Kapısı’ndaki bir yazıtta veriliyor.
    Urartu tanrılarının en önemlileri hiyerarşideki yerlerine göre sayılırsa panteonun başı olan ulusal tanrıları Khaldi veya Haldi (yerel dilde Aldi) gök tanrısı ya da savaş şimşek ve fırtına tanrısı Teşeba (Teshub Teishba Teisheba) ve güneş tanrısı veya tanrıçası Şivini idiler.
    Rewanduz’un 18 km kuzeyindeki modern Mucesir adında yaşadığı sanılan ve Urartu aşiretlerinin en eski merkezi veya yurdu olduğu öne sürülen Musasir adlı antik yerleşme The Cambridge Ancient History`de (III Part I: 339) verilen bilgiye göre tanrı Aldi/Haldi ile eşi tanrıça Arubani’ye tapılan bir ilk merkezdi.
    Bir boğa üstünde tasvir edilen Urartular’ın süper tanrısı Haldi’ye E. Akurgal’ın aktardığına göre 17 boğa 34 koyun kurban edilirdi.
    Teşub’a 6 boğa 12 koyun Şivini’ye de 4 boğa 6 koyun sunulurdu.
    Bu tanrılara bazen insan kurban edildiği de olurdu.
    Urartular’da bereket veya bitki tanrısı Kuera (Quera) ay tanrısı ise Shelardi (Mezopotamya’daki Sin’in karşılığı) adını taşırdı.
    D. M. Lang Urartular’ın Asur tanrısını da benimsediklerini yazmaktadır.
    Toprakkale kazılarında bir kutsal ağaç ve onu sulayan bir pot heykeli tespit edildi.
    Urartu dininde ağaç kültü (yaşam veya ölümsüzlük ağacı) de mevcuttu.
    Urartular tanrıları için görkemli tapınaklar inşa eder içine onların heykellerini koyarlardı.
    Toprakkale kazılarında milli tanrıları Haldi’ye ait bir tapınak ortaya çıkarıldı.
    Urartu’nun Musasir kentinde de bir Asur kralı tarafından yağmalandığı bu kralın kendi yıllıklarında ayrıntılı olarak anlatılan Haldi ve Bagbatu’ya ait bir tapınak keşf edildi. Patnos civarındaki Aznavur’da Karaköse yolu üzerinde Urartu kralı Menua’nın zamanından kalma bir saray kale ve zirvesinde SUSİ adında bir Urartu tapınağı bulundu. Savunma amaçlı olarak ayrıca Diauehi ve Etiu’ya dönük askeri seferler için bir karakol ve üs olarak inşa edildiği tahmin ediliyor.
    Bir Türk arkeolog timi tarafından 1959’da tespit edilmiş olan Altın Tepe’deki bulgular (mezarlar vd) Urartular’ın ölü gömme gibi bazı adetlerine ışık tutuyor.
    Altın Tepe eski bir surlu Urartu kentidir. Argishti II (785-714 M.Ö) dönemine ait olduğu sanılıyor.
    Bir Urartu prens ailesi veya kabilesine ait olduğu belirtilen burdaki mezarlarda altın ve gümüş hazineleri bulundu.
    Urartu edebiyatina gelince:
    E. Akurgal Hurriler’in özellikle mitoloji alanında büyük eserler verdiklerini bu alanda komşuları Hititler’i Fenikeliler ve Geç Hititler dolayımıyla Yunan dünyasını etkilediklerine işaret etmekte ayrıca Hattuşa’da ünlü Gılgamış Destanı’nın Babil versiyonuna kıyasla daha bütünlüklü bir Hurrice çevirisi ve yorumunun tespit edildiğini yazmaktadır.
    Hurriler’in en büyük destanı onlarda tanrıların kralı olarak tanımlanan Kumarbi üzerine yazılandır.
    Bu destanın Hititçe çevirsi bulundu Hattuşa’da. Akurgal’a göre orijinali Hurrice olan bu destan sonraları Helen dünyasına da geçmiş Homeros ve Hesidos’un eserlerine büyük etkide bulunmuştur.
    Aynı yazar Ullikummi Tanrı Lama’nın Krallığı Ejder başlı Yılan Hedammu Gurparanzahu gibi diğer bazı Hurri efsane ve destanlarına Avcı Kessi Apu ile İki Oğlu Bulunmuş Çocuk Balıkçı Karı-Koca gibi çok sayıda Hurri masalları bulunduğuna da değinmekte daha çok Sümer-Babil kültür geleneğinin yaşatıcıları gibi görünseler de Hurriler’in bazı uygarlık alanlarında kendilerine özgü yaratıları olduğunu ama devlet olarak kısa süreli varlıkları nedeniyle gerekli gelişme ve olgunlaşma olanağı bulamadıklarını yazmaktadır (a.g.e. S: 125).
    The Cambrıdge Ancient History`de (III Part I) Ullikummi’nin Şarkısı diye bilinen Hurri destanında tarihleri boyunca Hurri uygarlığının üssü olmuş olan Urkish bölgesinin (Diyarbakır güneyindeki dağlık bölge) Hurri panteonunun önde gelen tanrılarından Kumarbi’nin karargahı olarak tanımlandığına işaret edilir.
    (VI)
    Sanat ve Mimari
    Asıl Asurya’da hammadde kaynakları yoktu.
    Urartu toprakları ise madenler yönünden (altın gümüş bakır demir vd) oldukça zengindi.
    Asur-Urartu savaşlarının temel bir nedeni Asurya’nın bir ekonomik varolma savaşı yürütmesiydi.
    Urartu krallığına bağlı aşiretler ve prenslikler vergilerini bu madenler cinsinden öderlerdi.
    Altın özellikle Kummukh’tan Gümüş’ün çoğu modern Gümüşhane’den bakır ise Ergani’den sağlanıyordu.
    Toprakkale Altıntepe ve Karmir Blur kazılarında meydana çıkarılan ve bir bölümü bugün Ankara Anadolu Müzesi British Museum ve Berlin Müzesi’nde korunan Urartu eserleri (insan ve hayvan tasvirleri tanrı heykelleri miğfer kalkan kazanlar ve kazan kulpları vd gibi) onların sanat alanındaki başarılarına tanıklık etmektedir ki sanat ve mimari alanındaki bu başarılarda ülkenin hammade yönünden zenginliği de bir rol oynadı.
    Hurriler ve Urartular döneminden kalma tapınaklar Urartular’ın yer yer bugün dahi kullanılmakta olan gelişkin sulama sistemi ovaları ve vadileri tarıma açmak için yapılmış kanallar baraj gölleri kaleler taş yapılar vd. sanat yapı ve mimari alanında dikkate değer başarılardır.

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]