I. MADDE NEDİR? Sorunun önemi. Ne zaman önümüzde çözümlenecek bir sorun olsa sorularımızı çok açık bir biçimde sormalıyız. Gerçekten burada doyurucu bir yanıt vermek o kadar kolay bir iş değildir. Bu soruya yanıt verecek duruma gelebilmemiz için bir madde teorisi yapmamız gerekir. Genellikle insanlar maddenin kendisine dokunulabilen dayanıklı ve katı bir şey olduğunu düşünürler. Eski Yunan'da da madde bu biçimde tanımlanıyordu.
Bugün bilimlerin yardımıyla biliyoruz ki bu tanımlama tam değildir.
II. BİRBİRİNİ İZLEYEN MADDE TEORİLERİ
(Amacımız bilimsel açıklamalara girişmeden maddeye ilişkin çeşitli teorileri olabildiğince yalın bir biçimde gözden geçirmektir.)
Eski Yunanlılarda maddenin sonsuz olarak bölünemeyen nüfuz edilemeyen dolu bir gerçek olduğu düşünülüyordu. Parçalar bir andan sonra artık bölünemez deniyordu ve bu parçacıklara atom (atom = bölünmez) adı veriliyordu. Öyleyse bir masa bir atomlar kümesi bir atomlar topağıdır. Gene bu atomların birbirlerinden farklı oldukları düşünülüyordu; zeytinyağının atomları gibi pürüzsüz ve yuvarlak atomlar vardı sirkenin atomları gibi pürtüklü ve çengelli atomlar vardı.
Bu teoriyi dünyanın materyalistçe açıklamasını ilk kez denemiş olan antikçağ materyalisti Demokritos kurmuştur. Demokritos örneğin insan bedeninin kaba atomlardan oluştuğunu ruhun ise daha ince atomlar yığını olduğunu düşünüyordu. Ve tanrıların varlığını kabul ettiği ama gene de her şeyi maddeci bir biçimde açıklamak istediği için tanrıların kendilerinin de son derece ince atomlardan oluştuklarını söylüyordu.
19. yüzyılda bu teori büyük bir değişikliğe uğradı.
Gene maddenin atomlara bölündüğü atomların da birbirlerini çeken çok katı parçacıklar olduğu düşünülüyordu. (sayfa 80) Yunanlıların teorisi terkedilmişti ve bu atomlar artık pürüzsüz ya da çengel biçiminde kabul edilmiyordu ama nüfuz edilmez bölünmez olduklarını ve birbirlerine karşı bir çekim hareketine tutulmuş bulundukları savunulmaya devam ediliyordu.
Bugün atomun nüfuz edilemez ve parçalara ayrılmaz (yani bölünmez) madde tanesi olmadığı ama atomun kendisinin de atom kütlesinin hemen hemen tümünün yoğunlaşmış bulunduğu bir çekirdeğin çevresinde büyük bir hızla dönen ve elektron denilen parçacıklardan (partiküllerden) oluştuğu tanıtlanıyor. Atomun kendisi nötr ise de elektronlar ve çekirdek bir elektrik yükü ile yüklüdür ama çekirdeğin pozitif yükü elektronların taşıdığı negatif yüklerin toplamına eşittir. Madde bu atomlardan oluşmuş bir kütledir ve kendisi üzerinde etkiye bir dirençle karşı koyuyorsa bu kendisini oluşturan parçacıkların hareketi nedeniyledir.
Maddenin elektriğe ilişkin özelliklerinin bulunuşu özellikle elektronların keşfedilmesi 20. yüzyılın başında idealistlerin bizzat maddenin varlığına karşı bir saldırıya geçmelerine yolaçtı. Şöyle iddia ediyorlardı: "Elektronda maddi olan hiçbir şey yoktur. Elektron hareket halindeki elektrik yükünden fazla bir şey değildir. Peki negatif yükte madde yoksa pozitif çekirdekte neden olsun? Madde yokolmuştur. Yalnızca enerji vardır!"
Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm'de (bölüm V) enerji ile maddenin birbirinden ayrılmaz şeyler olduklarını göstererek şeyleri yerli yerine oturtmuştur. Enerji maddidir ve hareket maddenin varoluş biçiminden başka bir şey değildir. Kısacası idealistler bilimin bulgularını tersine çevirerek yorumluyorlardı. Bilim maddenin o zamana kadar bilinmeyen yönlerini görünümlerini apaçık bir biçimde ortaya koyar koymaz idealistler hemen madde ile hareketin birbirinden ayrı iki gerçek oldukları sanıldığı zamanlarda kendisi hakkında sahip olunan eski fikre uygun olmadığı (sayfa 81) bahanesiyle maddenin varolmadığı sonucunu çıkarıyorlardı.[23]
III. MATERYALİSTLERE GÖRE MADDE NEDİR?
Bu konuda bir ayrım yapmak zorunludur. İlkin şunu görmek gerekir:
1. Madde nedir?
sonra
2. Madde nasıldır?
Materyalistler birinci soruya madde bizim ruhumuzdan bağımsız bir dış gerçektir ve varolmak için bizim ruhumuza gereksinmesi yoktur yanıtını verirler. Lenin bu konuda şöyle der: "Madde kavramı bize duyum içinde verilen nesnel gerçekten başka bir şey ifade etmez."[24]
Şimdi ikinci soruya yani "Madde nasıldır?" sorusuna materyalistler "Buna yanıt vermek bize değil bilime düşer." diyorlar.
Birinci yanıt eski çağlardan zamanımıza kadar değişmemiştir:
İkinci yanıt ise değişir ve değişmek zorundadır çünkü bilimlere insan bilgilerinin durumuna bağlıdır. Bu son ve kesin bir yanıt olmuyor.
Görüyoruz ki sorunu iyi koymak ve idealistlerin iki sorunu birbirine karıştırmalarına izin vermemek mutlaka zorunludur. Bu iki soruyu birbirinden ayırmak başlıca sorunun birinci soru olduğunu ve bu soruya yanıtımızın eskiden beri; her zaman değişmez kaldığını göstermek çok gereklidir. (sayfa 82)
"Çünkü maddenin biricik 'özelliği' ki felsefi materyalizm onun tanınmasına bağlıdır nesnel bir gerçeklik olması zihnimizin dışında varolması özelliğidir."[25]
IV. UZAY ZAMAN HAREKET VE MADDE
Maddenin bizim dışımızda varolduğunu iddia ediyorsak bunun gerçekliğini gösterdiğimiz için aynı zamanda biz belirtmiş oluyoruz ki:
1. Madde zaman ve uzay içinde vardır.
2. Madde hareket halindedir.
İdealistler ise zamanın ve uzayın bizim ruhumuzun fikirleri olduğunu düşünürler (bunu ilk kez savunan Kant olmuştur). Onlara göre uzay şeylere bizim verdiğimiz bir biçimdir ve insan ruhundan doğmuştur. Zaman için de durum aynıdır.
Materyalistler tersine iddia ederler ki uzay bizde değildir ama biz uzayın içinde bulunuyoruz. Gene iddia ederler ki zaman yaşamımızın akışının vazgeçilmez koşuludur. Ve o halde zaman ve uzay bizim dışımızda varolan maddeden ayrılmazlar.
"...her Varlığın temel biçimleri uzay ve zamandır ve zaman dışında bir Varlık uzay dışında bir Varlık denli büyük bir saçmalıktır."[26]
Demek ki bilinçten bağımsız bir gerçek olduğunu düşünüyoruz. Hepimiz dünyanın bizden önce de varolmuş olduğuna ve bizden sonra da varolmayı sürdüreceğine inanıyoruz. Dünyanın varolmak için bize gereksinme duymadığına inanıyoruz. Paris'in bizim doğuşumuzdan önce varolduğu ve kesin olarak yerlebir edilmedikçe bizim ölümümüzden sonra da varolacağı inancındayız. Paris'in kendisini düşünmediğimiz zamanda da varolduğu gibi hiçbir zaman (sayfa 83) ayak basmadığımız ve adlarını bile bilmediğimiz onbinlerce kentin de bizim haberimiz olmadan varolduklarından eminiz. İnsanlığın genel kanısı bu yoldadır. Bilimler idealistlerin bütün düzenbazlıklarını sıfıra indiren bu kanıtı bir açıklığa ve sağlamlığa kavuşturmuşlardır.
