Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
3. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 4 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 21 ile 30 ve 31

Konu: Tüm peygamberler..

  1. #21
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    Hz. ZÜLKIFL (a.s)
    Kur'ân'da adi geçen peygamberlerden biri.

    Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "ismâil idris ve Zülkifl hepsi sabredenlerdendi. Onlari rahmetimize soktuk. süphesiz onlar salih olanlardandi" (el-Enbiyâ 21/85 86).

    Âyette geçen "Zülkifl" adi degil lakabidir ve "nasib ve kismet sahibi" anlamina gelir. Fakat burada dünyevî zenginligi degil onun üstün kisiligini ve âhiretteki derecesini kastetmek için kullanilmistir. Onun gerçek adi hakkinda çok farkli rivayetler vardir. Yahudiler O'nun israilogullarinin esâreti sirasinda peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur irmagi yakinlarinda bir bölgede yapan Hereksel oldugunu iddia etmislerdir. Âlimlerin bir kismi da onun Eyyub (a.s)'in kendisinden sonra peygamber olan Bisr adindaki oglu oldugunu söylemislerdir. Fakat bu görüslerin hiç biri kesinlik derecesine sahip degildir.

    Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadigi söyleyenler olmussa da âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüs de budur (el-Kurtubî el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân Kahire 1967 XI 327 vd.; el-Alusî Ruhu'l-Meânî Beyrut t.y. XVII 82; el-Mevdudî Tefhimu'l-Kur'ân istanbul 1991 III 327).

    Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kissasini arzettikten sonra peygamberlerinden bazilarini anmis ve onlari övmüstür. insanlari tevhide çagiran Allah'in sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de Zülkifl (a.s)'dir. Bu konudaki âyetlerin meâli söyledir:

    "Kuvvetli ve basiretli kullariniz ibrahim'i ishâk'i ve Yâkub'u da an. Biz onlari ahiret yurdunu düsünme özelligiyle temizleyip kendimize halis (kul) yaptik. Onlar bizim yanimizda seçkinlerden hayirlilardandir. ismâil'i Elyesâ'i Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad 38/45 46 47 48).

    Taberî'de yer alan bir rivayete göre Zülkifl (a.s) sam'da otururdu. Oradaki halki Allah'a inanmaya O'na ibadet etmeye ve dürüst bir sekilde yasamaya çagirdi ve orada vefât etti (et-Taberî Tarih Misir 1326 I 167).

  2. #22
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow

    Hz. DAVUD (a.s.)

    Kur'ân-i Kerim'de adi geçen israilogullari peygamberlerinden biri.

    Yahuda kabilesinden isa (Yasa)'nin sekizinci ogludur.

    insanoglu yoldan çikip da batakliga düstükçe yüce Allah onlara peygamberler göndermistir. Onlar bu peygamberler vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler gönderilmistir. Onlar umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta ihanet etmislerdir.


    Hz. Musa'nin vefatindan sonra yine israilogullari isyanin karanligina daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi akîdeyi terk etmeye basladilar. Cenâb-i Allah onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi musallat etti.

    Hz. Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi. israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine yerlestirdi. Bu ülke Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an bölgesi olup israilogullari için mukaddes ülke sayilir.

    israilogullari Hz. Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine yerlesmis bulunan Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler. israilogullari Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar. Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler. Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder ki Allah yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz olunursa korkarim ki savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah yolunda savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik" dediler. Onlara farz kilindiginda birazi müstesna olmak üzere savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara 2/246)

    "Peygamberleri onlara: Allah Teâlâ size hükümdar olarak gönderdi dediginde onlar: O bize nasil hükümdar olur? Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok degildir. dediler. Peygamber. "Allah onu sizin üzerinize namaz kildi. Ona ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. Allah mülkü diledigine verir. " (el-Bakara 2/247).

    israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir. Amâlikalilarla yapilan savas sonucunda bu sandik Câlût (Golyat)'in eline geçmisti. israilogullari bunun acisini duyuyorlar fakat Tâlût'un da hükümdarligina itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.

    "Peygamberleri onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina alamet; size içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz bunda sizin için ibret ve mûcize vardir. " (el-Bakara 2/248). Tâbût'un israilogullarinin eline geçmesi onlari yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece seslendi: "Allahu Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen benden degildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir" dedi. Onlarin pek azi müstesna digerleri içti. Tâlût ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini bilenler. Nice az bir topluluk vardir ki Allah'in izni ile daha çok olana galip gelmistir. Allah sabredenlerle beraberdir. ' dediler. " (el-Bakara 2/249)

    Amâlika ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle ayaklarimizi sabit kil ve kâfir kavme karsi bize yardim et. " (el-Bakara 2/250)

    Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd (a.s.) Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan Dâvûd daha küçük yasta bir delikanli iken hak davanin amansiz düsmani zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.

    Câlût zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi. Onun açikça belli olan büyük üstünlügü vardi. Fakat Allahu Teâlâ o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana gelmeyip gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi. islerin hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü yalniz O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü görünenin zayif zayif görünenin de Allah'in yardimiyla güçlü oldugu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine getirmek Allah'u Teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara kendilerini korkutan zâlimlerin zayif çok zayif olduklarini Allah onlarin ölmesini istedigi zaman küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek için bu zalim diktatörün ölümünü daha genç bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. Allah Tâlût'dan sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu Süleyman (a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü Câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.

    "Allah'in izniyle onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-Bakara 2/251).

    Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalilar bozguna ugradilar darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk Hz. Dâvûd (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.

    Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd (a.s.) geçti. Ona hem yönetim hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardi. Biz (bunlari) yapariz." "Ona sizi savasin siddetinden korumak için zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz sükrediyor musunuz ki?" (el-Enbiya 21/78 80)

    "Andolsun Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük verdik. Ey daglar onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona demiri yumusattik." "Genis zirhlar yap dokumasini ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. Çünkü ben yaptiklarinizi görmekteyim. diye vahyettik." (Sebe 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok güzel bir sesi oldugunu kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayinca daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan birisi olup yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap ser'î hükümleri tasimadigi için Hz. Dâvûd Hz. Musa'nin serîati ile hükmetmistir.

    Yahudi kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un Mizmar denen bir musiki âleti çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuslar da ona icabet ederler hepsi onun nagmesine katilirlardi " "Onun mülkünü kuvvetlendirmistik. Kendisine hikmet ve açik konusma güzel konusma vermistik. " (Sad 38/19-20) buyuran Allah ayni sûrenin 21. âyetinde Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de Hz. Muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un yanina gelmislerdi de onlardan korkmustu. Korkma dediler Biz iki davaciyiz. Birimiz ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet. Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (Sad 38/22)

    Kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin doksandokuz koyunu ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister aralarinda tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz. Dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. O davaci olanlardan birini dinler ötekini dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nin kendisini imtihani sanir. Ancak bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret dileyip secdeye kapanir tövbe eder. Allah onu affettigini bildirir ve ona su vahyi indirir: "Ey Dâvud biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir. Allah'in yolundan sapanlara Allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi çetin bir azap vardir. " (Sad 38/26)

    israilogullari Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis kendisine baskent yapmisti.

    Hz. Dâvûd hem hükümdar hem peygamberdi. Bir nimet olarak bu iki özellik ona verilmisti. O israilogullarini kirk yil yönetti ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu Hz. Süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd bir gün oruç tutar bir gün yerdi.

    Abdullah b. Amr'dan rivâyetle Abdullah her gün gündüzleri oruç tutar geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu durumu Rasûlullah'a bildirildiginde Hz. Peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir gün oruç tut bir gün iftar et. iste bu Dâvûd (a.s.)'in orucudur."

    Bir baska rivayette ise Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Allah'u Teâlâ ya en sevimli oruç Dâvûd (a.s.)'in orucudur. O bir gün oruç tutar bir gün iftar ederdi. Allah'a en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi. O her gecenin yarisinda uyur. Üçte birinde (nafile) namaz kilardi. Altida birinde de yine uyurdu." (Müslim Siyam 183; Nesâî Siyam 69).

