Tatlı hayat’ın nabzının attığı yer Roma! Gerçekten de insana hayatı gönlünce sevmeyi öğretiyor; belki de nasıl yaşanabileceğini...





“Roma’da Romalılar gibi davran”. Belki de bir şeyler satmak isteyen bir reklam sloganıydı. Peki ama nasıl oluyordu Romalı gibi davranmak? Rehber kitaplar uyarıyor: Roma’da trafiğe dikkat! Napoli’deki kadar olmasa da çoğu sürücü özellikle de motosikletliler kırmızı ışıkta durmayabilir. Yaya geçitlerine de aldırmazlar. Karşıdan karşıya mı geçeceksiniz; en iyisi bir Romalı’nın peşine takılın. Pratik olun ve onun gibi davranın! Bir diğer uyarı: Yoğun trafik hava kirliliği demek; özellikle de yazın. Kenti ziyaret etmek için en iyi zaman nisan haziran ve sonbahar ayları. Kasım ve şubat arası ise turist kalabalıklarından görece uzak kalmak için ideal. Son bir uyarı: Otobüsle önünden geçerken bir zamanlar gladyatörlerin birbiriyle ya da vahşi hayvanlarla kıyasıya dövüştüğü ve yıkılırsa Roma da yıkılır denilen; o günlerde 80 bin kişiden fazla insanı konuk eden heybetli Colosseum’a artık yalnız turistler başını çevirip bakıyor işine gücüne koşuşturan Romalılar değil!

BİR SANAT ANSİKLOPEDİSİ

MÖ 753’e uzanan tarihi Antik Roma’dan günümüze kalan arkeolojik eserleri ortaçağ Rönesans barok art nouveau neoklasik modernizm ve en yeni sanat akımlarının etkilerini taşıyan mimarisiyle ziyaretçilerini şaşkına çeviren bu görkemli kent Batı sanatının 3 bin yıllık yaşayan ansiklopedisi ve müzesi olma unvanına sahip. Roma’da görülen arkeolojik kalıntılar bir buzdağının suyun üstünde kalan kısmına benzetiliyor. Ayaklarımızın yalnızca dört metre altında başka bir kentin var olduğunu bunun da yine bir başka yerleşimin üstüne kurulduğunu bilmek çoğumuzun Roma’nın asla keşfedilemeyeceği duygusuna kapılmasına neden olabilir. Ama hayatı bu kadar ciddiye almak doğru değil hele Roma’daysanız...





“Roma’yı ilk gördüğümde dünyaya geldim” diyen İtalyan yönetmen Fellini bakın gerçek bir Romalı’yı nasıl tanımlıyor: “Genel kanıya bakılırsa Romalı dışa dönük nefsine düşkün eli açık çok sosyal insanlarla birlikte olmaktan hoşlanan iyi sofralardan zevk alan siyasete tutkunluk derecesinde düşkün kendini dinsiz olarak tanıtan ancak karısını ve kızlarını ‘bir ailede Tanrıyla ilişkileri geliştirmesi gereken kişiler de olmalıdır’ diye kiliseye yollayan biridir...” Boşuna değil Roma tatlı hayatın nabzının attığı yer! Yönetmenin ‘Tatlı Hayat’ filminde genç gazeteci rolündeki Marcello Mastroianni gibi Via Veneto’daki gece klüplerinde bir sevgiliden diğerine sürüklenmesek de demek ki biz de Roma’da kendimizi bol bol şımartma hakkına sahibiz: Mum ışığında yenilen akşam yemekleri deniz ürünlü spagettiler risotto’lar domatesli ve fesleğen soslu gnocchi’ler en iyi çikolataların kahvelerin çilekli tiramisuların satıldığı pastaneler çiçekçi dükkânları ve rahatça savuracak paramız varsa alışveriş edebileceğimiz pahalı mağazalar...







TARİHİ YENİDEN YAŞAMAK

Roma’da hayatın nasıl aktığını görmenin yolu sokaklarda avarelik etmekten geçiyor. Büyük bir metropol olmasına rağmen gezilecek her yer yürüyüş mesafesinde. Sokak tabelaları sayesinde kaybolmanın imkânı yok. Havaalanından ya da başka kentlerden çoğu gezginin kente varış noktası olan tren istasyonu (Stazione Termini) ise Roma’nın tarihi merkezine çok yakın. Yanınızda turist bürolarından ücretsiz alınabilen detaylı bir harita da varsa artık keşfe hazırsınız...