"Doğa bilimleri yeryüzünün insanın da başka herhangi bir canlı varlığın da varolmadığı varolamadığı bir durumda da varolduğunu kesin olarak doğrular. Organik madde çok sonradan gelen bir olgudur uzun bir evrimin ürünüdür."[27]
Bilimler bize maddenin zaman ve uzay içinde varolduğunu tanıtlarken aynı zamanda maddenin hareket halinde olduğunu da öğretirler. Çağdaş bilimlerin bize sağladıkları bu son belginlik çok önemlidir çünkü maddenin hareket yeteneği bulunmadığı yani eylemsiz olduğu yolundaki eski teoriyi yıkmaktadır.
"Hareket maddenin varoluş biçimidir. ... Hareketsiz madde maddesiz hareket denli akıl almaz bir şeydir."[28]
Biliyoruz ki dünya bugünkü durumuyla her alanda uzun bir evrimin ürünü bu bakımdan yavaş ve sürekli bir hareketin ürünüdür. O halde maddenin varlığını ortaya koyduktan sonra kesinlikle belirtelim ki: "Evren hareket halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket halindeki madde uzay ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket edemez."[29]
V. VARGI
Gösterilen bu gerçeklerden şu sonuç çıkıyor ki tanrı fikri evrenin yaratıcısı bir "salt ruh" fikri anlamsızdır; çünkü zaman ve uzay dışında bir tanrı varolamayacak bir şeydir. (sayfa 84)
Zaman dışında varolan yani hiçbir an varolmayan ve uzay dışında varolan yani hiçbir yerde varolmayan bir tanrıya inanmak için idealist gizemciliğine katılmak bu nedenle hiçbir bilimsel denetimi kabul etmemek gerekir.
Materyalistler bilimin vargılarıyla güçlenmiş olarak maddenin uzay içinde ve belli bir anda (yani zaman içinde) varolduğunu iddia ederler. O halde evren yaratılmış olamaz çünkü tanrıya dünyayı yaratmak için hiçbir an olmamış olan bir an gerekirdi (mademki tanrı için zaman mevcut değildir) ve dünyanın hiçten ortaya çıkmış yani yoktan var edilmiş olması gerekirdi.
Yaradılışı kabul etmek için demek ki ilkin evrenin varolmadığı bir anın varolduğunu sonra da hiçten bir şey çıktığını kabul etmek gerekir ki bilim bunu kabul edemez.
Görüyoruz ki idealistlerin kanıtları bilimlerle karşı karşıya geldiklerinde tutunamazlar; oysa materyalist filozofların kanıtları bilimlerin kendilerinden ayrılamazlar. Böylece bir kez daha materyalizm ile bilimleri birbirine bağlayan sıkı ilişkileri belirtmiş oluyoruz. (sayfa 85)
Dipnotlar
1. Bu bölümün Birbirini İzleyen Madde Teorileri başlığı altındaki ikinci kesimi Luce Langevin ve Jean Orcel'in yardımıyla yeniden gözden geçirilerek düzeltilmiştir. Madde yapısının incelenmesinde yüzyılın başından bu yana yapılmış olan ilerlemeler hakkında F. Joliot-Curie'ye bakınız: Textes Choisis Editions Sociales s. 85-89.
2. V. İ. Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm s. 297.
3. V. İ. Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm s. 297.
4. Friedrich Engels Anti-Dühring Sol Yayınları Ankara 1995 s. 106.
5. V. İ. Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm s. 72.
6. Friedrich Engels Anti-Dühring s. 116.
7. V. İ. Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm s. 189.
Paylaş