Foruminci.net

Teşekkür Teşekkür:  0
Beğeni Beğeni:  0
Beğenmedim Beğenmedim:  0
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Parapsikoloji Nedir ?

  1. #1
    Senior Member
    Üyelik tarihi
    28.02.2009
    Mesajlar
    1.430
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    311

    Lightbulb Parapsikoloji Nedir ?

    Parapsikoloji
    Vikipedi özgür ansiklopedi

    Parapsikoloji paranormal (normal olmayan) fenomenleri zihinsel kavramlar ve süreçlerle açıklamaya çalışan bir daldır. Bilimsel olduğunu iddia etmesine karşın bilimselliği tartışılan bir konudur. Geçen yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan Parapsikoloji telepati psikokinezi gibi medyumluk yeteneklerini ve benzeri psişik fenomenleri konu alır. Bir başka deyişle Parapsikoloji paranormal (normal ötesi) güçleri ruhsal yetenekleri ve bunlarla ilgili olguları inceleyen bir bilimsel araştırma alanıdır.
    Parapsikoloji terimi eski Yunanca’da “ötesinde” anlamına gelen “para” sözcüğünün “ruhbilim” anlamında kullanılan “psikoloji” terimine eklenmesiyle elde edilmiş olup Oesterreich tarafından ortaya atılmıştır. Önceleri bu alan için metapsişik terimi kullanılıyordu. Kimilerine göre Parapsikoloji materyalist metapsişiğe verilen yeni isimdir.
    Parapsikolojinin öncüsü A.B.D.’li biyoloji doktoru ve bitkibilimci olan Prof. J. B. Rhine’dır. Rhine çalışmaları sonucunda bazı kişilerin bedensel duyuları kullanmadan dış dünyadan ya da diğer insanların zihinlerinden bilgi edinebileceklerini gözlemlemişti. Bu olguya duyular-dışı algılama ya da duyular-dışı idrak (DDA veya DDİ – İngilizce kısaltılmışı: ESP extra sensory perception) adını verdi. Daha önceden bu çalışmalar için Fransız bilimci Boirac tarafından parapsişik ifadesi kullanıyordu. Prof. W. McDougall bu ismi parapsikoloji terimiyle değiştirerek bu terimin uluslararası sahada kabul görmesini ve literatürde yerini almasını sağlamıştır.

    Parapsikoloji Alanına giren Konular
    Parapsikolojik incelemelerde psişik yetenekler ve deneyimler biçimi bakımdan iki grupta ele alınırlar:

    • A) Zihinsel deneyimler: Parapsikoloji araştırmalarında zihinsel ya da öznel ortaya çıkan fenomenleri kapsar. Burada süjenin yani deneğin dış dünyadan aracısız bilgi alması olayı ile karşılaşılır. Bu fenomenler parapsikolojide DDA başlığı altında incelenir. Durugörü (uzaktan görme) telepati (düşünce nakli uzaduyum) prekognisyon (önceden bilme) psikometri (ruhsal ölçüm) şifacılık beden dışı deneyimler (astral projeksiyon) ve benzeri fonemonler bu gruba girer.
    • B) Fiziksel etkiler: Süje bedenini kullanmadan çevresindeki eşyalar üzerinde fiziksel etkiler oluşturduğu fenomenleri kapsar. Bu tür fenomenlere telekinezi ya da psikokinezi (PK) denmektedir. PK etkisi ruhsal gücün madde üzerindeki fiziksel etkileridir.

    Parapsikolojinin Bilim Alanına İlerleyişi
    1957'de J. B. Rhine tarafından kurulan Parapsikoloji Kurumu'nun 1969 Aralık ayında Amerikan Bilim Geliştirme Kurulu'na (AAAS) kabul edilmesi parapsikolojinin saygınlığını kazanmasında önemli bir adım olarak kabul edilir. Kimilerince bu parapsikolojinin bilimsel saygınlığın resmi biçimde onaylanması sayılabilirdi. Bu olay özellikle ABD üniversitelerinde psi araştırmalarının artmasına neden olacaktı.
    Fakat parapsikolojinin saygınlığını kazanması esas olarak 1977’de İzlanda’da yapılan uluslararası kongrede sunulan “İzlanda Tezleri” adıyla tanınan rapor ve verilerin bilimsel değerlerinin 1973 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi Brian Josephson tarafından onaylanmasıyla başlamıştır. Çoğu araştırmacı İzlanda Kongresi’ni parapsikolojinin “tarihi an”ı olarak nitelendirir.
    Günümüzde parapsikolojik araştırma kuruluşlarının bir kısmı "psişik araştırma" adı altında etkinlik göstermektedir. Parapsikoloji günümüzde A.B.D.'nden Yunanistan'a dek yaklaşık 60 ülkede üniversitelerde kürsü edinmiş bulunmakta ve okutulmaktadır. Bu üniversitelerin web siteleri de bulunmaktadır.

