Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
2. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 29

Konu: Tıbbi Bilgiler

  1. #11
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANAL FISSURLER VE FISTULLER


    Anal (anüse ait) fissür oldukça ufak ve sık rastlanmayan bir aşınmadır. Bu anal sfinkterden (kas) başlar ancak kanalın içine uzanır. Dışarı çıkma sırasında acı verebilir ve dışkıda kan izleri bırakabilir. Bu durum kadınlar arasında daha yaygındır. Ekseriyetle anal fissür lifli posalı yiyecekler yendiğinde iyileşir. Dışkıyı yumuşatıcı bir ilaç da yardımcı olabilir. Eğer aşınma bir ülserse daha kuvvetli ağrı duyulur. Çünkü ülser anal sfinkter (kas) adalesinin spazm yapmasına neden olur. Burada da lifli veya hazım yaratıcılar (şişebilen maddeler) sancının giderilmesinde yardımcı olur. (Kronik Kabızlık) Sıcak bir banyo adaleyi yumuşatıp ağrıya neden olan spazmı ortadan kaldırır. Eğer sancı devam ederse doktorunuz ameliyata karar verebilir. Bu genelde ufak bir cerrahi müdahaledir. Hastanede gece kalınması gerekmez.

    Bir anal (anüse ait) fistül anal kanaldan anüse geçişin etrafındaki deride bulunan bir deliğe uzanan anormal tüp gibi bir geçittir. Ciltte apse oluşabilir (Anorektal Apseler).

    Cilt bu delikten cerahat ve su aktığı için kaşınabilir ve tahriş olabilir. Bu fıstüller genelde rektumun iç cidarının altındaki apselerden kaynaklanır.

    Bazı zamanlar bir anal fistül veya anorektal apse Crohn hastalığının bulunduğunu belirtir. Bu bölgede daha evvel yapılmış bir ameliyat neticesinde de çıkmış olabilir. Bir rektal muayene (proktoskopi ve bir baryumlu incelenme Yemek Borusunun Karnın ve bağırsakların Baryumlu Radyografık incelenmesi) yapılabilir. Tedavi fistülün ameliyatla alınması ve apsenin boşaltılmasıdır.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  2. #12
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANAL KASINTI


    Pruritus ani de denen anal (makat bölgesi) kaşınma sık rastlanan bir sorundur.

    İnatçı anal kaşınma çocuklarda ve yaşlılarda daha sık görülen bir durumdur. Çocuklarda bu durum sık rastlanan bir parazit olan kılkurdunun varlığına bağlı olabilir. Yaşlılarda ise neden yaşlanan deri-nin kurumasıdır.

    Doktorunuz anal kaşınmanızın nedenini araştırırken sedef hastalığı gibi bir deri hastalığının deri kanserinin ve bir mantar enfeksiyonunun işaretlerini de arayacaktır. Kaşınmaya ve tahrişe neden olan hemoroid anal fissür ve anal fistül yönünden de muayene edilebilirsiniz; bu hastalıklar anal kaşınmanın nadir nedenleridir. Çoğu kez kaşınmanın kesin nedeni bulunamaz.

    Aşırı Bakım

    Bazı kişiler anüs bölgesini sert bir sabun bezi ve sabunla iyice temizlemeye çalışırlar. Bu durum bölgenin kaşınmasına yanmasına ve tahriş olmasına yol açabilir.

    İlaç Reaksiyonları

    Bazı kişilerin kaşınmayı geçirmek için kendi başlarına kullandıkları ilaçlar tahrişe yol açarak kaşımayı ve yanmayı artırabilir.

    Stres

    Bazı doktorlar kanıtlanmamış olsa da stresin kaşınmaya yol açabileceğine inanmaktadır.

    Anal Kasların Gevşemesi

    Normalde anal kanalı kapalı tutan kaslar gevşediğinde dışkı dışarı sızarak bu bölgedeki deride tahrişe yol açabilir.

    Kötü Bakım

    Eğer dışkılamadan sonra uygun temizlik yapılmazsa anüs bölgesindeki dışkı artıkları tahrişe ve kaşınmaya neden olabilir.

    Eskiden kronik anal kaşınması olanlarda anüs bölgesine ışın tedavisi alkol enjeksiyonu ve hatta bu bölgedeki deri ve sinirleri çıkarmak için ameliyat yapılırdı. Artık bu tür uygulamalar ortadan kalkmıştır.

    Eğer böyle bir sorununuz varsa aşağıdakileri deneyin.

    1-Kaşımayı kesin. Sürekli kaşıma tahrişe yol açar. Ne kadar çok kaşırsanız o kadar çok kaşınırsınız. Bölgeye soğuk uygulamayı de-neyin.