  3. #23
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow

    Hz. Süleyman'in sarayi ve Sebe melekesi


    Tarih yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi düsünülen Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir krallik devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti. Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmustu ki Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin kendisine kazandirdigi bu ihtisam yüzyillar sonra bile insanlarin hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'in hayati Allah'a gönülden iman eden bir müslümanin aklinin ne kadar fazla ufkunun ne kadar genis oldugunu bütün insanliga gösteren çok çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti muhtesem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri teknigi kullanilarak üstün bir estetik anlayisi ile insa edilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar benzersiz bir estetik anlayisi ile yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni görenlerde büyük hayranlik uyandiriyordu.

    Insanlarin bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise insan fitratina en uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda görmeleri olmustur. Zira Hz. Süleyman yaptirdigi bu görkemli sarayi imanin nuru ve onun getirdigi üstün bir akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin hangi çagda veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine verdigi imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.Nitekim Kur'ân-i Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti onunla ayni dönemde asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'in ihtisamli sarayini gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi ben kusattim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. Onu ve kavmini Allah'i birakip da günese secde etmektelerken buldum seytan onlara yaptiklarini süslemistir böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24)

    Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman Allah'i ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden Sebe halkini imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "Gerçek su ki bu Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adiyla' (baslamakta)dir. (Içinde de "Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml Sûresi 30-31)

    Sebe Melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz. Süleyman'in bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. Ne var ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da Sebe Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli onurlu ve Allah'a bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in bana verdigi size verdiginden daha hayirlidir; hayir siz hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön biz onlara öyle ordularla geliriz ki onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37)

    Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden insanlardan olusan ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.

    Sebe Melikesi Belkis onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti:

    "Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman Dedi ki: "Gerçekte bu saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." Dedi ki: "Rabbim gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44)

    Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkis Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar gördügünden çok farkli bir estetik ve bir zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap eden büyük bir akla sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in duydugu hayranlik ve saskinlik içine girdigi saraya degil Hz. Süleyman'in aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara o dönemin sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir.

    Âyette de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine gerçekti ki Sebe Melikesi Belkis islanmamasi için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektigini düsünmüstü. Sarayin muhtesemligi ve görkemi müslümanlarin ruhlarinda yasadigi zenginligi yansitiyordu.

    Belkis'in baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in yasadigi mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yasamasina ragmen pek çok kisi insan fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'in sarayinin her kösesinde görülen zevk akil ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm degildir. Iste aradaki bu farki daha sarayin girisini görür görmez anlayan Belkis böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin aklinin sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis ve müslümanlardan olmayi kabul etmistir.

    Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler Allah'in kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya lâyik ve ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel ahlâkli teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve onlarin kalbini Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken halkin karsisina büyük bir zenginlikle çikarak onlari etkileme yoluna gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ibrahim görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kilinan Peygamberimiz Hz. Muhammed yasadiklari hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemislerdir.

    Peygamberlerin bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören insanlar hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadigi böyle bir maneviyati ve maddî ihtisami elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi henüz tanimayan insanlar ilk basta bu zenginligin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapisina karsi duyduklari merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini Islâma isindiran peygamberler böylece kisa sürede Allah'in izniyle büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir.

  4. #24
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    Hz.YÛNUS (a.s)

    Adi Kur'ân'da geçen peygamberlerden biri.

    Soyu Bünyamin vasitasiyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasitasiyla de ibrâhim (a.s)'a dayanmaktadir. Bazi alimlerin naklettigine göre isa (a.s) annesinin adiyla isa b. Meryem diye anildigi gibi Yûnus (a.s) da annesinin adiyla Yûnus b. Matta diye anilmaktadir. (ibn Sa'd Tabakatü'l-Kübra Beyrut 1957 I 55). Buhârî'nin verdigi bilgiye göre ise bu görüs yanlistir. Aslinda Matta Yûnus (a.s)'in annesinin degil babasinin adidir. Yani Yûnus (a.s) Yûnûs b. Matta diye anilinca babasinin adiyla anilmis olur (ez-Zebîdî Sahihi Buhârî Muhtasari Tecridi Sarih Tercemesi ve serhî trc: Kamil Miras Ankara 1971 IX 152).

    Yûnus (a.s)'in Ya'kub (a.s)'in torunlarindan oldugu Kur'ân'da söyle haber verilistir:

    "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettigimiz gibi sana da vahyettik. Nitekim ibrâhim'e ismail'e ishâk'a Yakub'a torunlarina isa'ya Eyyûb'a Yûnus'a Harûn'a Süleyman'a da vahyetmis ve Davud'a da Zebûr'u vermistik" (en-Nisâ 4/163).

    Bu âyette ifâde edildigi gibi isâ (a.s) Eyyûb (a.s) Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan Yakub (a.s)'in torunlarindandirlar.

    Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini askin bir sehrin halkina uyarici ve tevhide çagrici bir peygamber olarak gönderildigi Kur'ân'da söyle geçmektedir:

    "Ve onu yüz bin Insana ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat 37/147).

    O'nun peygamber olarak gönderildigi bu yerin Ninova sehri oldugu nakledilmistir. Ninova sehri Dicle nehrinin kiyisinda simdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydi. Bu beldenin Insanlari küfrün içinde bulunuyorlardi ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onlari küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara küfürlerinden dolayi tevbe etmelerini Yüce Allah'in varligina ve birbirine inanmalarini emretmek üzere gönderilmisti (ez-Zemahserî el-Kessâf Kahire t.y. V 126; et-Taberî Tarih Misir 1326 II 42).

    Yûnus (a.s)'in adi Kur'ân'in çesitli yerlerinde geçmekle berâber Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmistir. Kur'an'in onuncu sûresinin adi Yûnus sûresidir.

    Yûnus (a.s) milletini otuz üç yil Allah'a imân etmeye küfürden kurtulmaya davet etti tebligde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kisi ona imân etti (ibn Esir el-Kâmil Beyrut 1965 I 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi IX 152).

    Milletinin bu sekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi Yûnus (a.s)'in zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kizginligini ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkismasini söyle haber vermistir:

    "Zünnûn (Yûnus)'a gelince o öf keli bir halde geçip gitmisti. Bizim kendisini asla sikistirmayacagimizi zannetmisti. Nihâyet karanliklar içinde; "Senden baska hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ 21/87).

    Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmistir. Zünnûn balik sahibi demektir. Kur'ân'in baska bir yerinde de Yûnus (a.s) bu lakabla anilmistir:

    "Sen Rabbinin hükmünü sabirla bekle. Balik sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmisti" (el-Kalem 68/48).

    Hem bu âyette hem de yukaridaki âyette Yûnus (a.s)'in sabretmemesine Allah'in emri olmadan milletini terketmeye kalkismasina isâret edilmistir. Onun bu hali üzerine Yüce Allah söyle buyurmustu:

    "O halde peygamberlerden azim sahibi olanlarin sabrettigi gibi sen de sabret" (el-Ahkâf 46/35).

    Allah'in müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'in ayrilmaya kalkismasi iyi netice vermemisti. Ninova'dan ayrilmak için bir gemiye binmisti. Geminin batmaya yüz tutmasi üzerine hafiflemesi için yolculardan birinin suya atilmasi gerekti. Kimin suya atilacagini tesbit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da söyle haber verilmistir:

    "Gemide onlarla karsilikli Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat 37/141).

    isin daha acisi Yûnus (a.s) denize atildiktan sonra bir balik onu yutmustu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu söyle haber vermistir:

    "Yûnus (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrildigi için) kendisi kötülüklerken onu bir balik yuttu" (es-Saffat 37/142).

    Burada Yûnus (a.s) hatasini anlamis ve nefsini kinamaya baslamisti. Baligin karnindaki karanliklarda:

    "Senden baska ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksin yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ 21/87) diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya basladi. Bu sekilde imân ve inançla Allah'a siginmasi neticesinde Yüce Allah onu affetmisti (el-Maverdî en-Nuketu ve'l-Uyûnu Beyrut 1992 III 465 vd). Yûnus (a.s)'in duasinin kabul edildigi ve Allah tarafindan bagislandigi Kur'ân'da söyle dile getirilmistir:

    "Biz de onun duasini kabul ettik ve onu tasadan kurtardik. iste biz Insanlari böyle kurtaririz" (el-Enbiyâ 21/88).

    "Eger tesbih edenlerden olmasaydi (Insanlarin) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karninda kalirdi" (es-Saffat 37/143 144).