    Parapsikolojinin Kökenleri ve Gelişimi
    Parapsikologlar parapsikolojinin tarihini dört devreye ayırmışlardır. Antik Dönem Mesmerizm Dönemi Spiritüel bilgilerin yayıldığı yani ekolleştiği Dernekleşme Dönemi ve bir bilim dalı olarak üniversitelere yayıldığı Günümüz Dönemi. Kısaca bu dönemleri inceleyelim:
    Antik Dönem
    Klasik dönem de denmektedir. Bu dönemi tarih çağlarından başlayarak 1700’lü yıllara kadar taşıyabiliriz. Psişik yetenekler son yıllarda ilgi duyulup incelenen bir dal değildir. Örneğin Antik Yunan ve Roma’da bu olgular bilinmekteydi. O dönemde yaşamış Pisagor Eflatun Çiçeron Seneca Virgil ve pek çok bilim sanat ve devlet adamı bu konuları incelemişlerdi. Yine bazı yazıtlardan duvar resimlerinden eski insanların Radyesteziyi bildiklerini anlıyoruz. Yani o dönemlerde çatal çubuk yöntemiyle toprak altında su ve maden araması yapılmıştır. Bilinen en eski çatal çubuk resmi M.Ö. 1300 yıllarına aittir ve Mezopotamya’da bulunmuştur. Gene Yunan kültüründe prekognisyon yani önceden bildirme haber verme (kehanet) olayları oldukça yaygındı. Gerek Yunanistan’da gerek Anadolu’da birçok kehanet merkezleri tapınakları mevcuttur. Bu döneme ait psişik kayıtlar elbetteki günümüze kadar olduğu gibi korunabilmiş değildir. Ancak o dönemleri anlatan ikinci el eserlerden bunları elde etmemiz mümkün olmaktadır. Dolayısıyla arkeoloji biliminin yeni bulgu bilgi ve birikimi arttıkça tarihi çağlarda yaşanmış psişik deneyimleri daha doğrudan elde etmiş olacağız.
    Mesmerizm Dönemi
    Parapsikolojinin temelleri bu dönemde ortaya atılmıştır diyebiliriz. Çünkü bu dönemde ilk defa bir bilim adamı bir tıp adamı hastalarını ruhsal şifa yöntemleriyle tedavi ettiğini tüm dünyaya duyurmaktaydı. 1700’lü yıllarda Viyanalı Doktor Anton Mesmer kendisine sinir rahatsızlığı ile gelen bazı hastaların tedavisi sırasında normal tıbbi müdahalenin yanı sıra mıknatıslı çubuklar kullanarak da sonuç alabileceğini farketti. Araştırmalarına devam eden Mesmer bir müddet sonra mıknatıs çubuk yerine ellerini kullanarak da aynı işi yapabileceğini keşfetti. Mesmer bunu canlıların bedenlerinden yayılan Canlısal Manyetizma denilen bir güçle açıklıyordu. Mesmer bu dönemlerde oldukça ciddi çabalar içerisinde bulunmuştu. Aleyhinde birçok meslektaşı vardı fakat daha önemlisi sayısız hastası da onun yöntemleriyle şifa bulmuştu. Mesmer’in çalışmalarını Fransız Aristokrat Marki de Puysegur devam ettirmiştir. Puysegur bu bedensel manyetizma enerjisinin sadece şifacılarda bulunmadığını her insanda mevcut olduğunu iddia ederek hastadaki inanç ve iradenin fizik beden üzerinde değişiklikler meydana getirdiğini söylüyordu. Puysegur kendi yöntemleriyle insandaki suni uyurgezerlik olayını ortaya çıkardı ve buna “somnambulizm” adını verdi. Bu farklı şuur seviyesinin keşfi gelecekte birçok parapsikolog ve metapsişikçinin çalışmalarında büyük olanaklar sağlamıştır. Çünkü birçok duyular dışı algılama halk arasındaki ismiyle altıncı duyumuz bu şuur seviyesinde daha rahat ortaya çıkmaktadır. Bu ilk araştırmalarla ileride gelişecek olan parapsikoloji biliminin temeli atılmış oluyordu. Artık bilim adamlarının eline birtakım doneler geçmişti.
    Dernekleşme dönemi
    Parapsikoloji araştırmalarının yakın tarihini oluşturan dernekleşme döneminde başlıca iki kuruluşun faaliyetlerini görüyoruz: Klasik deneyleri ile ilk adımları atan 1882’de kurulan İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği ve Prof. J. B. Rhine’ın 1932’de Kuzey Carolina Duke Üniversitesi Psikoloji Fakültesinde kurduğu Parapsikoloji Laboratuarıdır.
    SPR (İngiltere Psişik Araştırmalar Derneği)
    19. Yüzyılın sonlarına doğru birtakım aydınlar bilimin getirmiş olduğu katı materyalist anlayışı ve bu anlayışın getirdiği kısır dünya felsefesini anlamışlar ve buna karşı açık tepkilerini de koymuşlardır. Bu tepkiyi ortaya koyanlar daha sonra da göreceğimiz gibi gene o dönemin önde gelen ünlü bilim adamları olmuştur. 18. ve 19. yy. bilim anlayışına göre insan tesadüflerle oluşmuş gayet mekanik ve otomatik yapıya sahip bir varlıktı. Bu açıklamalarla yetinmeyen ve insan varlığının daha üstün daha aşkın bir öze sahip olduğunu anlayan bu aydınlardan bir kısmı 1882 yılında Londra’da Psişik Araştırmalar Derneği’ni kurdular (İngilizce kısaltılmışı SPR: Society for Psychical Research). Dernek bazı bilim çevrelerince o kadar ilgi görüyordu ki gerek başkanları gerekse üyeleri tanınmış bilim adamlarıydılar. Başkanlar arasında Nobel ödülü almış üç bilim adamı bir başbakan ile çoğu fizikçi ve filozoflardan oluşan çok sayıda profesörler bulunmaktaydı. Bir fikir vermesi açısından bu başkanların bazılarını belirtelim: Derneğin ilk başkanı felsefe profesörü Henry Sidgwick’tir. 1893 yılı başkanı filozof ve bir dönem İngiltere devletinde başbakan olan Arthur Balfour’dur. 1894 yılı başkanı Amerikalı psikoloji ve felsefe profesörü ünlü William James’tir. 1896 yılında derneğe başkanlık yapmış olan isim radyometrenin ve Crookes tüpünün bulucusu Thallium’un kaşifi Sir William Crookes’dir. 1901’de ünlü İngiliz fizikçi ve yazar Profesör Sir Oliver Lodge derneğe başkanlık yapmıştır. 