    2-Bölgeyi temiz tutun. Gece gündüz ve her dışkılamadan sonra bölgeyi tahriş etmeden nazikçe temizleyin.

    3-Dışkı sızıntısının deride yaptığı tahrişi engellemek için bu bölgeye bez koyun ve gerektikçe değiştirin.

    4-Kaşınmayı azaltmak için yatarken antihistaminik bir ilaç da alınabilir.

    Eğer kaşıntınız sürerse tam bir muayene için doktorunuza baş-vurun.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  3. #13
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANKILOZAN SPONDILIT


    Spondilit kelimesi belkemiğinin (omurga) inflamasyonu anlamına gelir; ankiloz kelimesi ise iki kemiğin kaynaşarak tek bir kemik haline gelmesi anlamına gelir. Birlikte alındığında ankilozan spondilit ifadesi; kronik sakroiliak eklemin (omurga ile leğen kemiği arasındaki eklem) romatizmal hastalığını ifade eder ancak diğer omurga kemikleri de iltihaplı eklemlerle kaynaşma gösterebilir (özellikle alt omurga kemikleri). Ankilozan spondilit spondiloartropatiler adı verilen hastalıklar grubuna dahildir. Oldukça nadir görülmesine rağmen ankilozan spondilit son derece önemli bir hastalıktır çünkü genelde başka her hangi bir sağlık problemi olmayan genç erkeklerde gözlenir.

    Hastalık gövde sırt boyun kalça kaburga ve omuzlarda ağrı ve sertliklere (spazmlar) neden olur. Omurgalar ve omurgaları destekleyen yapılar kasıldığından dolayı (sertleşme) ankilozan spondilitli hastalarda öne eğik durma eğilimi meydana gelir. Zamanla tedavi edilmeyen hastaların omurgaları birbiri ile kaynaşır ve tek bir kemik gibi görünür; son derece sert ve katılaşmış bir omurga meydana gelir. Bu durum kolların ve göğüsün hareketlerini engelleyebilir.

    Ankilozan spondilitiniz varsa özellikle sabahları ve bir süre hareketsizlik sonrası genelde belinizde ağrı veya sertlik hissedebilirsiniz. Ağrılar genelde sakroiliak eklemde başlar ve gittikçe yukarı doğru ilerleyerek boyun omurlarını etkiler. Diz ve ayak bileği eklemleri de etkilenebilmekle birlikte genelde omurgalar dışında tutulan eklem sayısı 3 veya 4 ü geçmez. Egzersiz yapmak sertleşmeleri azaltır bu nedenle düzenli egzersiz yapmayan ankilozan spondilitli hastalar gittikçe kötüleşir. Kaburgalarla kaburga eklemleri de hastalıktan etkilenebileceğinden dolayı hastalar derin nefes alırken veya öksürürken rahatsız olurlar-zorlanırlar.

    Şikayetleriniz azalma ve artışlar gösterebilir ancak hastalık kronik ve ilerleyicidir. Omurga civarındaki kemikler eklemler ve diskler hasara uğrar ve kaynaşır bu nedenle aralıklar daralır. Kemiklerde sindesmofit adı verilen çıkıntılar sıklıkla meydana gelir. Bu durumda hareketler sırasında aşırı bir ağrı meydana gelir. Bel bölgesindeki ağrı ve sertlikler yürüme problemlerine neden olabilir. Ancak çoğu durumda hastalık hafif seyreder ve genelde hastalık başladıktan yıllar sonra tanı konur. Çok nadiren kalp akciğerler ve gözler hastalıktan etkilenebilir ve bu durumda ciddi bir tablo ortaya çıkar.

    Ankilozan spondilitin nedeni bilinmiyor. Ancak genetik (kalıtımsal) faktörlerin etkili olduğunu gösteren bulgular bulunmaktadır. Hastalık en sık 20-40 yaşları arasında ortaya çıkıyor bununla birlikte 10 yaşın altında bile görülebiliyor. Hastalık 10.000 de bir kişide ve genelde erkeklerde gözlenir. Erkeklerde kadınlardan 10 kat daha fazladır.

    Belirtiler

    - Sırt baldır kalça ve diğer sırt eklemlerinde ağrı ve hassasiyet
    - sırt bölgesinde özellikle sabahları belirgin olan ve hareket etmekle azalan katılık ve hareket kısıtlılığı
    - göğüs bölgesinde rahatsızlık hissi
    - diz ayak bileği ve diğer eklemlerde şişme ve ağrı
    - halsizlik ateş
    - iştahsızlık kilo kaybı
    - gözde inflamasyon
    - kambur veya düzleşmiş sırt görünümü

    Tanı

    Normal muayene ve radyolojik tetkiklerin yanı sıra hastalığın genetik özellikleri bulunduğundan genetik test tanıya yardımcı olabilir. Ancak genetik bulguların saptanması tanıyı kesinleştirmez.

