İbrahim'i Yakmayan Ateş

"EY ATEŞ! Serin ve selametli ol!"

Enbiya:69

Hayatı yaşamaya buyur edilmemiz bir bakıma belli şartlar topluluğuna buyur edilmemizdir. Bu hayat boyu böyledir. Doğumdan ölümümüze değin hayat boyu hep bir şartlar topluluğu vardır. Şartlar etkileşimin en yoğun haliyle yaşandığı ailede başlar. Yaşanılan topraklardaki iklim şartlarına dek geniş bir dağılım gösterir. Kimi insan soğuk kimi sıcak kimi yağmurlu kimi çöl kimi de dağlık bölgelerde hayata buyur edilir. Kimi insan maddi şartların geniş olduğu kimi de kısıtlı olduğu bir çevrede yaşamak durumunda kalır.

İnsan içinde bulunduğu şartlarla çatışmalar yaşayabilir. İnsan nefsinin arzu ve istekleri tutkuları ile içinde bulunulan şartların içeriği çelişebilir.

Heva ve isteklerimize uygun düşmeyen durumlar şartlar olaylar yaşamak durumunda kaldığımızda veya fiziksel bütünlüğümüzü tehdit eder durumları yaşamak zorunda kaldığımızda aklımıza ilk gelen çözüm bu şartların değişmesine çalışmaktır. Bu anormal bir durum değildir. İnsanın fiili dua ederek bu şartları değiştirmeye niyet etmesi kulluğunun da bir gereğidir. Ancak birçok dua hemen kabul edilmeyebilir. Bazı dualar hiç kabul edilmeyebilir. Bizim istek ve arzularımızın rağmına birçok durum ve hal devam edebilir. Birçok kereler çalıştığımız halde üniversite sınavını kazanamayabiliriz. Birçok kereler söylediğimiz halde eşimiz bir alışkanlığını bizim için değiştir(e)meyebilir. Rabbimiz'e gece gündüz dua ve niyazda bulunduğumuz halde bir akrabamızın kanser hastalığına Kainatın Rabbi şifa vermeyebilir.

Bu hayatta her şeyi umabiliriz. Ama umduklarımızın azı verilebilir. Veya hiç verilmeyebilir. Kimi zamanda hiç ummadıklarımız verilebilir. Böyle durumlarda yaşadığımız duygunun adı "engellenme" duygusudur. İnsanın sınavı tam burada başlar: umduğunu bulamadığında. Engellenme duygusu bir ateş gibi insanın yüreğini yakabilir. İçimizi bir sıkıntı basar.

İstediklerimizin olmaması karşısında şeytanın verdiği çok önemli bir vehim ve vesvese vardır. Şeytan böyle anlarda sanki Yaratıcının bizi terk ettiği sevmediği bizimle ilgilenmediği bizi duymadığı ve görmediği duygusunu uyandırmaya çalışır. Üzerimizden bir musibetin kalkmadığı durumlarda içine düşebileceğimiz en büyük tehlike budur. Halbuki kalkmasını istediğimiz şartlar topluluğu ile içsel yaşantılarımız arasında direkt bir bağıntı yoktur.

İçinde bulunduğumuz şartlar topluluğundan memnun kalınmadığında veya bunlardan zarar gördüğünü hissettiğinde insan ne yapacaktır? Böylesi durumların en çetinin peygamberler yaşamıştır. Onların böyle durumlardaki başa çıkma stratejileri tutumları bizim için bir model teşkil edebilir.

Hz. İbrahim'in yaşadıkları da tam da aklımıza takılan "ben ne yapacağım?" sorusu için mükemmel bir örnektir. Bilindiği üzere Nemrud ilahlık davası güdünce Hz İbrahim tarafından ilzam edildi ve kavmi önünde mahcup duruma düştü. Bu mağlubiyeti hazmedemeyen Nemrud büyük bir ateş hazırlattı. Hz. İbrahim'i ateşe atarak onu ateşte yakacak ve öldürecekti. Çünkü bilinen bir gerçekti ki ateş yakardı. Kimse buna itiraz edemezdi. Kimse ateş yakamaz diyemezdi. Öylesine bir ateş hazırlatmıştı ki yanına yaklaşılması imkansızdı. Öylesine büyük alevler çıkıyordu ki üstünden uçan kuşlar kavrulup yere düşüyordu. Ateş İbrahim'i yakacaktı. Akıl ve mantık bunun söylüyordu. Nemrud' un dünyasında başka bir ihtimal yoktu. İbrahim'in dünyasında başka bir ihtimal değil "sonsuz" ihtimaller vardı.

İbrahim nasıl davranacaktı? Ateşe atılmayı bekleyen bir insan ne yapar? Kime yalvarır? Nasıl yalvarır? Yalvarırken ne söyler? Yalvarırken ne ister? Kendi kendime şöyle bir düşündüğümde benim ilk aklıma gelen İbrahim'in Rabbine yalvarması ve yalvarırken de O'ndan ateşi söndürmesini istemesi oldu. Bilememiştim. Mancınık kendini havaya fırlattığı sırada İbrahim farklı şeyler söylüyordu. Dudaklarından "Hasbünallahi ve ni’mel vekil" döküldü.

Kendinden vazgeçiyordu o. Kendinden vazgeçen ancak Rabbini vekil tutabilirdi. "Sen bana yetersin. Sen varsın ya her şey var" diyordu.

Kainatın Rabbi ateşe emretti: "ey ateş serin ve selametli ol!" İbrahim ateşin içinde yedi gün kaldı. Ateş Rabbinden aldığı emre göre yanmaya devam etti ancak İbrahim için serin ve selametli olarak.