    Gücü her seye yeten Yüce Allah baligin karnindaki Yûnus (a.s)'i öldürmedi. Bir süre sonra balik onu agzi ile sahile birakmisti. Onun kurtulus ve daha sonraki hafi Kur'ân'da söyle haber verilmistir:

    "(Ama baligin karninda bizi andi tesbih etti) biz de onu hasta bir halde agaçsiz bos bir yere attik ve üzerine (gölge yapmasi için) kabak türünden bir agaç bitirdik" (es-Saffat 37/145 146).

    Yûnus (a.s)'in Allah tarafindan affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarilmasi Kur'ân'in baska bir yerinde dile getirilmistir:

    "Sen Rabb'inin hükmüne sabret balik sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o sikintidan yutkunarak (Allah'a) seslenmisti. Eger Rabb'inden ona bir nimet yetismeseydi yerilerek çiplak bir yere atilirdi. Fakat (böyle olmadi) Rabb'i onun duasini kabul etti de onu salihlerden kildi" (el-Kalem 68/8 49 50).

    Yûnus (a.s)'i bu sikintilardan kurtaran Yüce Allah onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarildilar. Onlarin tevbe edip hakka dönüslerini ifâde eden âyetin meâli söyledir:

    "inandilar biz de onlari bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat 37/148).

    Yûnus (a.s)'in milletinin bu sekilde tevbe etmeleri küfürden dönüp Allah'a inanmalari Allah tarafindan övülmüs methedilmistir:

    "Keske (azabi gördükten sonra) inanip da inanmasi kendisine fayda veren bir memleket olsaydi! (Azabi gördükten sonra inanmak hiç bir memlekete yarar saglamamistir). Yalniz Yûnus'un kavmi (azab henüz inmeden önce) inaninca dünya hayatinda onlardan rezillik azabini kaldirmis ve onlari bir süre daha yasatmistik" (Yûnus 10/98).

    Yûnus (a.s)'in faziletli bir Insan oldugu Yüce Allah tarafindan söyle haber verilmistir:

    "ismâil el-Yesa' Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm 6/86).

    Hz. Muhammed (s.a.v) de onu söyle övmüstür:

    "Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayirliyim derse yalan söylemistir" (Buhârî Tefsiru süre 6 4).

    Yûnus (a.s) da diger peygamberler gibi Insanlari küfrün serrinden nehyetmis ve Allah'a imân etmeye davet etmistir. inanan Insanlar için onun hayatindan alinacak çesitli ibretler vardir.

  5. #25
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    LOKMAN (LUKMAN) HEKIM

    Bir nebî veya velî oldugu ihtilâfli; ancak çogunlugun tercihine göre hakim bir sahsiyet.

    Kur'ân-i Kerîm'de Lokman adi iki yerde geçer (Lokman 31/1213). Kelime ayni zamanda Mekkî bir surenin adidir. Bu sûrenin nüzul sebebi Kureyslilerin Lokman'i Hz. Peygamber (s.a.s)'e sormalaridir.

    Lokman'in adi geçen iki ayetin meâli söyledir: "Andolsun Biz Lokman'a Allah'a sükretmesi için hikmet verdik. sükreden kimse ancak kendisi için sükretmis olur. Nankörlük eden ise bilsin ki Allah her seyden müstagnîdir övülmeye lâyik olandir. Lokman ogluna ögüt vererek. "Yavrum Allah'a es kosma dogrusu es kosmak büyük zulümdür" demisti " (Lokman 31/1213). Lokman'in adi içinde geçmese de onun ogluna ögütleri devam etmektedir. Ancak arada iki ayet içinde Yüce Allah Lokman'in ögüdündeki es kosmayi(sirk) tekit için ana-babaya iyi davranmak; yaradana sükür ana-babaya tesekkür etmesini bilmekle beraber; eger ana-baba Allah'a es kosmak üzere çocugunu körü körüne zorlarlarsa o çocugun onlara itaat etmemesi dünya islerinde onlarla güzelce geçinip Allah'a yönelen kimselerin yoluna uymasi gerektigini bildirmektedir (Lokman 31/1415). Lokman'in ögütleri söyle devam etmektedir: "Yavrum isledigin sey bir hardal tanesi agirliginca olsa da bir kayanin içinde göklerde veya yerde bulunsa da Allah onu getirip meydana kor. Dogrusu Allah Lâtif'dir haberdar'dir. Yavrum namazi kil iyiligi emret kötülükten vazgeçir ve basina gelene sabret; dogrusu bunlar azmedilmeye deger islerdir. Insanlari küçümseyip yüz çevirme yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah kendini begenip böbürlenen kimseyi hiç süphesiz ki sevmez. Yürüyüsünde ölçülü ol sesini de kis! Seslerin en çirkini süphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman 31/16-19).

    Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlasilmaktadir ki bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmistir. Böyle bir hikmete ulasan kimseye gereken o hikmete sükürdür. Aslinda Yüce Allah'in sükür de dahil hiç bir seye ihtiyaci yoktur. Ancak sükre ihtiyaci olan Insandir. Çünkü Allah sükredince nimetleri artirma vadinde bulunmustur (ibrâhim 14/7). Lokman üç kere "yavrum" veya "oglum" diye hitap ederek ogluna ögüt vermistir. Bunlardan ilkinde Allah'a es ortak kosmamasini ögütlemistir. Çünkü bu Allah'in hakkini baskasina vermek kullarin ve bütün varliklarin yaratanina olan bu haksizlikla onlarin haklarini çignemek basta Yüce Allah'in ikram ettigi serefli kildigi Insan olmak üzere bu varliklari esas yaratanindan baska fâni âciz güçsüz seylere yönelterek onlari tahkîr etmektir. Lokman ikinci "yavrum" hitabiyle baslayan ögüdünde Yüce Allah'in hardal tanesi kadar da olsa yapilan bütün iyilik ve kötülükleri gördügünü bildigini ve onlari ahirette degerlendirecegini anlatmistir. Nitekim Yüce Allah zerre miktar hayir-ser isleyenin karsiligini görecegini bildirmektedir (ez-Zilzâl 99/7-8). Lokman yine ogluna hitaben üçüncü ögüdünde onun namazi kilmasini iyiligi emredip kötülükten vazgeçirmesini basina gelene sabretmesini Insanlara böbürlenip kibirlenmemesini çalim satip ögünmemesini yürümesinde konusurken sesinde ölçülü olmasini tavsiye etmistir.

    Lokman hakkinda hadislerde de bazi bilgiler bulunmaktadir. En'âm suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey Allah'in Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?" dediklerinde Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandiginiz gibi degildir. O zulüm sirk demektir. Lokman'in ogluna nasihat ederken yavrum Allah'a sirk kosma. Zira sirk en büyük zulümdür dedigini isitmediniz mi?" cevabini vermistir (Sahîh-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Tercemesi IX 163). Lokman söyle derdi: "Yavrum ilmi âlimlere karsi böbürlenmek sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteris yapmak için ögrenme!" (Ahmed b. Hanbel I190). Bu anlatim ve devami baska bir rivayette söyle yer almaktadir: "...Ginâ göstererek ve cehalete düserek ilmi terketme! Yavrum meclisleri ihmal etme! Allah'i anan bir topluluk gördügünde onlarla otur. Eger âlimsen ilmin isine yarar; cahilsen onlar sana ögretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder onlarla beraber sana da ulasir. Allah'i anmayan bir lopluluk gördügünde onlarla oturma. Eger âlimsen ilminin sana bir yarari olmaz; cahilsen onlar seni saptirirlar. Allah onlari azabina düçar kilar sana da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî Mukaddime 34). Yine bir hadis-i serifde ilim-hikmet hakkinda söyle denilmektedir: "Hakîm Lokman ogluna su tavsiyede bulunmustur. Yavrum âlimlerin yaninda otur ve dizlerinle onlara çok yaklas. Çünkü Allah gökten indirdigi yagmurla ölü topragi dirilttigi gibi kalbleri hikmet nûruyla diriltir"(Muvatta ilim 1). Lokman hakkinda baska bir hadis de söyledir: "Hakim Lokman söyle derdi: süphesiz Allah bir seyi emânet aldigi zaman onu korur" (Ahmed b. Hanbel II 87).

    Bu hadislerin meselâ zulüm hikmet ilim gibi konularda Kur'ân-i Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabitali oldugu görülmektedir.

