Ezoterizm bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. Çoğunlukla ezoterik yani ezoterizm ile ilgili veya ezoterizme dair şeklinde kullanılır.

Ezoterizm (içe yönelik anlam/ileti) asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefî öğretilerdir. Bu öğretiler herkes tarafından bilinen egzoterik (dışa dönük anlam/ileti) öğretiler değil tam tersine belirli kişilerin aşamalardan geçerek bilmeye hak kazandığı öğretilerdir. Diğer anlamı ise içsel tinsel farkındalık yaratan Mistisizm ile eşanlamlı kabul edilen önemli ve kesin bilgilerdir. Ayrıca Ezoterizm geniş farklı öğreti ve pratik yelpazesine sahip olan bir akımdır.

Etimolojik kökeni


Grekçe "iç içsel" anlamındaki "esoterikos" sözcüğünden ya da "görüyorum içsel olan gizli olan" anlamlarına gelen "eisotheo" sözcüğünden türetilmiştir. Karşıtanlamlısı "egzoterizm"dir.

Gizlilik ve tedriç ilkelerinin nedeni

Ezoterizme göre ezoterik bilgiler yani hakikatler ve sırlar herkese açıklanmamalı ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış layık olmuş kişilere belirli bir zaman içerisinde derece derece açıklanmalıdır. Kimseye değerini ve anlamını anlayamayacağı böyle bilgilerin verilmemesi gerektiği gibi kimseye kaldıramayacağı taşıyamayacağı bilgi de verilmemelidir. Çünkü taşıyamayacağı bilgi kişiye bir yarar vermeyeceği gibi zararlı da olabilir. Bu bilgiler belirli semboller ve alegoriler vasıtasıyla aktarılır.Yüksek bilgiler insanlara anlayış düzeylerine göre ve anlayış düzeylerinin ilerlemesine göre derece derece açılan bir sembolizme bürünmüş şekilde verilir. Bu durum kutsal metinlerde de geçerlidir.


Mistisizm ve semavi dinlerde ezoterizm


Ezoterizm sık sık yanlışlıkla mistisizm ile karıştırılarak dinsel alana sokulmaktadır. Fakat ezoterizm René Guénon'un belirttiği gibi ne bir dindir ne de bir dinin iç kısmıdır. Kaynağını herhangi bir dinden de almaz. Guenon'a göre buna karşı gösterilebilecek tek istisnayalnızca temel dayanak noktalarını İslâmîyet'ten almış olmakla birlikte mistisizmle karıştırılmaması gereken İslâmî ezoterizmdir. İslâmî ezoterizmde "bâtınî" terimi kullanılır. Yahudi ezoterismine Kabbala denir. AncakKabbala inisiyasyon içermediği için ezoterik değildir. Budizm dininin ezoterik yorumuna ise Vajrayana denir. Bunun dışında Hristiyanlıkta da tarihte ezoterik yorumlar görülmüştür. Bunların arasında BehmenizmKatharizm gibi mezhepler zikredilebilir.


Ezoterizm sözcük anlamı


“Ezoterik” sıfatının kullanımı antik çağlara kadar uzanmaktadır. Bu kavrama ilk olarak M.S 2.yy.da Samasota von Lukian tarafından yazılan Aristoteles felsefesinin ezoterik ve egzoterik olarak ele alındığı hicivsel eserlerde rastlanılmıştır. Alexandria von Clemens de bu bağlamda ilk olarak “gizli tutma” kavramını kullanmıştır. Çok benzer bir anlayışla Romalı Hippolyt ile Chalkis’li İmablichos Pisagor öğrencilerinin arasında egzoterik ile ezoterik olanları birbirinden ayırarak ezoterik olanların daha dar bir çemberdeseçici bir kurul içinde olduğunu ve belirli öğretileri ayrıcalıklı olarak dinlediklerini belirtmiştir. Yine Antik Çağlarda kullanılan bir başka anlamı da Platon felsefesini ve mistiğini anlamaya yönelik olan içsel bilgidir. Ezoterik kavramı benzer ya da farklı anlamlarla ilerleyen zamanlarda da yazarlar tarafından kullanılmaya devam edilmiştir.


