Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
2. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 23

Konu: Felsefik Hikayeler ve Deyişler

  1. #11
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Derviş kaşığı

    Bir gün sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın göstereyim" demiş ermiş Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış Hepsi oturmuşlar yerlerine Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar

    Ermiş; "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına En sonunda bakmışlar beceremiyorlar öylece aç kalkmışlar sofradan

    Bunun üzerine "Şimdi" demiş ermiş "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe" Yüzleri aydınlık gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  2. #12
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    küçük istavrit


    "İşte" demiş ermiş "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır Şüphesiz şunu da unutmayın Hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır her zaman"


    Küçük istavrit yiyecek birşey sanıp hızla atıldı çapariye Önce müthiş bir acı duydu dudağında gümbür gümbür oldu yüreği Sonra hızla çekildi yukarıya Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü neye benzerdi acep gökyüzü

    Bir yanda büyük bir merak bir yanda ölüm korkusu "Dudağı yarıklar" denir şanslıdır onlar hani görüp de gökyüzünü insanı oltadan son anda kurtulanlar

    Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu; küçük istavrit anladı yolun sonu; koca denizlere sığmazdı yüreği oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci

    İnsanlar gelip geçtiler önünden; bir kedi yalanarak baktı gözünün içine;yavaşça karardı dünya başı da dönüyordu Son bir kez düşündü derin maviyi beyaz mercanı bir de yeşil yosunu

    İşte tam o anda eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına; bir öpücük kondurdum başına İki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına Bir an öylece bakakaldı; sonra sevinçle dibe daldı gitti tüm kederimi söküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti; birkaç değerli pulunu elime avuçlarıma bırakarak

    Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme; sorar gibiydiler neden yaptın bunu niye? "Bir gün" dedim "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz son ana kadar hep bir umudum olsun diye"
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  3. #13
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Kurbağa Masalı


    Günlerden birgün kurbağaların yarışı varmış Hedef çok yüksek bir
    kulenin tepesine çıkmakmış Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek
    için toplanmışVe yarış başlamış Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri
    yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş Sadece şu
    sesler duyulabiliyormuş:
    "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"
    Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker
    yarışı bırakmaya başlamışlar İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve
    yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş Seyirciler bağırıyorlarmış:
    "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"
    Sonunda bir tanesi hariç diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış
    ve yarışı bırakmışlar Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele
    ederek
    kulenin tepesine çıkmayı başarmış Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl
    başardığını öğrenmek istemişler Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu
    işi nasıl başardın diyeO anda farkına varmışlar ki
    kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

    Olumsuz düşünen insanları duymayın Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar!

    Olumsuz düşünceler ne kadar etkiler yaşamımızı peki ya siz; çevrenizde başaramayacağınızı düşünen insanlar varken nereye kadar devam edersiniz ümitlerinizin kırılma noktası nedir? Ümit etmek başarıyı nasıl böylesine etkiler? Ve olumsuz düşünceler hedeflerimizden nasıl uzaklaştırı bizleri?
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  4. #14
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Büyü Dükkanı


    Uzak diyarlardan birinde bir ülkede yemyeşil tepelerin arasında kışın bembeyaz bir kar örtüsü ile baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi "büyülü vadi" olarak anılırdı Ona bu adı veren ise vadideki ilginç bir dükkân ile bu dükkânda yaşananlardı Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkânın adı "büyü dükkânı" idi

    Büyü dükkânı�nın sahibi ak saçlı ak sakallı bir ihtiyardı Burası aynı zamanda onun yaşadığı yerdi Bu nedenle dükkânın dışarıdan görüntüsü tıpkı bir ev gibiydi Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya bir verandadan giriliyordu İçeri girer girmez ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz Büyük bir kütüphane üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar masa ve konsollar dükkânın dört bir tarafını kaplıyordu

    Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu Bütün eşyalar belli bir estetik içinde duruyor ve bu estetik hiçbir zaman bozulmuyordu

    Büyü dükkânını çevreleyen pencereler içerdeyken bile günün aydınlığına ve vadinin güzelliğine hakim olmanıza izin veriyordu Dükkânın içinde arka taraftaki bölmeye açılan bir kapı vardı Bu bölmede mutfak banyo ve yatak odası bulunuyordu Dükkâna gelen müşteriler arka tarafa açılan kapıyı daima kapalı görürlerdi

    Her insanın yaşamında çok istediği ancak sahip olamadığı birşeyler vardır ya da sahip olup kaybettiği şeyler Bazen de sahip olduğu ancak kurtulmak istediği şeyler İşte bütün bunlar o ülkede yaşayan insanların bir kısmı için büyü dükkânına gelme nedeniydi Bu dükkânda isteklerinizi sınırlamak zorunda değildiniz Müşteriler hayal edebildikleri her şeyi isteme ve alma hakkına sahiptiler Tabii bedelini ödedikleri takdirde Her yerde olduğu gibi bu dükkânda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı

    Bu bedelin ne olacağı dükkân sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı Ancak büyü dükkânında yapılan pazarlıklar günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi şaşırtırdı

    Dükkân sahibi yaşlı adam her sabah gün ağarırken kalkar kendine büyük bir fincan kahve yapar ve bir insanın isteyebileceği her şeyin var olduğu dükkânıyla gurur duyarak kahvesini yudumlardı Kahvenin ardından gelen zevkli bir kahvaltıdan sonra da pencerenin perdelerini sonuna kadar açarak sallanan koltuğuna oturur ve içeri dolan gün ışığının yardımıyla okumaya başlardı

    Büyü dükkânında satıcı olmak bilgelik isterdi O güne kadar dükkâna gelen hiçbir müşteriyi geri çevirmemisti dükkân sahibi Herkes çok istediği birşeye sahip olmak uğruna onca yolu göze alarak gelir ve mutlaka alabileceği en iyi şeyi almış olarak çıkardı Ama genellikle aldığı şey istediği şeydençok farklı olurdu

    Yaşlı adam ara sıra okuduğu kitaptan başını kaldırır yolu gören pencereye bir göz atardı Sabah dışarı baktığında yağan karın yolu iyice kapattığını gördü Bu havada gelen giden olmaz diye düşünüp hüzünlendi

    Büyü dükkânı hemen her gün bir müşteri ağırlardı Ancak yılda birkaç kere de olsa kimsenin uğramadığı günler olurdu Yaşlı adam o günün de bunlardan biri olmasından korktu Nedense işsizlik içini ürpertmişti Tam o sırada uzakta bir karartı gördü Kar beyazının kamaştırdığı gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında bunun yaklaşmakta olan bir insan olduğunu anladı

    İçini bir sevinç kapladı Gidip sobasına bir odun attı ve tam pencerenin karşısındaki sallanan koltuğa oturup müşterisini beklemeye koyuldu

    Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş yorgun düşmüş olmalıydı Kapının önüne gelinceye kadar gözlerini hiç ayırmadan izledi onu İyice kulak kabarttı Üç basamakla çıkılan ahşap zeminli verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdıBeklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta kesilirdi Müşteri çalmadan kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı adam Çünkü hemen herkes o kapının önünde durup bir kez daha düşünürdü

    Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler az da olsa olmuştu O gün de aynı şeyi yaptı Sonunda kapı çalındı Açtığında karşısında soğuktan kızarmış elleriyle atkısını çıkarmaya çalışan bir erkek gördü "İyi sabahlar girebilir miyim?" diye sordu müşteri

    Dükkân sahibi müşterisini içeri aldıktan sonra ısınması için ona bir kahve ikram etti Sessizce kahvesini içerken etrafı seyreden adam karşısında oturan yaşlı satıcının ikna edilmesi pek güç olmayan biri olduğunu düşündü Herhalde o da müşterisini anlar onun haklı isteğini geri çevirmek istemezdi Acaba büyü dükkânından çıkarken istediği gibi bir alışveriş yapmış olacak mıydı?

    Bir süre söze nasıl başlayacağını bilemedi Belki de dükkân sahibinin birşeyler söylemesi gerekirdi Ancak karşısında sabırlı bir ifade ile müşterisinin gözlerinin içine bakarak oturan satıcının alışverişi başlatmaya niyetli olmadığını anladı Bu sabırlı bekleyiş onda hem cesaret hem de yumuşak bir etki oluşturdu Anlaşılan başlangıç sözleri kendisinden bekleniyordu

    Sonunda fazla düşünmeden aklından ilk geçeni söyleyiverdi;

    "Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya İstediğim şeyi bir tek sizin dükkânınızda bulabileceğimi söylediler Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım"

    "İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?"

    "Bakın ben elli beş yaşındayım Yani yolun yarısını geçeli çok oldu Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba Bu gerçeğe tahammülüm yok Ben bugüne kadar ki hayatımı geri istiyorum Mümkün mü?"

    "Elbette mümkün Biliyorsunuz dükkânımda her şey mevcut Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?"