    Lokman'in kim oldugu konusunda çesitli görüsler vardir. ibn ishak'a göre Lokman'in nesebi [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kusakda Hz ibrahim (a.s)'in babasi Âzer'e ulasir. Vâkidî Lokman'in isrâilogullari kadisi Eyle ve Medyen taraflarinda yasayan Eyle'de ölen bir kimse oldugunu zikreder. ikrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim oldugunda âlimlerin ittifaki vardir (Sahih-i Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi IX 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman ibn Bâûra Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise Hz. Eyyub (a.s)'in kizkardesinin veya teyzesinin oglu idi. Uzun müddet yasadi. Hz. Davud'a yetisti ve ondan ilim aldi. Sanat sahibi idi. Bir nebî oldugunu söyleyenler de oldu. ibn Rüsd Tehâfüt'ünde söyledigi gibi her nebî hakîmdir fakat her hakim nebî degildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istedigine verir. Kime de hikmet verilmisse ona büyük hayir lütfedilmistir. Dolayisiyle o kimsenin ilmen amelen bunun sükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söylenmistir (Elmalili Hamdi Yazir Hak Dini Kur'an Dili IX 3842-3843).

    Lokman Islâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok bahsedilen bir sahsiyet idi. Yahudi ve Hristiyan kutsal kitaplarinda adi geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habesli bir köle oldugu da belirtilmistir (S.G.F. Brandon A Dictionary of Comparative Religion London 1970 s. 414).

    Eski Arap geleneginde cahiliyye devri Insanlari bu zata Lukmânü'l-Muammer diyorlardi. Onun yedi kartalin ömrü kadar uzun yasadigina inanilirdi. Ebû Hâtim es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adli eserinde Lokman Hizir'dan sonra uzun yasayan ikinci sahsiyet olarak yer alir. Yedi kartal ömrü bes yüz altmis yil yapsa da çesitli rivayetlerde onun bin hatta üç bin-üç bin bes yüz yil yasadigi bile ileri sürülmüstür. Lokman'a Nâbiga'nin siirlerinde bile rastlanir. Cahiliyye geleneginde Lokman ayni zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmisti. Bütün bunlar arasinda Lokman Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârligi dolayisiyla kuraklik cezasi verildiginde onun da dahil oldugu bazi kimseler yagmur için dua etmek üzere Mekke'ye giderler. Ancak Âdlilar orada zevk ve safâya dalip esas vazifelerini unuturlar. Hatirlatildiginda da birisi siyah bir bulut isteyiverir. Âd kabilesinin mahvi bu bulutla olur. Aslinda onlarin cezalandirilmalari Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayisiyladir. Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'in adi geçmez (Bernhard Heller iA. "Lokman " maddesi).

    Lokman Kur'ân-i Kerîm'de yer aldiktan sonra Arapça darb-i mesel ve hikmet kitaplarindan Kasasul-Enbiyalara kadar bir çok eserlerde yer aldi. Sa'lebî (ö. 427/1035) Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kur'ân'daki anlatimi baska rivayetlerle genisletir. O Lokman'in kim oldugu konusunda yukaridaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun uzun dudakli siyahî bir köle oldugu yolundaki rivayetlerini de bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde Insanlardan Sudan'dan çikmis üç hayirli kimse arasinda Bilâl (Habesli ?) Hz. Ömer (r.a)'in kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'in Misir'a yakin Nubya tarafindan) yer veren rivayeti de almaktadir. O Lokman'in Habes'li bir marangoz bir terzi oldugu konusundaki iddialari da aktardiktan sonra âlimlerin onun hakim olup nebî olmadiginda ittifak ettiklerini bu konuda ikrime'nin farkli görüse sahip oldugunu (bazilarina göre Lokman'in nebîlik ile hakimlikten birini tercihte serbest birakildigi onun hikmeti seçtigini) belirtmektedir. O ayrica Lokman'in nebî olmadigi; Allah'in çok tefekkür iyi yakin ile takvâ ehli kildigi bir kul oldugu; onun Allah'i Allah'in da onu sevdigi ona hikmet lütfettigini açiklayan bir hadis de nakleder (Sa'lebi Arâisul-Mecâlis 312).

    Sa'lebî Lokman'in dünyada sikinti çekenin refahtakinden hayirli oldugunu; dünyayi ahirete tercih edenin dünyada da ahirette de kaybedecegini; malin sihhat nimetin nefis temizligi gibi olmadigini; dogru söz emaneti yerine teslim ve bos yere konusmayi terkin hikmeti dogurdugunu söyledigini nakleder. Yine onun nakline göre Lokman ogluna söyle dedi:

    "Dünya derin bir denizdir. Çoklari onda bogulmustur. O denizde senin gemin Allah'dan takvâ olsun. Binegin Allah'a imanin ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun; tamamen kurtulacagini da sanmam. Yavrum Insanlar ibadet ve taatte her gün noksanlastiklari halde nasil olur da vadolunduklarindan korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al ona kapilma bu ahiretine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme yoksa Insanlara yük olursun. Oruç tut bu sehvetini keser. Seni namazdan alikoyan orucu tutma çünkü Allah'in katinda namaz oruçtan daha büyüktür... Yavrum! iyiligi ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasinda dostluk olmadigi gibi; iyi ile kötü arasinda da dostluk olmaz. Çekismeyi seven hakarete ugrar kötülük olan yerlere giden töhmet altinda kalir kötülüge yaklasan kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pisman olur. Yavrum! iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin olasin. Kalbin günah lekeleriyle dolu oldugu halde Insanlara Allah'dan korkuyormussun gibi görünme. Yavrum âlimlerle bir arada bulun ve onlarin dizinin dibinden ayrilma; fakat onlarla tartismaya da girme yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara bir sey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara bikkinlik verme yoksa senden usanirlar. Yavrum! her seyi arkani dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklasma! Zira bu basîreti azaltir ve akli zayiflatir. Yavrum küçükken edepli olursan büyüdügünde faydasini görürsün! Yavrum yolculuga çiktiginda onu çekip götürebilecegin bir yerde olmadikça hayvanindan emin olma; çünkü onun sirti çabuk yagir olur ve bu hakimlerin islerinden degildir. Gidecegin yere yaklastiginda da hayvanindan in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuga çikmaktan sakin! Sana gecenin yarisina kadar dinlenip gece yarisindan sonra yola çikmani tavsiye ederim. Sefere çikarken yanina kilicini mest'ini sarigini elbiseni su kabini igne ve ipligini biz'ini (saraç ignesi) al! Ayrica yaninda sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur. Arkadaslarinla Allah'a isyanin disindaki hususlarda uyum sagla ve onlara vefâ göster! Yavrum kanaatkâr görünmekten sakin zira bu tavrin sana gündüzleri söhret geceleri ise süphe getirir. Yavrum kendini unutup da Insanlara iyiligi emretme! Yoksa senin durumun Insanlara isik verdigi halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer! Yavrum küçük isleri umursamazlik etme! Çünkü küçük yarin büyüge dönüsür. Yavrum yalan söylemekten sakin! Çünkü yalan dînini ifsat eder Insanlarin yaninda mürüvvetini noksanlastirir ve bu durumda da utanma duygun yok olur; degerin düser makam ve mevkiin elden gider; küçümsenirsin konustugun zaman sözün dinlenmez söyledigine itibar edilemez. Bu duruma düsüldügünde de yasamanin zevki kalmaz! Yavrum kötü huydan sikinti vermekten sabirsizliktan sakin! Bu hasletler karsisinda hiç bir arkadasin sana dürüst davranmaz ve seninle aralarinda dâima bir mesafe birakirlar. isini sev; sik sik karsilastigin olaylar karsisinda sabret! Insanlara karsi güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan herkese güler yüz gösteren ve bunu yayginlastiran iyiler yaninda nasîbini alir; ona karsi iyi kimseler sevgi besler kötüler de ondan uzaklasir. Yavrum gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle mesgul etme. Aç gözlülükten sakin. Takdire riza göster. Allah tarafindan sana verilene kanaat et ki hayatin güzellessin gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasin. Eger dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen Insanlarin ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulunduklari mertebeye ulastiran sey Insanlarin ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir. Yavrum dünya hayati kisadir. Senin oradaki ömrün ise daha da kisadir. Bu kisa ömrün de daha az bir kismi geride kalmistir. Yavrum iyiligi ehline yap ehil olmayana iyilik yapma; yoksa o dünyada bosa gider ahirette de sevabindan mahrum olursun. iktisatli ol savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarilma israfa varacak sekilde de onu dagitma! Yavrum hikmete saril ki onunla ikram göresin onu yücelt ki sen de üstün tutulasin. Hikmet ahlâkinin en üstünü Allah (c.c)'in dinidir. Yavrum hasedçinin üç belirgin özelligi vardir: Giyabinda dostunu çekistirir yaninda oldugu zaman ona yaltaklanir o bir musibete duçar oldugunda da ona sevinir" (Sa'lebî a.g.e. 313-315).

