Festinger (1957) tarafından geliştirilen bu teori bilişsel harmoniyi konu almaktadır ve insanların bilişsel planda çelişki yaratan biliş duygu ve davranışlardan kaçındıklarını biliş öğeleri arasında bir tutarlılık oluşturmaya ve mevcut tutarlılığı korumaya çaba harcadıklarını ön görmektedir
Bilişsel çelişki günlük hayatımızda oldukça sık karşılaştığımız bir olgudur Davranışlarımız çoğu kez bir şekilde davranmamızı ve bir başka şekilde davranmamamızı gerektiren bir takım dış talep emir veya zorlamalara bağlıdır Oysa genelde düşünce ve kanaatlerimize göre davrandığımıza kendimizle tutarlı olduğumuza inanırız
Davranışlarımız hareketlerimiz eylemlerimiz ile tutumlarımız görüşlerimiz ideolojimiz arasında bir tutarlılık ararız Bu nedenledir ki genellikle bir mesleği seçenler meslekleri hakkında olumlu görüş taşırlar; bir kurum veya iş yerindeki mevkimiz ile iş yerimiz hakkındaki görüşümüz arasında bir ilişki vardır örneğin hiyerarşik konumumuz yükseldikçe nispeten daha olumlu düşünürüz ("Taç giyen baş akıllanır" sözü bu çerçevede değerlendirilebilir)
Tutarlılık teorisyenlerine göre bilişsel öğelerin çelişkisi insanların kaçındığı istemediği bir durumdur Dolayısıyla insanın temel eğilimi bilişsel tutarlılığı olabildiğince sağlamak ve korumaktır Tutarsızlık bilişsel öğelerin birinde veya diğerinde değişimi güdüleyen bir nitelik taşımaktadır
Bu temel görüşler denge uygunluk ve bilişsel çelişki terimleriyle anılan çeşitli tutarlılık teorilerinde az çok ortak olan bir kuramsal çerçeve oluşturmaktadır Bilişsel çelişki teorisi kognitif çelişkiye bir motivasyon gücü atfederek onu bir güdü bir gerilim durumu olarak görmektedir: Bu güdü insanları çelişkiyi azaltma indirgeme yönünde davranışlara itmektedir
Çelişkinin azaltılması çeşitli yollardan sağlanmaktadır Bunun için ilk yol çelişen öğe sayısını azaltmak veya uyuşan öğe sayısını artırmaktır İkinci yol uyuşan öğelerin önemini artırırken çelişen öğelerinkini azaltmaktır Üçüncü yol bu iki yolu birlikte kullanmak olabilir Çelişkiyi azaltmanın yollarından hangisinin seçileceği sorunu çeşitli etmenlere bağlıdır
Her şeyden önce bireyin realist tutumu ve çevreye başarılı bir uyum gerçeklik hakkında doğru bir şekilde değerlendirme yapmayı gerektirmektedir Herhangi bir bilişsel öğe gerçekliğin doğru bir yansıması olduğunda gerçekliği değiştirmeksizin bu gerçekliğe tekabül eden bilişsel öğeyi değiştirmek zorlaşmaktadır
Ancak diğer pek çok teorisyen gibi Festinger de fiziksel ve sosyal gerçeklikleri ayırtetmektedir Bu ayrım emprik yollarla tahkik edilebilen veya sosyal uzlaşmalara dayanan gerçeklikler şeklinde de ifade edilebilir Bu açıdan bakılırsa çelişkinin kaynağı olan davranışların değiştirilmesi zor veya kolay olabilmektedir Çelişkiye yol açan bilişsel Öğeler bireyin davranışıyla ilgiliyse bilişsel tutarlılık davranışların değiştirilmesi yoluyla gerçekleştirilmektedir
Çelişkinin kaynağı dış dünya ise bilişsel öğeyi değiştirmek için dış dünyayı değiştirmek gerekmektedir Ancak fiziksel gerçeklik söz konusu olduğunda bu genellikle imkansızdır; dolayısıyla fiziksel gerçekliğe tekabül eden bilişsel öğe de değişmeye karşı direnecektir