Ezoterizm kavramının geçmişi ise bu durumun aksine çok da eskilere dayanmamaktadır. Bu kavramda ilk olarak 1828 yılında Jacques Matter’ın Antik Çağ Gnostizmi (tanrıyı kabul etme bilme) üzerine yazdığı eserinde karşılaşılmıştır. Diğer yazarların da bu yeni türeyen sözcüğü kabul edip kullanmaya başlamalarının ardından Ezoterizm 1852 yılında ilk olarak Fransızca bir sözlükte “içrek bilgi” (gizli bilgi) anlamına gelen sözcük olarak yerini almıştır. Daha sonra Eliphas Lévi’nin büyü konulu etkin kitapları dolayısıyla sözcük anlamından çoğu kez uzaklaşmıştır. Bu eserlerde Okültizm (kara büyücülük müphemcilik) sözcüğüne de ilk defa yer verilmiştir. O zamandan bu yana çoğu akım ya da yazarlar sözcük hakkında kendi tanımlarını kendilerine özgü biçimde yapmışlardır.


Günümüzde Ezoterizm daha farklı olarak algılanmaktadır. Bilinmeyen sır olarak kalmamalı; herkesin öğrenebileceği öğrenme gereği duyacağı içrek bilgiler olarak algılanmalıdır.
Günümüzde bu kavramın başka bir genel karşılığı ise; asıl olan kendine özgü kesin bilgiler ve bu bilgilere ulaşmayı sağlayan farklı yollardır.


Ezoterizm ve ezoterik kavramlarının bilimde iki farklı temel kullanımı vardır. Bu kavramı din bilimi alışılagelmiş tipolojide tanımlar ve belli yollarla dinsel formda karakterize eder. Genellikle Ezoterizm kavramıyla bağlantılı olan içrek bilgi kavramı din biliminde yer almaktadır. Bir başka bununla yakın bağıntılı ve Mircea Eliade Henry Corbin ve Carl Gustav Jung tarafından temsil edilen bir geleneğe göre ise “ezoterik” dinin daha derini “içrek sırlarına” işaret eder bu nedenle de aynı dinin örneğin sosyal kurumları veya resmi dogmaları gibi “egzoterik” boyutlarından ayrışma görülür. Her iki yaklaşım da her dönemin ve bölgenin çeşitli dinlerinde uygulanabilmektedir. Bu akım veya yönelimlerden ayrı tutulması gereken bir durum iseözellikle batı kültüründe belli benzerlikler gösteren ve tarihsel anlamda birbiriyle bağlı belli başlı akımları ezoterik olarak özetlemeye yarayan toplumbilimsel yönelimlerde söz konusu olmaktadır. Bu bağlamda son zamanlarda ortaya çıkan batı Ezoterizm’inden de bahsedilebilir. Ezoterizm tarihi çağlara göre de ayrılmıştır. Bazı yazarlar; Yeniçağ Ortaçağ ve eski Antik Yunan çağı olarak Ezoterizm felsefesini gruplandırmışlardır. Bu gruplandırılan tanım ve kullanım alanları tamamen aynı olmasa da özde birbiriyle bağlantılıdır. Bunun yeniçağdaki bir örneğini Rönesans içindeki “hermetizm” (kapalılık) akımında görmekteyiz; bir başka tanımla “gizemli/müphem felsefe” diye bilinen bu yönelimde çok geniş anlamıyla Neo-Platoncu bir bağlam söz konusu olmaktadır içinde ise SimyacılıkParacelsusculuk Gül Haçı tarikatçılığı Hıristiyan Kabala ve teosofi geleneği İlüminata (Işık) tarikatçılığı ve 19. ile 20.yy.ın New-Age Hareketine kadar sayısız müphemci/gizemci akımı vardır. Daha eski çağların dâhil edilmesi durumunda ise antik Gnostizm ve HermetizmYeni Platoncu metin okumaları ve değişik gizemci “bilimler”in yanı sıra büyücü akımlar da sayılması gerekmektedir. Bunların hepsi Rönesans döneminde iç içe geçip birbiriyle bir sentez oluşturmuştur. Bu açıdan bakılınca teolojik bazdaki iki ilkesel yaklaşıma dair önlerde vurgulanan ayırım önemsizleşir çünkü hem gizli tutma hem de toplumbilimsel araştırmalardaki “içrek yol”un boyutu ezoterik durumlarda görünebilir de eksik olabilir de

