Yurdumuzda ilk sismojik laboratuvarı Kandilli Rasathanesi’nde kurulmuş ve uluslararası gelişmelere uyarak; bu gün modern sismoloji biliminin gerektirdiği aşamaya erişmiştir. Kandilli Rasathanesi’nde özellikle uzun peryotlu sismografların dış ısı ve gürültülerden etkilenmemesini sağlamak amacı ile planlanan laboratuvar inşaatı 1928 yılında tamamlanmıştır. 1926 yılında getirilen pandül ağırlığı 250 kg olan Vickert sismografları 1928 yılında Ankara Belediyesi’nin hediyesi olan iki adet Mainka sismografı 1933 yılında bu mekanik sismograflara eklenen Galitzin sismografları yapılan binada servise sokuldu. 1948 yılında kısa peryotlu Coulonb Grenet düşey bileşen sismografı hizmete girdi.

Yerkabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi yada yanardağların püskürmesi sırasında oluşan sarsıntı-yersarsıntısı zelzele. Deprem olduğu yörelerde yer titreşimi yapar ve sallanır. Deprem bir doğa olayıdır ve yapay olarak sarsıntılara deprem denmez. Yapay olarak oluşan sarsıntılara “Yerin Salınımı” adı verilmektedir. Deprem titreşimlerini yer salınımlarından genel olarak; depremlerin doğal nedenlerinden oluşmaktadır.
Tarih boyunda derin izler bırakan depremler en çok can kaybına yer açanlardır. Nitekim 526’da Akdeniz kıyılarını etkileyen bir depremde 120.000 ile 200.000 kişi 1692 Sicilya depreminde 60.000 1755 Lizbon depreminde 40.000 kişi ölmüştür.

Doğal güçlerin neden olduğu yer kabuğu titreşimlerine ve sarsıntılara “Deprem” denir. Bazıları güçlükle fark edilen bazıları da bir kenti yok edecek güçlükte deprem şiddetlerine denir. Depremlerin bir diğeri volkanik bölgelerde yerkabuğunun altındaki kayaçların hareket etmesidir. Ancak bu tür depremler hafif sarsıntılardır. Asıl büyük depremler yerkabuğundaki kırıklıkların oluşturduğu kırık kuşakları boyunca görülür. Büyük kütleler halinde yerkabuğu katmanlarının birbirinden farklı hareketleri kırık kuşağı boyunca büyük bir gerilim oluşturur.

Depremin yeryüzünde oluşturduğu sarsıntı ve yol açtığı yıkım depremin şiddetine bağlıdır. Dış merkez yakınındaki yerlerde depremin şiddeti çok fazladır. Buralarda yapılar sarsılabilir. Sonu yıkım olan yapılarla birlikte toprakta çatlaklar oluşabilir. Depremin oluşturduğu zarar ve yıkımların büyük bir bölümünü yanan ve yıkılan yapılardan bozulan su havagazı ve elektrik hatalarından kaynaklanır. Deniz altındaki depremler genellikle tsunami denen büyük dalgalardan oluşur.

Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan en büyük deprem felaketi 1939’da olan Erzincan depremidir.

DEPREMİN ŞİDDETİ

Depremin şiddetinin derecesi değişkendir. Kimisi yalnız çok duyarlı sismograflarla algılanabilirken kimisi toprağın yayılmasına ve yerleşim bölgelerinde yıkıma yol açan kataklizmler doğurabilir. Bu konuda yanılmaları önlemek için değerlendirme tabanı seçilebilecek çeşitli öğeleri tanımak gerekir. Önce tabanın derinliklerini kabaca “merkez” adı verilen ve bir noktayla özleştirecek belirli bir bölgedeki başlangıç tedirliği gözönüne alınabilir. Bu tedirliğin şiddetinin kendisinin doğuran bilincil olayın şiddetine eşit olduğu kabul edilebilir. Ne var ki bunun değerini saptamak güçtür. Daha sonra bu coğrafi bölge göz önünde bulundurulur. Çeşitli toprak sarsıntıları yapıların yıkılmasına ve daha kötüsü baraj çökmesi sonucu taşkınlar yangınlar can kaybı mal kaybı vb.. olaylara neden olan deprem şiddetidir.

Toprakaltının yapısı ve dayanımı yapıların tümü ortalama nüfus yoğunluğu depremin ortaya çıktığı yerel saat ve halkın alışkanlıkları. Bütün bu nedenlerle şiddetleri birbirine yakın depremler çok farklı kayıplara yol açabilir.