Bu durumda çelişkiyi azaltmak diğer öğeler üzerinde oynamayı gerektirmektedir Fakat fiziksel gerçeklik yerine sosyal gerçeklik söz konusu olduğunda örneğin çelişki bireyin bağlandığı örnek aldığı özdeşleştiği kişilerin konsensüsünden ileri geliyorsa bu konsensüsün değiştirilmesine çalışılabilir ya da bu kişi veya gruplar terk edilebilir
Çelişkiyi azaltma yolları aktif veya pasif bir tutum gerektirmesine göre farklılaştırılabilir Çelişkiyi indirgemek için bireyler pasif bir tutumla mevcut bilişsel öğeleri değiştiremez veya yenilerini ekleyemezlerse tutarlılığı destekleyen ve bilişsel sonuçları olan davranışlara yönelmektedir Yeni enformasyon arayışı bu tür davranışların bir örneğidir
Öte yandan çelişkiyi azaltma biçimleri çelişki olgusunun özelliğine bağlı olabilir bilişsel çelişki bir kararın bir girişimin bir çabanın bir emrivaki durumunun grup etkileşiminin diğerlerinin önünde kanaatlerinin aksi bir davranışta bulunmanın sonucunda oluşabilir
Nihayet bilişsel çelişki teorisi insanların davranışlarını değiştirmek için Öncelikle tutumlarının değiştirilmesini gerekli sayan yaygın görüşün aksine insanların tutumlarını değiştirmenin yolunun davranışlarını değiştirmekten geçtiğini ortaya koymaktadır Bu anlamda bilişsel çelişki teorisi bilincin sosyal gerçekliği değil sosyal gerçekliğin bilinci belirlediği tezini sınıf bilinci (proleter bilinci) oluşumunun temeline koyan Marksist yaklaşımla paralellik göstermektedir Festinger (1957) tarafından geliştirilen bu teori bilişsel harmoniyi konu almaktadır ve insanların bilişsel planda çelişki yaratan biliş duygu ve davranışlardan kaçındıklarını biliş öğeleri arasında bir tutarlılık oluşturmaya ve mevcut tutarlılığı korumaya çaba harcadıklarını ön görmektedir
Bilişsel çelişki günlük hayatımızda oldukça sık karşılaştığımız bir olgudur Davranışlarımız çoğu kez bir şekilde davranmamızı ve bir başka şekilde davranmamamızı gerektiren bir takım dış talep emir veya zorlamalara bağlıdır Oysa genelde düşünce ve kanaatlerimize göre davrandığımıza kendimizle tutarlı olduğumuza inanırız
Davranışlarımız hareketlerimiz eylemlerimiz ile tutumlarımız görüşlerimiz ideolojimiz arasında bir tutarlılık ararız Bu nedenledir ki genellikle bir mesleği seçenler meslekleri hakkında olumlu görüş taşırlar; bir kurum veya iş yerindeki mevkimiz ile iş yerimiz hakkındaki görüşümüz arasında bir ilişki vardır örneğin hiyerarşik konumumuz yükseldikçe nispeten daha olumlu düşünürüz ("Taç giyen baş akıllanır" sözü bu çerçevede değerlendirilebilir)
Tutarlılık teorisyenlerine göre bilişsel öğelerin çelişkisi insanların kaçındığı istemediği bir durumdur Dolayısıyla insanın temel eğilimi bilişsel tutarlılığı olabildiğince sağlamak ve korumaktır Tutarsızlık bilişsel öğelerin birinde veya diğerinde değişimi güdüleyen bir nitelik taşımaktadır