    Dükkân sahibinin sorduğu soru müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu Bütün görüntüler bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar

    Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi;

    "Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım Bunlar için pişmanlık duyuyorum Yanlış kararlar verdim kayıplara uğradım Zamanı hovardaca harcadım Bir gün bir de baktım ki hayat yanımdan geçip gidiyor Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım Dostlarımla konuşmayı denedim Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu yardım etmeye çalışanlar da Ama hiçbiri kâr etmedi Kendimi çok mutsuz hissediyordum Derken bir gün birisi bana sizden ve büyü dükkânından söz etti Bunu duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim Kendimi çok çaresiz hissediyorum Lütfen elli beş yılımı bana geri verin"

    "Yani siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?"

    "Elbette hayır Söylemek istediğim bu değil Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım"

    "Herhalde bunu çok istiyorsunuz"

    "Evet hem de her şeyimi verecek kadar"

    "Peki benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?"

    "Ne isterseniz?"

    "Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz"

    "Hiç kuşkunuz olmasın Şu anda sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin"

    Yaşlı adam ellerini sakallarında dolaştırırken kendinisallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı Bir süre düşündü Müşterisinin sabırsızlıkla pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi Büyü dükkânına gelen kişiler genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi Bu nedenle yaşlıadam pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı Şu anda da sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu

    Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı;

    "Beyefendi her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da ben sizden bir tek şey isteyecegim"

    "Dileyin benden ne dilerseniz"

    "Belleğinizi"

    "Anlamadım?"

    "Belleğinizi dedim Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum"

    "Ah evet anladım İlginç bir bedel Kabul ediyorum Tamam alın belleğimi"

    "Emin misiniz?"

    "Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım"

    "Belleğinizi içindeki her şeyle birlikte bu dükkânda bırakıp gideceksiniz Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız buraya neden geldiğinizi bile"

    "Daha iyi ya Her şeye yeniden başlayacağım Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki"

    "O halde korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz Tabii o zaman benim yerime bir başkası size yardımcı olur"

    "Hayır hayır Emin olun ki şu dakika belleğimi size bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkânınızı bir daha dönmemek üzere terk edeceğim Ve yine söz veriyorum şu ana kadar yaptığım hataların hiçbirini tekrar etmeyeceğim"

    "İsterseniz başka sözler vermeyin Çünkü az sonra belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz"

    Yaşlı adamın son sözleri müşterinin duraklamasına neden olmuştu Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı

    "Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarimızı bile öyle mi?"

    ""

    "Yani hiçbir şeyi mi? Buraya neden geldiğimi sizin kim olduğunuzu ve hatta"

    "Ne yazık ki!"

    Yaşlı adam şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi Bu seferki sessizliğin müşterisinin işine yaradığından emindi Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri yaşlı satıcı için sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi

    Gerçekten de konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı;

    "Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum Eğer elli beş yılın bedeli bu ise pes ediyorum Belleğimden vazgeçemem Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının çok istediği bir tokayı saçları karşılığında satın almasına Çok ilginç bir insansınız Bana büyü dukkanından almak istediğimden çok farklı birşeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım Ben bugüne kadar ki yaşamımı almak için gelmiştim ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum Size teşekkür ederim"

    "Birşey değil Güzel bir pazarlıktı Hoşçakalın"
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  5. #15
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Hayatın Armağanı
    İki gezgin melek geceyi geçirmek için son derece varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar Aile pek kaba bir üslupla meleklere yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine soğuk bodrumdaki küçük bir köşeyi göstermiş

    Melekler buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırlarken yaşlı melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş Genç melek yaşlı meleğe bu hareketinin nedenini sorunca yaşlı melek hafifçe gülümsemiş:
    - Her şey her zaman göründüğü gibi değildir

    Sabah malikaneden ayrılan melekler gece bastırınca bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla bu defa çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar Son derece misafirperver olan fakir karıkoca sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar Sabah güneş doğduğunda melekler zavallı karıkocayı gözyaşları içinde bulmuşlar: Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış

    Genç melek bu sefer iyice öfkelenerek yaşlı meleğe isyan etmiş:
    - Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı; ama sen kalktın ona yine de yardım ettin Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu Buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular Ama sen o ineği de yitirmelerine izin verdin!

    Bunun üzerine yaşlı melek genç meleğe dönerek şu cevabı vermiş:
    - Her şey her zaman göründüğü gibi değildir O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu fark ettim Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü olduğu ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz

    Ve devam etmiş:
    - Sonra dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken ölüm meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm Ben de onun yerine ölüm meleğine ineği verdim

    Yaşlı melek gülümseyerek bir kez daha eklemiş:
    - Her şey her zaman göründüğü gibi değildir Bazen işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte İnanıyorsanız yapmanız gereken şey sadece her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir Bunun böyle olduğunu ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile Bazı insanlar hayatımıza girerler ve çabucak çıkarlar Bazıları ise dostumuz olur ve bir süre orada kalırlar Yüreklerimizde o güzel ayak izlerini bırakarak… Ve bu iyi bir dost kazandığımız için bir daha asla eskisi gibi olmayacağız demektir!

    Dün tarih oldu
    Yarın bir gizemdir
    Bugün ise bir armağan Bu yüzden İngilizcede “present” hem “şu an” hem de “armağan” anlamına gelir!
    Her anı doyasıya yaşayın ve tadını çıkarmaya bakın
    Hayat bir kostümlü prova değildir!
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  6. #16
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Bakış açısı

    Arjantinli ünlü golfçü Robert Vincenzo yine bir ödül kazanmış ödülünü
    alıp kameralara poz vermiş Ardından klubüne uğramış eşyalarını toplayıp otoparktaki arabasının yanına doğru yürümüşO sırada yanına bir kadın yaklaşmış
    Vincenzo'yu kutladıktan sonra ona küçük bir bebeğinin olduğunu bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını onun her
    gün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatmış bir çırpıda
    Kadının anlattıkları Vincenzo'yu çok etkilemiş
    Hemen çek defterini çıkarmış ve turnuvadan kazandığı paranın bir bölümünü yazıp imzalamış
    Çeki kadına uzatmış O sırada kadına "umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın" demiş
    Ertesi hafta Vincenzo klupte öğle yemeğini yerken Golf derneği'nin bir üyesi yanına yaklaşmış ve "otoparktaki çocuklar geçen hafta siz turnuvayı kazandığınız gün bir kadının yanınıza yaklaştığını ve sizinle konuştuğunu söylediler" demiş
    "Evet" demiş Vincenzo "bunun nesi garip?"
    "Garip değil tabi ki" demiş adam" ama size bir haberim var o kadın bir sahtekarmış Sizin gibi zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyip para koparırmış Korkarım sizden de koparmış
    " Vincenzo şaşkınlıkla " yani ölümü beklenen bir bebek yok mu?" demiş
    "Yok" demiş adam
    "İşte bu hafta duyduğum en iyi haber" demiş Vincenzo
    İşte buna bakış açısı farkı diyoruz Kimi parasını kaybettiğine üzülür ama kimi de Vincenzo gibi ölümü bekleyen bir bebek olmamasına sevinir
    Aynı pencereden dışarı bakan iki kişiden biri sokaktaki çamuru diğeri
    gökyüzündeki yıldızları görebilir
    Seçim bizlere aittir
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  7. #17
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Gece Gündüz

    Bir bilge kisi çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;

    - "Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar ne zaman ortalık aydınlanır?"

    Öğrencilerden biri;

    - "Uzaktaki sürüye bakarım" demiş "Koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir"

    Başka bir öğrenci söz almış ve "Hocam" demiş "İncir ağacını zeytin ağacından ayırdığım zaman anlarım ki sabah başlamıştır"

    Bilge kişi uzun süre susmuş Öğrenciler meraklanmışlar ve "Siz ne düşünüyorsunuz hocam?" diye sormuşlar

    Bilge kişi şöyle demiş;

    - "Yürürken karşıma bir kadın çıktığında güzel mi çirkin mi siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona "bacım" diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği zengin mi yoksul mu diye bakmadan milletine ırkına dinine aldırmadan "kardeşim" sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur AYDINLIK başlamıştır"
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  8. #18
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart


    "Tanrı ve İnsan hikayesi"


    Hikaye uzun ama tartışmaya değer Tanrı varlığının hayatımızdaki pratik sonuçları nelerdir?