    Tedavi

    Tedavinin amacı; eklem ağrılarını azaltmak ve omurgalarda meydana gelen veya gelebilecek hasarları geciktirmek / düzeltmektir.

    Ağrıyı sertleşmeleri ve inflamasyonu gidermek için nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçlar kullanılır (aspirin naproksen gibi). Bu ilaçlar hastaların normal faaliyetlerine devam etmesine yardımcı olur ve ağrıları azaltır. Nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçların yetersiz kaldığı durumlarda sulfasalazin veya metotreksat gibi ilaçlar kullanılabilir. Ancak bu ilaçların yan etkileri oldukça fazladır ve çok iyi kontrol edilmeleri gerekir.

    Eğer hastada sinirlerinde bir hasar meydana gelmiş ise veya eklem hasarı çok ciddi ise ameliyat yapılır.

    Sizin Yapabilecekleriniz

    Eğer düzenli postür (duruş) ve solunum egzersizleri yapıyorsanız rahatlıkla normal bir hayat sürebilirsiniz. Fizik tedavi ve egzersiz tedavinin temelidir. Yapmanız gereken hareketler için bir fizyoterapistten bilgi almanız yerinde olur.

    Yüzme sizin için en iyi sporlardan birisidir. Sık sık yüzün.

    Sırtınıza ve belinize yük getirecek hareketlerden ve yaralanmaya neden olabilecek sporlardan uzak durun.

    Sıcak su banyoları (kaplıcalar) ve sıcak ortamda yapılacak masajlar ağrılarınızı azaltır. Uyuma pozisyonunuzu düzeltin. Düz bir zeminde sırt üstü ve yastıksız yatın (veya çok ince bir yastık kullanın).

    Sigara içiyorsanız kesinlikle bırakın. Aksi halde akciğerlerinizin kapasitesi azalacağından son derece güç nefes alıp-verirsiniz.

    İlerlemiş durumlarda sırt desteği sağlayan aletler kullanmanız gerekebilir.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  4. #14
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANKSIYETE BOZUKLUKLARI


    Kişinin sebebini tam olarak ortaya koyamadığı iç sıkıntısı haline anksiyete (bunaltı) adı verilir. Anksiyete psikiyatri uzmanına müracaat eden hastalar arasında en sık ve yaygın olarak görülen bir belirtidir. Genelleşmiş veya yaygın aksiyete bozukluğu olarak adlandırılabilecek hastalıkta kişi yaşadığı aksiyeteyi korku endişe dehşet kaygı gibi terimlerle ifade edebileceği gibi sürekli olarak tetikte bekleyiş gerginliği bilinmeyen ve ayırt edilemeyen bir tehlike veya kötülük duygusu olarak da ifade edebilir.

    Kisinin yasami boyunca anksiyete bozuklugu geçirme orani % 25 dolayindadir. Saglikli kisilerde korku ve kayginin nedeni bellidir. Hastalik durumunda ise nedensiz korku ve kaygi duyulur. Bu duygulanımlara ilave olarak bazı hastalarda; başdönmesi ağız kuruluğu vücudu soğuk kaplaması irkilme huzursuzluk titreme gibi belirtiler de olabilir. Bazen de tüm bunların bir karışımı olabilir. Fiziksel şikayetleri daha yoğun olan hastalar genelde kaygı korku ve dehşet duygularını inkar ederler.

    Hastalik yüksek bir oranda alkol ve uyusturucu madde kullanimi ile gitmektedir. Kisiler baslangiçta kaygilarini azaltmak için bu maddeleri kullanmakta ancak sonra bunlar hastaligin gidisini daha kotu bir sekilde etkilemektedir.

    Stresle baglantili baska hastaliklar (gastrit irritabl kolon gerilim tipi bas agrilari gibi) da buhastaliga eslik edebilmektedir.

    Baska ruhsal hastaliklarla birlikte bulunma orani yüksektir (saplanti-zorlanti bozuklugu depresyonsosyal fobipanik bozukluk gibi). Bu hastaliklara ilerleyen dönemlerde dönüsebilme olasiligi bulunmaktadir.

    Kisinin endiseleri nedeniyle çevresindekileri kisitlamasi sonrasinda ailesel ve mesleki sorunlar olusabilmekte kisi sosyal ortamlardan uzaklasabilmekte ve ayriliklarbosanmalar eriskin-çocuk uyusmazliklari olusabilmektedir.