Batı Ezoterizm tarihi

Ön söz: “Ezoterizm Tarihi” konuyla alakalı net kesin bir tanımlama olmadığından ve farklı tanım kullanımları olduğundan problem teşkil etmektedir.

Antik Dönem

Bugünkü Ezoterizm görüşlerinin oluşmasına yardımcı olan ilk kanıt Antik ve Yunan dönemi öncesinden bu yana süre gelmiş sosyal yapı ve öğretilerdir. Bu öğreti ve sosyal yapının çıkış noktası kurucusu Pisagor’un olduğu dini felsefi okullar ( M.Ö 570–510) ve Pisagor taraftarlarının Kroton’da (bugünkü Güney İtalya’nın Calabria bölgesindedir) kurduğu tarikattır. Pisagordiğer çağdaşları gibi (orfik ve farklı mistik kültler) ruh göçü inanışına bağlı olarak ruhun ölümsüzlüğüne inanmıştır. Pisagor bedenin ruh için geçici bir yer olduğunu ve daha sonra bu tutsaklıktan kurtulup özgür olacağını savunur. Manevi yönden kusursuz bir hayat şartıyla ruh bedensel varoluştan kurtulur. Daha sonra bu inanışa göre; yeniden doğma daha yüksek bir mevki ile devam eder. Bu yeniden doğum dizisinden sonra bedensel dünyadan tamamen uzaklaşılır. Bu inanışHomeros görüşlerine karşılık tam bir zıtlık oluşturur. Iliada’da belirtilen düşüncelere göre ruh göçünün kabul edilir olduğunu; fakat ruhun her bedende farklı karakteristik özellikler gösterdiğini savunulur. Empedokles ve Platon gibi diğer önemli filozoflar da ruh göçüne (reenkarnasyon) inananlardandır.

Ezoterizm akımının diğer ana konusu ise daha önce Pisagor’un da ele aldığı tüm varoluş prensiplerinin yükselen değerlere sahip olduğu ile ilgilidir. Dünyanın çok sayıda karakterler armonisiyle düzenlenmiş “tek” (bütün) olduğuna inanılır. Ruh bir şekilde tüm evrenle genel matematiksel ve ifade edilebilir bir uyum içerisindedir. Dünyanın ahenk içerisinde oluşuPisagor’un da ele aldığı gibi gezegenlerin farklı hareketlerle oluşturduğu müzikal uyumdan kaynaklanmaktadır. Bu durumun asıl sebebi budur. Ayrıca adalet ve ikilik gibi tinsel nitelikler ahlâki bakış açısıyla alakalıdır.


