GİRİŞ
En geniş anlamıyla “yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelir ve menfaatlerin yasalmış gibi gösterilerek ekonomik sisteme sokulması” olarak tanımlanabilecek olan karapara aklama olgusunun tam olarak ne zaman ortaya çıktığını tespit etmek olanaksızdır. Ancak birçok suçun kaynağında yatan temel saikin para ve menfaat elde etme arzusu olduğu göz önüne alınırsa karapara aklamanın tarih boyunca var olageldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Oldukça uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte karapara aklamanın suç sayılması ve karapara aklama ile mücadele edilmeye başlanması sadece 20 yıl önceye uzanmaktadır. Karapara aklanmasının karaparaya kaynaklık eden suçtan (öncül suçtan) ayrı olarak suç sayılmasındaki amaç; suç gelirlerinden yararlanan kişileri bu gelirlerden mahrum etmek suretiyle kazanç elde etmek amacıyla işlenen suçların işlenmesini engellemektir. Özellikle organize suç örgütleriyle mücadelede bu örgütlerin gelir kaynaklarının kurutulması olmazsa olmaz şarttır.
Günümüzde karapara aklama finans sistemlerinin geliştiği mali enstrümanların yaygın olarak kullanıldığı daha da önemlisi denetimin az olduğu ülkelerde rahatlıkla yapılabilmektedir. Toplumda bu suça karşı bilincin artmasıyla birlikte yasa yapıcılar ve uygulayıcılar tarafından bu suçla mücadelede gerek düzenlemeler ve gerekse kapsamlı araştırma ve soruşturmalar vasıtasıyla önemli aşamalar kaydedilmiştir. Bununla birlikte suçlular da getirilen tedbirlere karşı kendi aklama tekniklerini geliştirmekte gecikmemişlerdir. Aklama tekniklerindeki karmaşıklığa paralel olarak bu işte uzmanlaşan profesyoneller ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kişiler içinde bulundukları ülkenin mali ekonomik şartlarına ve denetim gücüne bağlı olarak yeni teknikler geliştirebilmekte özellikle denetimin zayıf olduğu ülke ve sektörleri rahatlıkla suiistimal edebilmektedirler.
Yapılan araştırmalar karapara aklamada çok sayıda yöntemin kullanılabileceğini göstermekle birlikte bu yöntemlerin bazı ortak noktalarının olduğunu göstermiştir. Yani hemen hemen bütün yöntemlerde karapara belirli benzer aşamalardan geçirilmek suretiyle ekonomiye aklanmış olarak sokulmaktadır. Kirli bir çamaşırın makinede yıkanmasına benzetilen bu süreç; yerleştirme (placement) ayrıştırma (layering) ve bütünleştirme (integration) olmak üzere üç aşamada ele alınmaktadır.
Karaparanın aklanması sadece bir ülke sınırları içinde yapılmamaktadır. İletişim teknolojisindeki ve bankacılık alanındaki baş döndürücü ilerleme ülkeler arasındaki para akışının önündeki engellerin kaldırılması karaparanın ülkeler arasında transferi yoluyla aklanmasını oldukça kolaylaştırmıştır. Bu durum aynı zamanda bu suçla mücadelede ortak hareket etmenin gerekliliğini de ortaya koymuştur. Ülkeler arasında yapılan ikili bölgesel ve küresel çapta anlaşmalarla suçlular engellenmeye çalışılmaktadır. Ülkemiz de gerek üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlar gerekse taraf olduğu anlaşmalar yoluyla karapara aklama ile uluslararası mücadeledeki yerini almıştır.
MASAK hizmet içi eğitimi kapsamında düzenlenen seminerler için hazırlanan bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde karapara ve karapara aklama suçu tanım ve unsurları ülkemiz mevzuatı açısından ayrıntılı olarak incelenmiş bununla birlikte FATF (Mali Eylem Görev Grubu) ülkelerindeki karapara aklama suçu ile ilgili düzenlemeler de ana hatlarıyla çalışma kapsamına dahil edilmiştir.