    Ansiyete bozukluklari çesitlidir:
    - Panik bozuklugu
    - Yaygin anksiyete bozuklugu
    - Sosyal fobi ve diger fobiler
    - Obsesif kompulsif bozukluk
    - Travma sonrasi stres bozuklugu

    Endişe duyan yaşadığı anksiyete belirtilerini ifade eden ve belirgin olarak sıkıntı çektiğini hissettiren hastalar bile altta yatan nedeni tam olarak ortaya koyamayabilirler.

    Tedavi hekimin oyacağı anksiyete bozukluğunun alt tiplerine göre değişiklik gösterir. Tedavide mutlaka gerekli değilse ilaç kullanılmamalıdır. Genelde psikoterapi uygulanması daha iyi sonuç verebilir.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  5. #15
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANOREKSIA NEVROZA


    Kişinin ruhsal nedenlere dayalı olarak beslenmesini azaltması veya beslenmeyi reddetmesi nedeniyle ve/veya zorla kusarak (parmak atıp kusarak) aşırı kilo kaybetmesidir. Bunun yanı sıra mide bulantısı ile birleşik mide şikayetleri kabızlık (bazen fazla miktarda müshil kullanma) da bulunur. Anoreksia nevroza çoğunlukla erken ergenlik ve ergenlik sonrası çağındaki genç kızlarda görülür.

    Bu tip insanların kişiliğinde istisnasız ya histerik ya da çocuksu genital gelişim basamağına yakın) bir yapı bulunup her iki halde de belirgin oral takıntı vardır. Bu nevrotik özelliklerde psikogenetik açıdan yeterli sevgi göstermeyen veya cinsel düşman olarak görülen bir ana figürü rol oynamıştır. Bunun sonucu olarak büyümenin psikoseksüel yönleri karşısında yoğun korkularla birlik kuvvetli bir puberte çatışması meydana gelmiştir Özellikle kadın rolü ile kadınsı beden biçimini ve cinsel problemleri reddetme söz konusudur.

    Anoreksia nevroza hastalarının tipik özelliği hastalık bilincinin bulunmamasıdır. Kendilerindeki korkunç zayıflamayı ve acil tedavi gereksinimini kabul etmez yadsırlar. Kendi kendilerine zorlamalı kusmaları da inatla yadsınır bu yadsıma ya bilinçli bir yalan şeklinde ya da yarı bilinçli bir kabul etmeme türündedir. Bu hastaların hepsinde aşırı bir ilişki bozukluğu vardır.

    BELİRTİLERİ

    - Kızlarda erkek bedenine benzer biçimde beden görünümü

    - Aşırı hareketlilik

    - Cinsel kimliğini reddetme

    - Normal beden ağırlığı olması gerekenin çok altındadır.

    - Cinsel ilgide eksiklik vardır.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  6. #16
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANOREKTAL APSELER


    Anorektal apseler anüsün çevresindeki bölgeyi etkiler. Bunların bazıları fissürlerin neden olduğu enfeksiyonlardır.

    Belirtiler

    - Cerahat çıkması

    - Ateş

    - Anal yolun içinde veya etrafında rahatsızlık hissi

    - Dışkının çıkışına aşırı duyarlı veya bu hareketten rahatsız olmak.

    Bazıları da seks yoluyla alınmış hastalıklardır. Fakat çoğu apseler tıkanmış anal guddelerden kaynaklanır.

    Anüse yakın bir apse doktorunuzun muayenehanesinde veya hastanede kolayca açılıp boşaltılabilir. Diğer yandan ateşiniz ve çok sancınız varsa ve anüsten kuyruk sokumuna doğru bir baskı hissi duyuyorsanız apse daha yukarda rektumda olabilir.

    Bu derindeki apseler kolay ele gelmez teşhis edilmeleri daha zor olur ve yaratabilecekleri komplikasyonlar daha ciddidir.

    Derindeki apseler daha dikkatli yaklaşım gerektirir çünkü bunlar Crohn hastalığı ülserleşmiş kolit veya divertikülit gibi bir bağırsak hastalığından kaynaklanmış olabilir.

    Teşhis

    Eğer derin bir anorektal apse şüphesi varsa doktorunuz rektumun tümünü kapsayan bir muayene yapar. Proktosigmoidskopi ve baryumlu bir maddeyle tarama da bu muayeneye dahildir.

    Tedavi ve Ameliyat

    Apse belirlendiği zaman hastaneye gideceksiniz. Apse açılıp temizlenecek. Ayrıca size sancı duymamanız için bir ağrı kesici ve bazı hallerde enfeksiyonu önlemek için bir antibiyotik verilebilir.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  7. #17
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANOREXIA ATHLETICA


    • Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar.

    • Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir.

    • İşten okuldan arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar.

    • Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur.

    • Performansı her şeyden önemlidir.

    • Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır.

    • Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar.

    • Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır.

    • Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır.

    • Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında kendi özgüvenini artırmak egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir kişi yapmaktır.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  8. #18
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ANUS TIKANIKLIGI


    Eğer yeni doğan bebeğiniz kapalı bir anüsle dünyaya gelmişse anal açıklık tıkanıktır. Sonuç olarak dışkının dışarı çıkması için hiçbir geçit yoktur.

    Anüs ve rektumun doğuştan gelen anormallikleri 500 çocuktan birinde meydana gelen küçük anormallikler ve 5000 doğumdan 1 inde meydana gelen büyük anormallikler ile oldukça sık rastlamaktadır.

    Anal ve rektal anormalliklerle doğan çocuklarda üreme organı anormallikleri gibi diğer doğum kusurlarının da ortaya çıkma oranı oldukça yüksektir.

    Kapalı anüs olgusundan bebek mekonyum dışkısını çıkaramadığı zaman kuşkulanılır. Tıkanıklığın rektumun aşağısında ya da yukarısında olup olmadığını belirlemek için röntgel ve ultrason incelemeleri yapılır.

    Tedavi tıkanıklığın bulunduğu yere bağlı olarak değişir. Eğer anal açıklık yalnızca daralmış ise bu açıklığı bir aygıtla genişletmek mümkündür. Başka tür kapalı anüs vakalarında ameliyat gereklidir; tıkanıklık rektumdan ne kadar yukarıda ise o derece büyük cerrahi müdahale gerekir.

    Bazı çocuklarda anüsün tamamıyla rekonstrüksiyonu gerekebilir; kimi çocuklarda ise bebek 6 ila 12 aylık oluncaya kadar geçici kolostomi gerekli olabilir. Rektumun alt kısmında anal tıkanıklığı olan çocuklar ameliyattan sonra iyileşme gösterir ve dışkılamayı kontrol edebilirler. Tıkanıklığın daha yukarıda olması durumunda ise kendini tutamama sorunları meydana gelebilir.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  9. #19
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    APANDISIT


    Körbağırsağın apandis denen solucansı uzantısının iltihaplanması apandisit olarak bilinir. Çok sık rastlanan ve özellikle yetersiz tedavi sonucu yol açacağı tehlikeli komplikasyonlardan ötürü korkulan bir hastalıktır. Günümüzdeki antibiyotik olanaklarına karşın bu ikincil hastalıkların en ağın peritonit yani karın zarı iltihabıdır.


    Apandis içinden besinlerin geçmediği küçük bir bağırsak çıkıntısıdır. Hareketli ve esnek bir boru biçiminde olan bu çıkıntı kalınbağırsağın başlangıç bölümü olan körbağırsağa incebağırsakla birleşme yerinin hemen gerisinde bağlanır. Genellikle eğik biçimde gövde eksenine doğru uzanır. Bu normal konumunun dışında leğen içine karaciğer altına ya da sol böğüre doğru da yerleşebilir. Alışılmış yerinin dışında bulunan apandisin iltihaplanması belirtileri değerlendirmede ve hastalığın tanısını koymada güçlükler yaratır.


    Apandisin anatomik yapısında üç katman göze çarpar. Dış yüzeyi seröz (sıvı içeren) bir zar örter. Bunun altında kas katmanı ve en içte de lenf dokusunca zengin girintili çıkıntılı bir mukoza yer alır. Lenf dokusunun bolluğundan ötürü apandise "bağırsak bademciği" de denir.


    NEDENLERİ


    Apandisin iç boşluğu çok dardır. Bağırsak florasında bulunan bütün mikroorganizmalar burada da yaşar. Apandis genellikle bu mikroplara karşı yeterince dirençlidir. Ama bazen çoğalan mikroplar hastalık yapıcı özellik kazanır. Böylece apandisin iltihaplanma süreci başlar.


    Mikropların hastalık yapıcı özellik kazanmalarını sağlayan en önemli olay apandis iç boşluğunun tıkanarak körbağırsakla bağlantısının zayıflamasıdır. Mikropların burada durağan biçimde kalmasıyla apandis duyan iltihaplanır. Tıkanmanın birçok nedeni vardır. Bunlar arasında yoğun mukus tıkaçları bağırsak solucanları apandisin çok uzun olması duvarlarında hareketi zorlaştıran köşelerin bulunması ya da kiraz gibi meyvelerin takılı kalan çekirdekleri sayılabilir.


