Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Sağlık Hukuku

  1. #1
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Sağlık Hukuku

    Sağlık hizmetinin sunumunu yapan kişiler ile hizmeti alan kişiler arasında eskiden çok fazla uyuşmazlık çıkmıyordu.Olumsuz sonuçlanan durumlarda “takdir-i ilahi” deniliyordu. Ancak globalleşen dünya ve bilişim çağı bireylerin olayları sorgulamasına haklarını aramasına neden oldu.Böylece ülkemizde de sağlık çalışanlarının yaptıkları işlerden dolayı soruşturulması talepleri arttı.Bu soruşturmalarda mevcut kanunların hukuk ve tıp etiği bilimlerinin yardımıyla olaylara uygulanması; sağlık hizmetinin sunumuyla ilgili uyuşmazlıkların tespit ve çözümünü içeren bir bilimin yada kanunun olmaması gerçeğini ortaya çıkardı.

    Ülkemizde henüz hukuk fakültelerinde yada tıp fakültelerinde anabilim dalı olarak yerini almamış olan sağlık hukukunun genel bilgiler ve mevcut kanunlar çerçevesinde tanımını yaparsak; SAĞLIK HUKUKU ”Sağlık hizmetini sunan gerçek kişiler tüzel kişiler ve hizmet sunan kişileri denetlemekle görevlisorumlu en üst düzey kurum olan devlet ile bu hizmetin sunumundan faydalanan kişiler arasında hizmetin sunumuyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların tespiti ve çözüm yollarını içeren bilim dalıdır.” Sağlık hukukunun gelişmesiyle uyuşmazlıklar azalacak ve hak arama süreci daha kısa daha sancısız olacaktır.

    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla sağlık kurum ve çalışanlarının sorululuğu artmıştır. Yeni Ceza Kanunu ile getirilen yenilik ve değişikliklerin sağlık hukukuna yansımasısağlık mevzuatımızdaki diğer kanun ve düzenlemelerle ilişkisi irdelenirse oldukça ağır sorumluluklar geldiği görülür.Sağlık çalışanına daha önce hep meslek ve sanatta acemilikten yani taksirle işlenebilen suçlardan dava açılırken artık kasten işlenen suçlardan da dava açılabilecektir.Çünkü 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’yla kastın bir çeşidi olan “olası kast” terimi getirilmiştir.Olası kastfailin istemediği neticenin meydana gelebileceğini öngörmesi ama engel olmamasıkabullenmesi halidir.Kasten işlenebilen suçların olası kastla işlendiğinin tespiti cezada indirim sebebidir.Çünkü: fail bilerek ve isteyerek(doğrudan kastla) değilistemediği sonucun gerçekleşebileceğini öngörerek(olası kastla) hareket eder.

    5237 Sayılı Ceza Kanununda sağlık çalışanının en çok muhatap olacağı diğer suçlar ise taksirle müessir fiil ve adam öldürmedir.Çünkü sağlık çalışanının gerek tıbbi müdahaleden gerekse diğer sağlık hizmetlerinden dolayı verdiği zararların çoğu dikkat ve özen eksikliğinden kaynaklanır.Yeni kanunumuzla bilinçli taksir terimi getirilmiştir.Yani failin istemediği neticenin oluşacağını öngörmesi ama oluşmayacağına inanarak engel olmaması halidir.Bu halde cezada artırım sebebidir.

    5237 Sayılı Kanun’da sağlık çalışanını ve sağlık hukukunu ilgilendiren bir çok detay vardır.

    Sonuç olarak :

    Sağlık hukuku dersleri kapsamlı olarak sağlık eğitimi veren bütün okullarda okutulmalıdır ki; sağlık çalışanları haklarınıborçlarınısorumluluklarınıolayl ar karşısında davranış şekillerini ve mesleklerini icra ederken hukuki uyuşmazlık çıkmaması için alınması gereken önlemleri bilsinler.Ayrıca sağlık kurum ve kuruluşlarının yöneticilerisorumlu müdürlerinin de sağlık mevzuatı ve sağlık hukuku konularına hakim olmaları hem kurum sorumluluğu hem şahsi sorumlulukları açısından önemlidir

    Ayrıca 5237 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle artık sağlık çalışanı ve sağlık kurumları yöneticileri daha dikkatli olmalı haklarınıyükümlülüklerini bilmeli ve bilerek hareket etmelidir.Nitekim hafif bir ihmal olarak düşünülen olaylarda bile ağırlaştırılmış müeyyidelerle karşı karşıya kalınabilir.Kayıtlar çok iyi ve düzenli tutulmalı hastaların aydınlatılmış onamları usulüne uygun olarak alınmadan üzerlerinde tıbbi işlem yapılmamalıehil personel çalıştırmayabilgi ve tecrübelerini geliştirmeyeeksik malzeme ve cihaz bulundurmamaya dikkat edilmelidir.