1905’de Fransız fizyolog ve tıp Profesörü Charles Richet yine 1913’de Fransız filozofu Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ünlü Profesör Henri Bergson gibi ünlü isimler dönem dönem derneğin başkanlığını yapmışlardır. Burada isimleri aktarmaya devam etsek liste uzayıp gidecektir. Anlatmaya çalıştığımız ruhsal araştırmalar alanında kurulmuş bu ilk dernek aslında hiç de önemsiz küçük kendi alanında araştırmalar yapan bir dernek değildi. Aksine gerek kurucuları gerek başkanları gerekse üyeleri o dönemin bilim ve düşünce tarihine isimlerini yazdırmış kimselerdi. Bu aydın bilim adamları o dönemde tek bir noktada uzlaşıyorlardı: 19. yy. biliminin kendilerini içine sürüklediği mekanik kör düğümden çıkacak bir yol bulmak. İngiliz Psişik Araştırmalar Derneği üyeleri bu amaçla insan varlığının duyular dışı yönlerini ve özellikle de psişik yeteneklerini inceleme yoluna gittiler. Konuyla ilgili yüzlerce vaka topladılar ve bunları hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan objektif bir biçimde incelediler. Bunun yanı sıra bu araştırmaları destekleyici birçok psikolojik araştırmalar da yaptılar. Çoğunun yüksek dereceli çabalarından dolayı o günlerde açıklanamaz olarak görülen olaylar bugün birçok ılımlı bilim adamı tarafından kabul edilmektedir. Ayrıca aralarında Freud Janet ve C.G. Jung’un da bulunduğu ilk psikoterapistlerin çoğu Derneğin üyesiydi. Bu ünlü psikologlar da dernek çevresinde çok önemli ve faydalı çalışmalar vermişlerdir. Psikoanaliz ekolünün kurucusu Freud “eğer yaşamımı tekrarlayabilseydim kendimi psikanaliz yerine parapsişik araştırmaya adardım” demiştir. Kendisinin telepatiyle ilgili görüşlerini bildirdiği “Psikanaliz ve Telepati” başlıklı raporu birtakım bilim çevrelerinin baskısı nedeniyle ancak ölümünden sonra yayınlanmış ve beklenildiği gibi pek yankı da uyandırmamıştır.
    ASPR ve Diğer Kuruluşlar
    SPR’nin kuruluşundan birkaç yıl sonra 1885’te Amerikanın Boston eyaletinde özellikle psikolog William James’in çabalarıyla parapsişik araştırmalar yapmak üzere yeni bir dernek kuruldu. Bu derneğin adı da Amerikan Psişik Araştırmalar Derneğidir (ASPR: American Society for Psychical Research). Bu derneğin de üyeleri parapsikolojik parapsişik ya da paranormal diye adlandırılan her türlü olayı incelemek amacını güdüyordu. SPR ve ASPR’yi örnek alan diğer Avrupa ülkeleri de birbiri ardına psişik araştırmalara eğilmeye dernekler kurmaya başladılar. Fransızlar 1919’da ilk başkanlığını Dr. Charles Richet’in yaptığı Uluslararası Metapsişik Enstitüsü’nü kurdular. Bir Fizyoloji Profesörü olan Dr. Charles Richet aynı zamanda psişik deneylere istatistiksel yöntemi ilk kez uygulayan kişidir. İnsandaki normal psişik halleri aşıp geçen duyular dışı yetenekleri ifade etmek üzere metapsişik terimini ilk kez kullanan kişi Charles Richet’tir. Kısa bir süre sonra Almanya İtalya ve İskandinav ülkelerinde de benzeri kuruluşlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ardından 1921 yılında Kopenhag’da ilk Uluslararası Psişik Araştırma Konferansı toplanarak parapsikolojik araştırmalarda uluslararası bir platform oluşmaya başlamıştır. Bu yıllarda artık ülkeler bu alanda birbirlerinden bilgi almaya başlar hale gelmişlerdir. Araştırmacı Hereward Carrington’ın yayımladığı bir rapora göre 1930’a kadar -öncü ülkelerin dernekleri dışında- şu ülkelerde psişik dernekler kurulmuş bulunuyordu: Avusturya Rusya İspanya Portekiz Hollanda Belçika İsviçre Yunanistan Polonya İzlanda Japonya Meksika Kanada İrlanda Avustralya Yeni Zelanda Güney Afrika Hindistan Çin ve Arjantin. (Bu listeye resmi olmayan kuruluşlar dahil edilmemiştir.)
    Parapsikoloji Laboratuarda
    Duke Üniversitesi Parapsikoloji Laboratuarı
    Parapsikoloji tarihinde adından en çok söz edilen kişi hiç kuşkusuz parapsikolojinin babası olarak bilinen Prof. J. B. Rhine’dır. Rhine’ın iki önemli adımı olmuştur; bunlardan ilki 1932 yılında Duke Üniversitesi Psikoloji Fakültesi’nde resmen kurmuş olduğu Parapsikoloji Laboratuarı diğeri de bu laboratuarda yapmış olduğu iddialı bilimsel çalışmalarıdır. Kurulan bu laboratuar sembolik olarak büyük bir önem taşıyordu. Parapsikoloji bu laboratuarla ilk kez akademik bir saygınlık kazanmıştır.