    Bu hikayeyi okumadan önce insanlık tarihi boyunca hep milli ve/veya dini gerekçelerle dökülen kan ve göz yaşlarını bir kez daha hatırlamaya çalışın

    SORGU-SUAL

    K işinden yorgun argın eve dönmüştü Hemen yatıp uyumak istiyordu Ailesiyle birlikte yemek yedikten sonra yarım saat kadar televizyon izledi Daha sonra kızını ve karısını öperek onlara iyi geceler diledi ve yatağının yolunu tuttu Yorganı üzerine çekti başını yastığa koydu K başını yastığa koyar koymaz uyumuştu Çok geçmeden rüya da görmeye başladı Rüyasında ölmüş olduğunu ve öteki dünyada sorgulanmak üzere Tanrı`nın karşısına çıktığını görüyordu Ve rüyasında Tanrı ona sordu:

    T: Söyle bakalım dünyadayken benim için ne yaptın?
    K: Sizin varlığınıza birliğinize inandım; bütün evreni Sizin yarattığınıza inandım; bağışlayan olduğunuza mükemmelliğinize inandım Peygamberlerinize kutsal kitaplarınıza inandım Sizin için namaz kıldım oruç tuttum zekat verdim hacca gittim kurban kestim dua ettim; her an Sizi düşündüm sürekli Sizin adınızı andım “”isimlerinizi anlamaya çalıştım”” “”rahmetinize ve rızanıza talip olmak için çalıştım”” yapılması gerektiğini söylediğiniz her şeyi yapmak için çaba harcadım; sadık bir kulunuz olmaya çalıştım
    T: Başka?

    K Tanrı`nın bu ikinci sorusu karşısında çok şaşırmıştı O an uykusundan kan ter içinde uyandı tuvalete gidip yüzünü yıkadı ve tekrar yatağına döndü K gördüğü rüya üzerinde düşünmeye başladı Daha sonra gözkapakları yavaş yavaş ağırlaştı ve tekrar uykuya daldı Tekrar aynı rüyaya dönmüştü Tek fark bu sefer kendisi değil hiç tanımadığı daha önce hiç görmediği belki de başka bir milliyetten olan E isimli başka bir kişi sorgulanıyordu ve nasıl oluyorsa K bu sorgulamaya tanıklık ediyordu Kulak kabarttı ve dikkatle dinlemeye başladı Ve Tanrı E`ye sordu:

