İnsanlarının eğlendikleri kadar aynı yoğunlukta çalıştıkları modern 24 saat yaşayan bir şehir Osaka...


Sakinlerinin çok çalışıp aynı yoğunlukta eğlendikleri Kansai Bölgesi’nin en büyük kenti olan Osaka farklı şekil ve boyutlardaki gökdelenlerle dolu... Kimi upuzun kule gibi gökyüzüne uzanıyor kimi at nalı ya da ters ‘U’ şeklinde... Hatta bazısı uzunluğunun yanında iskambil kâğıdı gibi ipince... Çok büyük şiddette deprem yaşayan Kobe’nin bu kadar yakınındaki bir kentin mimarisi ilk bakışta beni hem şaşırtıyor hem de hayran bıraktırıyor.




CANLI BİR TİCARET MERKEZİ

2.7 milyon nüfusuyla Tokyo ve Yokohama’dan sonra Japonya’nın en kalabalık üçüncü şehri olan Osaka tarihi boyunca canlı bir ticari hayata sahip olmuş. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Japonya’nın eski başkentleri Kyoto ve Nara’nın yakınında bulunması ve giderek gelişmesi... Bu ideal konumu sayesinde Osaka 1500 yıldır Japonya’nın ticari merkezi olma özelliğini koruyor.
Yüzyıllar boyunca tarih sahnesinde görünen hatta kısa bir süre Japonya’nın başkenti de olan Osaka asıl önemini büyük generallerden Toyotomi Hideyoshi’nin 16. yüzyılda burada Japonya’nın en muhteşem kalesini inşa etmesiyle kazanır. Hideyoshi ticareti destekler şehrin zenginleşmesini sağlar. Osaka Edo döneminde (1603-1867) pirinç ve pek çok ticari malın dağıtımında önemli bir merkez olur.



Ticaretle zenginleştikçe sanat ve yeme kültürü de gelişir Osaka’da. Bugün de Japonların geleneksel sahne sanatları olan klasik tiyatroları ‘kabuki’yi ve kukla tiyatrosu ‘bunraku’yu izleyebileceğiniz salonlar bulabilirsiniz. Geçmişi 794-1192 yıllarındaki Heian dönemine kadar uzanan Bunraku Kukla Tiyatrosu Osaka’da doğmuş. Ortalıkta alenen gözüken üç kukla oynatıcısı insan boyunun üçte ikisi yüksekliğindeki bu kuklaların sadece kol ve bacaklarını değil aynı zamanda gözlerini ve dudaklarını da oynatacak kadar marifetliler. Böylece kuklaların üzüntü neşe ve korku ifadeleri kolayca anlamlandırılabiliyor.



YÜRÜYEREK DEĞİL KOŞARAK!

1970’te Dünya Expo 2002’de Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Osaka telaşlı koşuşturmalı ve eğlenceli bir şehir. Osaka’da insanların dünyanın diğer yerlerinde yaşayanlardan daha hızlı yürüdüğünü söylerler. Örneğin tatlı bir rekabete giriştikleri Tokyolular ile aralarındaki farkı şöyle özetliyor Osakalılar: “Tokyolular yürüyen merdivenlerin sağını biz ise solunu kullanıyoruz.” Böylesine hızlı bir şehrin gece hayatı da çok renkli. Tiyatroların dükkânların ve restoranların çevrelediği Dotonbori’yi zaten görmemeniz mümkün değil. Buranın bir özelliği de rengârenk tabelaları... Hava karardığında neon ışıklarının gün ışıyana dek süren dansını seyredebilirsiniz.

Osakalıların ‘özdeyiş’lerinden biri de şu: Kyoto’da bıkıncaya kadar (orijinali patlayıncaya kadar!) kimono Osaka’da ise bıkıncaya kadar yemek görebilirsiniz. Öyle ki Osakalı aşçılar yerinde duramayan hemşehrileri için özel fast food çeşitleri geliştirmişler. Bunlardan biri de içi ahtapot parçalarıyla doldurulmuş bir çeşit mantıya benzeyen ‘takoyaki’.



HEM EĞLENCE HEM ALIŞVERİŞ
Osaka’da görülecek yerler arasında önceliği Osaka Kalesi’ne vermek gerekir. 1586 yılında Toyotomi Hideyoshi tarafından yaptırılan kalenin inşaatında yüz bin işçi geceli gündüzlü çalışmış. Japonya’nın birleşmesinde önemli bir görevi olan kale kayalık bir tepenin üzerine inşa edilmiş. Dışarıdan beş içeriden sekiz katlı olan ana yapısının en üst kattaki taraçasından tüm Osaka’yı kuşbakışı seyredebilirsiniz.