Platon ruhun ölümsüzlüğünü tartışmacı bir şekilde kanıtlamaya çalışmıştır (Phaidon diyalogu). Bunun üzerine prensipte bedenden ayrı olarak ele alınan ruhakıl aracılığıyla tanımlanmıştır. Ruhun asıl yeri öldükten sonra geri döneceği saf ve ebedi düşünceler ve zihinsel varlıklar dünyasıdır. Pisagor’un da belirttiği gibi bedenruhun bir dizi dönüşüm yaptığı ve saf bir yaşam sürmesi koşuluğuyla kurtulabileceği hapishanesidir. Ruh bu kurtuluş sayesinde gerçek ruhsal varoluşuna geçebilmektedir. Bedensiz olarak ruh ait olduğu sonsuz varlıksallıkları da doğrudan algılayabilir görebilir ancak bu bilgi bedende karanlık ve bulanık olarak durur buna bağlı olarak da ancak kendi içine dönük ussal etkinliğin devamında bir anımsama veya hatırlama (Mnemosyne) olarak belirir. Platon canlıların yanı sıra gezegenlerin ve hatta yıldızların da bir ruhu olduğunu ve onların da yaşadıklarını iddia eder.
Ezoterizm Platon felsefesinde içe giden yol anlamına gelmektedir. Platon’un da görüşlerine paralel olan Ezoterizm öğretileri aracısız ve kolay kavranabilir niteliktedir.
Platon bir öğretici olarak önemli olan noktaların ipuçlarını verir ve kişi bu öğretiler ışığında kendi ezoterik bilgilerine ulaşır.

Platon’un ruh üzerine verdiği bilgiler milattan sonraki zamanlarda ortaya çıkan Neoplatonizm (Yeni Platonculuk) akımına yol gösterici olmuştur. Neoplatonizm akımının Roma’daki en önemli öncüsü Plotin’dir (M.S. 205–270) ve antik çağ bitimine kadar felsefi görüşleri geçerliliğini korumuştur. Plotin insanın içinde zaten var olan ve farkında olmayı gerektiren tanrı inancı olarak da nitelendirdiğimiz içteki “ben” konusunu Platon’un öğretileri doğrultusunda ele almıştır. Bu sözü edilen konu asıl ulaşılmak istenen ruh kavramını tanımlamaktadır. “Plotin düşüncelerinin en önemli özelliklerinin mistik olarak kabul edilmesi” adlı eseri yazan filozof Wolfgang Röd “archimedischen Punkt europäischer Seeleninterpratation” (Avrupa Ruh Yorumlamasının Arşimet Noktası) ve “Bugünkü Ezoterizm görüşlerinin yöntemsel ve kilit noktaları” adlı eserin yazarı Ezoterizm filozofu Kochu von Stuckrad bu konuda Yeni Çağ hareketini başlatmışlardır. Plotin’in ele aldığından daha ayrıntılı olarak ele alınan mistik unsurlar konusu büyü konusuyla bağlantılı olarak Iamblichos (M.S. yaklaşık 275–330) ve Proklos (5.yy.) tarafından ele alınmıştır. Bu söz konusu felsefeciler kendi dönemlerinde merakın da artmasıyla mistik dinler büyü ve kehanet üzerinde çalışmışlardır. Röd Neoplatonik felsefenin değişimi konusuyla alakalı olarak “Teosofi ve Büyücülük Neoplatonizm’in alt konusudur.”demiştir.
Ezoterizm’e büyük değerler kazandırmış Helenistik dönemde yaygınlık kazanan başka bir gelenek de tanrı Hermes ile bağlantılı olarak Mısır mitolojisi ve büyülerinin ve Yunan felsefesinin senteziyle ortaya çıkan Hermetizm’dir. Burada daha çok Yunan-Roma düşüncelerinde daha az ele alınan “tanrı” ve “asıl insan” gibi ana konular ön plandadır. Hermetizm’in bir başka ana konusu ise mikro evren ve makro evren çerçevesindeki astrolojik karşılıkların Sympathie (birleşik duyu; duyu bütünlüğü algısal uyum) ile olan ilişkisidir. Daha sonra Neoplatonik kavram çerçevesinde tüm evren ve evrene hâkim ilahi güç aracılığıyla ruhun ölümsüz olması düşüncesinin yaygınlaşması belli başlı etik yönelimlerin ve bilgilerin ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır.