    T: Söyle bakalım dünyadayken benim için ne yaptın?
    E: Sizin için mi? Biraz düşünmeme izin verir misiniz?
    Birkaç dakikalık sessizlikten sonra E cevap verir
    E: Düşündüm de ben Sizin için hiçbir şey yapmadım galiba dünyada Dürüst olmam gerekirse varlığınızdan şüpheliydim asla %100 emin olamadım Ama şu an görüyorum ki gerçekten de “var”mışsınız Bundan dolayı şu anda çok mutluyum
    T: Varlığıma şüphe duymadan inanmayı becerebilmen için neler yapman gerektiğini sana gayet açık ve net bir şekilde bildirmiştim bana nasıl inanman gerektiğini sana bildirmiştin Bunları biliyordun ve benden şüphe mi duydun? Oysa ki ben sana bu anlattıklarımı anlayabilmen ve gerçekleştirmen için özgür bir irade ve akıl da vermiştim Bunları niye kullanmadın E?
    E: Gençken bir kıza aşık olmuştum Çok güzeldi çok iyiydi Yardımseverdi anlayışlıydı sevecendi Onu sevdiğimi hissetmiştim
    T: Şu anda Benim karşımda olduğunu unutuyorsun galiba senden bana aşklarını anlatmanı istemedim Bu anlattığının benim sorumla ne ilgisi var?
    E: Lütfen bana izin verin sorunuzu cevaplandırmam için bunları anlatmam gerekiyor
    T: Devam et öyleyse
    E: Nerde kalmıştım Evet o kızı sevdiğimi hissetmiştim Evime gittiğimde düşünüyordum “Onu neden seviyorum” diye düşünüyordum Cevap bulamıyordum Neden sevdiğimi bilmeden seviyordum onu Günler geçtikçe onu neden sevdiğimi daha çok düşünür olmuştum Aklım bu soruya gerçek bir yanıt bulamıyordu Sadece “onu sevdiğim” gerçeği konusunda fikirler üretiyor tahminlerde bulunuyordu İçimden diyordum ki “belki de sıcak gülüşüdür onu sevmemin nedeni veya o eşsiz güzelliğidir İnsanlara güvenmesidir onlara yardım etmesidir belki de ismimi tonlama şeklidir gözlerindeki parıltıdır belki de” Böyle milyonlarca düşünce geçiyordu aklımdan Aklım durmadan düşünceler üretiyor nedenler oluşturuyor tahminlerde bulunuyordu Hepsi de toplanıp “onu sevdiğim” gerçeğinde son buluyordu
    T: Umarım konuyu bağlayabilirsin çünkü senin aşk hayatınla o kadar da ilgilenmiyorum şu an Beni varlığımdan neden şüphe duyduğun ilgilendiriyor
    E: Emin olun bağlayacağım biraz daha müsaade edin lütfen
    T: Devam et bakalım
    E: Bu düşüncelerle o kadar yoğundum ki artık her an bu konuyu düşünüyordum Bir gün karşıdan karşıya geçerken sırf bu yüzden ezilme tehlikesi geçirdimTam karşıdan karşıya geçiyordum ki üzerime doğru bir kamyonun geldiğini farkettim son anda kendimi kenara attım Çok korkmuştum hem de çok Hızlı adımlarla eve yürüdüm kapıyı açtım doğruca yatağa gittim yorganı kafama kadar çekip yattım Üzerimdeki korkunun geçmesini bekledim Sonra o anı düşündüm neden korktuğumu düşündüm Ama gene cevap bulamıyordum Ölmekten korktum belki de ya da yaralanıp çok acı çekmekten Belki de ailemi dostlarımı yalnız bırakıcam diye korkmuşumdur Bilmiyordum Yine bir sürü neden bir sürü düşünce tek bir noktada toplanmaya başladı Neden korktuğumla ilgili bütün düşüncelerim “sadece korkmuş olduğum” gerçeğinde son buluyordu Bu olaydan birkaç gün sonra da en yakın arkadaşımın öldüğü haberiyle sarsıldım Çok üzüldüğümü hatırlıyorum Cenazesinden dönünce onu düşündüm anılarımızı beraber geçirdiğimiz zamanları paylaştıklarımızı Sonra neden üzüldüğümü düşündüm Onu kaybettiğim için üzülmüştüm belki de belki de planladığımız şeyleri birlikte yapamayacağız diye üzülmüştüm belki de bir daha hiç birbirimizi kızdıramayacağız diye üzülmüştüm belki de Neden bilmiyordumİşte yine “üzülmüş olduğum” gerçeği üzerinden fikirler üretiyordum Sonu gelmeyen tahminler düşünceler varsayımlar Ve sonra
    T: Ve sonra Ne?
    E: Sonra birdenbire her şey aydınlandı her şeyin farkına vardım
    T: Neyin farkına vardın?
    E: Neden üzüldüğümüzü neden sevindiğimizi neden korktuğumuzu ve duygularımızın neden kaynaklandığını bilemeyeceğimizin farkına vardım Karşılaştığımız bir kişiyi “sevsem mi sevmesem mi” diye bir olay karşısında “korksam mı korkmasam mı” ya da “üzülsem mi üzülmesem mi” diye düşünmediğimizin farkına vardım Sadece seviyorduk ya da sevmiyorduk sadece korkuyorduk ya da korkmuyorduk sadece üzülüyorduk ya da üzülmüyorduk Bu noktadan sonra yaptığımız şey ise bir kişiyi neden sevip sevmediğimiz bir olay karşısında neden korkup korkmadığımız ya da neden üzülüp üzülmediğimiz konusunda fikirler üretmek varsayımlarda bulunmak ya da tahminler yapmak oluyorduAma bu fikirlerin varsayımların tahminlerin düşüncelerin hiçbiri “içsel bir şeyler yaşadığımız gerçeği”ni değiştirmiyordu
    T: Yani?
    E: Yani içsel olayları korkuları üzüntüleri inançları sevinçleri korkuları mutlulukları sevgiyi nefreti tüm duyguları aklımızla değil kalbimizle yaşıyorduk Daha sonra yaşadığımız bu içsel süreçler üzerinde kafa yoruyor; fikirler düşünceler tahminler üretiyorduk İçsel olarak yaşadığımız bu duygular ve inançlar; aklın ve bilincin etkisinden çok uzakta bir yerlerde yer alıyordu Bütün her şeyi aklımızla algıladığımız gerçeği bir yana; önemli olan nokta aklın algıladıklarını bilinçli mi yoksa bilinçdışı bir şekilde mi algıladığıydı
    T: Düşüncelerini gayet iyi anlatıyorsun; ama hala cevap vermiş değilsin Varlığıma inanıp inanmama konusunda nasıl emin olamazsın?
    E: Düşündüm ki eğer içsel olaylarımızı aklımızdan bağımsız bilinçdışı olarak yaşıyorsak kalbimizle yaşıyorsak inancımızı da bu şekilde yaşıyor olmalıydık Yani aklımız neye inandığımızı nasıl inandığımızı neden inandığımızı bize söyleyemezdi Sadece inanır veya inanmazdık Ama düşünerek de inanamazdık Sadece inandığımız şey hakkında düşünebilirdik Onun için ben hayattayken inandığım şeyi ya da inanacağım şeyi keşfetmeye çalıştım onu hissetmeye çalıştım Düşünerek bir inanca sahip olamayacağımı düşünerek inanılacak bir şeye ulaşılamayacağımı bildiğim için sadece bekledim İnandığım şeyi keşfetmeyi bekledim Aslında daha doğrusu onun beni keşfetmesini onun beni bulmasını bekledim Biliyordum ki kalbimin inanması gereken bir şey varsa inanmaya ihtiyaç duyduğum bir şey varsa eninde sonunda beni bulacaktı ve bulduğunda da ona nasıl ulaştığımı onu nasıl bulduğumu ya da onun beni nasıl bulduğunu bilmeyecektim Sadece onu “hissedecektim” İşte ben bunu zaman zaman hissettim Belki de hissettiğim Sizdiniz Ama dediğim gibi asla emin olamadım hep şüphe duydum Bazılarına mucizeler gösterdiniz Size inansınlar diye ölüleri dirilttiniz Kızıldeniz`i ikiye ayırdınız Ben Size inanmak için Sizden asla bir mucize istemedim Sadece bu dünyada varlığınızı bana kanıtlayacak adaleti hissetmek istedim Birazcık olsa hissedebilseydimen ufak şüphe duymadan Size inanırdım bundan eminim Bazıları “hayatın kendisi mucizedir” dedi bana Ben de dedim ki onlara “Adaletsiz bir mucize nasıl mucize olabilir ki?” Bazılarının “burası bir sınav yeri burada adalet bulamazsın adalet diğer tarafta” deyişlerine bir an olsun kulak asmadım Her an adaletinizi hissetmek için hazır oldum adaletinizi birazcık hissedebilseydim eminim kalbim Sizinle dolup taşardıVarlığınızdan şüphe duyduğum için suçluyum; ama varlığınızı bana bu kadar geç hissettirdiğiniz için kalbimin Sizi bu kadar geç keşfetmesine neden olduğunuz için Siz de suçlusunuz
    T: Beni zaman zaman hissettiğini söylüyorsun Söyle bakalım varlığımı ne zamanlar hissettin?
    E: “”Bir elmayı dünyadaki aciz mahluklar için nimet olarak yarattığınızda bunu gökten düşürmeyip bir ağacın dallarında toprak su ve güneşle her anı bir mucize olacak şekilde yarattığınızda””; ““bu dünyaya gelmiş tamamen aciz bir bebeğin rızkını ona yoktan değil de belki onun kadar muhteşem bir şekilde annesinin vücudundan kan ve et arasından tam ihtiyacına uygun mükemmel bir gıda tam da onun anne karnında çalıştığı şekilde emmesiyle en kolay şekilde ona verdiğinizde””; küçücük bir çocuğun annesinin kucağında ağlayışında; küçücük bir çocuğun annesine gülümseyişinde; insanların birbirlerine “seni seviyorum” deyişinde; doğan güneşte; bir ağacın dalında açan çiçekte; sağlıkla aldığım her nefeste; susadığımda içtiğim suda; acıktığımda yediğim ekmekte; ağaçlardan dökülen sonbahar yapraklarıyla kaplanmış bir patika yolu seyrettiğimde karla kaplı bir doğa manzarası izlediğimde hep Sizi hissettim; ama
    T: Ama ne?
    E: Ama çöplükten ekmek toplayan çocukların yüzünde; kan kanseri olan küçücük çocuğunun gözlerinin önünde eriyip gitmesini seyreden annenin gözyaşlarında; annesine “n`olur anne ölmeme izin verme” diye yalvaran gözlerle bakan çocuğun çaresizliğinde; Afrika çöllerinde 1 km` lik uzaklıktaki kampa su bulma ümidiyle ulaşmak için çırpınan ama sıcaktan açlıktan susuzluktan bitkin düşen çocuğun ölmesini yanı başında bekleyen akbabanın iştahında Nazi toplama kaplarında gaz odalarından sağ kurtulduktan sonra öldü sanılıp diğer cesetlerle birlikte krematoryumlarda canlı canlı yakılan Yahudilerin acı dolu çığlıklarında; masum insanların boğazını din adına kasaturalarla kesip başını gövdesinden ayıran “insan”ların soğukkanlılığında; Endonezya`da sahil kıyısında dinsel ayinlerini yapmakta olan insanları tsunaminin yutuşunda; aynı dinden insanların birbirini acımasızca katledişinde; farklı dinden insanların birbirini katledişinde; acılarda; çaresizliklerde işkencelerde Sizi hiçbir zaman hissedemedim Ama şimdi bu konuda hata yaptığımı anlıyorum Bütün o güzelliklerin yanında böylesine acımasızlıkları ancak Sizin gibi mükemmel bir varlığın yaratabileceğini ve bunlara ancak Sizin gibi mükemmel bir varlığın göz yumabileceğini hissetmiş olmalıydım Ve böyle bir şeyi hissettiğimde de varsın insanlar bana “”Sen Allah`ın sana binbir güzellikle verdiği kafayı gidip milletin suratına çarparsan milletin gözünü çıkartıp köpeklere yedirirsen burada zalim olan Allah değil sensin”” desinlerdi hiç üzülmez hiç pişman olmazdım Eğer beni cezalandıracaksanız böyle bir şeyi hissedemediğim için cezalandırın beni
    T: Bütün bunları söylüyorsun; ama varlığıma inanman için bütün bunları hissetmeyi beklemen gerekli miydi? Ben sana; bana inanman için kutsal bir kitap ve peygamber gönderdim Bunlar bana inanman için yeterli değil miydi?
    E: Siz kutsal bir kitap gönderdiniz; ama ben bunu okumadım kapağını bile açmadım Kutsal kitabınızı okuyarak düşünerek aklımı kullanarak Sizin varlığınıza ulaşabileceğim varlığınızı anlayabileceğim fikrine bir an olsun bile inanmadım Duygularımızı aklımızın esaretinden kurtaramadığımızda bu duygularımız doğallığını kaybedip yapmacıklaşıyor ve işin kötü tarafı insan aklının esaretinde yaşadığı bu yapmacık duyguları hala doğalmış gibi yaşamaya devam ederken kendini kandırdığının farkına varamıyor İşte bu nedenle ben duygularımı ve inançlarımı aklımla yaşamayı her zaman reddettim İnancımı yapmacıklaştıracak her şeyden uzak durdum Ben hiçbir zaman kestirme yolu seçmedim Zor olanı seçme cesaretini gösterdim Varlığınıza inanmak için adınızı anmak için önce Sizi tüm benliğimle keşfetmiş olmayı bekledim yani Sizin gelip beni bulacağınız zamanı bekledim Ve bu keşif sürecinde hiçbir zaman aklıma yenik düşmedim Çünkü insanoğlunun aklının kandırılmaya dayatmalarla şekillendirilmeye ve tahrip edilmeye çok müsait bir olgu olduğunu algılayabilmiştim Sizi keşfetme sürecinde tek yol göstericimin kendi içsel benliğim olduğunu kavrayabiliyordum Biliyorum ki Size ihtiyacım varsa inanmaya ihtiyacım varsa Sizi keşfetmeme yardım edecektiniz gelip beni bulacaktınız İnancımı aklımın değil kalbimin yönetmesine izin verdiğim sürece Size daha yakın olabileceğimi biliyordum Ve ancak Sizi keşfettiğimde Sizi düşünebileceğimin Sizin hakkınızda fikirler üretebileceğimin farkındaydım Ama Sizi keşfetmeden bunu nasıl yapabilirdim? Keşfedilmemiş varlığı kalbin derinliklerinde hissedilmemiş bir kavram hakkında temelinde akıl ve düşünce yatan eylemlerde nasıl bulunulabilirdi ki? İnancımı hiçbir şeyle sınırlamadım bunu asla yapmadım Bir ciltlik kitaplar öyle diyor diye değil; annem babam akrabalarım yakınlarım öyle yapıyor diye değil; toplum bunu öyle dayatıyor diye değil; kalbim istediği kalbim arzuladığı için inanmayı tercih etmek istedim “Toplumsal alışkanlıklar”ın benim inancım olmasına izin vermedim Yaşanılacaksa bu inancın toplumdan bağımsız herkesten bağımsız sadece Sizin ve benim aramda yaşanacak “ruhsal bir arınma” “ruhsal bir huzura kavuşma” süreci olsun istedim Sadece ben ve Siz olun istedim Toplumsal alışkanlıklara “işte bu benim inancım” demek o kadar kolay bir yol olurdu ki Ama ben bu yolu seçmedim Ve şu anda da bunun için en küçük bir pişmanlık duymuyorum Eğer bu yolu seçmiş olsaydım ulaşmak istediğim o tek mutlak güce Size ulaşamayacağımı çok iyi biliyordum Başkalarına başka şeylere endekslenen; kendi içsel benliğinizin dışında kendi varlığınızın dışında herhangi bir şeye endekslenen bir inanç nasıl bir “inanç” olabilirdi ki? Olsa olsa bir dayatma olurdu Mükemmelliğinizi hissetmenin sonsuzluğunuzu hissetmenin tek yolu inancımı dayatmalardan sınırlardan dört duvar arasından kurtarmaktı Sizi ve inancımı tek ciltlik kitaplara hapsedemezdim Sizi ve inancımı sınırlar arasında yaşayamazdım sonsuz olanı sınırlayamazdım Kimsenin hiçbir şeyin bana nasıl inanmam gerektiğini öğretmesine izin veremezdim Zaten ”inanmak” öğretilebilir miydi ki? “İnanç” öğretilebilir miydi ki? Nasıl anneye duyulan sevgi; bir kız arkadaşa bir erkek arkadaşa duyulan sevgi öğretilemiyorsa hüzün mutluluk öfke nefret sevinç coşku aşk intikam öğretilemiyorsa sadece yaşanıyorsa inancı da kimse öğretemezdi İnanç sadece yaşanırdı Ama öyle çok insan bu aldatmaya bu cahilliğe kurban gidiyor ki Nasıl inanmaları gerektiğinin öğretilmesini o kadar doğal karşılıyorlar ki Ve öğretilen şeylere “işte bu benim inancım” diyerek öyle sıkı sıkıya sarılıyorlar ki başka hiç bir şeyi gözleri görmüyor Başkalarından “öğrenilen” şey nasıl “inanç” olabilir ki? Doğal olarak yaşayamadığın başkaları öyle öğrettiği için yaptığın şey nasıl inanç olabilir ki? Bu şey olsa olsa “din” olur Keşke insanlara nasıl inanmaları gerektiği değil de sadece din”ler” öğretilebilse Keşke bu dinlerin temel felsefelerini öğretmekle yetinilebilse keşke insanlara bunların içinden sadece birini seçip ona göre inanmaları gerektiği konusunda zorlamalarda baskılarda dayatmalarda bulunulmasa Keşke insanlara diğer insanların nasıl inandıklarına dair bilgiler verilip insanların kendi inançlarını kendilerinin sadece kendilerinin yaşamasına izin verilse ve doğal olanın bu olduğu söylenebilse Belki de böylece kimse kimseyi etkilemeye çalışmaz; inançları daha samimi olarak yaşayabilirlerdi Belki de Siz din kurumunu yaratmamış olsaydınız her şey çok daha güzel olabilirdi dünyada İnsanlık tarihindeki bütün savaşların kökeninde “din” olgusunun yattığı düşünülürse belki de din olgusu yaratılmamış olsaydı milyarlarca insan acı çekmek birbirlerine acı çektirmek zorunda kalmazlardı Ama tabi ki de Sizin insanları sınamanız gerekiyordu Ama insanların doğru yolu bulması için güzel olanı iyi olanı keşfetmesi için yarattığınız bu din kurumu bütün savaşların acıların işkencelerin kötülüklerin zulümlerin temelini oluşturdu ne kadar da ironik Keşke insanoğlu inancını bir din çatısı altında bir din sınırlaması altında yaşamak zorunda kalmasaydı keşke insanoğlu inançlarını bir din çatısı altında yaşamayı seçtiğinde de bu dini başkalarına da dayatmaya kalkmasaydı keşke insanoğlu Allah`ına Tanrı`sına Yehova`sına Nirvana`sına Doğa` sına Evren`ine artık o mutlak güce ne ad veriyorsa ona toplum olarak değil de bireysel olarak ulaşmaya çalışsaydı Keşke insanoğlu inancın “Tanrı`yla Birey arasında” özel olarak yaşandığını kavrayabilse ve inancına kimseyi karıştırmamayı becerebilseydi Ne annesini ne babasını ne kardeşini ne çocuğunu ne akrabasını ne yakınını ne arkadaşını ne de toplumu Keşke insanoğlu “İnsanlık” dininde buluşup inançlarını özgür olarak yaşayabilseydi Kendi dinlerini; başkalarına dayatılacak başkalarına empoze edilecek bir kavram olarak değil de sadece Tanrı ve içsel dünyaları arasında gerçekleşen bir arınma bir ruhsal huzura kavuşma sürecinin yaşandığı bir kavram olarak algılayabilselerdi Kendilerine “sen nesin?” diye sorulduğunda; “ben Müslüman`ım ben Yahudi`yim ben Hristiyan`ım ben Budist`im ben Ateist`im” yerine “ben İnsan`ım” diyebilselerdi
    T: Ben bütün kullarıma bana ibadet etmeleri gerektiğini bildirdim Onlardan benim için namaz kılmalarını oruç tutmalarını hacca gitmelerini zekat vermelerini varlığıma birliğime mükemmelliğime inanmalarını dua etmelerini kurban kesmelerini adımı anmalarını beni selamlamalarını istedim Ama sen bunların hiç birini yapmadın Bu konuda kendini nasıl savunacaksın?