Karapara aklamanın aşamaları ve yöntemlerinin konu edildiği ikinci bölümde; suçla mücadelede dikkatlerin nerelere yoğunlaştırılması gerektiği; özellikle yöntemlerin açıklandığı bölümde çok kullanılan yöntemlerin belirgin özellikleri vurgulanmak suretiyle adım adım nasıl gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Böylece herhangi bir finansal işlemde karapara aklama amacının olup olmadığı hususunda ipuçları verilmeye çalışılmıştır.
Üçüncü ve son bölümde ise MASAK’ın ilgili olduğu uluslararası örgütler ve sözleşmeler ana hatları itibariyle açıklanmıştır. Bu çalışmada ikili anlaşmalara kısaca yer verilmiş olup içeriği itibariyle MASAK’ı ve örneğin 91/308/EEC sayılı Avrupa Birliği Konsey Direktifi’nde olduğu gibi mali sektörü de yakından ilgilendiren uluslararası mevzuatın üstünde durulmaya çalışılmıştır. Karapara aklamayla dolaylı olarak ilgili olması nedeniyle “yolsuzluk” ve “şeffaflık” konularıyla ilgili uluslararası gelişmelere de yer verilmiştir.
Karapara aklama olgusunun ülkemiz açısından son derece yeni olması nedeni ile bu konuda şimdiye kadar yayımlanan ve kaynak eser olarak başvurulabilecek Türkçe çalışmaların sayısı sınırlıdır. Başta seminer notu olarak tasarlanmış olan bu çalışmamızın bu boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmasını ve konuyla ilgilenenlere yararlı olmasını diliyoruz.
I. KARAPARA VE KARAPARA AKLAMA SUÇU
1. KARAPARA AKLAMA SUÇUNUN GELİŞİMİ
1.1. TARİH BOYUNCA SUÇ GELİRLERİ.
Suç ile menfaat arasındaki ilişki belki de insanlığın tarihi kadar eskidir. Tüm menfaatleri temsil edebilecek ortak bir standardın yani paranın bulunmasıyla bu ilişki daha da somutlaşmıştır. Asurlular’dan kalan ticari yazışmaları çözen bilim adamları Anadolu’ya ihraç edilecek malların devlete ödenecek vergilerinden kurtulmak isteyen iş adamlarının sahte beyan yoluna giderek devleti aldattıklarını görmüşlerdir. Para tarih boyunca suçun en önde gelen motivlerinden biri olma özelliğini korumuştur. Suçlular yakalansa ve cezalandırılsa bile genelde suç kazançları suçu işleyenin yanına kar kalmıştır. Oysa suçtan elde edilen kazançların araştırılması bulunması ve bu kazançlara el konulması suçun tekrar işlenmesini önleme adına en az suçlunun cezalandırılması kadar önemlidir.
Suç gelirlerinin takibinin yapılmaması suçluya göre geri planda kalması özellikle organize ve örgütlü suçların gelişmesinde ve yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. Çünkü suçu işleyen hapse girse bile suçtan elde edilen gelir sayesinde suç örgütü varlığını korumakta; suçu işleyen hapisten çıktıktan sonra hatta hapisteyken suç örgütündeki rolünü sürdürebilmektedir.
18.yy. sonlarından itibaren bu konudaki duyarlılık artmaya başlamıştır. İlk olarak Alman polisi ve adli makamları bu tarihlerde sadece suçları geleneksel yollarla soruşturmakla kalmayıp suçlulara ait mal varlığına el koyma yoluyla suçlularla mücadeleye başlamışlardır.
1.2. KARAPARA AKLAMA KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI
Suç gelirlerine karşı duyarlılığın artması; suç gelirlerine ve suçluların malvarlığına el konulması suçluları suç gelirlerini yetkili mercilerin denetiminden kaçırmak ve gizlemek için yeni teknikler geliştirmeye itmiştir. Böylece karapara aklama kavramı ortaya çıkmıştır.
