Tamer dün yalnızlık dolu idi yaşamım şimdi yine yalnızlık dolu diye söylene söylene ıssız sokallar da dolaşıyordu. Etraf karanlıktı önünü bilene zar zor görüyordu.

Bir an şiddetle bir yere mi birisine mi çarpığın fark etmedi yüzükoyun yere uzandı. Bir ses elinde el fenerini yüzüne tutarak

-Evladım sen bu karanlıkta gecenin bu gece yarısında sokalar da ne arıyorsun?


Dizi acımıştı ama hiç acıyı duymuyordu çünkü bir yıldır duymak istediği sözü karşısında çarptığı bu adam söylemişti gülümsedi.

Adam elini uzattı yerden kalktı. Fener ile üstünde gezdirdi ve
-Senin dizin kanıyor evladım sorduğum soruma neden cevap vermedin? Neyse galiba sen kimsesizsin gel benimle..

Tamerin elinden tuttu beraberce ilerdeki açık manavdan meyve sebze aldı. Tamer hala biraz önce- Evladım sen bu karanlıkta gecenin bu gece yarısında sokalar da ne arıyorsun?-tatlı sözün mutluğuna takılmış havalarda uçuyordu.

Apartmanın kapısından içeriye girdiler. Elindeki anahtar ile kapıyı açtı içeriye girdiler. İçeride Eşi nalan ve 4 yaşındaki oğlu nedim vardı. Eşi Tameri üstü başı kirli ve dizinde akan kan içinde görünce

-Yaşar hayatım bu kim? Ne arıyor gecenin bu saatinde bizim evde? Kimin nesi bu çocuk?
-Hanım uzun hikâye sen banyoyu hazırla güzel bir banyo yapsın sonra konuşuruz.

Tamer şaşkınlık içinde idi sımsıcak bir evdeydi ve banyo lafını ilk defa sanki duyuyordu kulaklarına inanamıyordu. Gülümsedi.
Şimdiye kadar yüzüne kapalı olan kapılardan bir tanesi yüzüne karşı açılmıştı. Hatta kapıların içeriye doğru açıldığını adeta unutmuştu. Hep dışarıya atan kapılar sokaklar da perişan sefil bırakan kapılar aklında yer etmişti.