    E: Evet hiç birini yapmadım Kulunuz olmayı yeterince beceremedim Çünkü insan “kul” olmadan önce “insan” olmayı becerebilmelidirİnsanlara bağışladınız insani özelliklerin farkında olması; bu özellikleri hiçbir dayatma zorlama emrivaki olmadan kendi doğallığı içinde yaşamayı becerebilmelidir İnsan olmanın gereklerini yerine getirebilmelidir Size en mükemmel olana yaradanına inanmadan önce kendi insani kimliğine inanmayı becerebilmelidir Kendilerine inanmayı beceremeyen; insan denen sıradan aciz bir varlığa inanmayı beceremeyen insanoğlu nasıl olur da Sizin gibi mükemmel bir varlığa inanma cesaretini gösterebilir ki? Nice insanlar tanıdım kendine inanmadan Size inanmaya yeltenen Kim bilir bunun hesabını Size nasıl verecek onlar? Ben “İnsan” olmayı becerebilmek için çaba harcamadan kendimi “Kul Olma” gibi kutsal bir mertebeye çıkaracak kadar yüzsüz değildim hiçbir zaman da olmadım Onun için eğer beni cezalandıracaksanız kulunuz olmayı beceremediğim için değil insan olmak için yeterince çaba sarf edemediğim için cezalandırın Daha kendi “tür”ünü selamlamaktan aciz bir insan nasıl olur da Sizi selamlamaya cesaret edebilir Bunun hesabını Size verebilir mi ki? Ne adınızı anmak ne de başkalarına yardım etmeniz için Size dua ettim Evet belki varlığınıza inandım ama insanlara müdahale ettiğinizi düşünmüyordum Çünkü insanlara veya doğaya bir şekilde müdahale ediyor olsaydınız iyi insanlar mutlu ve kötü insanlar mutsuz olurdu Ama hayattayken gördüm ki hep bunun tersi oluyordu Eğer yardım ediyor olsaydınız çöplerde yiyecek arayan çocuklara yardım ederdiniz ya da çocukları o duruma getirenleri engellerdiniz ya da o çocuklar için ve acı çeken daha birçok insan için dua edenlerin iyi insanların dualarını kabul ederdiniz Ama emindim ki Siz hiç birini yapmıyordunuz Çünkü böyle şeyler yapmayarak Tanrı olmanın birinci şartını yerine getiriyordunuz Yani adaletli oluyordunuz Bazılarına yardım edip bazılarına yardım etmemiş olsaydınız bu adaletli olduğunuz gerçeğiyle zıt düşerdi Onun için hiç kimseye yardım etmeyerek herkese eşit davranıyor böylece de herkese eşit adalet sağlamış oluyordunuz En azından böyle olabileceğini düşünüyordum Belki de böyle düşünmeyip kestirme yolu seçmeliydim “Bu dünya bir sınav yeri acı çekenler ve çektirenler olacak ama herkes hakkettiğini diğer tarafta alacak onun için bizim yapacağımız tek şey elimizden geleni yapıp dua edip herşeyin sonucunu O`nun takdirine bırakmaktır O`nun neyi neden yaptığını sorgulamak haddimiz değildir; “”benim yapabileceğim tek şey sebeplere başvurup gayret gostermektir Allah`ın Hakiim isminin tecellisi için gayret etmektir ama her zaman sonucu Allah`tan beklemek kulluğun gereği olduğuna göre sonuçları yaratmak Allah`ın takdiridir orası bizim görevimiz değildir””
    diye düşünmeliydim Ama benim kestirme yolu seçmemi gerektirecek bir acelem yoktu Uzun yoldan da ulaşabileceğim yere ulaşabileceğimi biliyordum Bir şeyi başaramadığımda elimden gelen her şeyi yaptığım halde başarısız olduğumda “demek bunun böyle olması gerekiyormuş Tanrı böyle olmasını istiyormuş” deyip kestirip atmadım hiçbir zaman Hiçbir zaman bir kabullenilmişlik içerisine girmedim Elimden gelen her şeyi yaptığım halde başarısız olduğum bir konuda düşünürken daima “başarısız olduğuma göre elimden geleni yeterince yapamamış” demeyi tercih ettim ve tekrar denedim daha büyük çabalar harcayarak yine denedim Yine başarısız olduğumda “anlaşılan yine yeterince çaba gösterememişim” diyip tekrar denemeye giriştim Her başarısız olduğumda kollarımı tekrar sıvayıp işe tekrar daha büyük bir çabayla girişiyordum Ama asla ve asla “Ben elimden geleni yaptım ama Tanrı bu işin de böyle olmasını istiyormuş demek ki” deyip “herşeyde bir hayır vardır” deyip kabullenilmişlik zırhının içine kendimi sokmuyordum Çünkü kolay olandı bu zırha sığınmak zor olansa bu zırhı kullanmadan mücadele etmek en azından zırhsız mücadele etme cesaretini gösterebilmekti Sorumluluğun yükünü sırtımdan atıp Size yüklemek benim için de o kadar kolay olurdu ki; ama ben hiçbir zaman bu kadar alçalmadım Onun için beni cezalandıracaksanız çaba harcadıktan sonra tevekkül etmediğim için değil başaramadığım konularda gereksiz yere daha fazla çaba harcadığım için cezalandırın beni Evet Sizin için hiç ibadet etmemiş gönderdiğiniz kitapların hiçbirini okumamış olabilirim; ama o kitapların hiçbirinde bencilliği destekleyen ifadeler kullandığınızı zannetmiyorum İnsan sadece kendini düşünerek sadece kendi çıkarlarına yararlı olacak şekilde davranışlarda bulunduğunda buna Dünya üzerinde “Bencillik” adını veriyorlardı Ama aynı amaçla yapılan davranışlar Sizin uğrunuzda yapıldığında insanlar bunu “İbadet” olarak adlandırıyordu Ne kadar da ironik Düşündüm ki oruç tutmanın namaz kılmanın hacca gitmenin dua etmenin insanın kendisinden başka kime ne yararı vardı? Bütün bunlar kimin çıkarına hizmet etmekteydi? İnsan kendinden başkasına yararı olmayan bir etkinlikte bulunmayı nasıl olur da “İbadet” denen kutsal kavramla örtüştürme çabası içine girebilirdi buna nasıl cesaret edebilirdi? Bunların hepsi cennete giden bileti kapabilmek için cehennemin direğinden dönebilmek için gerçekleştirilen yapmacık tavırlardı Ayağa kalkıp yere kapanmanın insanın kendisinden başka kime ne yararı vardı? İnsanların Sizin ne kadar yüce ne kadar mükemmel bir varlık olduğunuzu Size hatırlatmasının ne gibi bir mantığı olabilirdi Siz zaten biliyorsunuz herşeyi yaratanın en yüce olanın Siz olduğunuzu ve biz nasıl unutabiliriz ki Sizin en yüce olduğunuzu yaradan olduğunuzu? Niye oruç tutayım ki? Kendimden başka kime yararı var oruç tutmanın? Nefsime hakim olmak için mi açların halinden anlamak için mi oruç tutmalıyım? Sahurda kuş sütü eksik olmayan sofralarda yemek yiyip akşam ezanı okunduğunda yine kuş sütü eksik olmayan sofralarda oruç açıp karnımı doyuracağımdan emin olarak mı bu güvenceyi hissederek mi açların halini anlayacağım? İnsanlar iftarda “pastırma mı yesem salam mı yesem; yemekten sonra kaymaklı ekmek kadayıfımı yoksa kazandibimi yesem; normal ekmek mi kepekli ekmek mi yesem” sorularına cevap ararken çöpleri karıştıran çocuklar “acaba bu akşam ekmek bulabilecek miyim” sorusuna cevap arıyor maalesef Ve emin olun ki onlar “normal ekmek mi bulsam kepekli ekmek mi bulsam” diye düşünmüyorlar Köpeklerin koklayıp bir kenara ittiklerini bulduklarında sevinç çığlıkları atıp mutlu oluyorlar “Belki bunların birazını aileme de götürebilirim” diye düşünüyorlar Sen iftardaki yemeklerin garantisini bilerek aç kalmışsın kalmamışsın neye yarar Bu şekilde mi açların halinden anlarız Çöpte ekmek arayan çocuklar “bulduğum ekmeğin hepsini mi yesem yoksa birazını da yarına mı saklasam” hesapları yaparken sen “niyet ettim Allah rızasıyla oruç açmaya” diyerek yemeklere gömüldükten sonra üzerine bir de Allah`ına şükürler sunarsan “Allah`ım olmayanlara da ver” deyip sevap haneni kabarttığını düşünürsen yarın Allah`ın sana bunun hesabını sormaz mı? Allah sana “O zengin sahur iftar sofralarından yiyeceğin kadar yemeği tabağına doldurduktan sonra o yiyeceklerin zerresine dokunmadan o çocukların çöplüğüne gidip o yiyecekleri onların önüne koydun mu onların bu yemekleri yerken yüzlerindeki mutluluğu seyrettin mi sana başkalarını doyurma fırsatı verdiğim için hiç aç karnına bana şükrettin mi?” diye sormaz mı? “Bunları yapabilseydin sevap hanen kabaracaktı” diyecektiniz belki de onlara Tanrım “İşte ibadet budur” diyecektiniz o zaman kullarınıza Yanlış mı düşünüyorum? İbadet öyle yalandan açlık yaşayıp bir oyun misali cennet piyangosunda ön saflarda yer almak için çırpınarak yapılmaz Ne anlamı var dört duvar etrafında dönüp durmanın kendinden başka kime ne yararı var bunun? Ne anlamı var kurban kesmenin? Sadece “kan akıtmış olmak” için Tanrı`nın binbir mükemmellikle yarattığı canlıları katletmenin? Daha sonra etlerin en güzel parçalarını kendine ayırıp geri kalanını sevap haneni kabartsın diye sağa sola dağıtmanın? Sevap kazanmak için zekat vermenin ne anlamı var? Bu yardım mıdır yoksa sevap satın almak mıdır? Cennete gitmenin bir şartı olarak yapılıyorsa bu yardım yapmayın o zaman yardım eminim daha çok sevap kazanırsınız kendinizi bencillikten kurtarabildiğiniz için Özür dilerim Tanrım bazen üçüncü şahıslara vaaz veriyormuşum gibi oluyor konuşmalarım inanın bana isteyerek değil bilinç dışı oluyor beni affedin bunun için biliyorum haddim değil amaTelevizyonda görmüştüm onları Amazon Ormanları`nın derinliklerinde Afrika`nın ıssız çöllerinde Avustralya`nın engin düzlüklerinde yaşayan yerliler kabilelerdi onlar Sorsanız ne kutsal kitapları var ne de peygamberleri Tek yol göstericileri kalpleri Hepsi de yüce olana mutlak olana yani Size tapıyor törenler yapıyor ayinler düzenliyorlardı Demek insan isteyince ihtiyaç duyunca kutsal bir kitap olmadan da peygamber olmadan da bulabiliyordu Tanrı`sını Neden o zaman bu sınırlamalar bu özgürsüzlükler Cezalandıracaksanız beni ibadet etmediğim için değil özgür olmanın peşinden sürüklenmeme engel olamadığım için cezalandırın
    T: Beni kullara şikayet etmen bana kızman bana öfkelenmen bana isyan etmen Bunları nasıl savunacaksın?
    E: Siz değil misiniz insanı yaratan? İnsan sahip olduklarını Sizden ödünç almadı mı tekrar Size vermek için? Sahip olduklarının asıl sahibi Siz değil misiniz? İnsanı “insan” yapan Siz değil misiniz? Sizi bütün benliğimle yaşadığım için şimdi beni mi suçluyorsunuz? Belki de “ne cüretle bana soru soruyorsunuz” diyorsunuzdur içinizden; ama unuttunuz mu Tanrım şu anda K` nın rüyasını yaşıyoruz fantezi bir hikayenin parçalarıyız şu an Ama Siz değil misiniz bana özgür irade veren düşünmem için akıl veren Bu irademi düşünme yeteneğimi kullanmam için şu an en iyi yer ve zaman değil mi ki? Sonuçlarına katlanacak olan benim ne de olsa öyle değil mi? Ne annem ne babam ne kardeşim ne çocuğum ne akrabam ne yakınım ne de beni hiç tanımayan insanlar Sadece benim sonuçlara katlanacak olan Sizi öz benliğimle tüm varlığımla yaşadığım için beni suçluyorsunuz Sevgimle korkumla hayranlığımla saygımla mutluluğumla kızgınlığımla öfkemle küfürlerimle isyanlarımla İnsan olmak ne demekse o şekilde yaşadım Sizi Ne anlamı var bana verdiklerinizi Size öldükten sonra iade etmemin ben hayattayken paylaştım Sizinle bana verdiklerinizi Bana verdiklerinizi Sizinle paylaşma mutluluğunu yaşadım Bunun için mi suçluyorsunuz beni? Cennete gitmek uğruna cehennemden uzak durmak uğruna “Sizi yaşamayı” sınırlara koyamaz kalıplara sokamazdım Cennete gidicem diye kukla olamazdım İnsan olmayı tercih ettim ve bunun için kalbimde en küçük bir pişmanlık duymuyorum Ve hala da inanıyorum ki en güzel ben yaşadım Sizi Tüm varlığımla tüm ruhumla tüm insanlığımla yaşadım Sizi Yine şansım olsa yine öyle yaşardım Sizi Bütün duygularımı yansıttım Size Sadece sevgimi saygımı hayranlığımı korkumu değil Ne varsa içimde onu yansıttım Size bana ne verdiyseniz onu yansıttım Size Ne eksik ne fazla Dürüstçe Dürüst olmaktan başka çıkar yol var mı ki? Siz zaten bilmiyor muydunuz her şeyimi içimdekini dışımdakini aklımdakini yüreğimdekini? O zaman ne anlamı olurdu öfkemi kızgınlığımı küfürlerimi isyanlarımı saklamanın Açığım ben her şeye Özgürüm ben Sizi özgürce yaşayabildiğim sürece Ne isem oyum ben “Ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün” Ne güzel bir sözdür bu öyle değil mi? Cennete gidicem diye cehennemden uzak durucam diye ikiyüzlü dalkavuk çıkarcı olamazdım Yeri geldi Size küfürler ettim yeri geldi Size isyan ettim yeri geldi Size methiyeler düzdüm Ve arkasındayım hala bu yaptıklarımın Bu yaptıklarım özgürleştirdi beni bu yaptıklarım insanlaştırdı beni Cenneti bir çıkar olarak göremezdim cenneti bir amaç olamaz göremezdim Beni bütün bu duygularla yarattınız ve ben de Sizi bütün bu duygularımla yaşadım Bundan doğal ne olabilirdi ki? Ne mutlu bana Sizi doğal olarak yaşadım Bana “”Bize düşen Allah`ın rahmetini itham ve onu kullara şikayet değildir”” dediler Ben yine de özgürce yaşamayı tercih ettim Sizi benim seçimim değil mi sorumlusu ben değil miyim? Ayrıca Siz değil misiniz çeşitlilikten hoşlanan? Milyonlarca çeşit hayvan milyonlarca çeşit bitki milyonlarca çeşit insan sayısız kişilik özelliği sayısız düşünce şekli yaratan Siz değil miydiniz? Bunca çeşitliliği yaratan Size neden tek bir kalıp da ibadet edeyim ki Sizin hakkınızda neden tek bir kalıp da düşüneyim ki Sizi neden tek bir kalıp da yaşayayım ki? Ben Sizi Sizin sevdiğiniz şekilde yaşadım Bütün çeşitleriyle yaşadım sizi Belki “Benim neyi sevdiğimi sen nerden biliyor olabilirsin?” diye sorabilirsiniz Böyle hissettim insan hislerini duygularını inançlarını engelleyebilir mi? Böyle hissettim böyle inandım Evet ben Size hiç ibadet etmedim ve Size ibadet eden o kadar çok insan vardı ki Nice insan tanıdım namaz kılan oruç tutan hacca giden zekat veren kurban kesen dua eden Kimileri öyle gerektiği için cennete gidebilmek için cehennemden uzak durmak için yapıyordu tüm bunları ve dayatıyorlardı diğerlerine Ama kimileriyse sadece ruhsal bir arınma yaşamak için ruhsal bir huzura kavuşmak için yapıyordu aynı ibadetleri çıkar olarak cenneti düşünmeden yapıyorlardı Kimseye dayatmadan kimseyi buna zorlamadan Tanrı`yla kendi aralarında yaşıyorlardı her şeyi kimsecikleri buna karıştırmadan İşte gıpta edilecek imrenilecek insanlardır bu şekilde Tanrı`sını yaşayabilenler Ne mutluydu onlara kim leke sürebilirdi ki onların bu inançlarına saygı duyulur hayranlık beslenirdi onlara
    T: Son olarak ne söylemek istersin bana?
    E: Size asla Sizin istediğiniz gibi ibadet etmedim Hiçbir kitabınızı okumadım namaz kılmadım oruç tutmadım hacca gitmedim zekat vermedim dua etmedim Kimileri sırf bu ibadetlerden kaçmak için bu şekilde düşündüğümü söyledi bu düşünceleri bir kılıf olarak bir zırh olarak kullandığımı söyledi varsın öyle söylesinler Beni yine dünyaya gönderseniz yine hiç birini yapmam Size ibadet ederek değerli zamanımı harcayamazdım Size harcayacağım vakti ne yazık ki çalışarak harcadım yeni şeyler öğrenerek yeni bilgiler keşfetmeye çalışarak harcadım bu bilgilerle dünyayı daha iyi bir hale getirmeye çalışarak harcadım Sıradan bir kulunuzun bir ömür boyunca Size ibadet etmek için ayırdığı zamanı ben para kazanmak için harcadım Size ayıracağım bu zamanda kazandığım paraları dünyayı daha güzel hale getirebilmek için harcadım Bu paraları birkaç çocuğun eğitimine katkı yapmak için harcadım Karnı aç olan bir çocuğu doyurmak için harcadım Özür dilerim Size karşı geldim o çocuğun rızkını Sizin vermenizi beklemeyerek Size karşı geldim O paraları çocuklar çöplükte buldukları ekmeğin yanında bir yudum süt de içebilsinler diye harcadım Ne de olsa fani dünya Hayat göz açıp kapayıncaya kadar geçiyordu Bu kısacık zamanı Size Sizin istediğiniz gibi ibadet ederek harcayamazdım Şimdi düşünüyorum da insanlık tarihinden bu yana Size Sizin istediğiniz gibi ibadet eden bütün insanlar bu amaç uğruna harcadıkları zamanda para kazanmak için çalışsalardı ve bu parayı bu boktan dünyayı güzelleştirmek için harcasalardı belki şimdi cennetinize ihtiyaç olmayabilirdi Böylece Siz de zahmete girmemiş olurdunuz Keşke insanlar ”” Mazlumlar için de mutluluk kudretin hükmedeceği ahirette tam anlamıyla yaşanacaktır”” diye düşünmeyip mazlumlara mutluluğu tam anlamıyla bu dünyada yaşatmak için çaba sarf etselerdi O zaman ne mazlum kalırdı ne de acılar Tabi o zaman da Size ihtiyaç kalmamış olurdu Ve Siz de sıkılmış olurdunuz Onun için herkes için en iyisi buydu galiba Hakkedenler eninde sonunda mutlu olacaktı Siz de Tanrı`lığınızı devam ettirmiş olacaktınız Belki de gerçekten de en iyisi buydu Ama ben yine de Size hiç istediğiniz gibi ibadet etmedim Sadece başkalarına yararlı olmaya çalıştım bu boktan dünyayı insanca yaşanabilecek hale getirmek için küçücük de olsa çaba harcadım Ve işte bu çabalardır benim ibadetim Kusura bakmayın Size Sizin istediğiniz şekilde ibadet etmek için zamanım yoktu Sizin istediğiniz ibadetleri beni cennetinize kabul edin diye Size rüşvet olarak sunamazdım Kendimi değişmeyene hapsedip değişim özgürlüğünden mahrum bırakamazdım kendimi Demir atamazdım hiçbir yereOnun için beni Size ibadet etmediğim için değil bu dünyada adınızı bir kere bile anmadan kullarınıza kötü örnek olduğum için zamanımı gereksiz şeylere harcadığım için cezalandırın