    Lokman'la ilgili olarak sadece ogluna ögütler hikmetli sözler atasözleri (emsâl durub-i emsâl) degil kissalar da nakledildi. Bunlardan Lokman'in bir köle olarak birisine takdim edildiginde. o diger kölelerin incirleri onun yedigini ileri sürerek efendilerini kandirmak istedikleri zaman hep beraber sicak su içmelerini tavsiye eder. Efendileri öyle yapar sonunda Lokman yalniz su kusarken digerleri incir artiklarini su ile çikarmaya baslarlar. Bir gün efendisi gelen misafiri için Lokman'a en iyi ne varsa onu ikram etmesini söyler. O da koyun dili ve yüregi getirir. Bir baska gün yine misafir için bu defa en kötü ne varsa onu çikarmasini söylediginde ayni seyleri verdigini görünce sebebini sorar. Lokman iyi bir dil ve yürekten daha iyi bir sey olmadigi gibi kötü bir dil ve yürekten de daha kötü bir sey bulunmadigi cevabini verir (Sa'lebî ayni yer).

    Lokman'a bu kissalar dolayisiyla Araplar'in Ezop'u (Aesopos) denilmis Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir çok nükteler Lokman'a isnat olunmustur. Batili yazarlar Lokman'la ilgili kissalarin sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya edildigini ileri sürerler. Bu konuda karsilastirmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman hakîm hatta peygamber bir kimse olarak taninirken; sonraki devrede artik köle marangoz haline sokuldugunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam Ahikar Ezopla ayni görülmüstür. Bileam Kitab-i Mukaddes'te geçer. Müfessirler seceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih seklinde geçen bu zatin ibrani dilinde "bala" Arapça "Lakama" kökleri ayni yutmak anlamina geldigi için Kitab-i Mukaddes'teki karsiliginin Bileam oldugu kanaatine ulasmislardir (Bileam için bk. Sa'lebî 209 vd.). Lokman Bileam midir tartismasinda buna olumlu bakanlar yaninda karsi çikanlar; Lokman Kur'ân ve önceki gelenekte saygi duyulan; Bileâm Kitab-i Mukaddes ve Aggada'da nefret edilen bir kimsedir demektedirler (bk. Belâm). Lokman'i Roma'li Ahikar veya Yunan'in Ezop'una benzetenler onlarin sözlerinin veya onlarla ilgili anlatimlarin benzerliklerine dayanmaktadirlar (Bernhard-N.A. Stillman"Lokman" Encyclopedia of islam Leiden 1978 IV 813).

  6. #26
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    HZ. ÜZEYR (a.s)

    israilogullarina (Yahudilere) göre meshur bir peygamber olan Üzeyr (a.s)'in adi Kur'an-i Kerîm'de geçmektedir. Fakat Islâm'a göre onun peygamber olup olmadigi hususunda ihtilaf vardir.

    Üzeyr (a.s)'in adi hakkinda da alimlerin farkli yorumlari vardir. Bazi alimlere göre onun adi Arapça bir isimdir. Diger bazi alimlere göre ise Üzeyr kelimesi Arapça degil ibranicedir (el-Ukberî imlau ma menne bihi'r Rahman Misir 1961 II 7).

    ibranice'de Üzeyr kelimesinin karsiligi "Azra"dir. Tevrat'in bu dildeki nüshasinda böyle geçmektedir (Biblio Hobraica nsr. Rud. Kittel Stuttgart1952; Esra VII1; Nehemio VIII13).

    Üzeyr (a.s) Harun Peygamber'in neslinden gelmektedir (es-Sa'lebî el-Arais Misir 1951 344).

    Üzeyr (a.s)'in adi Kur'an-i Kerîm'de bir yerde geçmektedir: "Yahudiler. 'Üzeyr Allah'in ogludur; dediler. Hristiyanlar da: Mesih Allah'in ogludur' dediler. Bu onlarin agizlariyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden inkâr etmis(olan müsrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onlari kahretsin nasil da (haktan batila) çevriliyorlar!.. Hahamlarini ve rahiplerini Allah'tan ayri rehber edindiler Meryem oglu Mesîh'i de. Oysa kendilerine yalniz tek Tanri olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmisti. Ondan baska ilâh yoktur. O onlarin ortak kostuklari seylerden münezzehtir" (et-Tevbe 9/30 31).

    Burada söz konusu olan Üzeyr (a.s) hakkinda çesitli rivâyetler vardir. En meshuru ibn Abbas'in rivâyetidir. Buna göre Yüce Allah isrâil ogullarinin elinde bulunan Tevrat'i onlardan aldi. Tevratin içinde bulundugu sandigi kaybettiler. Ayni zamanda Tevrat zihinlerinden de silindi. israil ogullari buna çok üzüldüler. Bilhassa Üzeyr (a.s) Allah'a çok ibâdet etti; O'na yalvarip yakardi. Allah'tan inen bir nur onun kalbine girdi. Unutmus oldugu Tevrat'i hatirladi. Ondan sonra Tevrat'i yeniden israil ogullarina ögretti. Daha sonra Tevrat'in içinde bulundugu sandik bulundu. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'in ögrettiginin aslina uygun oldugunu gördüler. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'i çok sevdiler. Fakat bu hususta asiri gittiler. "O olsa olsa Allah'in ogludur" dediler (ibn Cerir et-Taberî Camiu'l-Beyân Misir1951 X111). Bu âyetler onlarin bu hususta asiri gitmelerini ve Hristiyanlarin da isâ (a.s) Allah'in ogludur diye söylemelerini reddetme mahiyetinde nazil olmustur. Onlarin bu sözlerinin batil oldugu anlatilmis ve Yüce Allah'in onlarin bu iddialarindan münezzeh oldugu ifâde edilmistir (el-Beydâvî Envaru't-Tenzîl ve Esraru't Te'vîl Misir 1955 I 196).

    Yahudilerin bu hususta asiri gitmeleri Kur'an'in baska yerlerinde de tenkid edilmistir. "Vay haline o kimselerin ki Kitabi elleriyle yazip az bir paraya satmak için "Bu Allah'in katindandir. " derler. Ellerinin yazarligindan ötürü vay haline onlarin! Kazandiklarindan ötürü vay haline onlarin!" (el-Bakara 2/79) mealindeki âyette Yahudiler kasdedilmektedir. Onlarin Tevrat'i tahrif ettikleri ondan sonra kendileri tarafindan yazilan bir kitabi Allah'in kitabi diye tanitmalari söz konusudur. Onlar bu sekilde kitab yazmislar Allah'in kelâmi olarak ileri sürmüsler ve bununla menfaat ile nüfûz saglamaya çalismislardir. Bu âyette onlarin bu yaptiklari tenkid edilmektedir (Muhammed Ali es-Sâbûnî Safvetu't-Tefâsir istanbul 1987 I 71 vd).

    Asagidaki âyette de Yahudilerin bu durumu tenkid edilmistir:

    "Onlardan bir grup okuduklarini kitaptan sanasiniz diye kitabi okurken dillerini egip bükerler. Halbuki okuduklari kitaptan degildir. Söyledikleri Allah katindan olmadigi halde "Bu Allah katindandir. " derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar" (Âlu imran 3/78).

    ibn Abbas (r.a)'dan nakledildigine göre bu ayette de Yahudiler kasdedilmektedir. Buna göre onlar Allah'in kelâmini kaybetmisler. Kendi uydurduklarini Allah'in kelami olarak tanitmaya çalismislar. Onlarin bu yaptiklari yalan ve uydurmadir (ez-Zemahserî el-Kessâf Kahire1977 I 182 vd.).