    Denekten arka yüzünde hangi şeklin yer aldığını bilmesi istenen Zener Kartları

    Rhine’ın bu laboratuardaki çalışmalarıyla parapsikoloji bilimsel temellere oturmuştur.Kuruluşundan bugüne kadar ruhsal yeteneklerin farklı tiplerinin ölçümüyle ilgili yöntemler bu laboratuarda geliştirilmiştir. Örneğin DDA testlerinde kullanılan Zener Kartları bu laboratuvarda Karl E. Zener tarafından bulunmuştur.Gene istatistik yöntemler laboratuarda oldukça sık olarak kullanılmıştır. Prof. J. B. Rhine’ın 1965 yılında üniversiteden emekli olmasıyla bu laboratuar yine aynı kentteki İnsan Doğasını Araştırma Vakfı’na (FRNM) bağlı olarak hala çalışmalarını sürdürmektedir.
    İlginçtir ki Rhine’ın ardından yani 1960’lı yıllarda tüm Avrupa ve Amerika’da parapsikoloji biliminde durgunluk dönemi yaşanmasına rağmen bu dönemde Rusya ve ona bağlı sosyalist ülkelerde bu dalda büyük bir ilerleme görüyoruz. Bunun sebebi batı dünyasının materyalist ekoller altında kaba bilimsel yöntemler kullanması ve bu yöntemler sonucu çok büyük ilerlemeler gösterememiş olması ayrıca Rusların oldukça materyalist bir ülke olmasına rağmen bu konudaki çalışmalarda sağlayacağı askeri ve siyasi üstünlüğü düşünerek daha pragmatik yöntemler kullanmasıdır. Örneğin 1968 yılında yapılan uluslararası parapsikoloji kongresinde Batılılar hala istatistik ve ihtimal hesaplamalarını tartışırlarken Sovyetler delegeleri bütün duyular dışı algılama olaylarının ispatlanmış olduğundan bahsediyorlardı. Çünkü onlar Batılı meslektaşlarıyla aynı yöntemleri kullanmamışlardı. Parapsikolojik araştırmaların istatistik ve ihtimal hesaplamalarıyla ispatlanamayacağını çünkü bu tür olaylarda tekrarlanabilirliğin her zaman mümkün olmadığını biliyorlardı. Bu mantık ve yöntemlerle hareket eden Çekoslovakya Romanya Bulgaristan Çin Moğolistan gibi ülkelerde de parapsikoloji çalışmaları devlet desteğinde sürdürülmüş ve bir yığın olumlu sonuç elde edilmiştir.
    Parapsikoloji bilimi kökenini yaygın olarak “paranormal deneyimler” olarak adlandırılan kendiliğinden ortaya çıkan olaylardan almaktadır. Bu tür deneyimler hemen hemen tüm kültürlerin folklorunda anlatıla gelmiştir ve genel olarak rapor edilenler birbirinin çok benzeridir. Chicago Üniversitesi Ulusal Düşünceyi Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırma göstermiştir ki Amerikalıların büyük bir çoğunluğu hayatlarının herhangi bir döneminde bir ya da birden fazla (herhangi türden) bir ruhsal deneyim geçirmiştir. Avrupa ve başka yerlerde yapılan benzeri araştırma ve anketlerle de benzeri sonuçlar elde edilmiştir. Psişik olayların en yaygın tiplerinden birisi “DDA rüyaları” olarak adlandırılan rüyalardır ki bu tür rüyalarda kişi rüyasında gerçekten o anda bulunduğu yerden uzakta olmakta olan bir olayı algılamaktadır ve çoğunlukla da uykusundan uyanmaktadır. Kişinin rüyasında gördüğü olay hakkında uykuya dalmadan önce hiçbir bilgisi ve düşüncesi yoktur. Fakat rüyasını anlattıktan sonra yapılan incelemede doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Bu tür rüyaları anneler oldukça fazla görmektedirler. Örneğin bir anne rüyasında evden uzakta bir yerde trafik kazası geçiren çocuğunun durumunu (hem de ayrıntılarına varana kadar) görebilmektedir. Bunun biraz değişik bir tipi de gündüz (uyanık olarak) görülen rüyalar ya da algılamalardır. Örneğin evden uzakta bulunan bir anne birdenbire telaşlanarak eve gitmesi gerektiğini düşünür ve söyler. Gerçekten de evine geldiğinde çocuğunu kritik bir durumda bulur. Eve gelene kadar da niçin eve gittiğini böyle bir itilim içine neden girdiğini bilemez ve açıklayamaz. Bu anneye söz konusu çeşitli kaynaklardan gelen sezgisel bilgidir ve anne bunu beş duyusu dışında yani DDA yeteneğiyle algılamıştır. Bu annenin açıklayamadığı telepatik bir algılama olduğu gibi klervoyan (durugörür) ya da prekognitif bir algılama da olabilmektedir. Bunlar DDA’nın kendiliğinden ortaya çıktığı zihinsel türdeki deneyimlerin en yaygın örneklerini oluşturmaktadır. Spontan olarak (kendiliğinden) ortaya çıkan bu tür olaylar hemen hemen her toplum tarafından ciddiyetle ele alınmaktadır. Bu tür olaylar özellikle maji ve din alanında önemli yer tutmuştur. Fakat ne yazık ki pozitif bilimin güçlenmesiyle “realitede” ikna edici temellerden yoksundur gerekçesiyle bu tür olaylar göz ardı edilmeye başlanmıştır en azından parapsikoloji biliminin ortaya çıkışına kadar.

    Parapsikoloji Alanında kullanılan belli başlı Terimler

    • Analjezi
    • Backster etkisi
    • Beden-dışı deneyimler
    • Beyin dalgaları
    • Bitkisel psişizm
    • Biyoenerji
    • Biyoplazma
    • Coğrafi (gezici) durugörü
    • Değişik şuur halleri
    • Düşünce fotoğrafçılığı
    • Empati
    • ESP
    • Felaket belirtisi
    • Ganzfeld uyarımı
    • Geller etkisi
    • Hayvansal psişizm
    • Hedef
    • Hedef değiştirme
    • Hiperestezi
    • İkinci kişilik
    • İmajinasyonu yönlendirme
    • İzolasyon kabini
    • Kirlian fotoğrafçılığı
    • Levitasyon
    • Lüsid rüya
    • NREM periyodu
    • Ölüm döşeği vizyonları
    • Ölüm-ötesi deneyimi
    • Paranormal fenomen
    • Past-life regression
    • Psi
    • Psi Enerji
    • Psikokinezi
    • Psikotronik
    • Psişik
    • Psişik yetenek
    • Psiyonik
    • Uyku-uyanıklık arası
    • Yaratıcı vizüalizasyon
    • Zaman-dışı algılama


    Parapsikoloji
    İnsan bilmediğini merak eder pek çok icad ve keşif de bu meraka dayanır.Felsefi pozitivizmin miadını doldurmak üzere olduğu günümüzde maddi sahada bilgilerimizin gelişmesine paralel olarak mana aleminin kapılarını aralama çalışmaları da hızlanmaktadır. Bu çalışmaların odak noktası ise insandır. Fakat ne yazık ki bu çalışmalar daha çok telepati medyumluk hipnoz gibi konularda yoğunlaşmaktadır ki bu tür çalışmaların geneline “Parapsikoloji” adı verilmektedir. Aslında parapsikoloji yeni bir konu olmayıp eski medeniyetlerde de (mesela Çin ve Hint medeniyetinde) yoga telepati telekinezi durugörü gibi olaylara rastlamak mümkün. Hatta günümüzde de bu ülkelerde saydığımız parapsikolojik özelliklere sahip insanların sayısı oldukça fazladır.