Hemen her büyük kentin görülecek dev akvaryum parkları var ama Osaka’dakinin bu gördüklerinizden bambaşka olduğunu söyleyebilirim. Kaiyukan adı verilen bu akvaryum parkı dünyanın en büyüklerinden... Biri dünyanın en büyüğü olmak üzere 14 su tankında balina köpekbalıklarından penguenlere 35 binden fazla türe ev sahipliği yapan akvaryum Pasifik Okyanusu’nun Ateş Çemberi (volkanik bölümü) ve Hayat Çemberi üzerine temalandırılmış.
Amerika dışındaki tek Universal Studios da Osaka’da... Orlando’dakinin hemen hemen aynısı olan bu dev eğlence parkında Hollywood stüdyolarında dolaşabilir Jurassic Park’ta bir nehir macerası yaşayabilir 1930’ların New Yorku’nda gezinebilirsiniz.

Eğer alışveriş yapmak istiyorsanız Umeda ve Namba semtlerine mutlaka uğrayın derim. Özellikle Umeda’da sadece yerin üstünde değil yerin altında da hareketli bir yaşam göreceksiniz. Modern yeraltı çarşıları alışveriş tutkunlarının aklını başından alabilir.



Kentin giriş kapısını da atlamamak lazım. Sadece Osaka’ya değil yurtdışından Japonya’ya gelen ziyaretçilerin de başlıca giriş yolu olan Kansai Uluslararası Havaalanı Osaka Körfezi’ndeki yapay dolgu bir ada üzerinde yapılan inşaatı ile de dillere destan. Uçtan uca 1.6 km uzunluğundaki terminal binası dünyanın en uzun binası ünvanına sahip. Havaalanının bir adım ötesi ise Nara Kobe ve Kyoto’ya götürür sizi...

KOBE VE NARA

Kobe Kansai bölgesinin Osaka ile birlikte en önemli limanlarından birisine sahip hızla gelişen bir şehir. 1868’de Batı’yla ticarete başlayan ilk şehirlerden biri olan Kobe’de yüzü aşkın ülkeden elli bin yabancı yaşıyor. Tepelerin üzerine kurulu Kobe’ye Osaka’dan trenle yarım saatte ulaşabilirsiniz.
Japonya’nın en eski başkentlerinden biri olan Nara ise aynı zamanda Japon sanatları el sanatları edebiyat kültür ve sanayinin beşiği konumundaydı. Nara’da ziyaretçilerin en ilgisini çeken yerler arasında Nara Parkı bulunuyor. Efsaneye göre ilk kral Jimnu gökten indiğinde bir karacanın üzerinde Nara’ya gelmiş. Bu yüzden de bu parktaki karacalar aynı karacanın soyundan geldiğine inanılarak kutsal kabul ediliyor. Kentin ünlü yapısı ise Nara Büyük Budası’nın bulunduğu Todaiji Tapınağı. Bu tapınağın dünyanın en büyük ahşap yapısı olduğu iddia ediliyor.




JAPON KÜLTÜRÜNÜN ANAYURDU: KYOTO

Japonların geleneksel kültürünü paha biçilmez hazinelerini köklü bir geçmişe sahip tapınaklarını görmek isterseniz Kansai Havaalanı’na yaklaşık 1.5 saat uzaklıktaki Kyoto’yu mutlaka görün derim. Her ne kadar başkentliğini 1868’de adı önceleri Edo olan Tokyo’ya devretmek zorunda kaldıysa da halen Japonya’nın kültürel başkenti ve kesinlikle en güzel şehirlerinden biridir Kyoto.
Sayısı 1600’ü bulan ihtişamlı Budist tapınakları 400’ü aşkın görkemli Şinto mabetleri kaleleri birer sanat eserini andıran Japon bahçeleri ve geleneksel ahşap evleriyle Kyoto bu ünvanları fazlasıyla hak eder. Burada küçük kanalları çevreleyen daracık sokaklarda dolaşırken kimonolu zarif bir bayanı bahçesindeki bonzailerin bakımıyla ilgilenirken görmeniz geleneksel Japon müziğinin ezgilerini duyduğunuz evlerden birinde randevusuna hazırlanan bir geyşaya rastlamanız mümkündür. Zamanın geriye doğru aktığını düşünürsünüz birden...


Kyoto’nun merkezinde sadeliği ile Japon mimarisinin en uç noktasını simgeleyen Kyoto İmparatorluk Sarayı bulunur. Shijo-Kawaramachi yakınındaki Gion köşesi her ne kadar son yüzyılda sayıları azalsa da geyşalarıyla ünlüdür. Burada geleneksel sanatları ve tiyatroları izleyebilirsiniz. Her biri 15 metre yüksekliğinde 139 sütunun üzerinde bulunan Kiyomizu Tapınağı’ndan tüm kenti tepeden izleme şansı bulacaksınız. ‘Altın Ev’ olarak da bilinen gösterişli Kinkakuji Tapınağı yalnızca taşların ve beyaz kumun kullanıldığı kendi başına sadeliği temsil eden taş bahçesiyle ünlü Ryoanji Tapınağı geleneksel Japon mimarisinin ve bahçelerinin en güzel örneklerinden biri olan Katsura İmparatorluk Villası Kyoto’da görülecek yerler arasındadır.

Geçmişini unutmayan günün hiç bir anını israf etmeden yaşayan ve yatırımlarıyla yarına hazır olan bir ülkeden küçük bir kesittir Osaka.