İbrahim ateşe atılırken cayır cayır yanan ateşin rağmına gönlü serin ve selamet içindeydi. Ne korku vardı ne telaş. Ne ümidsizlik vardı ne ne kaygı. Ateşin ve kainattaki her her varlığın ve kendisinin Rabbinden istiyordu. Yalnızca Ona güveniyordu. İbrahim ne istiyordu?

İbrahim yalnızca Rabbini istiyordu. Onun önüne somut bir istekle de çıkmamıştı. Örneğin duasında "Allahım ateşi söndür" diye bir istekte bulunmamıştı. Çünkü Rabbinin karşısına ateşi söndür şeklinde bir dua ile çıkmak bile onun için deterministik bir yaklaşım olurdu. O ateşin yakmasının ateşin zati bir özelliği olmadığını biliyordu. Ateş ancak Rabbinin izni ve emri ile yakardı. Aslında yakan Yaratıcı idi. Bu yüzdendir ki Nemrudun tek seçeneği vardı: ateş mutlaka yakacak İbrahim mutlaka ölecekti. İbrahim'in Rabbi vardı oysaki. Yakan ateş değildi. Yakan onun Rabbi idi. Onun Rabbi vardı. Rabb için ise bir sorunu çözmek için sonsuz seçenekler olabilirdi ve hangisinin en iyi olacağını O bilirdi. Bu yüzdendir ki o Rabbine yalnızca "Sen benim vekilimsin" diyordu. Yani Senin vereceğin her şeye razıyım. Ne yaparsan yap benim için iyidir güzeldir. Sen mutlak ilminle bana nasıl yardım etmen gerekiyorsa öyle yardım et.

Bu olaydaki başka bir dikkat çekici nokta Cenabı Hakkın ateşi söndürmeyip ateşi İbrahim için serin ve selametli kılmasıdır. O isteseydi kulu İbrahim için o çok büyük ateş yığınlarını da söndürebilirdi. Oysa O ateşi söndürmemiş İbrahim için serin ve selametli kılmıştır. Böylelikle "ateş yakar" şeklindeki zihinlerimizdeki bir önerme yanlışlanarak ateşin Onun emriyle yandığı gerçekliği vurgulanmış bir yandan da ateşi her zaman yakmayacağın gösterilerek kendi kişisel hayatlarımızda karşılaştığımız sorunlar için bir çözüm modeli oluşturulmuştur.

Hayatlarımıza baktığımızda hepimizin hayatı İbrahim'in ki gibi ateşlerle dolu aslında. Her musibet her bela her olay kısaca sınava tabi tutulduğumuz durumlar aslında birer ateş hükmünde bizi çepeçevre kuşatıyor. Böyle durumlarda sebeplere takılı ve "ateş yakar" hükmüne inanmış aklımızın önerdiği çözüm hemen ateşin söndürülmesi. Yani maruz bırakılığımız yaşamak zorunda kılındığımız " bir durumun bir halin" hemen kaldırılması. Canhıraş bir uğraşla şartları değiştirmek ortadan kaldırmak için var gücümüzle mücadeleye başlıyoruz. Kendimizden ve çevremizdeki insanlardan medet diliyoruz. Kimi zaman da Rabbimizden istiyoruz.

Ne istersek isteyelim Rabbimizden istemek bir iman mertebesi. Bununla birlikte dikkat çekici bir nokta nasıl istediğimiz. Ondan isterken İbrahim gibi istemeye de çalışmalı. O meselesinin halledilmesini tümüyle Rabbine bırakmış bir ön dayatma şart koşmamış; Rabbinden ateşin söndürülmesi için bir istekte dahi bulunmamıştır. Böylesi bir istek bile İbrahim için Rabbinin meselesini nasıl halletmesi gerektiği konusunda bir öneri bir dayatma olarak algılanmıştır. Çünkü onun zihninde "ateş Rabbinden aldığı emirle yakar" gerçekliği vardı. Nemrud gibi tek bir çözümü toktu. Rabbinin sonsuz çözümleri vardı.

Rabbimizden isteklerde bulunduğumuzda bu isteklerimiz reddedilebiliyor. Bizim bir dizi şartlar topluluğunda yaşamamızın uygun olacağına hükmedebiliyor. İbrahim'in bir hafta ateşte tutulması gibi. Bu durum bir rahmetsizlik ve adaletsizlik değil. Çünkü yanmaya devam eden ateşin Rabbinin emriyle yakmaması gibi değişmeyen şartların durumların bizi yakmaması yani bizim duygularımızı olumsuz etkilememesi hatta bizim için serin ve selametli olabileceği gerçekliği.

Umduğumuz halde bize verilmeyen değiştirilmeyen durumlar karşısında dua etmeyi kesmemeli. İnsan Rabbine iltica ile bu ateşin kendisini yakmamasını Rabbinden isteyebilir. İnsanın yaşadığı şartlar topluluğu değişmeyebilir ancak bu şartlardan Rabbine iltica ederek etkilenmez. Kainatın Rabbi için çözümler sonsuzdur. İsterse şartları değiştirir isterse o belaların şartların musibetlerin bizi yakmasını etkilemesini engelleyebilir.

Yaratıcı bize her istediğimiz şartı değiştirmeyi her istediğimizi yerine getirmeyi taahhüt etmiyor. Ancak bu değişmeyen şartların insanı etkilememesini-ateş gibi yakamamasını Ona sığındığımız Onu vekil tutabildiğimiz ölçüde taahhüt ediyor.

Her şartın her halin her musibetin her olayın Rabbi Odur. Her durum Onun emri altındadır. Ona dayanınca hiç bir ateş insanı yakamayacak aksine serin ve selametli olacaktır. İnsanı yakacak olan tek ateş Onsuzluk ateşidir.