    Av.Halide İnan
    Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sağlık Kurumları Yöneticiliği Bölümü
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  2. #2
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Yeni Türk Ceza Kanunu ile mevzuatımıza giren yeni hükümlerden birisi TCK 83. maddedir. Bu maddenin kaleme alınışında benim de fikrim alındı. Bu konu esasen benim doçentlik tezimi oluşturmaktadır. Ancak madde benim arzu ettiğim şekilde düzenlenmedi. Bununla beraber maddenin eksikliklerine rağmen olumlu bir gelişme olduğunu modern ceza kanunlarının hepsinde benzer hükümlerin yıllardır yer aldığını kanunlarında hüküm olmayan ülkelerde bile hakimlerin aynı yönde uygulama geliştirdiklerini söylemek gerekir.

    Bu maddeyi bu yazımda ele almak isteyişimin nedeni bir kere yeni Türk Ceza Kanunu’nda sağlık personelini ilgilendiren en önemli yeni hükmün bu hüküm olmasıdır. Bununla beraber şu an için bu konuyu inceleme zorunluluğu duymamın arkasında yatan neden maddenin yanlış anlaşılmasıdır özellikle de uygulayıcı hukukçular tarafından.

    Bana bu konuya ilişkin ülkemizin bir çok yöresinden hakimler sorular yöneltmektedirler. Bu bakımdan bazı noktalara işaret etmekte yarar görüyorum:

    Öncelikle maddenin anlamına bakalım:

    Bir kimsenin öldürülmesi hareketin şekli bakımından iki türlü olabilir.

    İlkin bir kimse icra bir hareketle bir başkasını öldürebilir. Silahı çekip ateş ederek veya zehirleyerek öldürmede olduğu gibi. İkinci olarak ise bir kimse hiçbir şey yapmamakla yani ihmali bir hareketle de bir başkasını öldürebilir. Örneğin annenin yeni doğmuş bebeğini emzirmemek suretiyle öldürmesinde olduğu gibi. Ancak bu ikinci örnek yani bir kişinin hiçbir şey yapmayarak bir başkasının ölümüne sebebiyet vermesi icrai hareketle öldürmeden farklı olarak ele alınmalıdır. Örneğin ben yolda yürürken bir kimsenin bir çocuğu bıçakladığını görsem ve ben zaten bu çocuğu sevmezdim iyi yapıyor düşüncesiyle çocuğa yardım etmezsem ve çocuk sonuçta ölürse ‘acaba ben ve benim gibi oradan geçen herkes sorumlu tutulmalı mıdır?’ sorusu ile karşı karşıya kalırız. Veya plajda güneşlenirken boğulmakta olan ve imdat diye yardım isteyen bir kimsenin yardımına koşmayan kişiler bu kişi boğulduğu takdirde sorumlu tutulmalı mıdır? İcrai hareketle öldürmede sorumluluğun belirlenmesi kolay iken ihmali harekette sorumluluğun çok genişlemesi tehlikesi ile karşı karşıya kalırız. Plajdaki herkesi ihmali hareketle öldürmeden sorumlu tutmak toplumsal yaşamı dayanılamayacak kadar kısıtlamak olur. O nedenle ceza hukukunda geliştirilen prensip bir kimsenin ölümünü isteyerek olaya seyirci kalan herkesin değil ancak hukuken olaya müdahale etmekle yükümlü kimselerin insan öldürmeden dolayı sorumlu tutulmaları (25 yıla kadar hapis cezası) diğer kimselerin ise sadece tehlikede bulunana yardım etmeme suçundan (1 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası) dolayı cezalandırılmalarıdır.

    Bu çerçevede belirlenmesi gereken husus ise kimlerin hukuken olaya müdahale etmekle yükümlü tutulacaklarıdır. Bu da geleneksel olarak üç kategoride belirlenmiştir ve kanunumuz da bu üç kategoriyi benimsemiş bulunmaktadır. Bunlar

    -kanun

    -sözleşme

    -ve ön gelen tehlikeli eylemdir.

    İşte bu sayılan hususlardan biri dolayısıyla bir olaya müdahale konusunda hukuksal olarak yükümlülüğü olup da kasten bir kimsenin ölmesi için olaya müdahale etmeyerek insan öldürme suçundan sorumlu tutulabilecek kimselere “garantör” adını vermekteyiz.

    Kanun ile garantör olan kimselerin başında ise polis gelmektedir. Gerçekten de Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu polisin vatandaşın malını canını ırzını korumakla yükümlü olduğunu belirtmektedir. Demek ki plajda bulunanlar arasında bir polis bulunuyor ve polis imdat isteyenin ölmesi için yardım etmiyorsa polis ihmali davranışla kasten öldürme suçundan sorumlu tutulur. Bu çerçevedeki ikinci grup ise hekimlerdir. Hekimler acil hallerde branşı ne olursa olsun tıbbi müdahale yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü KASTEN yapmayarak bir kimsenin ölümünü isterlerse onlar da ihmali davranışla kasten öldürmeden sorumlu tutulurlar.