    Üzeyr (a.s) ile ilgili bulundugu söylenen diger bir ayet de söyledir;

    "Yahut görmedin mi o kimseyi ki evlerinin çatilari duvarlari üzerine çökmüs (yikik dökük olmus) issiz bir kasabaya ugradi. "Ölümünden sonra Allah bunlari nasil diriltir acaba!" dedi. Hemen Allah onu öldürdü yüz sene sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldin burada?" dedi. "Bir gün yahut bir kaç saat" dedi. Allah ona: "Bilakis yüz sene kaldin. Yiyecegine ve içecegine bak henüz bozulmamistir. Bir de esegine bak. Seni Insanlar için bir âyet (ibret isâreti) kilalim diye (yüz sene ölü tuttuk sonra tekrar dirilttik). simdi sen kemiklere bak onlari nasil birbiri üstüne koyuyor sonra ona nasil et giydiriyoruz. " dedi. Durum kendisince anlasilinca "süphesiz Allah'in her seye kadir oldugunu bilmeliyim" dedi (el-Bakara 2/259).

    Bu ayette söz konusu olan zatin kim oldugu hususunda çesitli rivâyetler vardir. Fakat alimlerin ekseriyetine göre bu zat Üzeyr (a.s)'dir (el-Beydâvî Envaru't-Tenzîl I 57).

    Hz. Muhammed (s.a.s) Üzeyr (a.s)'in peygamber olup olmadigi hususunda söyle buyurmustur: "Bilmiyorum Üzeyr peygamber midir degil midir?" (Ali Nasif et-Tâc III 302). Bundan dolayi Islâm inancinda Üzeyr (a.s)'in peygamberligi ihtilafli kabul edilmistir.

    Peygamber olsun veya olmasin Üzeyr (a.s) Allah'a tam manasiyla inanmis kamil imân sahibi olan bir zatti. Hayati boyunca Allah'in rizasini kazanmak için serden kaçmis hayra kosmustur. Çevresindeki Insanlari da bu sekilde inanmaya ve Allah'in emir ile yasaklarina riâyet etmeye davet etmistir.

  7. #27
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    Hz. ZEKERIYYA (a.s)

    Kur'ân'da adi gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadir. Kur'ân'da anilan duâlarindan (Meryem 16/6) anlasildigina göre soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadir (el-Kurtubî Ahkâmu'l-Kur'ân Kahire 1967 XI 82; er-Razî Mefâtihu'l-Gayb Misir 1937 V 769).

    Zekeriyya (a.s) isrâilogullarinin peygamberi oldugu gibi ayni zamanda onlarin bilgini reisi ve müsaviri yani danismani idi (es-Sa'l-ebî el-Arais 1951 372).

    Onun hakkinda çesitli âyet ve hadisler vardir. Ebû Hureyre'nin naklettigine göre Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel el-Müsned Misir 1954 II 405) diyerek O'nun elinin emegi ile geçinen bir sanat ehli oldugunu haber vermistir.

    Zekeriyya (a.s)'in hanimi isa (a.s)'in annesi Meryem'in teyzesi isâ idi. Zekeriyya (a.s) da Meryem'e bakmakla mesgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmisti. O'nun odasina her girdiginde yaninda kis mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kis meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s) "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" diye sorunca Meryem "Allah tarafindandir." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî Ahkâmu'/-Kur'ân IV 69 vd).

    Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yaninda böyle yaz mevsiminde kis meyvesini ve kis mevsiminde de yaz meyvesini görünce Meryem'e bu nimetleri veren buna gücü yeten yüce Allah esimin yasi geldigi halde bize hayirli bir evlat verebilir seklinde düsündü ve hayirli bir evladin olmasi için Allah'a gizlice söyle dua etti:

    "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayifladi saçlarim agardi Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayi herhangi bir seyden mahrum kalmadim. Dogrusu benden sonra yerime geçecek yakinlarimin iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karim da kisirdir. Katindan bana bir ogul bagisla ki bana ve Yâkub ogullarina mirasçi olsun! Rabbim! O'nun senin rizani kazanmasini da sagla!" (Meryem19/456)

    "Ya Rabbi! Bana kendi katindan temiz bir soy bahset!" (Âlu imrân 3/38)

    "Rabbim! Beni tek basima birakma! Sen varislerin en hayirlisisin" (el-Enbiyâ 21/89).

    Gücü her seye yeten Yüce Allah Zekeriyya (a.s)'in duâsini kabul etti ve O'na bir erkek evlad verecegini müjdeledi:

    "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oglani müjdeliyoruz. Bu adi daha önce kimseye vermemistik" (Meryem 19/7).

    "Mihrabda namaz kilmaya durdugu sirada hemen melekler ona söyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adli çocugu müjdeliyor. O Allah'tan gelen bir kelimeyi (isâ'yi) tasdik edecek milletinin efendisi olacak nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktir" (Âlu imrân 3/39).

    Zekeriyya (a.s) Allah'in verdigi bu müjdeye sasti hayret etti. Çünkü kendisi de hanimi da hayli yasli idiler. "Rabbim! Karim kisir ben de son derece kocamisken nasil oglum olabilir?" (Meryem 19/8) diyerek bu ilginç müjde karsisinda hayretini dile getirdi.

    Yüce Allah ona söyle cevap verdi:

    "Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydir. Nitekim sen yokken daha önce seni yaratmistim" (Meryem 19/9).

    Kur'ân'in baska bir yerinde bu durum söyle haber verilmistir:

    "Zekeriyya'nin duasini kabul edip kendisine Yahya yi bahsetmis esini de dogum yapacak hale getirmistik. Dogrusu onlar iyi islerde yarisiyorlar korkarak ve umarak bize yalvariyorlardi. Bize karsi gönülden saygi duyuyorlardi" (el-Enbiya 21/90).

    Yüce Allah'in bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s)

    "Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var dedi" (Meryem 19/10). Allah ona su cevabi verdi:

    "Alâmetin; üç gün isaretten baska sekilde Insanlarla konusmamandir. Rabbini çok an aksam sabah hamdet!" (Âlu imrân 3/41).

    Gün oldu Zekeriyya (a.s)'in nutku tutuldu. Mihrabdan çikti ve milletine: "Sabah-aksam Allah'i tesbih edin! diye isârette bulundu" (Meryem 19/11).

    Zamani gelince Zekeriyya (a.s)'in oglu Yahya (a.s) dünyaya geldi.

    Yukarida görüldügü gibi Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çogu dua mahiyetindedir. O çok dua eden Allah'in emir ve yasaklarina riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yasayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ Yahyâ isa ve ilyas'a da (yol göstermistik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm 6/85) diyerek onu sahit peygamberlerle birlikte anmistir.

    Zekeriyya (a.s) bu sekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima Insanlari Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye cagirdi. fakat azmis olan küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler onu sehid ettiler (Taberî et-Tarih Misir 1326 II 16; Ahmet Cevdet Pasa Kisus-r Enbiyâ istanbul 1966 I 41).

  8. #28
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow


    Hz. YAHYA (a.s)
    Kur'an'da adi geçen peygamberlerden biri. Yüce Allah tarafindan Kur'an'da: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oglani müjdeliyoruz. Bu adi daha önce kimseye vermemistik" (Meryem 19/7) ayeti ile haber verildigine göre; Yahya (a.s.) Zekeriya (a.s)'in oglu idi. Kendisine Yahya adi da Allah tarafindan verilmisti.

    Yahya (a.s)'nin yüzü güzel kaslari çatik saçlari seyrek burnu uzun sesi ince ve parmaklari kisa idi. O isâ (a.s)'dan alti ay önce dünyaya gelmisti. Yani Isâ (a.s)'dan alti ay büyüktü. Dolayisiyla Musa (a.s)'nin seraitiyle amel eden peygamberlerin sonuncusuydu.

    Daha küçük yasta iken kendisine hikmet verilmisti. Yasiti olan çocuklar kendisine: "Ey Yahya! Bizimle gel oynayalim" dedikleri zaman:

    "Ben oyun için yaratilmadim" derdi (es-Sa'lebî el-Arais Misir 1951 375 vd.).

    Onun küçüklügünden itibaren böyle temiz saygili ve ibâdet ehli oldugu Kur'an'da söyle haber verilmistir:

    "(Ona çocuklugunda): Ey Yahyâ! Kitabi kuvvetle tut! (dedik). Henüz çocuk iken ona hikmet'i verdik (Tevrat'i ögrettik). Tarafimizdan (ona) bir kalb yumusakligi ve (günahlardan) temizlik (verdik). O çok muttaki idi. Anasina ve babasina itaatli idi bir serkes ve asi degildi. Dünyaya getirildigi günde ölecegi gün de diri olarak (kabrinden) kaldirilacagi gün de ona selâm olsun!" (Meryem 19/12 13 14 15).