    GÖRÜLME SIKLIĞI


    Antibiyotiklerin yaygın biçimde kullanıma girmesiyle apandisit olgularının sayısı azalmıştır. Gene de bütün cerrahi girişimlerin yüzde 2 si apandisit nedeniyle yapılmaktadır. Bebeklik çağında ender görülen apandisit çocukluk ve özellikle ergenlik çağında çok sık ortaya çıkar. Daha sonra görülme sıklığı azalmakla birlikte her yaşta gelişebilir ve her iki cinste de eşit oranda görülür. Bazı hastalarda akut apandisit kendiliğinden geriler. Ama olguların yarısında bu krizler yineler ve kesin tedaviyi gerektirir.


    Hastalığın akutla kronik arası ve kronik biçimlerinden de söz edilir. Akutla kronik arası olgular çok ender değildir. Buna karşılık kronik apandisite düşünüldüğünden çok daha az rastlanır; hatta kronik apandisit tamsının birçok olguda sağlam bir temeli yoktur.


    Belirtileri


    Apandisitin belirtileri deneyimli bir hekimi bile tanı koymada zora sokabilir. Akut apandisit özellikle çocuklarda iştah kaybı bulantı ve kusmayla başlar. Ateş hastalığın tipik bir belirtisi değildir. Koltuk altından ölçüldüğünde hiçbir zaman çok yüksek çıkmaz. Ama makattan alınan vücut sıcaklığı her zaman daha yüksektir. Ağrı en önemli belirtidir. Birkaç kez kusmayla birlikte sancı biçiminde ortaya çıkar. Önceleri aralıklı gelen ağrı gittikçe şiddetlenir ve süreklilik kazanır. Apandisit ağrısı göbek çevresi ve karın üstü bölgelerinde başlar; daha ender olarak bütün karında duyulur. Daha sonra karnın sağ alt bölgesine kayar. Ağrının göbek ile böğür kemiği ön dikeni arasındaki bu yeri çok tipiktir. Bazen şiddetle başlayan ağrı daha sonra hafifler. Bu durum yanıltıcıdır; hastaya rahatsızlığının bittiği duygusunu verir.


    Oysa ağrı azalırken akut krizin öbür belirtilerinde gerileme görülmezse örneğin hızlı olan kalp atışları yavaşlamaz kas sertliği çözülmezse bu durum apandisitin en korkulu komplikasyonu olan karın zan iltihabının geliştiğini gösterir.


    Hastanın muayenesi sırasında kolayca akut apandisit tanısına varılabilir. Karnın sağ alt bölgesinin elle muayenesinde kasların korunma amacıyla kasılması sonucu sertlik görülür. Belirli noktalara bastırılması şiddetli ağrı verir.


    Apandisit tipleri


    Belirtilerin şiddeti ve hastalığın ağırlığı yalnız apandis iltihabının niteliğine bağlıdır. Akut apandisitin başlıca üç tipi vardır: Mukuslu irinli ve kangrenli. Cerrahi uygulamada en sık mukuslu apandisite rastlanır. Mukus salgısının arttığı bu tipte apandis iyice iltihaplanmış gergin ve büyümüştür. Üzerindeki periton ise alışılmış parlaklığını yitirerek hafif matlaşmıştır. Mukuslu apandisit hastalığın en hafif tipi olmasına karşın zamanında müdahale edilmezse irinli apandisite dönüşebilir. İrinli apandisitte apandis iç boşluğunda ve duvarında biriken irin birçok apse odağı oluşturur. Bu apselerin ülserleşerek apandis dışına açılmasıyla kaçınılmaz olarak periton iltihabı gelişir. Akut apandisitin irinli tipinde körbağırsak ve incebağırsak bağlantı bölgesi gibi apandis yakınındaki bağırsak bölümleri de iltihaplanır. Son olarak apandis damarlarının pıhtıyla (tromboz) tıkanması sonucunda kangrenli apandisit gelişir.


    Başka bir deyişle apandise gelen kanın ve dolayısıyla oksijenin azalması doku ölümüne (nekroz) ve apandisin bağırsaktan kopmasına yol açar. Kopan apandisin ve körbağırsağın içindekiler kayın zarı boşluğuna yayılınca çok ağır bir peritonit oluşur.


    GİDİŞİ


    Hastalık gidişine bırakılırsa yani tanısı konmaz ya da hasta ameliyata izin vermezse nasıl bir gelişme gösterir? Bazı iyi huylu olgularda ağrı kusma ve ateş birkaç gün içinde kendiliğinden azalır ve hasta o an için kendini "iyileşmiş" hisseder. Ama "o an" geçicidir çünkü kolayca atlatılan bu ilk krizi kaçınılmaz olarak ikincisi izler. İkinci krizin ortaya çıkış zamanı değişkendir ve arada geçen süre hastalığın kronikleşmesine yol açacak ölçüde uzayabilir.