    Ve K uykusundan uyandı Birazcık düşündü yatağından kalktı yüzünü yıkadı Ailesiyle birlikte sahur sofrasına oturdu Yemeğini yedi ve tekrar yatağına gitti Gözleri yavaş yavaş kapandı Bu sefer K rüya görmedi Sabah kalktı Namazını kıldı ve evden çıktı artık K işe doğru ağır adımlarla yürümekteydi

    İşte bu fantezi hikayeyi 3 kişiye gönderirseniz hayatınızda hiçbir şey değişmeyecek 5 kişiye gönderirseniz hayatınızda yine hiçbir şey değişmeyecek 10 kişiye 50 kişiye 250 kişiye 1000 kişiye gönderseniz de hayatınızda hiçbir şey değişmeyecek Ne maaşınız artacak ne terfi alacaksınız ne piyangodan para çıkacak ne bir peri gelip size bir müjde verecek ne de bir melek gelip en çok istediğiniz dileğinizi sizin için gerçekleştirecek Çünkü bu mail`i okumak gibi fuzuli bir iş konusunda bu kadar sabırlı olduğunuza göre; siz zaten istediğiniz dileği gerçekleştirmenin tek yolunun kendi çalışmalarınızdan kendi emeğinizden ve kendi alın terinizden geçtiğini bilecek kadar mantıklısınızdır da aynı zamanda

