Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 23

Konu: Felsefik Hikayeler ve Deyişler

  1. #1
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart Felsefik Hikayeler ve Deyişler

    Emin misiniz?

    Yağmurun birgün dinmeyeceğinden hiç bitmez görünen
    hayat ırmağının birgün kurumayacağından sizi alıp
    diyardan diyara gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden
    Emin misin ?

    "Ben olmazsam olmaz" dediğiniz işlerin asla sizsiz
    yapılamayacağından
    Emin misiniz ?

    Size uzanan ellerin hep yanında olacağından yüreğinizi
    verdiklerinizinbirgün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden
    Emin misin ?

    Size hep açık duran kapıların birgün
    kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağınınızdan
    Emin misiniz ?

    Güzel bir hayat yaşadığınızdan
    yapabileceğiniz herşeyi yaptığınızdan
    Emin misiniz?

    Bütün bunlar için bir kere daha fırsatınız olacağından
    Sahiden emin misiniz ?
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  2. #2
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Yer yön yol

    Yol kendine bir yer bulamamış
    kişinin özlemidir

    Kendi yerini yerleşiklikte
    bulamayan kişi
    onu yolculukta arar

    Nasıl bir yer bir yolun başı ya da sonu;
    bir yol da bir yerden önceki ya da sonraki
    bir durumsa — kişinin durumu da
    hep öyle ya da böyledir


    Yerini yitiren kişi
    yola çıkmak zorundadır

    Yola çıkan kişi yeni bir yer arıyordur
    — ama yola hep bir (eski) yerden
    çıkıldığını da unutmaz : her varılan yerin de
    (yeniden) bir yola çıkış yeri olabileceğini

    Yabancılığını kalıcı kılmak isteyen kişinin
    yerleşikliğinden rahatsız olması gerekir;
    ve tersi : yerleşikliğinden rahatsızlık duyan
    kişinin kalıcı bir yabancılık bulması


    Yerleşiklik herbir yandan bağlandığımız
    hepsi de gergin zincirlerin verdiği bir
    dinginliktir ancak — yani bir sıkı
    kölelik

    Ama "mutlak kölelik" dışında her kölelik
    köleye devinimde bulunduğu izlenimini verecek
    kadar gevşek tutar onun zincirlerini
    — gerginlik zincirden zincir olarak
    uzaklaşma çabasıyla belirir;
    böylece de kişi çok devingen olduğu
    sürekli etkinlikte bulunduğunu sandığı
    bir edilgenlik bir sürüklenme içinde
    yuvarlanıp — gitmez

    Yerleşiklikten rahatsız olan kişinin
    gezginlikte aradığı aslında
    yerleşebileceği bir yerdir: Düzenini
    bozarak gezginliğe çıkan kişi kendi
    düzeninin peşine düşmüştür


    Gezginlik de öte yandan hiçbir bağlantı
    taşımaksızın salt gezmek için gezmek haline
    gelebilir rahatlıkla kolayca
    — bu kez de tam bir boşluk

    Zincirlerin —gergin ya da gevşek—
    tam yokluğu da
    boşluğa köle olmaktır

    Köleliğe tek çare herhalde
    zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak
    değil
    kendi zincirlerini kendisi yapmış
    kendisi kendi ayaklarına takmış bağlamış
    olmaktır — özgürlük de budur (Hani
    "kendi kendisinin efendisi olmak"tan
    söz edilir ya)

    Düşüncenin devinimi düşünen kişinin devinmesidir
    ancak — onunla gerçekleşebilir ancak:
    Yerleşik kişinin düşünceleri de durağan olur

    Çünkü içinde yeniye yer bırakmayan
    bir 'düzenliliği' yaşayan kişi aslında
    üst anlamda bir düzensizlik yaşıyordur
    — içinde yeniye yer tanımayan bir 'düzen'
    eskinin düzensiz karışımlarından başka bir
    yere ulaşamaz

    Her an ayrıyı aykırıyı yeniyi yaşayan kişi
    düzenli bir yaşam yaşıyordur


    İnsanlar ne sanıyorlar ki 'düzen'i
    — kendi dar çarpık açılarından bakarak :
    sabah-akşam gidiş-gelişlerini 'düzenleyen'
    bir 'seyrüsefer nizamnamesi' mi?! — Oysa
    asıl düzen düzensizlikten çıkarak
    düzene ulaşmağa çabalayan bir düzenleme
    uğraşısında bulunabilir ancak

    'Verilmiş' 'varolan' düzen
    yoz bir düzensizlik biçimidir
    yeryön ve yol


    Düzenlilik gereksinmesinden
    —yani düzensizlikten— çıkmayan
    'düzen' beş para etmez düzen olarak