    Bu iyi huylu olguların dışında bazen de 3. ve 4. günlerde periton tepkisi gelişir. Bunun sonucu olarak böğür çukurunda elle hissedilen sınırları belirsiz oval bir kütle belirir (plastron). Yatakta dinlenme karna buz koyma ve antibiyotik tedavisiyle plastron birkaç haftada geriler.


    Bir başka olasılık da apandisitin yaygın peritonit gibi ağır hastalık durumuna doğru gelişmesidir. Yaygın karın zarı iltihabında belirtiler çok şiddetlidir; ağrı bütün karında duyulur kusma sıklaşır hıçkırma belirir ve ateş 400C ye kadar çıkar. Hasta endişeli sıkıntılı solgun yüz hatları gerilmiş görünür; dudaklar ve özellikle dil kurumuştur. Acil girişimde bulunulmazsa hasta ölür.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  10. #20
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    APANDISIT (KRONIK)


    Kronik apandisit apandisin uzun süren ve tedavi edilmeden iyileşme olasılığı bulunmayan iltihabıdır. Ama önceden kısaca değinildiği gibi kronik apandisit tanısı çoğu zaman yanlış konur ve bu tanı konan hastaların apandislerinin ameliyat sırasında tümüyle sağlıklı olduğu görülür.


    Kronik apandisit kadınlarda ergenlik ve gençlik çağlarında daha çok görülür. Ayrıca kentlerde kırsal kesimdekinden daha yaygındır.


    Apandisit başından beri kronik olabileceği gibi akut apandisit sonrasında kronikleşmiş de olabilir. Ama her ikisinin de tedavisi apandisin çıkarılmasını gerektirdiğinden bu ayrımın uygulamada pek bir önemi yoktur.


    Belirtileri


    Hastalık belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir. Belirtilerin kaynağı apandisin iltihaplanması bu iltihabın yakın çevredeki organları da etkilemesi ve organizmanın bu olaylara tepkisidir. Kronik apandisit olgularında aralıklarla gelen ve akut apandisit krizlerindeki gibi şiddetli olmayan bir ağrı duyulur. Sağ kasıkta duyulan bu ağrılar şiddetli olmasa da hastayı işinden alıkoyacak kadar sıkıntı verebilir. Ağrı genellikle aşırı güç harcama ağır ya da bağırsaklara dokunabilecek bir yemek rahatsız edici uzun bir yolculuk ya da inatçı kabızlık gibi durumlardan sonra görülür. Ağrıya bulantı öğürme bazen kusma iştahsızlık genel kırıklık ve kabızlık eşlik edebilir. Eğer iltihap yakın organlara da yayılmışsa ateş hafifçe yükselebilir.


    Bazen ağrı sağ alt karın bölgesi yerine safrakesesi hizasında duyulur. Bu durum apandisin normal yeri dışında karaciğerin hemen altında bulunmasından kaynaklanabilir.


    Daha sık olarak ağrının kaynağı safra kanallarının refleks kasılmalarıdır. Kadınlarda kronik apandisit ile dölyatağının sağ yan ekleri iltihabı (adneksit) arasında bir ilişki vardır. Sağ yumurtalık ve yumurtalıkla dölyatağı arasındaki fallop borusunu içeren bu ekler apandisin yakınında olduğundan iltihaplanma olasılıkları yüksektir.


    Kronik apandisit bazen mide hastalığını andıran belirtiler verir. Bunlar arasında mide ağrısı sindirim güçlüğü yemek sonrasında doluluk duygusu bulantı mide yanması ve mide ekşimesi sayılabilir. Bu belirtilerin ilk düşündürdüğü hastalık mide ülseri olduğundan radyolojik incelemeyle bu olasılık dışlanır. Apandis bölgesine derinlemesine bastırılınca burada ve mide bölgesinde ağrı duyulur. Bu belirtiler büyük olasılıkla iltihaplı apandisten kaynaklanan ve mideyi de etkileyen reflekslere bağlıdır. Bu refleksler mide hareketlerini hızlandırarak ağrıya ve mide salgılarının artmasına yol açar.


    Tanı


    Yukarıda açıklandığı gibi kronik apandisit zor tanınan ve değişken belirtileriyle safrakesesi iltihabı mide onikiparmakbağırsağı ülseri ya da adneksit gibi hastalıkları andırabilir. Uste1k bu hastalıkların kronik apandisitle eşzamanlı olarak görülebileceği çeşitli araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Yalnız klinik verilere dayanarak tanı koymak kolay değildir. Ama iyileşmiş akut apandisit olgularında apandisle ilgili yakınmaların yinelenmesi kronik apandisit tanısını kolaylaştırır.