    Ama eğer bu hikayeyi okumadan silerseniz ya da okuyup da kimseye göndermezseniz hayatınızda yine hiç bir şey değişmeyecek Ne para kaybedeceksiniz ne işten çıkarılacaksınız ne de bir yakınınız kaza geçirecek Eğer bu fantezi hikayeyi okursanız sadece sıradan bir yazarın sıradan düşüncelerini okumuş olacaksınız Dolayısıyla yeni düşünceler yeni bir şeyler öğrenmiş olacaksınız Bir insanın bu şekilde de düşünüyor olabileceğini öğrenmiş olacaksınız Veya “bazı konularda yazarla benzer düşünüyoruz” diyerek bu benzerlikten dolayı küçücük de olsa mutluluk yaşayacaksınız; veya “hayır bu konularda benim düşüncelerim bu yönde değil” diyerek biraz daha derinlemesine düşünmenizin sebebi olabilecek bu hikaye; veya “bunlar benim düşüncelerimle taban tabana zıt böyle şeyler yazabilen biri ancak cahildir ahlaksızdır kafirdir aptalın tekidir” diyerek yazara küfürler edeceksiniz Olsun her halükarda yazar yararlı bir şeyler yapmış olacak Kimileri yazarın sayesinde yeni bir şeyler öğrenmiş olacak kimileri az da olsa mutlu olacak kimileri düşünme fırsatı bulacak kimileriyse yazara küfredip üzerlerindeki olumsuz enerjiyi boşaltmış olacak Sonuçta yazar yararlı bir amaca hizmet etmiş olacak ve başkalarına yararlı olduğunu hissettiği için mutlu olacak Her şeyden önemlisi yazar kendi düşüncelerini farklı düşünen insanlarla medeni bir şekilde paylaşmış olabileceği düşüncesiyle daha da büyük bir mutluluk yaşayacak
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  9. #19
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    ülkenin birinde