DEPREMİ ÖLÇMEDE KULLANILAN ÖLÇEKLER

Şiddet ölçekleri: (Hasarın yapısına ve önemi için)
Genlik ölçekleri: (aygıtlarla yapılan ölçme noktasında yapılan bağımsız ölçümler).

Bir depremin şiddetini belirlemek için sismik dalgalar aracılığıyla ortaya çıkan enerjinin ölçülmesidir. Henüz bilgisayarın olmadığı yıllarda bu enerjinin ölçülebilmesi uzun ve çoğu zaman olumsuz çabalardan oluşuyordu. 1935’te Amerika Birleşik Devlet’li deprem bilimci Charles F. Richter deprem şiddetlerinin belirlenmesinde kendi adı ile anılan ölçeğin kullanılmasını önerdi. Bu öl çeğe merkez üssü sismograftan 100 km uzakta bulunan bir depremin şiddeti yeryüzünün hareket genliğinin (Mikron birimi) logaritmasına eşittir.


Büyük depremlerin topraküstü ve toprakaltı etkileri çok büyük boyutlara ulaşır. Çoğu kez yüzeysel toprak kabartmaları ve çökmelere kırılmalara yol açar. Bu kırıkların en ilgi çekicisi 1906 San Fransisco depreminde oluşan ve toprak yüzeyinde kolayca izlenebilen kırıktır. Bu kırık 470 m’lik büyük bir arazi üzerinden geçmiş. Bu tür olaylarda yüzey ve yer altı sularının akışı rejimleri büyük değimlere uğrar. Ayrıca kırıklar boyunca yarılan arazi parçaları çoğu kez yatay veya düzey kaymalarla karşılaşır. Eski Kırık çizgisi yer yer metrelerce saptalar gösterir.

SİSMİK DALGALAR

Bu dalgalar belli özel koşullarda özellikle merkez yakınında yapı dönüşümlerine uğrasa bile ilke olarak mekanik dalgalardır.
Yüzey dalgalar yerkabuğunun oluşumu üzerinde çeşitli bilgiler verir. Ancak yerin derin katmanlarının oluşumu üzerindeki bilgilerden derinlere yayılan ve rastlandıkça iç süreksizliklerde yansıyan yada kırılan hacim dalgalarından elde edilir. Aynı ortamda bu dalgaların izlediği yolun yüzeyden yukarı doğru iç bükeyliği derine indikçe hızlarının arttığı gösterilir. Dış çekirdekteki yol iç çekirdekteki yolu gösterir. Belirli istasyonda belirli bir deprem için ancak bu yolları izleyen dalgaların kaydedileceği ve gölge bölgelerinin bulunabileceği varsayılır.

DEPREM BİLİM

Deprem bilim duyarlı biçimde inceleme yoluyla doğal depremlerin ve depremlerin başlama koşullarını daha iyi tanımaya çalışır. Böylece bir gün depremleri yer ve zaman olarak kestirmenin başarılacağı ümit edilir. Öte yandan deprembilim bu depremlerin incelemenin dışında patlamalarla yerin yapısına ilişkin henüz sınırlı olan bilgilerin kapsamını genişletmeyi amaçlar.

DEPREM ARAŞTIRMA ENDÜSTRİSİ

Türkiye’nin depremlerle ilgili sorunlarını karşılamak için ve çözüm getirmek amacıyla Bayındırlık İskan Bakanlığına bağlı olarak Ankara’da kurulmuş araştırma kurumu (1979). Endüstünün görevleri; deprem tehlikesi ve şiddeti derecesine göre bölgeleri jeolojik ve zemin mekaniğin araştırmalarını yapmak yerleşmeye uygun alanları saplamak ve depreme dayanıklı yapı tiplerini belirlemek. Yapılan çalışmalar endüstrinin “Deprem Araştırma Bülteni” dergisinde yayınlanmaktadır. Ayrıca “Türkiye Deprem Bölümleri ve Bölgeleri Haritası” hazırlanmıştır.

NOT: Sonuç olarak yurdumuzun % 92’si deprem bölgesidir. Nüfusumuzda 95’i tehlike altında yaşar. Türkiye’de yapılmış ve yapılacak 87 büyük barajın % 15’i 1. derece % 26’sı 2. derece tehlikesizdir.