    Esasen ruhi tecrübeye dayalı faaliyetlere İslam tarihinde pek çok evliya ve büyük zevatta rastlamak mümkün. Bunların mahiyetleri hatta nasıl kesbedildikleri yazdıkları eserlerde detaylı olarak izah edilmiş. Bu tür kabiliyetler insan ruhundaki bazı manevi mekanizmaların çalıştırılması ile olur. Müslümanlar arasında görülen bu tür olaylar ile yogi ve medyumların gösterdiği fevkalade olaylar arasında çok önemli bir fark vardır. Bir Müslüman Allah’a kulluk nefis terbiyesi ve manevi mertebelerde terakki amacıyla yaptığı ibadet ve riyazetlerin sonucu Allah’ın bir lütfu olarak bazı fevkalade özelliklere sahip olabilir. Yogiler ve medyumlar ise bu fevkalade özelliklere sahip olmak amacıyla çalışırlar ve insan ruhundaki bu manevi mekanizmaları keşfederek telepati durugörü düşünce okuma gibi özelliklere sahip olabilirler.

    İNSANIN PARAPSİKOLOJİK KABİLİYETLERİ
    İnsan ruhunda bilip kullandığımız kabiliyetlerin yanında farkında olmadığımız ve bu yüzden kullanamadığımız pek çok yön vardır.

    Mesela telepati yoluyla bir başka insanın düşüncesini okuyabilir durugörü yoluyla dünyanın herhangi bir yerinde olup bitenleri televizyon ekranında seyrediyor gibi görüp işitebiliriz. İnsan ruhu zamanla kayıtlı olmadığı için geçmiş ve geleceği (istidadı ölçüsünde) görebilir (ki bu yanlış olarak genellikle gaybdan haber verme veya falcılık olarak nitelendirilir). Hatta karşımıza yakın geleceğimizden haber veren insanlar çıkabilir. Çünkü bunlar sahip oldukları ruhi melekeleri ile gayb aleminden çıkmış perde perde şahadet alemine gelen olayları hissedebilirler. Veya bir medyum beyaz bir kağıda hiçbir şey yazmadan düşüncelerini nakşedebilir ve bir başka medyuma bu şekilde mesaj gönderebilir Evet insan bu ve benzer daha pek çok inanılması güç olağanüstü şeyleri yapabilir. Ancak bu tür kabiliyetler insanların pek azında ileri düzeyde vardır ve bu yüzden bu tür insanlar çok özel bir konuma sahiptirler.

    PARAPSİKOLOJİ VE İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ
    İstihbarat örgütlerinin amacı karşı tarafın yani düşmanın elindeki bilgilere ulaşmaktır. Bunu yaparken ajanlarının hayatı daima tehlikededir. Fakat ajanınız bir medyum veya telepat ise o zaman durum farklıdır.

    ABD ve eski Sovyetlerde bu sahada yapılan çalışmalara bir göz attığımızda parapsikolojinin istihbarat örgütleri tarafından yoğun bir şekilde araştırıldığını görmekteyiz. Mesela 1970’li yıllarda CIA’ nın bünyesinde hipnoz ve telepati için kullandığı 7000 medyum çalışmaktaydı. Ayrıca Amerikalılar Vietnam savaşında da parapsikolojik denemeler yapmışlardı.

    Eski Sovyetler Birliğinde ve doğu bloku ülkelerinde yapılan çalışmalar ABD’ye göre çok daha geniş ve daha uzun bir geçmişe sahiptir.

    Prag’dan Amerika’ya göç etmiş olan Parapsikolog Dr. Moln Ryzl sosyalist blok ülkelerindeki araştırmalarda amaçlanan hedefleri “Parapsikolojiyi casuslukta ve silah olarak orduda kullanmak telepatik haberleşmeyle başka yıldız sistemlerinde bulunması mümkün akıllı varlıklarla ilişki kurmak bilimin hızla gelişmesi bakımından haber alma ve bilgi aktarmada yeni yöntemler keşfetmek” olarak özetlemektedir.

    Ruslar daha 1923 yıllarından itibaren medyumları tutuklamaya başladılar. Amaç medyumları ajanlık çalışmalarında kullanmaktı. Bu yıllarda medyumlarla ne tür çalışmalar yapıldığını bilemiyoruz. Ancak 1975 yılına geldiğimizde KGB’ nin tekrar parapsikolojik kabiliyetleri olan insanları tutukladığını görüyoruz. KGB ayrıca hipnotize olma gücü yüksek ve cinayet işlemeye müsait kişileri de arıyordu.

    Rusya’daki parapsikolojik çalışmalar sadece KGB tarafından yapılmıyordu. Gizlice çalışan parapsikoloji grupları da vardı. KGB anti-komünist olan bu gruplara karşıydı ve tesbit ettiğinde bunların mensuplarını tutukluyordu.

    1976 yılında KGB içinde Parapsikoloji bilimi kuruldu. Amaç parapsikolojik çalışmalar yapmak ve bu yollarla istihbarat toplayıp rejim aleyhindeki çalışmaları engellemekti. Fakat rejim aleyhtarları da medyum veya telepat olduğunda ise bu iş oldukça zordu.

    Parapsikolojinin istihbarat çalışmalarında kullanılması sadece ABD ve Rusya ile sınırlı değil. I. Dünya Savaşı’ndan itibaren bazı Avrupa ülkelerinde bu tür çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Bu ülkelerden biri de eski Çekoslovakya’ dır.