    İkinci kategori sözleşmedir. Buna örnek olarak bodyguard’lar çocuk bakıcıları vs. gösterilebilir. Örneğin çocuğun camdan sarktığını görerek ölmesi için ona müdahale etmeyen çocuk bakıcısı da ihmali davranışla kasten öldürmeden sorumlu tutulur.

    Son kategori öngelen tehlikeli eylemdir. Bu kategori daha çok trafikte gerçekleşir. Örneğin dikkatsizlikle birinin yaralanmasına sebebiyet veren bir sürücü yaralının acil yardıma ihtiyacı olduğunu görmesine rağmen çeşitli nedenlerden ötürü onu hastaneye götürmez ise yapmış olduğu ilk eylem (yaralama) onu garantör konumuna soktuğundan o kimseyi ihmali davranışla kasten öldürmeden dolayı sorumlu tutulur. Tıp alanında buna örnek olarak hemşirenin dikkatsizlikle yanlış ilaç verdiği hastaya durumu fark etmesine rağmen müdahale etmemesi gösterilebilir.

    Görüldüğü üzere bu hüküm hekimlere mahsus bir hüküm değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu hüküm olmasa dahi hekimlerin veya aynı kapsamdaki kişilerin bu şekilde sorumlu tutulmaları mümkündür. Ancak ülkemizde geçmiş kanunumuz döneminde böyle bir uygulama yapılmamıştır.

    Esasen bu hükmün hekimlere uygulanması da zayıf bir ihtimaldir zira bir hekimin kasten hareket ederek hastaya zarar vermesi çok nadir gerçekleşebilir. Olsa olsa hekimin doğrudan hastaya zarar vermek istemese bile hastaya zarar gelmesi olasılığını göze alarak tıbbi müdahaleyi ihmal etmesi durumu söz konusu olabilir. Buna örnek olarak da aşiretiyle beraber acile gelen bir hastanın ölmesi ve aşiretinin tepkisine maruz kalması tehlikesine karşı hekimin hastanın yolda ölmesi ihtimaline rağmen ona müdahale etmeyerek bir başka ildeki hastaneye sevk etmesi gösterilebilir. Hekim burada hastanın ölümünü doğrudan istememekle beraber bunu göze alıyorsa burada 83. maddeden sorumlu tutulabilir.

    Uygulamada ise hakim ve savcıların bana yönelttikleri sorulardan anladığım kadarıyla maddenin KASTEN işlenen suçları kapsadığının göz önünde tutulmamakta hemen her ihmali olayda ihmali sonuçları ağır ise bu maddeye başvurma eğilimi ağır basmaktadır. Halbuki ihmali bir davranışla bir kimsenin ölümüne sebebiyet verilmesi durumunda daha çok uygulanacak hüküm eskiden beri uygulanan “taksirle ölüme sebebiyet verilmesi” hükmüdür. TCK 83’ün uygulanabilmesi için garantörün kasten hareket etmesi gerekir ki bu şart dolayısıyla bu maddenin uygulama alanı çok sınırlı kalacaktır. O nedenle savcıların hemen de her olayda TCK 83’ten dava açmaları çok yanlış bir uygulama olacaktır.

    Bu kapsamda hemen 83. madde gerekçesinde verilen hekim örneğine bir bakalım. Örnek şöyledir: “Bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabip durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür”. Bu örnek hekimler arasında tepkiye yol açmaktadır ancak verilen örnekte hekimin sorumlu tutulabilmesi için hastaya ölmesi amacıyla müdahale etmemesi gerekmektedir. Bu nedenle örneğin daha isabetli olarak şöyle düzeltilmesinde yarar vardır: “Bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabip durumu acil olan bir hastaya KASTEN müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür”. ışte ancak bu durumda hastaya müdahale etmeyen hekim sorumlu tutulabilir yoksa hekimin her ihmali davranışı bu maddenin uygulanmasını gerektirmez. Bilirkişilik yaptığım bir dosyayı aktararak konuyu sonlandırmak istiyorum. Ambulans ile acile getirilen bir hastaya hekim hastayı görmeden başka bir hastaneye götürülmesi yönünde talimat verir. Ambulanstaki hekimin ısrarına rağmen acil hekimi hastayı başka hastaneye sevk eder. Bunun üzerine 112 hekimi hastayı başka hastaneye götürür ve hekim hakkında da suç duyurusunda bulunur. Bu olayda hasta ölmemiştir. Ancak öldüğü varsayımında bile acilde görevli hekimin doğrudan 83. maddeden sorumlu tutulması mümkün olmaz. Bunun için hekimin özellikle hastanın ölümünü göze alarak hastayı sevk ettiğinin ispatlanması gerekir. Olayda ise hekim bu tür bir hastaya gerekli müdahaleyi yapma imkânları bulunmadığı gerekçesiyle hastayı sevk ettiğinden 83. maddenin uygulanması mümkün olmaz. Fakat burada hastayı görmeden sevk etmenin tıp hukukunda sorumluluk gerektirebileceğini belirterek bu konuyu bir sonraki yazımın konusu olarak şimdiden duyurmuş olayım.

    Prof. Dr. Hakan HAKERİ
    Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]