    Bu ayetlerde görüldügü gibi Yüce Allah Yahya (a.s)'nin çesitli güzel vasiflarini haber vermis ve onu selamla anmistir. Bu onun dogdugunda vefat ettiginde ve ahiret gününde Allah'in himâyesinde bulundugunu ifâde etmektedir. Her Insanin basina gelecegi kesin olan bu üç yalnizlik ve korku günlerinde Allah'in selâm ve esenligi içinde olmak ne büyük bir bahtiyarliktir. Bu üç durumda Allah'in himayesinde bulunmak bir nevi devamli bir sekilde Allah'in himayesinde bulunmak demektir (Muhammed Ali es-Sabûnî Safvetu't-Tefâsîr istanbul 1987 II 213).

    Yahya (a.s) Allah'in emrettigi gibi kitabi kuvvetle tuttu. Önce Tevrat'a ve daha sonra incil'e uygun hareket etti. Bu mukaddes kitaplarin hükümlerinin milleti tarafindan yasanmasi için çalisti. Hz. Muhammed (s.a.v) onun bu mücâdelesi hakkinda söyle buyurdu:

    "Yüce Allah Zekeriyya (a.s)'nin oglu Yahya (a.s) ya hem kendisi amel etmek hem de amel etmeleri için israil ogullarina emretmek üzere bes kelime emretmisti. Kendisi bu hususta biraz agir ve yavas davraninca isâ (a.s) ona:

    -Sen hem kendin amel etmek hem de amel etmelerini isrâil ogullarina emretmek üzere bes kelime ile emrolunmustun. Bunu israil ogullarina ya sen teblig edersin ya da ben teblig ederim deyince Yahya (a.s):

    -Ey kardesim! Sen bu vazifeyi yerine getirmekte beni geçersen ben azaba ugramamdan veyâ yere batirilmamdan korkarim dedi ve hemen isrâil ogullarini Beytü'l-Makdis'te topladi. Beytü'l-Makdis israil ogullari ile doldu. Yahya (a.s) yüksek bir yere oturarak Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra söyle dedi:

    -Yüce Allah bana hem kendim amel edeyim hem de amel etmenizi size emredeyim diye bes kelime emretti. Onlarin ilki Allah'a hiç bir seyi serik kosmaksizin O'na ibâdet etmenizdir. Bunun misâli öz mali olan altin veya gümüsle bir köle satin alip çalistiran bir adama benzer ki köle çalismasinin kazancini efendisinden baskasina ödüyordur. Hanginiz kölesinin böyle davranmasina sevinir razi olur? Hiç kuskusuz sizi yüce Allah yaratti ve rizkinizi vermektedir. Öyle ise Allah'â hiç bir seyi serik kosmaksizin ibâdet ediniz.

    Allah namaz kilmanizi size emretti. Namaza durdugunuzda yüzünüzü saga sola çevirmeyiniz. süphe yok ki Yüce Allah kulu yüzünü baska tarafa çevirmedikçe hep ona yöneliktir.

    Allah size oruc'u emretti. Bunun misâli yaninda misk kesesi oldugu halde bir topluluk içinde bulunan ve hepsi ondaki misk kokusunu duyan bir kimseye benzer. Hiç süphesiz oruçlunun agzinin kokusu Allah'in katinda misk kokusundan daha güzeldir.

    Allah size sadakayi emretti. Bunun misâli düsmanin esir edip elini boynuna bagladiklari ve boynunu vurmak üzere yaklastirdiklari bir kimseye benzer ki o "canimi elinizden kurtarmak için size bir fidye kurtulmalik versem olmaz mi?" diyerek kendisini onlardan kurtarincaya kadar az çok kurtulmalik akçesi öder durur.

    Allah size Allah'i çok zikretmenizi anmanizi da emretti. Bunun misâli düsmanin süratle kendisini takib ettigi bir kimseye benzer ki saglam bir kaleye gelip onun içine siginmistir. iîte kul da Allah'i zikir ile mesgul oldukça seytandan böyle korunur" (et-Tirmizî es-Sünen el-Emsâl 3; Ahmed b. Hanbel el-Müsned IV 202).

    Bu hadiste görüldügü gibi tevhid inanci namaz oruç zekât ve zikir gibi ibâdetler yalniz Hz. Muhammed (s.a.v)'in ümmetine mahsus ibâdetler degildir. Daha önceki peygamberlerin de ümmetlerine emrettigi ibâdetlerdir.

    Yahya (a.s)'da babasi Zekeriyya (a.s) gibi milleti tarafindan sehid edildi (Elmalili Muhammed Hamdi Yazir Hak Dini Kur'an Dili istanbul 1971 I 421).

  9. #29
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Arrow



    Hz. ISA (a.s)

    Kur'an-i Kerîm'de adi geçen ve Israilogullarina gönderilen peygamberlerden. Hz. isa (a.s) batili tarihçilere göre miladi yildan dört veya bes sene kadar önce dogmustur.

    Yine batili tarihçilere göre Hz. isa (a.s) Romalilarin elinde bulunan Yahudiye'de Romalilardan Tiberius iktidari döneminde otuz yaslarina dogru peygamberligini Insanlara bildirdi. Önce Celile'de sonra Kudüs'te Insanlari hak dine davet etti. Yahudilerin dinini ikmal onlarin dine kattiklarini düzeltmek için gönderilen Hz. isa (a.s) kendisine indirilen incil adli kutsal kitapta bunu söyle anlatir: "Ben yok etmege degil tamamlamaya geldim." Hz. isa (a.s) yahudilerin tahrif ettigi Eski Ahid'i onlarin anlayisindan kurtarmaya Hz. Musa (a.s)'in getirdigi akideyi yerlestirmeye ve yahudilere daha önce bildirilen zahmetli bazi ilahi kanunlari hafifletmeye çalisti.

    Memleketi Celile'de Genaseret gölü kiyisinda ilk vaaz ve tebliglerini bildiren Hz. isa daha sonra Kudüs'e gitti. Yahudiler Hz. isa'yi dönemin Romali Kudüs valisi Pontus Pilatus'a sikayet ettiler. Havarilerin içinde Yahuda isimli birisi Hz. isa'ya ihanet etti ve Hristiyanlarin inancina göre Hz. isa çarmiha gerilerek öldürüldü. Kur'an-i Kerîm'de ise hadise söyle anlatilmaktadir: "Halbuki onlar isa'yi öldürmediler ve asmadilar. Fakat kendilerine bir benzetme yapildi" (en-Nisa 4/156). Rivayete göre Hz. isa'ya ihanet eden Yahuda Romalilar tarafindan isa (a.s.) zannedilerek asilmistir.

    isa (a.s); orta boylu kirmiziya çalar beyaz benizli daginik düz saçli idi. Saçini uzatir omuzlari arasina salardi. Genis gögüslü küçük yüzlü çok benli idi: Sirtina yün elbise ayagina agaç kabugundan yapilmis sandal giyer çogu zaman da yalinayak yürürdü.

    Kendisinin geceleri varip barinacagi bir evi ev esyasi ve zevcesi yoktu. Hiç bir seyi yarin için biriktirip saklamazdi. isa (a.s) dünyadan yüz çevirir ahireti özler Allah'a ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede günes batarsa orada konaklar iki ayaginin üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi (M. Asim Köksal Peygamberler Tarihi II. 334 335). isa (a.s) göge kaldirildigi zaman yün bir kaftan bit çift mesti bir de deri dagarciktan baska bir sey birakmamisti (Abdurrezzak Musannef XI 309).