    1925 yılında Çek askeri makamları ordu içinde kullanılmak üzere “Durugörü Hipnotizma Manyetizma” adlı bir kitap bastı. Amaç askerleri bu konuda bilgilendirmek ve kabiliyeti olanlarını keşfetmekti. II. Dünya Savaşı sırasında bazı askerler hipnotize edilerek astral seyahat yoluyla düşman mevzileri ve sayıları hakkında oldukça doğru bilgiler alındı. Bu yolla bazı kayıp askerlerin cesetleri de bulundu. Çekoslovakya’da bu tür çalışmaların gelişmiş olmasının sebebi ise bu ülkede Orta Çağ’dan gelen çok yaygın bir okült (simya büyü ruh çağırma) geleneğinin olması idi.

    PARAPSİKOLOJİ VE POLİSİYE OLAYLAR
    1951 yılında Londra’da büyük bir kiliseden kralların taç giydiği dönemlerde kullanılan 50 kg ağırlığında bir taş çalınmıştı. İngiliz emniyeti hırsızları bulamadı. Sonunda Belçika’nın Anvers şehrinde oturan bir adamdan yardım istediler. Peder Harkos adındaki bir kişi geldi ve kilisede konsantre oldu. Daha sonra tarif ettiği adresin hırsızların alet satın aldığı dükkan olduğu anlaşıldı. Peder Harkos tekrar konsantre oldu ve hırsızların adreslerini doğru olarak verdi. Yakalanan dört kişi suçlarını itiraf etti.

    Bu olay Peder Harkos’ un ilk başarısı değildi. Daha önce II. Dünya Savaşı sırasında bazı kayıp ölülerin bulunmasını da sağlamıştı.

    Belki de içimizde pek çok Peder Harkos yaşıyor. Ancak çoğu zaman bu tür insanlar sahip oldukları kabiliyetlerinin farkına ya varamıyorlar veya nasıl kullanacaklarını bilemiyorlar. Polis bu tür kişileri neden kullanmıyor ve olayları daha çabuk çözmüyor diye sorulabilir. Ancak polisin ve milli istihbarat mensuplarının bu konuda bilgilendirilmiş olması her şeyden önce bu tür bir istihbarat metodunun kabul edilmiş resmi bir metot haline gelmesi gerekmektedir. Ülkemizde emniyet güçlerinin bu tür çalışmalar yapmıyor olması ise bizce bir eksikliktir.

    TELEKİNEZİ VE TELEPATİ
    Telekinezi bir cismin uzaktan bir etkiyle hareket ettirilmesi veya biçim değiştirmesidir. Bu etki bir medyumun beyin veya düşünce gücüyle cisme etki etmesi şeklindedir. Bakarak bir cismi hareket ettirmek veya bir çatalı bükmek telekinezinin en açık uygulamalarındandır. Ayrıca halk arasında nazar adı verilen olayın da telekineziyle yakından ilgisi vardır. Bakışlarla insan veya hayvan üzerine yüklenen bir enerji o canlıya etkide bulunur.

    Telepati aslında farkında olalım veya olmayalım hepimizin farklı seviyelerde yaşadığı bir olaydır. Bir sohbet esnasında tanıdığımız bir kişiden bahsederiz ve bir müddet sonra o kişi çıkagelir. Bazen de karşımızdaki insanla konuşurken bizim tam söylemeye hazırlandığımız bir şeyi muhatabımız söyleyiverir. Bunlar günlük hayatta karşılaştığımız telepati şekilleridir.

    Telepatinin beyin dalgaları ile gerçekleştiği sanılmaktadır. Yayılan beyin dalgalarını alıcı konumunda olan diğer insanların algıladığı düşünülmektedir. Ancak bu algılama esnasında cinlerin de devreye girmesi ve bazı yanlış algılar yüklemesi mümkündür. Bu sebeple her telepatik algının doğru olduğu ve gerçekleşeceği düşünülmemelidir

    araştırdıkları bir konu da beynin nasıl bir dalga yaydığını anlamaktı. Böylelikle insanların düşüncelerini okumak veya kolay telepati sağlamak o dalgaları suni üretip insanları etkilemek mümkün olabilecekti.

    ABD ve eski Sovyetlerde düşünceleri beyin dalgalarına dönüştürüp önce hayvanlara daha ileride de insan beynine işleme ve kitlelere hakim olma konusunda çalışmalar yapıldığı da iddia edilmektedir.

    Inga Swann Ruslar’ın kullandığı bir başka medyumdu. Merkür ve Venüs gezegenlerine düşünce yoluyla yolculuk yapan Swann yerçekimi atmosferi vs. hakkında bilgiler verdi. 10 ay sonra Pioneer 10 isimli uzay aracından da aynı bilgiler gelince Swann’ ın doğruluğu ispatlanmış oldu. Ayrıca Swann kendisine sadece enlemi ve boylamı verilen Antarktika’daki bir araştırma üssü hakkında doğru olarak bilgi vermişti.

    Telepatinin yanısıra Ruslar uzaktan telkin denemeleri de yaptılar. Yapılan deneyler sonucu Sivastopol’ daki bir kişi 1700 km uzaklıktaki Leningrad’da bir kadını hipnoza sokmayı başardı.

    PARAPSİKOLOJİK OLAYLAR VE KERAMET
    Şunu hemen ifade etmek gerekir ki parapsikolojik olaylar inancı ne olursa olsun ister Müslüman ister ateist her insanda görülebilir. Rusya’da yaşayan bir ateistte görülebileceği gibi bir Hint fakirinde veya bir Müslümanda da görülebilir. 16.yy’ da İspanya’nın Avila kentinde yaşayan Azize Teresa adında bir rahibenin dua etmeye başladıktan 10 dakika sonra hiç bir şeye tutunmadan havaya yükselebildiği tesbit edilmiştir. Aynı şeyi Hint fakirleri de yapabilmektedir. Azize Teresa’nın dua ile sağladığı konsantrasyonu yogiler meditasyonla gerçekleştirmektedir.