    Kişi yoldaş diye
    ancak kendi ulaşabildiği yerlere varabilecek
    daha ileriye yürüyemeyecek kişiler seçiyorsa
    kendisi de duruyor demektir (Oysa:
    "daß Andere sie aufnehmen
    und fortsetzen mögen kommen
    und weiterfliegen
    und es besser machen ")

    Bir yerde ('bir süre için' diyerek)
    dinelen kişi için en büyük tehlike
    o yere yakınlık duyması; o yeri
    bütün yollarının sonu
    bütün yönlerinin ereği sayması;
    yerleşebileceği bir yer saymasıdır
    — en büyük tehlike huzurlu yerdir:-
    Mezardır orası

    Her bir yorgun yolcunun dineldiği yer
    dinlenmiş bir yolcunun yola çıktığı yerdir


    Kendine yeni bir yol arayan kişi önce
    kendinden önce yürünmüş yollara bir bakar
    — kendi yürümek isteyebileceği yola benzer
    bir yol bulmak için; çoğunlukla da bulur —
    ama acaba o bulduğu yol(lar)
    tam da bulduğu yol(lar) olarak
    kendi aradığı yola aykırı değil mi? —
    Yeni bir yol aramıyor muydu arayan kişi
    — ne işi var öyleyse eski (yürünmüş)
    yollarda?!

    Belirli bir yol arayan kişi için en büyük
    tehlike o yolu bir yerde durarak 'bakarak'
    arayabileceğini (hatta bulabileceğini)
    sanmasıdır — çünkü yollar bulunmaz:
    yürünür; yerlerde ise olsa olsa durulur
    — onlar bulunur; artık yürünmez

    Yola çıkacak kişinin aşması gereken
    ilk ve en önemli engel
    kendi yerleşikliğidir :
    kendi yeri
    — kendisidir
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  3. #3
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Ateş Yakana Kılavuz

    1
    En son en kalın odunu yakarsın

    2
    Deniz'in taşıdıklarını da kesip kesip yakmıştın
    o birzamanların şimdi uzakta kalmış ocağında —
    ne kalır ki geriye?

    3
    Ateşinin dumanını da biriktirirsin——

    4
    Herşeyden önce unutmaman gereken
    ateşinin hiçbirzaman tek bir düzeyde yanmadığıdır :
    ateşin ya harlanma içinde ya da sönme içindedir —
    ya yükseliş ya iniş…

    5
    Ateş yanmakta olan odunlarla değil
    yeni yanmağa başlayan odunlarla yanar
    Hep yakacak yeni odunlar bulan ateş yükseliş içindedir;
    yalnızca eski —yanan— odunları olan ateş
    inişe geçer

    6
    Yanan odunlar tüten odunların dumanını da yakarlar

    7
    Yanamayan odun tüter

    Ateşin bazen yalnızca tüter : yanamamaktadır…

    Dikkat etmen gereken ateşe yanyana ve üstüste koyduğun odunların
    biribirlerine olabildiği kadar yakın olmaları; ama hiçbirzaman
    bitişik ve binişik olmamalarıdır : ateşi yakan ısı olduğu kadar
    havadır — belki daha da çok…

    8
    Ateşin tütüyorsa bil ki birşeyleri yanlış yapıyorsun

    9
    Tek bir odunu yakamazsın : odunlar ancak başka odunlar
    yanıyorsa yanar — her bir odunun yanması öteki her bir
    odunun yanmasına bağlıdır : hepsi için ayrı ayrı; ve
    hepsi birlikte karşılıklı…

    10
    Alttaki odunun yanması üstünde yanmaya başlamış bir odunun
    bulunmasına — ve üstteki odunun yanması altında yanmakta olan
    bir odunun bulunmasına bağlıdır

    Odunlar yalnız yanmazlar

    11
    Ateşini yakmağa başlarken çıra parçalarını çok dikkatli
    kullanmalısın : fazla koyarsan ya gereksizce büyük alevler
    elde edersin ya da yanamayan çıra parçalarındaki reçinenin
    tütmesine yol açarsın; az koyarsan hem kalın odunları
    tutuşturacak kadar alevin olmaz hem de yanamayan odunlar
    tütmeğe başlarlar — tam ölçüsünü tam yerini tam zamanını
    bulmalısın ateşini yakmağa başlarken

