Türk Dünyası’nda öyle kelimeler vardır ki sayfalar ve ciltler hacmi ile anlatılacak kavramları çağrıştırır. Sürgün denilince Kırım Türkleri ve Kafkas Halkları akla gelir. Katliam ve soykırım kelimeleri Kerkük Türkleri’ni akla getirir. İşkence kelimesi ise Çinlileri ve Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlıları...

Osman Batur Çin işkencelerine başkaldıran efsânevî bir kahramandır. Başarılı oldu. Kısa da olsa bir dönem için milletini Çin işkencelerinden kurtardı. Bu başarısı sebebiyle de işkence uygulanarak şehid edildi.

HAYATI
Asıl adı Osman İslâmoğlu idi. Batur O’na milletinin verdiği bir unvan bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş böylece anılmaya hak kazanmıştır.

Altay vilâyetindeki Köktogay bölgesinin Öndirqara mevkiinde doğdu. Orta halli bir çiftçi ailesinin oğluydu. Dedesi din adamı idi. Osman Beğ 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar Türk’lerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bâzı kişiler silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ

- Bu gün silâhımızı alanlar yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa gelip alsınlar !”

Dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey oğlu için hayır duâlarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti. Annesi Ayça Hanım:

“- Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi biz Türk’leri öldürüyorlar. Bizim canımız bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için oğlum ben diğer çocuklarım ölmeye hazırız !” Diyordu.

Kısa zaman içerisinde etrafında gözü pek insanlardan bir mücâhit ordusu oluştu. Zelebay Telci Nurgocay Batur Kâseyin Batır Canım Han Hacı Süleyman Batır Musa Mergen Aktepe Sulibay Ökürbay Nogaybay Ahid Hacı Halil Teyci Karakul Zalin... bu mücâhidlerden birkaçıdır. O artık soydaşlarının Osman Batur’u idi.

Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücâdelesi 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı. Mücâdelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin İstilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vâli sıfatıyla görev yaptı. O’nu Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi olarak görüyoruz. Aynı zamanda Altay Vâliliği görevini de devam ettiriyordu. Bütün bu görevleri sırasında Çinliler ile silâhlı mücâdeleden bir an bile geri kalmadı.


Çinliler yönetimleri altında bulunan Türk’lerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca büyük bir ordu oluşturdular. Osman Batur ve beraberindeki mücâhidler sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. Osman Batur bu savaş sırasında 1950 Kasımında cephânesi bittiği için Kamambal Dağı’nda Çinlilere esir düştü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çinliler işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme önceden verilmiş kararı 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam...” Karar 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kurşunlanmak suretiyle uygulandı. Osman Batur’un son sözleri bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meş’ale idi:

“- Ben can verebilirim. Milletim dünya durdukça mücâdeleye devam edecektir.”

KİŞİLİĞİ
Osman Batur 185 boyunda iri gövdeli bir insandı. Kısa ve kalın boynu siyah saçları yarı kapalı denecek ölçüde kısık gözleri vardı. Kaşlarının arası kırışıktı. Çok az konuşurdu. Kudret ve kötü tâlih şahsiyetinde birleşmişti.

Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde Kazakların büyük kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti. Böke Batur O’nu himâyesine aldı. İyi bir silahşor usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. Rusların ve Çinlilerin soydaşlarına yaptığı işkenceleri görüp yaşadığı için Rus ve Çin milletinden nefret ediyordu. Böke Batur’un telkinleriyle bu nefret şuurlu bir inanca dönüştü. Dedesi dolayısıyla iyi bir Müslüman olarak yetişmişti. İslâmiyet’in komünizmle bağdaşmadığını anlamakta gecikmedi.

Böke Batur öğrencisinin yetiştiğine inandığı gün:

“- Benim sana verebileceğim başka bir şey kalmadı. Benim işim bitti. Artık bana ihtiyacın olmayacak. Fakat milletimizin sana ihtiyacı var.”

Dedi. Osman Batur hayatı boyunca kendisine ihtiyacı olanlar için mücâdele etti. Hayatı bu mücâdele ile dolu olarak yaşadı ve inandığı ülkü uğruna can verdi. Mekânı Cennettir inşallah.

Kazaklar ve Uygurlar Osman Batur’u hiç unutmadılar. Dünya durdukça unutmayacaklar. “Bize sen ruh ve şuur verdin hürriyet aşkını sen bize öğrettin. Ey büyük kahraman ! senin yolundan gidecek azimli kahramanlar yetiştireceğiz.” Diyerek O’nu anıyorlar. Adına şiirler yazılıyor anma günleri düzenleniyor.

Osman Batur yeni ve genç Osman Batur’ların bedeninde yaşamaya devam ediyor.

ÇİN ZULMÜ BİTMEZ !

Jiang Zemin ve Bush İttifakı
Çinliler Altay Türkleri’nin millî kahramanı Osman Batur’u işkencelerden sonra şehit etmekle ancak bir büyük kahramanın aziz bedenini ortadan kaldırabilmişlerdi. Bağımsızlık düşüncesini Türk’lerin bağımsızlık için mücâdele azmini yok edemediler. Edebileceklerini zannedip işkence ve zulümlerini sürdürdüler.

Osman Batur’un tek erkek kardeşi Delihan İslâmoğlu istiklâl için giriştiği savaşta esir alınarak şehid edildi. Osman Batur’un ikinci hanımı üç oğlu ve beş kızı da esir alındı. 18 yaşındaki kızı Kabiyra ile 14 yaşındaki oğlu Baybolla anneleri Mamey’in gözleri önünde doğranarak şehid edildi. 11 yaşındaki oğlu Kariy ve 9 yaşındaki kızı Sapiyan 20 metre derinliğindeki kuyuya diri diri atıldı. Evlâtlarına yapılan bu zulüm işkence ve katliam neticesinde Mamey Hatun aklını kaybetti ve onu da Çinliler olay yerinin yakınındaki nehrin azgın sularına attılar.

Osman Batur’un; Şerdiman Nimetullah ve Nebî isimli oğulları babalarının şehit edilmesinden sonra da bağımsızlık savaşını devam ettirdiler.



29 Nisan 1951 Urumçi...