    Burada şu soru akla gelmektedir. Velilerin gösterdiği keramet ile bu yapılanlar arasındaki fark nedir? Yogiler meditasyon yaparak ruhlarındaki bazı mekanizmaları harekete geçirmekte ve bu tür olayları sergilemektedirler. Velilerde ise amaç ne havada uçmak ne de durugörü yapmaktır. Asıl gaye Allah’a kulluk etmek ve nefislerini terbiye ederek imanda tahkik ve yakini kazanmaktır.

    Bu amaçla yapılan ibadetler esnasında bazı fevkalade haller görülebilir. Bu hallerin yeri ve zamanı tamamen kulun iradesi dışında cereyan etmektedir. Bu olaya ise keramet denmektedir.

    Kerametle parapsikolojik olaylar arasında tezahür olarak benzerlikler görülebilirse de temelde ve mahiyet olarak ikisi birbirinden çok farklıdır.

    İslam alimleri kerametin diğer insanlara gösterilmesini doğru bulmaz ve kerameti Allah’ın meleklerin varlığı ve ruhun mahiyeti konularında objektif bir delil olarak kabul etmezler.

    Günümüzde parapsikolojik incelemelerde psişik yetenekler ve deneyimler biçimleri bakımdan iki grupta ele alınırlar:

    Zihinsel deneyimler:
    Parapsikoloji araştırmalarında zihinsel ya da öznel ortaya çıkan fenomenleri kapsar. Burada süjenin yani deneğin dış dünyadan aracısız bilgi alması olayı sözkonusudur. Bu fenomenler parapsikolojide duyular-dışı algılama başlığı altında incelenir. Durugörü (uzaktan görme) telepati (düşünce nakli uzaduyum) prekognisyon (önceden bilme) psikometri (ruhsal ölçüm) şifacılık beden-dışı deneyimler (astral seyahat) ve benzeri fenomenler bu gruba girer.
    Fiziksel etkiler:
    Deneğin çevresindeki eşyalar üzerinde bedenini kullanmaksın fiziksel etkiler oluşturması fenomenlerini kapsar. Bu tür fenomenler telekinezi ya da psikokinezi (P.K.) başlığı altında incelenmektedir. P.K. etkisine ruhsal gücün madde üzerindeki fiziksel etkisi de denebilir.

    Parapsikoloji’nin içerdiği ve ilgilendiği konu alan ve fenomenlerden bazıları şöyle açıklanır:
    Backster etkisi: Bitkisel algılama ya da bitkilerdeki psişik algılama.
    Beden-dışı deneyim: Kişinin uyku gibi ruh ve beden bağlarının gevşediği hallerde esîrî beden ya da astral beden (spiritüalizm’de duble) denilen süptil maddelerden oluşan bedeniyle fiziksel bedeni dışında bilinci yerinde olarak başka mekanlarda dolaşmak üzere yolculuk yapması.
    Değişik şuur halleri: İnsanın uyanıkken bulunduğu olağan şuur halinden farklı şuur halleri.
    Durugörü: Canlı ve cansız nesnelerin ve olayların beş duyunun yardımı olmadan (paranormal olarak) algılanması. Bu alanda en tanınmış isim Ingo Swann'dır.
    Düşünce fotoğrafçılığı: Bir fotoğraf cihazı kullanarak veya kullanmadan insanın düşünce ve imajlarının hassas bir fotoğraf filmi üzerine kaydedilmesini konu alan paranormal fotoğrafçılık. Bu alanda en tanınmış isim Ted Serios'tur.
    Ekminezi: Hipnoz veya "psikolojik ayrışma" içindeki süjede (denekte) içinde bulunduğu yaşamdaki veya geçmiş yaşamlarındaki (reenkarnasyonlarındaki) izlenimlerin tekrar canlanması ve bunu sağlayan yöntem.
    Empati: Birbirlerine manevi bakımdan sıkıca bağlı iki canlı arasında duygu ve ruhsal hallerin aktarılması fenomeni.
    Felaket belirtisi: Kişide ölüm kaza veya aniden rahatsızlanma gibi hoş olmayan olaylardan birkaç saat kadar kısa bir süre önce oluşan normal-dışı ön belirtiler.
    Levitasyon: İnsan ya da hayvan vücudunun veya özgül ağırlık olarak havadan daha ağır nesnelerin görünür herhangi bir fiziksel etkenin yardımı olmadan havaya kaldırılması havada asılı kalması veya havada gezinmesi. Batı’da levitasyon fenomeni konusunda en tanınmış isim Daniel Dunglas Home’dur. (Yogi Pullavar’ın 1936 yılında Hindistan’daki levitasyon gösterisi)
    Ölüm döşeği vizyonları: İnsanın ölüm sırasındaki paranormal algıları.
    Ölüm-ötesi deneyimi: Bedensel işlevleri bakımından tıbben ölü sayılmış fakat bir süre sonra reanimasyon (yeniden canlandırma) yöntemleriyle veya kendiliğinden yeniden yaşama kavuşmuş kimselerin bu ölüm ve yeniden yaşama dönüş arasındaki sürede geçirdikleri deneyim.
    Prekognisyon: Meydana gelecek olayların önceden paranormal olarak algılanması fenomeni.
    Psikokinezi (Telekinezi): Kişinin maddeler üzerinde düşünce gücüyle etki yapması. Bu alanda en tanınmış isimler Uri Geller ve Nina Kulagina'dır.
    Reenkarnasyon: Ruhun sürekli olarak tekrar bedenlenmesi.

    Rüyalarda ESP
    Tekinsizyer: Fantomların görülmesi eşyaların kendiliğinden hareket etmesi mahiyeti anlaşılamayan birtakım seslerin duyulması gibi olayların sıkça gözlemlendiği yerler.
    Telepati: Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması iki zihin veya ruh arasında imaj fikir sembol tarzında ortaya çıkan tesir alış verişi.[44]

    Parapsikoloji'nin çeşitli alanlardaki uygulamaları
    Arkeoloji alanında
    Belirli bir sayıda da olsa psi deneklerinin yardımıyla gerçekleştirilen arkeolojik keşifler olmuştur ve psi deneklerinin yardımıyla sürdürülen arkeoloji çalışmaları vardır. Bu konuda özellikle 4445 denek tarafından verilen enformasyonlardaki çakışmalardan yola çıkarak kazı yerlerini belirlemek amacını güden Stephan Schwartz’ın çalışmalarını belirtmek gerekir. Bununla birlikte psi denekleri tarafından sunulan keşif yapma olanağı sağlayan enformasyonların kesinlik ölçüsünü saptamanın güçlüğüne de dikkat çekmek gerekir.