    Kur'an-i Kerîm'e göre Hz. isa (a.s)'in annesi Hz. Meryem'dir. Meryem (a.s) yine Kur'an'da ismi geçen dört seçkin aileden biri olan imrân ailesinden idi. Hz. Meryem Zekeriya (a.s)'in korumasi ve gözetim altindaydi. Meryem Beytü'l-Makdis'te dogu tarafta özel bir bölmeye yerlestirilmisti. Zekeriya (a.s) Meryem'in yanina geldikçe orada rizkini ve yiyecegini hazir görürdü. Hz. Meryem Beytü'l Makdis'te zikirle ibadetle hayatini geçiriyordu. iste bu sirada Allah ona bir beser sûretiyle Cebrail'i gönderdi. bu durum Kur'an-i Kerim'de su sekilde anlatilir: "Meryem dedi ki; ben senden Rahman'a siginirim. Eger O'ndan korkuyorsan bana dokunma! O da ben temiz bir oglan bagislamak için Rabbinin sana gönderdigi elçiden baskasi degilim dedi. Meryem; bana bir Insan temas etmemisken ben kötü kadin olmadigim halde nasil oglum olabilir? dedi. Cebrail bu böyledir; çünkü Rabbin "bu bana kolaydir onu Insanlar için bir mucize ve katimizdan da bir rahmet kilacagiz" diyor dedi. is olup bitti. Böylece Meryem isa'ya gebe kalarak bir köseye çekildi. Dogum sancilari basladi ve basina gelen bu hadiseden dolayi çok üzülerek keske bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim dedi" (Meryem 19/1 8-23).

    Cebrail Meryem (a.s)'e babasiz doguracagi çocugun özelliklerini ve mücadelesini haber vermis Meryem'i teselli etmis ve ayrilip gitmisti. Hz. Meryem'in kendisini Allah'a ibadete verdigini ve onun tertemiz bir kadin oldugunu bilenler de bilmeyenler de bu duruma hayret etmis ve dogumun bu sekilde nasil olabilecegi tartismasina girmislerdi. Hz. Meryem ise olayi çocuga sormalarini isaret etmisti. Fakat "Onlar biz besikteki çocukla nasil konusabiliriz? dediler. Çocuk ben süphesiz Allah'in kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yapti. Nerede olursam olayim beni mübarek kildi. Yasadigim sürece namaz kilmami ve zekât vermemi anneme iyi davranmami emretti. Beni bedbaht bir zorba kilmadi. Dogdugum gün de ölecegim gün de dirilecegim gün de bana selâm olsun dedi" (Meryem 19/23-33).

    isa (a.s)'in babasiz olarak mucizevî bir sekilde dogusu Allah'in dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katinda olus itibariyle Adem (a.s) ile isa (a.s) arasinda fark yoktu. Nitekim ayet-i kerimede durum su sekilde izah edilir: "Gerçekten isa'nin babasiz dünyaya gelis hâli de Allah katinda Adem'in hâli gibidir. Allah Âdem'i topraktan yaratti sonra da ona ol dedi; o da hemen (Insan) oluverdi" (Âlu imrân 3/59).

    isa (a.s) otuz yasinda iken peygamberlik görevi aldiginda hemen israilogullarina durumu bildirdi. isa (a.s)'nin çagrisina kulak tikayan ve ellerindeki Tevrat'i tahrif edip pek çok degisiklikler yapan israilogullari Hz. isa (a.s)'a inanmadilar. Ayrica Allah Hz. isa'nin risâletini destekleyen mucizelerde gösteriyordu. Kur'an-i Kerim'de zikri geçen mucizeleri sunlardir: isa (a.s) nin çamurdan kus biçiminde bir heykel yapmasi ve onu üfleyince kus olup uçmasi ölüleri diriltmesi; anadan dogma körleri ve alaca hastaligina tutulmus olanlari tedavi etmesi; gökten sofra indirmesi (el-Mâide 5/110-115); Havarîlerin ve diger arkadaslarinin evlerinde ne yediklerini ve neler sakladiklarini söyleyerek gaybdan haber vermesi (Âlu imrân 3/49).

    israilogullari isa (a.s.)'i ve ona tâbi olanlari durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. isa'yi öldürmege karar verdiler. Ancak Allah onlarin planlarini etkisiz hâle getirdi. Yahudiler isa (a.s.)'a benzeyen birini yakalayip astilar ve "Meryem oglu isa Mesih'i öldürdük" dediler (en-Nisâ 4/157). Öte yandan Kur'an-i Kerîm asil durumu su sekilde açiklar: "Halbuki onlar isa'yi öldürmediler ve asmadilar. Fakat kendilerine bir benzetme yapildi. Ayriliga düstükleri seyde dogrusu süphededirler. Onlarin bu öldürme olayina ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan pesindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler bilakis Allah onu kendi katina yükseltti. Allah güçlüdür hâkimdir" (en-Nisâ 4/157-158).

    isa (a.s) ayette de belirtildigi gibi öldürülmeden göge yükseltilmistir. Mezari dünyada degildir. Ayrica Mi'rac'da peygamberimiz kendisini görmüstür. Hz. isa göge yükselmeden önce havârîlerine ve tüm Insanliga su müjdeyi vermisti: "Ey israilogullari! Dogrusu ben benden önce gelmis olan Tevrat'i dogrulayan ve benden sonra gelecek ve adi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'in size gönderilmis bir peygamberiyim" (es-Saf 61/6).

    Hz. isa (a.s) göge çekildigi siralarda kendisine inananlarin sayisi çok azdi. Daha sonra bir ara Hz. isa'nin getirdigi inanci kabul edenler çogaldi ise de sonunda Hristiyanlar da israilogullari gibi yoldan çikti ve pek çok yanlisliklara saptilar. Bugün Hiristiyanlarin sahip olduklari teslis inanci isa (a.s)'nin göge yükseltilmesinden hemen sonra ortaya çikmistir.

    isa (a.s)'in annesi Hz. Meryem Hz. isa'nin göge çekilmesinden sonra alti sene kadar daha yasamis ve ölmüstür (Hakim Müstedrek II 596).

    Hz. isa (a.s)'a dört büyük ilâhi kitaptan biri olan incil verilmistir. Kur'an-i Kerîm'de incil'in Hz. isa'ya verilisi ile ilgili su bilgiler vardi: "Arkalarindan da izlerince Meryem oglu isa'yi Tevrat'in bir tasdikçisi olarak gönderdik; ona da bir hidâyet bir nur bulunan incil'i ondan evvelki Tevrat'in bir tasdikçisi ve sakinanlara bir hidâyet ve ögüt olmak üzere verdik" (el-Mâide 5/11). Ancak bu incil de Tevrat gibi tahrifata ugramis: tir. Bununla birlikte Allah Teâlâ tarafindan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e indirilen Kur'an-i Kerîm Zebur Tevrat ve incil'in hükümlerini ve geçerliliklerini ortadan kaldirmistir. Hz. isâ Islâm âlimlerinin çogunluguna göre cisim ve ruhuyla göge yükseltilmistir. Kiyamet vaktine yakin yeryüzüne inecek haçi kiracak domuzu öldürecek ve Islâm seriatiyla hükmedecektir (bk. Buhârî Buyu' 102).

    Hz. isa bedeniyle göge yükseltildiginden Kur'an-i Kerim'de bildirilen "ölümden evvel" (en-Nisa 4/159) ve "ölecegim güne ve diri olarak ba's edilecegim güne" (et-Tevbe 9/34) mealindeki ayetler Hz. isa'nin nüzûlünden sonraki ölümünü anlatir. Hz. isa gökten Arz-i Mukaddes'e inecek elinde bir kargi olacak; Afik denilen bir yerde ortaya çikacak ve Kargi ile Deccâl'i öldürecek ve sabah namazinda Kudüs'e gelecektir. imam kendi yerini ona vermek isteyecek fakat o imâm'in gerisinde Hz. Peygamber (s.a.s)'in seriatina uygun olarak namazini kilacaktir. Sonra domuzu öldürecek ve haçi kiracak sinagoglar ve kiliseleri yikacak ve kendisine iman etmeyen bütün hristiyanlarla savasacaktir.

    Hz. isa nüzûlünden sonra kirk sene daha yasayacak öldügünde müslümanlar namazini kilacak ve Islâm dinine uygun olarak gömülecektir.

    Mefail HIZLI

  10. #30
    Banned
    Üyelik tarihi
    23.03.2009
    Bulunduğu yer
    Ait olduğum Yer!
    Mesajlar
    6.617
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Peygamberimiz Hz. MUHAMMED

    (S.A.V.)

    "Efendim Müjdecim Kurtaricim Peygamberim !
    Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim"
    N. F. Kisakürek


    Konu olarak acılmıstı..

3. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 4 SonuncuSonuncu

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]