Bu temel görüşler denge uygunluk ve bilişsel çelişki terimleriyle anılan çeşitli tutarlılık teorilerinde az çok ortak olan bir kuramsal çerçeve oluşturmaktadır Bilişsel çelişki teorisi kognitif çelişkiye bir motivasyon gücü atfederek onu bir güdü bir gerilim durumu olarak görmektedir: Bu güdü insanları çelişkiyi azaltma indirgeme yönünde davranışlara itmektedir
Çelişkinin azaltılması çeşitli yollardan sağlanmaktadır Bunun için ilk yol çelişen öğe sayısını azaltmak veya uyuşan öğe sayısını artırmaktır İkinci yol uyuşan öğelerin önemini artırırken çelişen öğelerinkini azaltmaktır Üçüncü yol bu iki yolu birlikte kullanmak olabilir Çelişkiyi azaltmanın yollarından hangisinin seçileceği sorunu çeşitli etmenlere bağlıdır
Her şeyden önce bireyin realist tutumu ve çevreye başarılı bir uyum gerçeklik hakkında doğru bir şekilde değerlendirme yapmayı gerektirmektedir Herhangi bir bilişsel öğe gerçekliğin doğru bir yansıması olduğunda gerçekliği değiştirmeksizin bu gerçekliğe tekabül eden bilişsel öğeyi değiştirmek zorlaşmaktadır
Ancak diğer pek çok teorisyen gibi Festinger de fiziksel ve sosyal gerçeklikleri ayırtetmektedir Bu ayrım emprik yollarla tahkik edilebilen veya sosyal uzlaşmalara dayanan gerçeklikler şeklinde de ifade edilebilir Bu açıdan bakılırsa çelişkinin kaynağı olan davranışların değiştirilmesi zor veya kolay olabilmektedir Çelişkiye yol açan bilişsel Öğeler bireyin davranışıyla ilgiliyse bilişsel tutarlılık davranışların değiştirilmesi yoluyla gerçekleştirilmektedir
Çelişkinin kaynağı dış dünya ise bilişsel öğeyi değiştirmek için dış dünyayı değiştirmek gerekmektedir Ancak fiziksel gerçeklik söz konusu olduğunda bu genellikle imkansızdır; dolayısıyla fiziksel gerçekliğe tekabül eden bilişsel öğe de değişmeye karşı direnecektir
Bu durumda çelişkiyi azaltmak diğer öğeler üzerinde oynamayı gerektirmektedir Fakat fiziksel gerçeklik yerine sosyal gerçeklik söz konusu olduğunda örneğin çelişki bireyin bağlandığı örnek aldığı özdeşleştiği kişilerin konsensüsünden ileri geliyorsa bu konsensüsün değiştirilmesine çalışılabilir ya da bu kişi veya gruplar terk edilebilir
Çelişkiyi azaltma yolları aktif veya pasif bir tutum gerektirmesine göre farklılaştırılabilir Çelişkiyi indirgemek için bireyler pasif bir tutumla mevcut bilişsel öğeleri değiştiremez veya yenilerini ekleyemezlerse tutarlılığı destekleyen ve bilişsel sonuçları olan davranışlara yönelmektedir Yeni enformasyon arayışı bu tür davranışların bir örneğidir
Öte yandan çelişkiyi azaltma biçimleri çelişki olgusunun özelliğine bağlı olabilir bilişsel çelişki bir kararın bir girişimin bir çabanın bir emrivaki durumunun grup etkileşiminin diğerlerinin önünde kanaatlerinin aksi bir davranışta bulunmanın sonucunda oluşabilir
Nihayet bilişsel çelişki teorisi insanların davranışlarını değiştirmek için Öncelikle tutumlarının değiştirilmesini gerekli sayan yaygın görüşün aksine insanların tutumlarını değiştirmenin yolunun davranışlarını değiştirmekten geçtiğini ortaya koymaktadır Bu anlamda bilişsel çelişki teorisi bilincin sosyal gerçekliği değil sosyal gerçekliğin bilinci belirlediği tezini sınıf bilinci (proleter bilinci) oluşumunun temeline koyan Marksist yaklaşımla paralellik göstermektedir