    12
    Ateş bir kez yanmağa başlayınca senin denetiminden
    çıkar gibi olur — ama unutmamalısın ki kendi haline
    bırakılan ateş gerçi koşullar uygunsa harlar; ama
    kısa zamanda yakabileceklerini yakarak tükenme sürecine
    girer: Ateşin ilk niteliği yayılmaksa son niteliği de tükenmektir

    Bu yüzden ateşini 'beslemen' gerekir : tam zamanında tam yerine
    yeni yanacak odunlar koyman; belirli bir yanı tükenmeğe
    yüztutmuş odunları biribirlerine göre çevirmen; yanamayarak
    tütmeğe başlamış odunları yanabilecekleri bir konuma getirmen
    — bir sürü düzenleme ayarlama…

    Ateşini kendi haline bırakamazsın — bırakırsan tükenip söner…

    Ateşinden sorumlusun
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  4. #4
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Hayatı tersine yaşamak

    Hayat tersine yaşanmalıydı bence
    Önce ölümü savuşturmalıydık başımızdan
    Yirmi yılımızı huzurevinde geçirip
    Çok gençleştiğimiz için atılmalıydık
    Altın bir saatimiz olduktan sonra işe başlamalıydık
    Kırk yıl çalışmalıydık ta ki emekliliğin tadını
    çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar
    Üniversiteye gitmeliydik sonra liseye hazır hale
    gelinceye dek PARTİ yapmalıydık
    İyice ufalmalıydık oyun oynayıp sorumlulukları unutmalıydık
    Küçük bir kız ya da erkek bebek olunca annemize
    dönmeli son dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli
    ve sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık

    Norman GLASS
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  5. #5
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Gül Yaprağı
    Uzakdoğu’da bir budist tapınağı bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu Burada geçerli olan incelik anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti

    Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan zil yoktu Bir süre sonra kapı açıldı İçerideki budist rahip kapıda duran yabancıya baktı Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı

    Gelen yabancı tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu Budist bir süre kayboldu Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı Bu yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti

    Yabancı tapınağın bahçesine döndü Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  6. #6
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Dünyanın en güzel adını taşıyan tablosu



    Tabloları ile ün yapmış bir ressam günün birinde en güzel yapıtını yapmaya karar verdi Konu bulmak için kent dışında dolaşmaya çıktı Ressamı tanıyan biri “Böyle nereye gidiyorsun dostum?” diye sordu

    Ressam “Bilmiyorum dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmak istiyorum” diye yanıt verdi “Belki siz dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu söyleyebilirsiniz”

    Adam biraz düşündükten sonra “Kolay” dedi “Dünyanın neresine giderseniz gidin en güzel şeyin inanç olduğunu göreceksiniz”

    Ressam yanıt vermeden yoluna devam etti Daha sonra çok saygı duyduğu bir adama rastladı Ona dünyanın en güzel şeyinin ne olabileceğini sordu İkinci adam da bir süre düşündükten sonra şunları söyledi:

    “Dünyanın en güzel şeyi aşktır Yoksulları zenginleştiren gözyaşlarını tatlılaştıran azı çok yapan o değil midir? Aşksız hiçbir şey güzel olamaz”

    Ressam dünyanın en güzel şeyini aramaya devam etti Yolda giderken rastladığı yorgun bir askere de aynı şeyi sordu Asker kendisine şunları söyledi:

    “Dünyanın en güzel şeyi barıştır En çirkin şeyi de savaş Barış olan yerde her zaman güzellik bulabilirsiniz”

    O zaman ressam şöyle düşünmeye başladı

    “Dünyanın en güzel şeyleri; inanç aşk ve barış ise onların resmini nasıl bulabilirim?”

    Başını sallayarak evine döndü Kapıdan içeri girince dünyanın en güzel şeyini bulmuştu Çocukların gözünde inanç eşinin gözünde aşk evinde barış ve mutluluk hüküm sürüyordu

    Bunlardan ilham alan ressam dünyanın en güzel şeyinin resmini yaptı

    İşi bitince boyalarını ve fırçalarını topladı Daha sonra tuvalin örtüsünü kaldırarak uzun uzun seyretti yapıtını; kendine güvenen bir aile reisi mutlu bir kadın ve böyle mutlu bir ortamda yüzleri pırıl pırıl parlayan çocuklar ışık oyunlarıyla dolu sıcak bir ortamda resmedilmişlerdi

    Ressam daha sonra tablosuna “Evim” adını verdi
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  7. #7
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Dava

    Avukat Petroçelli'nin kaybettigi tek dava:

    Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyorduFutbolcu yakalanmıstı Ama karısının cesedi ortada yoktu
    Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu
    Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu:
    "Sayın jüri müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum
    Buna az sonra sizler de inanacaksınız Neden mi?
    Bakın şimdi 1'den 10'a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek
    1 2 3 4 5 6 7 8 9 10"
    Bütün jüri kapiya döndü Kimse girmedi içeri
    Avukat bir savunma dehasıydı; öldürücü hamlesini yapti
    "Bakın siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum"

    Jüri ünlü futbolcuyu suçlu buldugunu bildirdi ve dava bu sekilde sonuçlandı
    Mahkeme çıkışında avukat bayan jüri başkanına yaklaştı:

    "10'a kadar saydığımda siz de diger üyeler gibi kapıya bakmıştınız Neden böyle bir karara imza attınız?"
    "Doğru" dedi jüri başkanı;
    "Ben de kapıya baktım ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu!"
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  8. #8
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    O müziği duydunuzmu

    "18 Kasım 1995 günü keman sanatçısı Itzhak Perlman
    New York'ta Lincoln Center'daki Avery Fisher
    Salonunda bir konser vermek üzere sahneye çıktı
    Eğer herhangi bir Perlman konserinde bulunmuşsanız
    bilirsiniz ki onun için "sahneye çıkmak"
    hiç de küçümsenecek bir başarı değildir
    Çocukluk yıllarında çocuk felcine yakalanmış olan
    Perlman'ın her iki bacağında da destekleyici ateller
    vardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmektedir
    Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adım
    atabilmek suretiyle acı içinde ve yavaş yavaş
    yürüken görmek unutulmayacak bir görüntüdür
    Ağrılar içinde ama ihtişamla yürümektedir
    sandalyesine erişinceye kadar
    Sonra oturur; yavaşça koltuk değneklerini yere
    koyar bacaklarındaki atellerin klipslerini açar
    bir ayağını geriye iter ötekini öne uzatır
    Daha sonra yere eğilerek kemanını alır
    çenesinin altına koyar orkestra şefine
    başıyla işaret verir ve çalmaya başlar

    Şu zamanda değin izleyiciler bu ritüele alışmışlardır
    O sahnenin bir ucundan sandalyesine doğru ilerlerken
    sessizce otururlar Bacaklarındaki klipsleri açarken
    inanılmaz bir sessizlikle beklemektedirler
    Çalmaya hazır olana dek beklerler
    Ancak o konserde bişiler ters gitti Daha ilk birkaç
    satırı çalmıştı ki kemanın tellerinden bir tanesi koptu
    Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü
    salonun bir ucuna tabancadan fırlayan kurşun
    gibi gitmişti ses O sesin ne anlama geldiği
    konusunda yanılmak imkansızdı Ve bunun
    akabinde ne yapılması gerektiği konusunda da
    O gece orada olan insanlar kendi kendilerine
    şöyle düşündüler: "Anlamıştık ki yeniden
    ayağa kalkması atelleri yeniden takması
    koltuk değneklerini alması yavaş yavaş sahne
    arkasına gitmesi ve ya yeni bir keman bulması
    ya da yeni bir tel takması gerekecekti"

    Ama o öyle yapmadı Bunun yerine bir dakika
    kadar bekledi gözlerini kapadı ve sonra
    şefe yeniden başlaması için işaret verdi
    Orkestra başladı ve o kaldığı yerden devam etti
    Ve daha evvel hiç görülmemiş bir tutku güç
    ve saflıkla çaldı Elbette herkes bilmektedir ki;
    senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkansızdır
    Bunu ben de bilirim sen de bilirsin herkes bilir
    Ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmişti

    Onu parçayı kafasında molüde ederken
    değiştirirken ve yeniden bestelerken görebilirdiniz
    Bir noktada telleri nerdeyse yeniden tonlamışçasına
    sesler çıkarmaktaydı kemandan daha evvel hiç
    vermedikleri sesleri vermelerini sağlamak için
    Bitirdiğinde salonu olağanüstü bir sessizlik kapladı
    Ve akabinde seyirciler ayağa kalktı ve tezahürata başladılar
    Oditoryumun her yanından inanılmaz bir alkış patladı
    Hepimiz ayaktaydık Bağırıyor ıslık çalıyor
    alkışlıyor yaptığını ne kadar takdir ettiğimizi
    beğendiğimizi anlatacak her türlü hareketi yapıyorduk
    Gülümsedi yüzünden akan terleri sildi yayını
    kaldırarak bizi susturdu ve böbürlenerek değil
    ama sessiz güçlü dingin bir tonla şöyle dedi :

