“Birini severken ondan ne bekliyorum? Hayatımda boş olan yerleri doldurmasını mı? Beni mutlu etmesini mi? Bende eksik ve kırık olan yerleri gerçekten başka biri doldurabilir mi?”



Bu sorulara net bir cevap vermeden bir ilişki yaşamak mümkün mü? Bu soruların dürüst bir karşılığı yoksa yaşadığımız şeyin gerçek bir ilişki olduğunu söyleyebilir miyiz?

Korkularımız endişelerimiz yalnızlığımız ispat etmek isteğimiz çocuk kalmış yanımız ve daha pek çok sebep yüzünden bir ilişkiye ihtiyaç duyuyoruz ama çoğu zaman ilk ve en önemli sebebi atlıyoruz: Sevgi!

Birinin bizi sevmesi bir yanımızdaki yaraları sarmaya yarıyor o bizi severse kim olduğu önemli değil birisi işte; o zaman tamamlandığımızı sanıyoruz. Oysa daha çok eksiliyoruz!

Hep bir sonra gelende bir öncekinin hayal kırıklığını temize çekme arzusuyla yanıp tutuşuyoruz. Böyle bir denge var mı? Elbette yok! Bu şuna benziyor; gidip kredi kartımı limiti bitene kadar harcıyorum sonra birisine bu borcu öde diyorum. Neden ödesin? O harcamayı yapan sensin.

Geçmiş ilişkilerin beklentileri ve hayal kırıklığı üstümüzde izler bırakıyor. Yeni gelenden bunu silmesini bekliyoruz; yani daha büyük bir beklentimiz oluyor. Daha büyük beklenti daha büyük hayal kırıklığı getiriyor. Zaten sonrasını herkes biliyor….

İşte o yüzden ilişkilerde değer verdiğimiz şey karşımızdakinin bizim için ne düşündüğü ne hissettiği ne söylediği ne yaptığı… Oysa doğru olan o ilişkiden bizim ne istediğimiz ne hissettiğimiz bizde ne gibi düşünce ve hisler uyandırdığıdır?

Yanlış bir oyunun içinde oynamaktan yorulup daha yanlış bir oyuna geçmekten başka bir işe yaramayan zincirleme aşk kazası dolu kalplerimiz için hep bir başkasının el uzatmasını bekliyoruz.

Oysa beyaz atlı prensler yok çünkü kurtarılması gereken hayat sizinkiyse bunu sizden başka kurtarabilecek kimse yok! Ve kimsenin sizin hayatınızdaki eksikleri doldurabilmesi mümkün değil çünkü orası sadece kendinizi sevmenizle kapanabiliyor…

Birisi elini uzatınca hayatınızda mucizeler olmuyor çünkü onun da boşlukları sizinle dolmuyor….

Candan Ünal