Diğer önemli işaret ise Gnosis (tanrıyı bilme) olarak da tanımlanabilecek Antik Çağ’ın son dönemi çeşitli din akımlarının etkileriyle oluşan ruhun işkenceden kurtulması düşüncesidir. Bu çok yönlü dinsel hareketler M.S. 1.yy.’da Mısır’da ve Doğu Roma İmparatorluğu’nda ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu hareketler putperestlik Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da görülmüştür. AyrıcaYunan felsefesi de bu dini düşünceyle paralel gelişmiştir. Bunun yanı sıra son derece önemli olan diğer kavram ise ikilik kavramıdır. Bu kavramın ana hatları ve hareket alanı oldukça belirgin ve katıdır. İkilik tinsel bağlamda ruhsal dünyanın ve gelip geçici kabul edilen madde dünyasının birbirinden keskin bir şekilde ayrılmasıdır. Bu tanıma aydınlık ve karanlık iyi ve kötü kavramları da örnek gösterilebilir. Kutsal dinler üzerinde çalışan yazarlar bu doğrultuda anahtar bulgu elde etmişlerdir. Bu geliştirilen söz konusu hava ve gazın birlikte kullanımı (Pneumatik) bulgusu ruhsal gerçekliği kolay anlaşılır kılmıştır. Hıristiyan Gnostisizmi’nde özellikle tek ve gerçek kabul edilen inanç olarak İsa Mesih’in ve buna bağlı olarak dünya tarihinde kabul görmüş düşünce ve görüşlerin gerçek olmadığı kabul edilir.

Gnostik düşünce akımı hem felsefi açıdan hem de güçlü kurumsal içyapısı açısından merkez kiliseye karşı çıkışlarını sürdürmüştür. Merkez kilisede kilise kavramının oluşumu ve Hıristiyan Gnosisi’nin farklı düşünceleri arasında keskin bir ayrılık söz konusudur.

Papa Clemens’lerin (I ve II) ve Origenes’in etkili teolojik öğretileri Gnosis fikirlerine yakındır. Gnosis ve bu öğretilerin yakınlığı tinsel yüce bilgilerin yayılmasını sağlamak vasıtasıyla olmuştur. Bu yayılma sırasında o döneme ait talepler de bu yönde gerçekleşmiştir. Origenes o dönemki karşıtı Salamis von Epiphanes tarafından “baş sapkın” olarak ilan edilmiştir. Hıristiyanlar arası Katolik ve Ortodoks mezhepleri kolayca tanımlanırken kilise karşıtları “Gnosis” ve “Gnostisizm” kavramlarını tanımlamada problem yaşamışlardır.

Hıristiyan eleştirmenler ve Gnostik diye adlandırılan düşünce biçimi arasındaki temel fark kendi öğretilerinin tekliği ve tanınan nesnelerin bir güce sahip olduğu düşüncesini yaymaktır. Bunun tam tersi kiliseinsanın öğrenme isteğini sınırlamakta ve sadece dini hususlara değer vermektedir. Kilise böyle bir bilgi otoritesi olma yetkisini sadece kendisi tarafından resmi geçerli ilan edilip kabul gören yazı ve metinlerin içeriği ve kendisi tarafından öngörülen inanç kurallarına dayandırmaktaydı. Bu tür açıklamalar somut anlamda özellikle Astroloji ve büyü kavramlarını sorgulamaya neden olmuştur. M.S. 4. yy.a kadar kilisenin gücü öylesine hükmedici durumdadır ki önemsiz hatalar yüzünden yakılma ya da kılıçtan geçirilme gibi ölüm cezaları yaygınlık kazanmıştır. Bu tür sapkınlıklar zaman geçtikçe etkisini kaybetmiş ve daha sonra da yok olmuştur; çünkü insanoğlu 20. yy’a kadar sürekli gelişmiş ve Irenäus von Lyon gibi kilise karşıtları objektif açıklamalarla insanları aydınlatmıştır. İlk olarak 1945 yılında Mısır’da (Nag Hammadi) Gnostisizm metinlerini “büyüler” başlığı altında toplamış ve ilk defa kendi fikirlerini eklemeden tarafsız açıklayıcı ve net bir bakış açısı sunmuştur. Ortodoks mezhebi toplanan bu metinleri tanımaktadır.