Kısaca “Yasadışı yollardan elde edilen kazançların kaynağının gizlenmesi ve kimliğinin değiştirilmesi suretiyle yasal ekonomik değerlere dönüştürülmesi” olarak tanımlayabileceğimiz karapara aklamanın geçmişinin 1920 ‘lere kadar uzandığı ileri sürülmektedir. L’expresse gazetesinde yayımlanan bir habere göre 1920 ‘li yıllarda Şikago’da mafya üyesi bir şahıs o yıllarda popüler olan ve ödemelerin ancak nakit olarak yapılabildiği bir çamaşırhaneler zinciri satın almıştı. Mafyanın suçlardan elde ettiği gelirleri çamaşırhanelerden elde edilen yasal gelirle karıştırarak muhasebe kayıtlarına geçirmek sureti ile yasal bir gelir haline getiriyordu. İngilizce’de karapara aklama anlamında kullanılan “laundering” (çamaşır yıkama) tabirinin buradan geldiği söylenmektedir. Karapara aklama deyimi dünya basınında ilk defa 1973-1974 Watergate skandalı sırasında kullanılmaya başlanmıştır. 19 Nisan 1973 tarihli The Guardian gazetesi Meksika’da aklanan ve Cumhuriyetçi Parti kampanyasında kullanılan 200.000 $’dan bahsetmektedir. Fransızca’da aklama teriminin karşılığı olarak “blanchiment” veya “blanchissage” terimleri kullanılmaktadır.
Uyuşturucu şebekeleri 1960’larda uluslararası bir boyut kazanmış ve uyuşturucu ticaretine paralel olarak karapara aklama bu yıllarda yayılmaya başlamıştır. Ancak karapara aklamanın ciddi bir tehdit olarak dünya gündemine girmesi özellikle uluslararası uyuşturucu ticaretinin patladığı 1980 li yıllarda olmuştur. Tehdidin büyümesine paralel olarak uluslararası platformda bu konudaki hassasiyet de artmıştır. Bu sürecin sonunda 19 Aralık 1988’de imzalanan ve Türkiye’nin 22 Kasım 1995 yılında taraf olduğu Viyana Konvansiyonu ( Uyuşturucu Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ) ve daha sonra 8 Kasım 1990 tarihinde imzalanan ve Türkiye’nin henüz taraf olmadığı Strasbourg Konvansiyonu ( Suç Gelirlerinin Aklanması Aranması Zaptedilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi) ile bu konuda somut adımlar atılmıştır.
1.3. KARAPARA AKLAMA İLE İLGİLİ ULUSLARARASI GELİŞMELER.
Karaparanın aklanmasının önlenmesine yönelik ilk uluslararası adım Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1980 ‘de aldığı R(80)10 sayılı tavsiye kararıdır . Bu kararla suçtan elde edilen gelirlerin ülkelerarası transferi ülkeler arası işbirliği ve özellikle bankacılık sisteminde kimlik tespiti dolaşımdaki banknotlar gibi konularda bazı düzenlemeler öngörülmektedir.
Uyuşturucu ve Psikotrop Madde Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (Viyana Konvansiyonu) 1988’de imzalanmıştır. Bu sözleşmede karapara aklama deyimi geçmemekle birlikte anlaşma uyuşturucu ve psikotrop maddelerin kaçakçılığından elde edilen kazançların aklanmasının anlaşmayı onaylayan ülkeler tarafından suç olarak kabul edilmesini öngörmektedir. Türkiye bu sözleşmeyi 22.11. 1995 tarihinde onaylamıştır.
Karapara aklama ile mücadele konusundaki en kapsamlı ve somut uluslararası girişim ise 1990’da imzalanan Suç Kaynaklı Gelirlerin Aklanması Aranması Zaptedilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir (Strasbourg Konvansiyonu). Strasbourg Konvansiyonu’nun 6. maddesinde Viyana Konvansiyonu’ndan farklı olarak sadece uyuşturucu kazançlarının değil herhangi bir suç sonucunda elde edilen tüm kazançların suç olarak kabul edilmesi öngörmektedir. Türkiye henüz Strasbourg Sözleşmesini imzalamamıştır.
Karaparanın aklanmasının önlenmesi konusunda atılan en önemli adımlardan bir tanesi de Mali Eylem Görev Grubu’nun ( FATF- Financial Action Task Force on Money Laundering) kurulmasıdır. Karaparanın mali sistem aracılığıyla giderek ekonomileri esir alma noktasına yaklaştığını gören G-7 ülkeleri (ABD Japonya Fransa İngiltere Almanya İtalya ve Kanada) Temmuz 1989’da Paris’teki zirvede karapara aklanması karapara aklamanın mali sistemde yol açtığı sorunlarla mücadele ve bu mücadelenin yürütülmesi için ülke mevzuatlarının standardizasyonu ile sürekli bir bilgi değişiminin tesis edilmesi için Mali Eylem Görev Grubunun oluşturulmasına karar vermişlerdir. Çoğunluğu OECD ülkesi olan 26 ülkenin üye olduğu FATF üye ülkelerin mevzuatlarını karapara aklama ile mücadeleye uyumlaştırmak amacı ile 40 adet tavsiye kararı almıştır. Türkiye FATF’a 1991’de üye olmuştur.
