make friends : arkadaşlık kurmak arkadaş olmak dostluk kurmak
Making friends ' is ' easy for me : Arkadaşlık kurmak benim için kolaydır.
When the night comes look at the sky. If you see a falling star just make a wish. Trust me it will come true because I did it and I found you...
Gece olduğunda gökyüzüne bak eğer kayan bir yıldız görürsensadece bir dilek dile. Güven bana gerçekleşecek çünkü ben dilek diledim ve seni buldum...
Go boil your head! : Git başımdan!
Tell me another one! : Külahıma anlat! Haydi oradan! Hadi canım sen de!
Come on lads! : Haydi beyler/gençler!
He is a nice lad : İyi bir delikanlıdır.
Make it snappy! : Çabuk ol! Sallanma!
He took against her : Ondan hoşlanmamaya başladı.
God willing : İnşallah
once in a blue moon : kırk yılda bir
The faster you write the more mistakes you make : Ne kadar hızlı yazarsan o kadar çok hata yaparsın.
The more Pinocchio lied the longer his nose grew : Pinokyo yalan söyledikçe burnu uzadı.
None of your business : Seni ilgilendirmez
It does not concern me/ I am not concerned : Beni ilgilendirmez
Why do we close our eyes when we pray? When we cry? When we dream? Or when we kiss? Because we know that the most beautiful things in life are not seen but felt by heart.
Neden dua ettiğimizde ağladığımızda düş kurduğumuzda ya da öptüğümüzde gözlerimizi kapatırız ? Çünkü hayattaki en güzel şeylerin görülmediğini kalbimiz tarafından hissedildiğini biliriz.
be broke : parasız olmak meteliksiz olmak
I'd like to go to the concert with you but I'm broke : Seninle konsere gitmek isterim ama meteliksizim.
No wonder : Şaşmamalı Hiç garip değil
No wonder you're tired! You walked ten miles today : Yorgun olduğuna şaşmamalı. Bugün 10 mil yürüdün
No ifs or buts! : İtiraz yok!
No offense! : Gücenmek yok! Alınmak yok!
No admittance! : Girilmez!
Elden ne gelir? What can be done? / What can one do?
Eli armut toplamıyor ya! Don't worry he can defend himself.
Elimde değil. There's nothing I can do about it.
Elini veren kolunu alamaz. If you give him your hand you will lose your arm.
Ellerin dert görmesin! may your hands never see any trouble!
babadan kalma: inherited from one's father
babadan oğula: from father to son
baba dostu: an old friend of one's father
Anlat babam ne oldu? : Now tell me what happened man!
E mi? : Will you? / O.K.?
Unutma e mi? : Don't forget will you?
Çabuk gel e mi? : Come quickly O.K.?
I don't feel like myself. : İyi değilim / Keyfim yok.
He called me by name. : Bana ismimle hitap etti.
I know him by name only. : Onu ancak ismen tanıyorum.
He has a bad name. : Adı kötüye çıkmış. / Kötü şöhreti var.
I haven't a penny to my name. : Hiç param yok.
I did work : çalıştım ( simple Past Tense )
I was working : çalışıyordum ( present progressive )
I had worked : çalışmıştım ( present perfect )
I had been working : çalışmaktaydım ( present perfect progressive )
too: çok fazlaaşırı
too big: çok büyük
too expensive: çok pahalı
too far: çok uzak
They write to each other : Onlar birbirlerine yazarlar.
We always help each other : Biz her zaman birbirimize yardım ederiz.
They know each other very well : Onlar birbirlerini iyi tanırlar.
What a pity! : Ne yazık!
What a shame! : Ne ayıp!
Read over : Dikkatli okumak
I read over the homework but couldn't make any sense of it.
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım
I am writing with my right hand.
Sağ elimle yazıyorum.
There is a big tree on the left.
Sol da büyük bir ağaç var.
Is the school on the right or on the left?
Okul sağda mıdır yoksa solda mıdır?
Paylaş