Ortaçağ'da ezoterizm

Ortaçağ’da Hıristiyan camiasının Antik Dönem öğretilerinin büyük bir bölümü etkisini yitirirken İslam dünyasında bu düşünceler geçerliliğini korumaya devam etmiştir. İslam dininde ortaya çıkan bu düşüncelerfarklı dinsel kültürlerden ve daha çok Musevilik dininden kaynaklanmıştır. Özellikle insanın benliğinde yaşadığı uyanış ve İncil’de bulunmayan dini ibareler Ortodoks Hıristiyanlığı tarafından kabul görmemiştir. Bunun yanında Akdeniz ülkelerinde Pagan dini ""ahmet reis" tarafından ortaya çıkarılmıştır; Yakın Doğu’da iseOrtodoks Hıristiyanlığının yanı sıra özellikle Mani diniZerdüştlük ve İslamiyet yayılmaya başlamıştır. Diğer taraftan özellikle Benedikt Tarıkatı tarafından yeni kurulan 529 manastır kuzeyde yayılmaya başlayan Mistisizm inanışını benimsemiştir. Havari hikâyelerinde adından sıkça bahsettiği Aziz Paulus ile aynı dönemde yaşayan yazar Dionysias Areopagita’nin 5. ve 6. yüzyıllarda yaygınlaşmış olan Ortaçağ Mistisizmi’nde büyük etkisi olmuştur. Dionysios Platon’un da ele aldığı “negatif” Teoloji kavramı üzerinde durmuş tanrının ulaşılmaz yüceliği konusunu incelemiştir. İlk olarak tanrının tekliği hakkında şimdiye kadar süre gelen bilgilerin koşulsuz geçerliliğini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca Dionysios tanrı ile insan arasında aracı olduğuna inanılan meleklerin hiyerarşik yapısını belirlemiştir.

Yaklaşık yüz yıl sonra Aziz Paulus’un da daha önceleri kısaca değindiği 5.yy sonlarına doğru ortaya çıkmışbugün bile geçerliliğini koruyan bu yazarın söz konusu yazıları insanlar arasında derin bir şüphe uyandırmıştır.
8.yy.dan itibaren Güney İspanya’da hoşgörülü Arapların inanışıyla İslam Hıristiyanlık ve Musevilik dininin inanışları ortak bir paydada harmanlanarak birlik oluşturmuşlardır. Bu birliğin oluşumuyla İslamiyet’te Sofizmakımı ortaya çıkmıştır. Platon ve diğer filozoflar bu tarihten itibaren batı Avrupa’da daha da tanınmışlardır.
12.yy.da Güney Fransa’da Musevilik diniyle alakalı olan Kabala yeni mistik düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Kabala önceleri Musevilikte bilinen bir inanışken daha sonra Ezoterizm tarihinde önemli bir role sahip olmuştur. İlk başta kutsal kitap olan Tevrat’ın açıklanması engellenmiş; fakat Kabala daha sonra kendine özgü mistik öğelere sahip inanışıyla bu engeli kaldırmayı başarabilmiştir. Bazı Kabala inanışına sahip kişiler -en tanınmışı Abraham Abulafia’dır- Hıristiyan Gnostikler gibi bir kişinin sadece Tevrat’a bağlı kalmayabileceği aynı zamanda kesin olarak kabul görmüş mistik deneyimlere de inanabileceği görüşünü savunmuştur.