Karapara aklama ile mücadele global bir strateji gerektirmektedir. Çünkü bazı ülkelerin karapara aklamaya karşı önlem alması karapara aklayıcılarını ortadan kaldırmamakta sadece karapara aklamanın kolay olduğu diğer ülkelere yönelmelerine sebep olmaktadır. Karaparanın aklanmasına göz yuman hatta karapara aklamayı teşvik eden ülkelerin bulunması karapara aklamanın önlenmesi konusunda gösterilen gayretleri sonuçsuz bırakacaktır. Bundan dolayı karapara aklama suçu ile mücadelenin Birleşmiş Milletler nezdinde yapılacak bir anlaşma ile tüm ülkeleri içine alacak şekilde yaygınlaştırılması yönündeki çalışmalar devam etmektedir.
1.4. ÜLKEMİZDE KARAPARA AKLAMA İLE MÜCADELENİN YASAL GELİŞİMİ
Ülkemizde karapara aklama ile mücadelenin başlangıç tarihini Türkiye’nin FATF’a üye olduğu 25 Eylül 1991 olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır. Bu tarihten sonra FATF’ın Kırk Tavsiye Kararlarının gereğini yerine getirmek amacıyla karapara aklamayı suç haline getirecek bir yasa çıkarılması çalışmalarına başlanmıştır. Bu konuda 1994 ‘de bir yasa taslağı hazırlanmış ve 9 Ekim 1994‘de TBMM’ye sunulmuştur. Ancak yasanın TBMM’ye sunulduğu yasama yılı içerisinde TBMM tarafından onaylanmayan yasa erken seçim nedeniyle kadük olmuştur.
2-4 Kasım 1994 tarihinde ilk defa FATF Türkiye’de incelemelerde bulunmuştur. Türkiye’nin kırk tavsiye karaları ile uyum konusunda gerekli adımları atmadığı gerekçesiyle FATF tarafından 19 Eylül 1996 tarihinde 21. Tavsiye kapsamında yaptırım uygulama kararı alınmıştır.
Bu gelişmeler üzerine önceden hazırlanıp kadük olan yasa tasarısı yeniden TBMM’ne sunulmuştur. TBMM İçişleri ve Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında yasa tasarısı çeşitli değişikliklere uğramıştır. 13 Kasım 1996’da TBMM’de görüşülen “ Karaparanın Aklanmasının Önlenmesi ile 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Kanuna 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnameye Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun” aynı gün yapılan oylamada kabul edilmiş 19 Kasım 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Karapara Aklamanın Önlenmesi Hakkındaki Kanunun çıkarılmasından sonra FATF önceden almış olduğu yaptırım kararını 12 Aralık 1996 tarihinde kaldırmıştır.
2. KARAPARA
2.1. TANIMI ( EKONOMİK SOSYAL HUKUKİ)
Karaparanın tanımı yapılırken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri karaparanın ekonomik ahlaki sosyal ve hukuki tanımlarının birbirinden ayrılması gereğidir. Karaparanın bu dört ayrı perspektiften yapılması gereken tanımını ekonomi ahlak sosyoloji ve hukuk için yapılmaya çalışılan tek ortak tanıma indirgemek karapara sorununun incelenmesi analiz edilmesi ve önlenmesi açısından yanılgılara yol açabilir. Ekonomik anlamda karapara sosyal anlamda karapara ve hukuki anlamda karapara birbirinden farklı kavramlardır ve bu farklı kavramların ait oldukları çerçeve içinde değerlendirilmeleri gerekir.
