Yunanistan'ın NATO Askeri Kanadına Dönüşü 20 Ekim 1980

Rogers Planı - Rogers Anlaşması - Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Uyuşmazlık - Türk Yunan İlişkilerindeki Gerginlik
Türkiye’nin kararlı karşı çıkışları sonucunda Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü 1980 Eylülüne değin sürdürülen görüşmelerde sonuca bağlanamamıştır. Türkiye’deki 12 Eylül askeri darbesi sonucunda iktidara Ordunun el koyması Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönmesi için gereken “olumlu” ortamı sağlamıştır. Önceden NATO Başkomutanı A. Haig aracılığı ile yürütülen Yunanistan’ın askeri kanada dönüş çabaları 1979’da göreve gelen B. Rogers tarafından sürdürülmüş ve bu çabalar Türkiye’de ordunun iktidara el koymasından sonra ses getirmeye başlamıştır. İhtilalden bir ay sonra Yunanistan’ın askeri kanada dönüşü için gerekli görüş birliği sağlanmış ve Türkiye bu konudaki vetosunu kaldırarak Yunanistan’ın dönüşünü kabullenmiştir.

Rogers Planı olarak adlandırılan bir plan çerçevesinde Yunanistan’ın askeri kanada dönüşü gerçekleşirken kısa bir süre sonra bu dönüşün iki ülke arasındaki uzlaşmazlık noktalarını bütünüyle gidermemiş olduğu ortaya çıkmıştır. Öncelikle Yunanistan’ın NATO askeri kanadına koşulsuz olarak dönebilmesini daha sonra iki ülke arasındaki uzlaşmazlık noktalarının giderilmesini amaçlayarak hazırlanmış olan Rogers Anlaşması uygulanmadığı takdirde taraflara herhangi bir yaptırım getirmediği ve sadece “asker sözü”ne dayanılarak imzalandığı için Yunanistan’da PASOK iktidarı ile başlayan yeni süreçte bu anlaşma uygulanmamış ve Yunanistan NATO askeri kanadına dönüşünü “Türkiye’ye karşı kazanılmış bir diplomatik zafer” olarak değerlendirmiştir.

Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü sonrasında “Rogers Anlaşması”nda öngörülen düzenlemelerin yapılmaması (Larissa’da kara ve hava karargahlarının kurulmaması gibi) Türkiye’de hayal kırıklığına neden olmuştur. Yunanistan’da PASOK’un iktidara gelmesiyle başlayan süreç Türk - Yunan ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan bir gelişimi de beraberinde getirmiştir. Özellikle yapılan seçimler öncesinde Papandreou liderliğindeki PASOK’un ABD ve NATO karşıtı bir çizgi izleyeceğinin belli olması ve daha sonraki dönemde de Papandreu’nun Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü Türkiye’nin Kıbrıs’taki askerlerini geri çekmemesi karşısında verdikleri bir “taviz” olarak nitelemiş olması ve daha fazla “taviz” vermeyeceklerini açıklaması ilişkileri gerginleştirirken aynı zamanda Türkiye’nin NATO çerçevesindeki ilişkilerini de sarsmaya başlamış ve genelde NATO ve ABD karşısında duyulan bir güvensizliğe dönüşmüştür. Yunanistan’da Papandreu’nun iktidara gelmesinden sonra yapılan ilk NATO Savunma Planlama Komitesi Toplantısında Papandreu Yunanistan’ın ittifakın öngörmüş olduğu kuvvet yükümlülüğünü yerine getireceğini ancak bunun gerçekleşebilmesi için Yunanistan’ın ülkesel sınırlarının Türkiye’den kaynaklanan saldırgan eylemlere karşı garanti altına alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

NATO’nun Yunanistan’ın isteğine karşı çıkması ilerleyen dönemlerde ittifak sistemi içerisinde önemli sorunlara yol açmıştır. Özellikle Yunanistan’ın Limni’deki kuvvetlerini NATO savunma planlarına katma girişimleri Türkiye’nin karşı çıkışları ile sekteye uğrayınca Yunanistan ittifak çerçevesinde yürütülen alt yapı yatırımlarına engel oluşturmuş Ege Denizi’nde yapılması planlanan ortak deniz ve hava tatbikatlarına katılmama kararı almış be Türkiye’nin ittifakla ilişkilerinde veto hakkını kullanarak engel çıkarmıştır. Bu güçlükler özellikle NATO savunma planları çerçevesinde Türkiye’ye yapılacak olan askeri ve ekonomik yardımlar konusunda Türkiye’deki re-modernizasyon çalışmalarında alt yapı yatırımlarında ortaya çıkmaktadır.