Bingen Hildegard “Tanrısal eserlerin kitabı” adlı eserini bu bağlamda yazmıştır. İnsanların sanrı tasviri 13. yüzyılda ‘tek evren’in bir parçası olan Hıristiyanlıkta da kozmolojik öğretilerin karşılıklarda düşünmenin hayal gücünün ve ruh transferinin üst başlığı olarak daha sonraları Ezoterik adıyla anılacak olan resmi ve önemli bir yer edinmiştir. Buna örnek olarak; Almanya’dan Mistik inanışa sahip Bingen Hildegard Fransa’dan Chartres’de Platon’un düşüncelerini benimseyen okulİtalya’dan hayalci Fiore Joachim ve Fransiskenİspanya’dan Mallorquiners Ramon Llull’un Yeni Platoncu yaklaşımını ortaya koyan Kabala’yı andıran öğretisi ve İngiltere’den Oxford (Robert Grosseteste’daki ışığın teozofisi ve Roger Bacon’daki simya ve astroloji) gösterilebilir. 1300’lerde Teolojide Rasyonalizmi vurgulayan ve hayalciliği reddeden Averroizm üstünlüğü görülmüştür.

Özellikle Mistisizm 14. yüzyılın ilk yarısında temsilcilerinin Latince yerine şu ana ait halk diline önem vermemeleriyle hatırı sayılır gelişmeler kaydetmiş ve popüler hale gelmiştir. Burada önde gelen kişiler ise Alman Dominik (rahibi) Usta Eckhart Johannes Tauler ve Heinrich Seuse’dir. Buna ek olarak; Hollandaİngiltere Fransa İtalya ve İspanya’da da temsilciler olmuştur. Bu Mistizistlerin deneyimlerinin ve kullandıkları kavramların çeşitliliği içinde onların hedefi; Mistisizim Birliği mistizist birleşme ya da insanların tanrıyla ortak komünyon oluşturması “ruhun gerisinde tanrının doğuşu” olmuştur. Eckhart’ın mistizist düşünceleri Ortaçağ Mistisizminin tepe noktasına ulaşmıştır; aynı zamanda Mistisizm için Yeni Çağ‘ın ilk dönemlerinde uyanışa geçen yeni bir çıkış noktası da oluşturmuştur. Eckhart için Mistisizm kendinden geçmiş bir hayranlığı değil tartışmaya sonuçlara odaklanmayasaltlığın kavranmasına ve tek olmaya dayalı özel bir düşünce tarzını yansıtmaktadır. Bu görüşle Eckhart Johannes Scotus Eriugena Dionysios Areopagita ve Yeni Platonculuk geleneği içinde kalmıştır. Çoğu zaman Almancayı kullandığından dolayı Hıristiyan teolojisi içindeki bu platonik yöneliminin en güçlü temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır. Buna karşın ölümünden sonraki dönemde onun öğretisi bir tür İncil dışı inanış olarak yargılanmış ve görüşlerinin yayılması karmaşık teolojik ekol tartışmalara vesile olması nedeniyle eleştiri görmüştür. Büyü ve Astroloji gibi Ezoterizm inanışları Ortaçağ’da yayılmıştır. Ayrıca büyü o dönemde melek ve şeytanlarla (Invokation) ilişkilendirilmiş ve şeytanın varlığı teolojide iyi olarak bilinen melekler kadar kabul görmüştür. Simya İspanya’daki Arap Müslümanların öncülüğünde 12.yy.da kesin olarak kabul görmüştür.

Ezoterik bilgiye modern bir bakış açısı

Tarihsel planda genel olarak 'ezoterik bilgi' belirli grupların farmasonlar gibi dışarıdakilerden (halktan) sakladığı bilgiyi tanımlamakta kullanılmıştır. Son zamanlarda okült ve mistik öğretilerin halka daha fazla yansıması ile beraber daha farklı bir ezoterik anlayış önem kazanmıştır; ancak ferasetli ve farkında bir azınlık tarafından anlaşılabilen kompleks ve güç bir tür bilgi. Bu anlayışta ezoterik bilgi çoğunlukla dışarıya dair bilgilerden farklı ve uzak olan derin kişinin içinde sakladığı bir tür hikmettir.