    ülkenin birinde kral birgün çok güzel bir deniz manzarası çizmesi için ülkenin en iyi iki ressamını çağırır
    resimlerden hangisini beğenirse onu alıcak ve ressama yüklü bir meblağ ödeyecektir
    ressamlardan biri yaşlı ve tecrübeliyken diğeri çok gençtir
    yaşlı ressam tecrübelerinden faydalanarak göz alıcı cafcaflı bir deniz manzarası çizmeye başlar genç ressamsa tek tek her damlayı çizmeye çalışmaktadır
    bir ay sonra yaşlı ressam resmini bitirmişken genç ressam henüz resmin binde birini bile tamamlayamamıştır
    kral resimlere baktıktan sonra yaşlı ressamın yaptığı resmi beğenir diğeri zaten bitecek gibi gözükmemektedir
    kral biten resmi alır ve genç ressama çizmesine gerek kalmadığını diğer resmi aldığını söyler
    fakat genç ressam çizmeye devam eder balıkların pullarına kadar tek tek uğraşmaktadır
    aradan yıllar geçer genç ressam artık iyice yaşlanmıştır ölüm fazla uzak değildir ancak hala resmin yarısı bitmemiştir
    bir arkadaşı daha fazla dayanamaz ve ressama sorar
    - artık iyice yaşlandın bu resmi bitirmeye ömrün yetmeyecek neden sen de diğer ressamlar gibi resmini bitirmiyorsun?
    ressam şöyle der
    - ben; bu resme bakıp deniz zannetsinler diye değil denize bakıp resim zannetsinler diye çiziyorum
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  10. #20
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    NERGİS İLKESİ
    Kızım defalarca telefon edip "Anne zamanları geçmeden gelip nergisleri görmelisin" demişti Aslında gitmek istiyordum ama Laguna'dan Arrowhead Gölü neredeyse iki saatlik araba mesafesindeydi Biraz gönülsüzce "Haftaya Salı geleceğim" diye söz verdim Çünkü bu üçüncü telefon edişiydi
    Ertesi Salı yağmur ve soğukla birlikte geldi Ama ne çare söz vermiştim bir kere ve bu yüzden arabaya atlayıp gittim Carolyn'in evine girip kızımı kucakladıktan ve torunlarımla hasret giderdikten sonra dedim ki "Nergisleri boş ver Carolyn! Yol sisten görünmüyor Zaten şu anda seni ve çocukları o kadar çok özlemiş durumdayım ki bir metre daha araba kullanmayı
    düşünmüyorum!"
    Kızım sakince gülümsedi ve "Biz her zaman böyle havalarda araba kullanıyoruz anneciğim" dedi Bense "Hava açılmadan dünyada tekrar yola çıkmam O zaman da doğru evime döneceğim!" diye kararlı bir şekilde konuştum Carolyn "Arabamı almak için beni garaja kadar götürebileceğini düşünmüştüm" deyince "Ne kadar mesafede?" diye sordum "Sadece birkaç yüz
    metre ötede" dedi Carolyn "Tamam o zaman götürürüm Nasılsa bu kadar yola alışığım" dedim Yola çıktıktan birkaç dakika sonra "Nereye gidiyoruz biz? Bu yol garaj yolu değil!" diye sordum Carolyn gülerek "Garaja uzun yoldan
    gidiyoruz" dedi "Nergislerin yolundan" "Carolyn!" dedim sert bir sesle "lütfen geri dön" "Tamam anne" dedi Carolyn "inan bana; bu fırsatı kaçırırsan kendini asla bağışlamazsın"
    Yirmi dakika kadar sonra küçük bir çakıl yola saptık ve ileride bir kilise gördüm Kilisenin diğer ucunda elle yazılmış "Nergis Bahçesi" yazısı vardı Arabadan çıkarak her birimiz bir çocuğun elinden tuttuk ve patikadan aşağı
    doğru yürüyen Carolyn'i takip etmeye başladım Patika yolun dönemeç yaptığı yeri döner dönmez gördüklerim karşısında nefesim kesildi Dünyanın en göz alıcı görüntüsü gözlerimin önünde uzanıyordu Sanki birisi koca bir kazan
    dolusu altını alıp dağın zirvesinden aşağıya yamaçlarına doğru boca etmişti Çiçekler görkemli bir şekilde helezonlar halinde koyu turuncu beyaz limon sarısı somon pembesi hardal ve krem rengarenk adeta kurdeleler gibi ardarda dizilmişlerdi Aynı renkteki çiçekler bir arada ekilmiş olduğundan her biri kendi rengindeki bir ırmağı andırırcasına akıp gidiyordu
    Beş dönüm çiçek vardı "Fakat bütün bunları kim yaptı?" diye sordum Carolyn'e "Sadece bir tek kadın" diye cevapladı "Kendisi de burada yaşıyor; burası onun evi" Tüm o ihtişamın ortasındaki küçük ve mütevazı iyi bakılmış A şeklindeki bir evi gösterdi Eve doğru yürüdük Evin girişindeki bahçede bir tabela gördük
    "Cevaplayabildiğim Kadarıyla Soracaklarınızın Yanıtları" yazıyordu tabelada İlk yanıt basitti "50000 çiçek soğanı" diyordu İkinci yanıt "Hepsi birerbirer bir kadın tarafından İki el iki ayak ve birazcık akıl ile" Üçüncüsü "1958'de başlandı" idi İşte bu Nergis İlkesi buydu O an benim için hayatımı değiştirecek bir deneyim oldu Hiç görmemiş olduğum bu kadıncağızı düşündüm aşağı yukarı kırk yıl önce bu işe koyulan her seferinde bir çiçek soğanı ekerek görülmesi bile zor bir dağa göz zevkini
    ve neşesini getirmiş olan o kadını Ama her seferinde tek bir çiçek soğanı ekerek yıllar boyu süren çabası sonucunda dünyayı değiştirebilmişti Bu bilinmeyen kadın içinde yaşadığı dünyayı ebediyen değiştirmişti Tarifi zor bir büyülü ortam güzellik ve ilham yaratmıştı
    Onun nergis bahçesinin öğrettiği ilke en çok bilinen prensiplerden biriydi Yani amaçlarımıza ve arzularımıza doğru her seferinde bir adım atarak -daha çok küçük birer adım atarak- ulaşmayı öğrenmek bir iş yapmayı sevmesini öğrenmek ve zaman birikiminin nasıl kullanılacağını öğrenmek
    Zamanın küçük parçacıklarını ufak günlük çabalarımızla çarptığımız zaman kendimizin de muhteşem şeyler yapabileceğimizi görürüz Biz de dünyayı değiştirebiliriz "Yine de bu beni biraz üzüyor" dedim Carolyn'e "Düşünüyorum da otuz beş-kırk yıl önce böyle güzel bir amaçla ben yola çıkmış olsaydım şu anda ne kadarına ulaşmış olabilirdim acaba?" Kızım günün anlamını kendine has tevrıyla kısaca "Bunu öğrenmeye hemen yarın başla!" diyerek özetledi
    Dün kaybettiğimiz saatleri düşünmenin hiçbir yararı yok Pişmanlığımızın nedenlerinden bahsedeceğimize kutlanacak bir ders almak istiyorsak "Bunu bugün nasıl işe yarar hale getirebilirim?" sorusunu sormamız yeterlidir
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

2. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 SonuncuSonuncu

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]