    "Bilirsiniz bazen de sanatçının görevidir
    elinde kalanlarla ne kadar daha
    müzik yapabileceğini bulmak"
    Bu ne güçlü bir cümledir Duyduğumdan
    beri aklımdan çıkmıyor Ve kim bilir?
    Belki de bu bir yaşam tarzıdır
    sadece sanatçılar için değil hepimiz için
    Burada tüm yaşamını bir kemanın 4 teli ile
    müzik yapmak üstüne kuran ve birden bire
    bir konserin ortasında kendini sadece 3 tel ile
    bulan bir adam vardır O da 3 tel ile müzik
    yapmayı seçer Ve o gece yaptığı; sadece
    3 telle yaptığı müzik daha evvel yaptığı
    4 teli varken yaptığı herşeyden daha güzel
    daha kutsal daha unutulmazdı

    "O zaman belki de bizim görevimiz
    yaşadığımız bu sallantılı hızla değişen
    ürkütücü dünyada kendi müziğimizi yapmaktır;
    önce elimizde olan herşeyle ve daha sonra bu artık
    imkansız olduğunda sadece elimizde kalanlarla"


    Jack Riemer
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  9. #9
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    Bir Kartal Hikayesi


    Bir rivayete göre; dört tavuk bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çaldılar
    Yumurtayı kümese getirdiklerinde kümeste bulunan diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşündülerZaman geçti yumurtayı getirenler de unuttuonlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğunu inandılar

    Bir anne bulundu yetim yumurtaya kuluçka başladıKısa bir zaman sonra yumurta kırıldıİçinden simsiyah kanatlıilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıktı Herkes mutluyduböylesini ilk defa görmüşlerdiAnne tavuk dersler vermeye başladı yavrusuna: "Bak yavrumyerden bulduğun böceği şöyle ye!Arpayı buğdayı böyle ye!"Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretiyordu yavrusuna Büyük tavuk annesinin her söylediğini yapıyordu Tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da öğretti annesi: "Bak yavrum eğer kedi buradan gelirse aksi istikamete doğru kaçşuradan gelirse buraya kaç"

    Büyük tavuk büyüdükçe güzelleşiyorduOldukça uzun kanatları vardı Ara sıra diğerleri onun kanatlarına bakmak için geliyorlardı

    Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken büyük tavuğun gözügökyüzünden süzülerek korkunç bir ihtişamla geçiş yapan başka bir canlıya ilişti

    -Anne bu ne? Dedi büyük tavuk
    -Ha o mu? O kartal yavrumkuşların padişahı
    -Ne de güzel uçuyor!
    -Evet yavrum! Ama sen sakın ona özenmeAsla onun gibi olamazsın!Sen bir tavuksunSenden önce babandedenamcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadıSEN BİR TAVUKSUN VE BİR TAVUK GİBİ YAŞAMALISIN

    O günden sonra büyük tavukömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çektive her seferinde "keşke bende bir kartal olup uçabilseydim" DediYine bir gün siyah kanatlı büyük tavuk ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gittiO nu bir tavuk gibi defnettiler; kii hakikatte ölen bir kartaldı

    "Bir kartal gibi doğupbir tavuk gibi yaşayan ve kartallara özenip sonunda bir tavuk gibi ölen binlerce kartal varYıl 2004 yer DÜNYAŞu anda kendi gücünün farkına varamayanmilyonlarca hatta milyarlarca insan var yeryüzündeNE BÜYÜK ACI!!

    HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR
    HİÇ BİR ŞEY ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL
    HER DUYDUĞUNA İNANMA(BUNA BİLE )
    GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİREN DÜNÜN GEYİĞİ DEĞİL YARININ HAYALLERİDİR
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

  10. #10
    Moderator EyLüL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    31.01.2011
    Mesajlar
    4.527
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    236

    Standart

    İyi ve Kötü
    Leonardo da Vinci 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı İyi'yi İsa'nın bedeninde Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı

    Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti Onu poz vermesi için atölyesine davet etti sayısız taslak ve eskiz çizdi

    Aradan 3 yıl geçti 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı

    Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı

    Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler Zavallı başına gelenleri anlamamıştı

    Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı günahı bencilliği resme geçiriyordu

    Leonardo işini bitirdiğinde o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü

    Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
    'Ben bu resmi daha önce gördüm'
    'Ne zaman?' diye sordu Leonardo da Vinci o da şaşırmıştı
    'Üç yıl önce' dedi adam
    'Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum pek çok hayalim vardı bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti'

    İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır
    Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır
    Fatih gibi aşık olacaksın ki
    İstanbul gibi maşuk düşsün bahtına...

1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 1 2 3 SonuncuSonuncu

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]