Örneğin geniş anlamda vergi kaçakçılığı ekonomik açıdan karapara kabul edilmesine karşılık bazı ülkelerde hukuki olarak karapara olarak kabul edilmemiştir. Ancak hukuken adının karapara olmaması devletin bu fiile göz yumması veya bununla mücadele etmemesi anlamına gelmez. Kamyon şoförünün trafik polisine verdiği rüşvet sosyal ve ahlaki açıdan karapara olmasına rağmen ülkemizde hukuki anlamda karapara olarak kabul edilmemiştir. Adının karapara olmaması rüşvetin hem toplum hem de devlet nazarında masum bir fiil olduğu anlamına gelmez. Sosyal hayatı düzenleyen diğer yasalar zaten bu fiili cezalandırmakta ve sözkonusu paranın müsaderesini öngörmektedir. Karaparanın aklanmasının önlenmesine dair yasanın vurgusu “karapara” üzerinde değil “karapara aklanması” üzerindedir. Yasadaki “karapara” tanımının amacı sosyal ahlaki veya ekonomik anlamda karaparayı tanımlamak değil bağımsız bir suç olan “Karapara aklama” suçuna konu olabilecek değerleri belirlemektir.
Sosyal anlamda karapara dolaylı olarak da olsa toplumsal hayata zarar veren her türlü faaliyetten elde edilen her türlü kazançtır. Ahlaki anlamda karapara ise yasalarla yasaklanmış olsun veya olmasın toplum nazarında suç sayılan hareketler sonucunda elde edilen tüm kazançlar olarak tanımlanabilir. Bu itibarla karaparanın en geniş tanımının ahlaki anlamda karapara olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü yasalar tarafından karapara olarak adlandırılsın veya adlandırılmasın cezalandırılsın veya cezalandırılmasın ispat edilsin veya edilmesin toplum tarafından erdemsiz bir yolla kazanıldığına inanılan her para ahlaki açıdan karapara kapsamına girecektir. Toplum nazarında karapara olarak değerlendirilen her kazancın hukuken de karapara olarak nitelendirilmesi ve kovuşturulması düşünülemez. Ahlaki anlamda karapara ile mücadele ise toplumsal mekanizmalarla sağlanacaktır. Ancak toplumun karapara konusundaki tavrının ve bilincinin bir ülkenin karapara ile mücadelesinde sonuç üzerinde birebir etkili olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.
Ekonomik anlamda karapara ise kanunlar tarafından suç sayılan fiillerin yanı sıra ekonomik hayatı düzenleyen kural ve usuller ihlal edilerek elde edilen kazanç olarak nitelendirilebilir. Bu çerçevede ekonomi açısından vergi kaçakçılığı amacıyla bazı ekonomik faaliyetlerin usulsüz gizli yapılması yoluyla elde edilen kazançları karapara kapsamında değerlendirmek mümkündür. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nde vergi kaçakçılığı da karapara aklamanın öncül suçları arasında yer almaktadır. Yani A.B.D.’de hukuki anlamda karapara ekonomik anlamda karapara olan vergi kaçakçılığı gelirini de kapsamaktadır. Ülkemizde yalnızca belli vergi kaçakçılığı suçları sonucunda elde edilen kazançlar karapara olarak kabul edilmiştir geniş anlamda vergi kaçakçılığından elde edilen kazançlar karapara olarak kabul edilmemiştir.
Karapara aklama suçunun tanımlanmasında farklı ülkelerde farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu uygulamaları başlıca iki gurupta toplayabiliriz. Bazı ülkeler mevzuatlarında belli suçları teker teker saymış ve sayılan suçlardan elde edilen kazançları karapara kabul etmiştir. Bazı ülkeler ise bütün suçlardan elde edilen veya ciddi suçlar sonucu elde edilen kazançları karapara olarak adlandırmışlardır. Hangi suçların “Ciddi suç” kapsamına girdiği konusunda genelde kullanılan ortak ölçü suç için öngörülen cezanın ağırlığıdır. Ancak kaç yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçların ciddi suç kapsamına gireceği ülkeden ülkeye değişmektedir. Diğer FATF ülkelerdeki karapara aklama suçunun tanımları ileride “FATF Ülkelerinde Karapara Aklama Suçuyla İlgili Düzenlemeler” başlıklı bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.
2.2. EKONOMİ İÇİNDEKİ YERİ
Paylaş