    Başlangıcından beri kronik olan apandisitlerde tanı koymak oldukça güçtür. Yapılan radyolojik incelemeyle apandisteki yapı değişiklikleri çevre dokulara yapışmalar ve iç boşluğun kontrast (radyoopak) madde verilerek ortaya çıkarılan düzensizlikleri saptanır. Ayrıca öbür organlar da bu yöntemle incelenerek belirtilerin düşündürdüğü başka hastalık olasılıkları dışlanır. Bu veriler kesin kronik apandisit tanısı koymaya yetmez. Tanıda daha değerli olan ve radyoskopik incelemenin de destekleyebildiği temel belirti apandis bölgesine basılınca duyulan ağrıdır.


    Bu arada tıpta kronik apandisit tanısına hiç yer vermeyen bir görüş de vardır.


    TEDAVİ


    Hastalığın belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk sekiz saat içinde akut apandisit tanısı koymak çoğu kez zordur. Bu nedenle gözetim altına alınan hastaya ağız yoluyla besin vermekten kaçınmalı ve ishal yapıcı ilaçlar verilmemelidir. Hasta huzursuzsa yatıştırıcı bir ilaç verilebilir. Tanı kesinleştikten hemen sonra cerrahi girişim yapılır.


    Cerrahi girişimde oldukça sık karşılaşılan bir durum apandisit tanısıyla açılan hastada apandisin sağlam çıkmasıdır. Bu durumda apandisin gene de alınması uygundur. Apandisit olgularında yanlış tanıyla sık karşılaşılması. kuşkulu durumlarda belirtilerin ağırlaşmasını beklemeden cerrahi girişim yapma eğiliminden kaynaklanır. Gecikmenin hastanın yaşamı için büyük tehlike yaratması uzmanları hızlı karar vermeye iter. Komplikasyonsuz apandisitten ölme riski binde 1 dir; bu oran hastalığın kangrenli tipinde binde 6 ya patlamış apandisitte ise binde 50 ye çıkabilmektedir. Akut apandisiti antibiyotiklerle denetim altında tutmak da doğru bir uygulama değildir. Çünkü bu hastalık tıkanmış apandisin içinde antibiyotiklerin erişemeyeceği bir enfeksiyondur. Ama gene de cerrahi girişimin gereksiz olduğu ya da uygulanamayacağı olgular vardır. Örneğin krizden 3-4 gün sonra geçici iyileşme evresinde hekime başvuran hastaya ilk aşamada cerrahi girişim yerine daha yatıştırıcı yöntemler uygulanır.


    Yayılmış karın zarı iltihabında ise hastanın genel durumu denetim altına alınmadan cerrahi girişime başvurulmaz. Buna karşılık yaygın karın zarı iltihabının çocuklarda cerrahi olmayan yöntemlerle tedavisi çok daha yüksek ölüm riski yarattığından çocuk peritonitinde aynı yaklaşım geçerli değildir.


    Uzmanlar sık sık karın ağrılarından yakınan ama kronik apandisit tanısı kesinleştirilemeyen hastalara cerrahi girişimde bulunma konusunda artık çok daha dikkatli davranmaktadırlar. Bu yeni yaklaşım sürekli karın ağrılarından yakınan çocuklarını kronik apandisit kuşkusuyla doktora götüren anne babaları endişeye sokmaktadır. Oysa halk arasında genellikle kronik apandisit olarak yorumlanan bu belirtinin nedenleri çoğu kez başka hastalıklardır. Yineleyen apandisit nöbeti oldukça kolay tanınır. Hastanın özgeçmişinde gerçek bir apandisit krizinin bulunması uzmanı tanıya yaklaştırır. Apandisit krizi geçirmiş bir hasta karın ağrısı dönemlerinden iştahsızlıktan sağ alt karın bölgesinde dokunmayla uyarılan ağrıdan ve genel olarak kendini kötü hissetmekten yakınıyorsa apandisin ameliyatla çıkarılması doğru olur. Buna karşılık daha önce akut apandisit krizi geçirmemiş ama karın ağrılarından yakınan bir hastada apandisin alınması çok daha zor verilebilecek bir karardır.


    Özellikle ergenlik çağındaki ve genç kadınlarda uzmanı yanıltabilecek üreme organı hastalıkları sık görüldüğünden apandisit ameliyatı kararının dikkatle verilmesi ayrı bir önem kazanır.
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

2. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 SonuncuSonuncu

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]