Askeri dehasının yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk’ün bir diğer önemli vasfı dünya siyasetine vakıf bir lider olmasıydı. Dünya üzerindeki politik gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve her konuda son derece isabetli tahliller yapıyordu. Siyasi konulardaki öngörüleri bu ileri görüşlülüğü tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Vefatının üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen öngörülerinin birer birer gerçekleşiyor olması bu açıdan son derece önemlidir. Atatürk ile Amerikan generali Mac Arthur arasında geçen bir görüşme bu konuya verilebilecek en iyi örneklerden biridir:




Mustafa Kemal sekiz yıl sonra ilk kez 1 Temmuz 1927'de İstanbul'a geldi. Mütareke yıllarında bıraktığı kente girerken Sarayburnu'nda kıyılara ve kayıklara doluşmuş binlerce İstanbullu kendisini selamlarken şöyle diyordu: "Sekiz sene sonra kalbim müsterih olarak gülen ve daha güzelleşen İstanbul'a geldim..."
Kendisini Dolmabahçe Sarayı'nın merdivenlerinde kızkardeşi Makbule Hanım karşılıyor.

II. Dünya Savaşı’nın kahramanı ve Japonya fatihi General Mac Arthur 1932 yılında Türkiye’yi ziyaret etmişti. Bu vesile ile Türkiye’nin lideri ve reformcusu Atatürk ile tanışma fırsatı da bulmuştu. İki büyük asker karşılaştıkları anda birbirlerine karşı büyük yakınlık duydular. Sıcak bir atmosfer ve samimiyet içinde devam eden bu uyumlu görüşme esnasında; dünyadaki gelişmelere temas ettiler; hem ümit hem korku dolu olarak gelecek hakkındaki düşüncelerini ifade ettiler.
Atatürk bu görüşmede Mac Arthur’un Avrupa’nın durumu konusundaki sorusunu şöyle cevaplamıştı:
“Versay Anlaşması 1. Dünya Savaşı nedenlerinden hiçbirini kaldırmamıştır. Tersine dünün başlıca düşmanları arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirmiştir. Galipler yenilenlere barış şartlarını zorla onaylatırken bu ülkelerin etnik jeopolitik ve ekonomik özelliklerini görmemiş yalnızca düşmanlık duygularıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Böylece bugün içinde bulunduğumuz barış dönemi sadece “silahları bırakma” olmuştur. Eğer siz Amerikalılar Avrupa işleriyle uğraşmaktan caymasaydınız bu “silahları bırakma” dönemi uzar ve bir gün barışa varılabilirdi.
Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın geleceği Almanya’nın davranışlarına bağlı görünüyor. Büyük bir dinamizme sahip olan 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli bir millet ulusal tutkularını kamçılayacak bir siyasal akıma kendilerini kaptıracak olursa Versay Sözleşmesi’ni ortadan kaldıracaktır.”
Atatürk “Almanya’nın çok kısa sürede İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa’yı egemenliği altına alacak güçte ordu kurabileceğini savaşın en geç 1940-45 yıllarında patlayacağını Fransa’nın güçlü bir ordu kurma yeteneğini yitirdiğini ve İngiltere’nin adalarını korumak için Fransa’ya güvenemeyeceğini”1 söylemiş; bu tahminler ilerleyen yıllarda aynen gerçekleşmiştir.
Atatürk’ün İtalya konusundaki görüşü ise şöyledir :
“İtalya Mussolini’nin yönetiminde unutulmayacak aşamalar yapmıştır. Eğer Mussolini gelecekteki savaşın dışında kalabilmek başarısını gösterebilirse barış masasına güçlü bir devlet olarak oturabilir. Ama korkarım ki İtalya’nın bugünkü lideri Sezar rolünü oynamaktan kendini alamayacaktır. Bu da İtalya’nın askeri bir gücü olmadığını hemen ortaya çıkaracaktır.”
Atatürk’ün İtalya konusundaki bu tahmini de doğru çıkmış Mussolini’nin ordularının hiç de güçlü olmadığı II. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında açıkça ortaya çıkmıştır.




Atatürk'ün II. Dünya Savaşı ile ilgili tahminleri ilerleyen yıllarda aynen gerçekleşmiştir.

Atatürk General MacArthur ile yaptığı görüşmede Amerika’nın geçen savaşta olduğu gibi tarafsız kalamayacağını ve savaşa katılmasıyla Almanya’nın yenileceğini de belirtmiş; Sovyet ve Japon tehlikelerine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürmüştür:
“Avrupa’da çıkacak savaşı kazanan ne İngiltere ne Fransa ne de Almanya olacaktır. Savaşı Bolşevik Rusya kazanacaktır. Rusya’nın yakın komşusu ve onlarla en çok savaşmış bir ulus olarak biz Türkler oradaki olayları yakından izliyoruz. Tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan doğu halklarının duygularını pek güzel kullanan onları okşayan ve kinlerini dile getirmesini bilen Bolşevikler yalnız Avrupa’ya değil Asya’ya da gözdağı veren bir güç haline gelmektedir.
Avrupa devlet adamları başlıca anlaşmazlık konularını her türlü bencillikten uzak yalnızca genel çıkarlar yönünden ele almazlarsa korkarım ki felaket önlenemeyecektir. Avrupa’nın sorunu artık İngiltere Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlık değildir.
Bugün Avrupa’nın doğusunda bütün uygarlığı üstelik insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi olanaklarını topluca bir dünya devrimi için seferber eden bu korkunç güç üstelik Avrupa ve Amerikalıların bilmedikleri yepyeni politika yöntemleri uygulamakta ve karşıtlarının en küçük hatalarından bile yararlanmaktadır. Kanaatime göre Avrupa’da çıkacak bir harp hemen Asya’ya sıçrayacak ve Japonya Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz kahramanlıklara kalkışacaktır.”
Mussolini

II. Dünya Savaşı Atatürk’ün 1932 yılındaki bu analizine göre gelişmiş; Avrupa’daki savaşın en büyük galibi Almanya’nın yenilgisinde büyük pay sahibi olan Sovyet Rusya olmuştur. Sovyet Rusya savaşın ardından tüm Doğu Avrupa ve Orta Asya üzerinde hakimiyet kurmuştur. Japonya ise Atatürk’ün öngördüğü gibi “Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz kahramanlıklara kalkışmış” Çin’i işgal etmiş ardından Pasifik’te yayılmaya çalışmıştır.
Yukarıda aktardığımız bu sözleri Türk Milletine modern Türkiye Cumhuriyeti’ni hediye eden Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya üzerindeki siyasi gelişmeleri çok yakından takip eden ve son derece isabetli tahliller yapabilen büyük bir devlet adamı olduğunu ortaya koymaktadır.
Atatürk Almanya’nın ve İtalya’nın II. Dünya Savaşı’ndaki rolünü Rusya’nın kazanacağı gücü doğru bir şekilde tahmin etmiş; önlem alınmazsa savaşın kaçınılmaz olacağını ortaya koymuştur.
Atatürk’ün Türkiye’ye ve dünyaya ilişkin değerlendirmeleri hep doğru çıkmıştır.