Bütün bunların yanı sıra Türk - Yunan ilişkilerinin 1988 Davos Zirvesinden sonra oturduğu yeni çizgi iki ülke arasında NATO’ya ilişkin sorunlarda bazı esneklikler getirilmesini zorunlu kılmış ve bunun sonucunda 27 Mayıs 1988 tarihinde Türk Dışişleri Bakanı (M. Yılmaz) ve Yunan Dışişleri Bakanı (K. Papulias) arasında imzalanan bir ilke anlaşması ile iki ülke NATO’da karşılıklı olarak uyguladıkları vetolarını kısmen geri çekmiş Türkiye ve Yunanistan NATO alt yapı yatırımları ile ilgili olarak hazırlanan projenin 35. ve 38. maddelerinde birbirlerine karşılıklı olarak koymuş oldukları vetoların kaldırılmasına karar vermişlerdir. Buna göre Türkiye Yunanistan’ın Skiros Adasında yapılması düşünülen mayın depoları ve liman tesislerine ilişkin vetosunu geri çekerken Yunanistan da Çanakkale’de kurulması planlanan elektronik denizaltı dinleme tesisleri üzerinde uygulamakta olduğu vetoyu kaldırmıştır.

1990 ve sonrasında uluslararası sistemdeki yeni gelişmelerin bölgesel düzeydeki etkileri dikkate alındığında Türkiye ve Yunanistan arasındaki uyuşmazlık konuları üzerinde süren gerginliğin giderek daha fazla dikkat çekmekte olduğu söylenebilir. Özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler ve Balkanlarda ortaya çıkan ulusçu ayaklanmalar Türkiye ve Yunanistan’ın bölgedeki güç dengesi üzerinde oynayabilecekleri rolleri yeniden tartışma konusu yapmaktadır. Batı savunması ve genel çıkarları güneydoğu kanadını oluşturan Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliğin bir an önce giderilmesini zorunlu kılmaktadır. Buna karşın hem Yunanistan hem de Türkiye ulusal çıkarlarını ittifak çıkarlarından önde tutma kaygısı ile ulusal yaklaşımlarında ısrarlı davranmakta çözümsüzlüğün sürmesinde karşı tarafı suçlamaktadır.

Diğer yandan 1990'ların ikinci yarısından itibaren Balkanlarda yaşanan soykırımlara koşut olarak istikrarsızlığın tüm bölgeye yayılma tehditi göstermesi gerek NATO üyesi ülkelerin Balkanlara müdahalede ortak tavır almalarını gerektirmiş ancak bu kararın alınması ve uygulanması sırasında pek çok sorunla karşılaşılmıştır. Özellikle Yugoslavya ve Kosova olaylarında acil insani müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda ittifak içi dengeleri koruyabilmek güçleşmiştir. Özellikle Türkiye'nin Balkanlardaki soykırımdan zarar gören insanlarla olan tarihi ve kültürel bağları Yunanistan'da Türkiye'nin duyarlılığının kuşkuyla karşılanmasına yol açmıştır. Türkiye'nin Balkanlarda etkinlik arayışında olduğunu ileri süren Yunanistan NATO çerçevesinde yürütülen harekatlara katılacak olan Türk savaş uçaklarının Yunan hava sahasını kullanmasına izin vermemiştir.

Bununla birlikte NATO'nun yeni komuta yapılanmasına koşut olarak 1999 Eylül / Ekim ayları içerisinde Yunanistan'ın Larissa kentinde oluşturulan NATO Güney Avrupa Merkez Müşterek Alt Bölge Komutanlığı'nın faaliyete geçmesine karar verilirken Komutanlığını bir Yunan korgenerali komutan yardımcılığını ABD'li bir tümgeneral Kurmay Başkanlığı'nı da bir Türk tümgenerali (Tümgeneral Metin Yavuz Yalçın) üstlenmiştir. Larissa'daki NATO karargahının bir eşi olarak düşünülen İzmir'deki Güneydoğu Avrupa Müşterek Alt Bölge Komutanlığı'nda ise 1 Eylül 1999 tarihinden itibaren komutanlığını bir Türk Orgenerali (Orgeneral Tamer Akbaş) komutan yardımcılığını ABD'li bir tümgeneral (Tümgeneral Zannie O. Smith ve Kurmay Başkanlığı'nı ise Yunan Tümgeneralin (Tümgeneral Georgios Maniudakis) üstlenmiştir.

Türk – Yunan ilişkilerindeki ılımlı yakınlaşmanın bu ülkelerin Ege Denizi’ndeki NATO yükümlülükleri çerçevesindeki ilişkilerine de olumlu yansımış olduğu görülmektedir. Yunanistan Ege Denizi’nde güven arttırıcı önlemlere ilişkin öneriler arasında yer alan ulusal tatbikatların sayısının azaltılması ve askeri işbirliği yapılmasına ilişkin önerilere çekimser yaklaşırken bu tür girişimlerin NATO yükümlülükleri kapsamında ele alınmasını önermiş ve daha önce NATO’nun bölgesel tatbikatlarına katılmazken bu kez bu tatbikata ev sahibi ülke olarak katılmıştır. 20 Mayıs – 10 Haziran 2000 tarihleri arasında yapılan Dynamic Mix – 2000 tatbikatları çerçevesinde Türk savaş uçakları Yunanistan’daki Nea Ankhialos’daki üssünü kullanarak buradaki tatbikatlarda görev yapmış Deniz Kuvvetlerine bağlı gemiler de Yunanistan’ın Kyparissa bölgesindeki amfibi harekatına katılmışlardır