Roma’nın kuruluş efsanesine göre Romulus ve Remus Savaş Tanrısı Mars ile Rea Silvia’nın oğullarıdır. Bir sepetin içinde Tiber Nehri’ne atılan ikizleri bir dişi kurt bulur ve emzirir. Günün birinde kentin nerede kurulacağına dair aralarında tartışma çıkar ve Romulus kardeşini öldürür. Sonunda Palatino Tepesi’nde Roma’yı kurar. Arkeologlar Roma’nın kurulduğu tarihe denk düşen dönemde Palatino’da böyle bir yerleşimin varlığını doğruluyor. Antik Roma’nın politik ticaret ve dini merkezi olan Roma Forumu (Foro Romano) günümüzde o devirdeki şehirciliği gösteren kalıntılarıyla ünlü. Kalıntılar Campidoglio ve Palatino tepeleri arasında bir zamanlar bataklık olan ve Roma’nın beşinci efsanevi kralı Tarquinius (MÖ 616-579) tarafından büyük kanalizasyon kanalları açtırılarak kurutulan alanda yer alıyor. Önemi 4. yüzyıldan sonra azalan Forum’daki debdebeli tapınaklar bazilikalar ve binalar da göz göre göre yok olmuş. Sonunda bölge otlak olarak kullanılmaya başlamış. Kentin ilk kurulduğu günlerde de durum farklı olmadığı için insanlar bunu ‘tarih tekerrürden ibarettir’ diyerek açıklıyor. Roma’nın ünlü yedi tepesinden biri olan Campidoglio ile aynı adı taşıyan meydanın tasarımı ise Michelangelo’ya ait. Yapım yılı 1538. Yalnızca meydanın değil onu çevreleyen saray cephelerinin tasarımı da büyük sanatçının eseri. Hemen ekleyelim Brütüs’ün Sezar’ın öldürülmesini istediği yer işte bu meydan.






KELİMELERİN KANATLARIYLA KENTTE BİR TUR

Keşke kanatlı ayakkabılarımız olsa da kısa süre içinde pek çok yer görebilsek: Anıtsal Venedik Meydanı turistlerin oturup fotoğraf çektirmeden Roma’dan asla ayrılmadığı İspanyol Merdivenleri merdivenlerin yukarısındaki Trinita Dei Monti Kilisesi yeşilliğini yitirmeyen Villa Borghese Bahçeleri Appia Yolu üzerindeki katakomblar Sant’Angelo Kalesi 60’lardan kalma nostaljik Vittorio Veneto Caddesi ve Engizisyon’da idamların gerçekleştirildiği ama günümüzde barları trattoria’ları sebze ve çiçeklerin satıldığı pazarıyla cıvıl cıvıl bir yer olan Campo dei Fiori Meydanı... Hipodrom şeklinde tasarlanmış olan Navona Meydanı ise İmparator Domitian’ın stadyumu üzerine inşa edilmiş. Bir zamanlar Romalıların en popüler buluşma yerlerinden olan meydanda bugün taş sıraların üstünde oturarak yorgunluklarını gidermeye çalışan turistler resim yapıp satan sanatçılar ve ucuz hediyelik eşyalar satarken polisle köşe kapmaca oynayan göçmenler var. Barok binalarla çevrili meydanın en ünlü yapıtı tam ortadaki Fontana dei Fuimi yani Nehirler Çeşmesi: Nil Ganj Danub ve Rio Plata’yı simgeleyen çeşme Bernini’nin bir başyapıtı. Roma tanrılarının tapınağı Pantheon meydana yalnızca birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde. İlk kez Augustus’un damadı Agrippa tarafından MÖ 27’de yaptırılan tapınak İmparator Hadrian zamanında (MS 120) yeniden inşa edilir.



MS 608’de ise kiliseye verilerek Meryem Ana ve bütün şehitlere adanır. Antik Roma mimarisinin bir şaheseri olan yekpare kubbeden göklerden dökülen ve cennetten geliyormuş hissi veren ışık mekânın tek aydınlatma kaynağı. Aşağıda kubbenin tam ortasına gelen yerde durup göğe bakmak bulutları görebilmek ve kutsal ışıkla yıkanmak inanılmaz bir deneyim! Loş tapınağın devasa kapıları hayat dolu bir alana Rotonda Meydanı’na açılıyor. Meydanın ortasındaki eski Mısır’dan getirtilen dikilitaşı yine fıskiyeleri olan bir çeşme çevreliyor. Kendimize akşam buradaki davetkâr lokantalara uğrama sözü vererek Tiber’in kıyısına oradan da İtalya’dan bağımsız bir eyalet olan Vatikan’a doğru yürümeye devam ediyoruz. Papalığın kutsal şehri Vatikan San Pietro Bazilikası’nın toprağı üstüne kurulmuş. Uçsuz bucaksız gibi görünen San Pietro Meydanı ise 17. yüzyılda tasarlandığında tüm Hıristiyanların buluşma yeri olması düşünülüyormuş.

Roma’ya gelip de Trevi Çeşmesi’ne uğramamak olur mu? Daracık bir meydandaki bu barok çeşme aklımızı ilk kez Anita Ekberg’in ‘Tatlı Hayat’ filminde burada verdiği pozlarla çelmişti