    İstihbarat alanında
    Bu konuda en tanınmış çalışmalar CIA’nin himayesinde gerçekleştirilmiş olanlardır ki bunların son kod adı “Stargate”dir. Yaklaşık 20 yıl boyunca CIA tarafından çok gizli bir program uygulamaya kondu. Bu programda seçilmiş ve hazırlanmış bir grup deneğin istihbarat alanında kullanımı sözkonusuydu. Bu ekipte en yetenekli denek olarak kabul edilen Joe McMoneagle çalışmasından dolayı liyakat nişanı aldı.

    Kayıp kişilerin aranması alanında
    Yine psi deneklerinin verdikleri enformasyonlar sayesinde bulunan kayıp kişiler olmuştur. Bu bakımdan A.B.D. gibi kimi ülkelerde polisin kayıp kişileri bulmada çaresiz kaldığında zaman zaman medyumlara başvurduğu ileri sürülür.


    Araştırmalar
    Parapsikologlar paranormal fenomen etüdünde fenomene çeşitli yöntemlerle yaklaşımda bulunurlar. Bu yöntemler geleneksel psikolojide kullanılan niteliksel yaklaşımların yanısıra niceliğe dayalı deneysel ve gözlemsel metodolojileri de içerir. Parapsikologların çoğu etütlerinde psinin istatistiki kanıtını sınarken "meta-analiz" yöntemini kullanırlar.[50]


    Ganzfeld uyarımı
    Üzerinde telepati deneyi yapılacak olan Ganzfeld uyarımına sokulmuş bir denek.Ganzfeld uyarımı (ganzfeld stimulation) parapsikoloji laboratuvarlarındaki deneylerde denekte duyular-dışı algılamayı harekete geçirmek üzere “duyumsal yoksunluk” sağlanması (duyumsal uyaranların minimum düzeye indirildiği bir ortam sağlanması) olayına verilen addır.
    Önceleri vizüel süreç testlerinde kullanılan terim 1973 yılından itibaren psi testlerindeki uygulamalar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu uyarım sayesinde beş duyusunu kullanamayan deneğe paranormal algılamalar için bir çeşit fırsat ortamı yaratılmakta denek zorunlu olarak duyular-dışı algılama alanına itilmektedir. Fakat beklenen paranormal algılamalardan hangisinin oluşacağı bilinmez; yani denekte bir telepati fenomeni de oluşabilir durugörü de prekognisyon da.
    Parapsikologlar ganzfeld uyarımını sağlamak üzere “yüzme kabini” veya “izolasyon kabini” denilen ısısı beden ısısına ayarlı tuzlu suyla dolu gürültü ve diğer uyaranlardan yalıtılmış çeşitli kabinler hazırlamışlardır.
    Ganzfeld uyarımı bir telepati denemesi için yapıldığı takdirde sözkonusu “duyumsal yalıtılma” hem “alıcı” denek hem de “verici” denek üzerinde uygulanır. Yaklaşık 20 ile 40 dakika arasında süren "telepatik gönderme" süresi sonunda “alıcı” “duyumsal yalıtılma”dan çıkarılır. Kendisine örneğin dört imaj (ya da video) gösterilerek hangisinin gerçek “hedef” olduğu yani boş tuttuğu zihnine “verici”den hangi imajın geldiği sorulur. Sonuçlar doğru seçimin şans olasılıklarına oranla çok daha fazla oranda olduğunu ortaya koymaktadır. Bu meta-analiz sonuçları anlamlı olmakla birlikte tartışmaya açık olduğundan akademik psikoloji dergilerinde tartışılmaktadır. Bununla birlikte bazı deneylerde alıcıların “telepatik gönderme” sonrası kendilerine sözkonusu test imajları gösterilmemesine rağmen kimi zaman doğru yanıtı verdiklerine rastlanmıştır.
    Gezici durugörü (coğrafi durugörü) deneyleri [değiştir]Gezici durugörü deneyleri kişinin beş duyusuyla algılayamayacağı uzaklıktaki ya da kapalı bir ortamdaki olay nesne yer ve canlıları algılayabilmesi paranormal yeteneğini sınar. Laboratuvarda yapılan gezici durugörü deney türlerinden birinde örneğin bir havuzun yüzlerce fotoğrafı çekilir sonra bu fotoğraflardan biri denek için “hedef” olmak üzere rasgele seçilir ve denekten uzak bir yere konur. Gezici durugörü deneycisinden görmediği bu fotoğrafın bir kağıda taslağını çizmesi ya da bu fotoğrafı bir şekilde betimlemesi istenir. Bu süreç belli bir sayıdaki "hedef fotoğraf"larla tekrarlanır. Bu yöntemin yeni farklı ve gelişmiş usülleri sayesinde bu tür deneylerin sonuçları daha isabetli ve verimli hale gelmiş bulunmaktadır. Bu tür deneyler A.B.D.’nin devlet kontrolu ve sözleşmesi altında Princeton Üniversitesi’nin normal-dışı araştırma laboratuvarı Stanford Araştırma Enstitüsü ve Bilim Uygulamaları Uluslararası Kurumu’ndaki bilim adamları tarafından 25 yıl boyunca sürdürülmüştür. Biriken veriler hava-uzay bilimi profesörü Robert G. Jahn ve psikolog Brenda Dunne tarafından incelenmiş ve bu deneylerde yer ve olayların beklenilen şans olasılığının çok daha üzerinde bir oranla algılandığı belirtilmiştir. Gezici durugörü medyumları içinde en ünlüsü olan A.B.D.’nden Ingo Swann’ın bu psişik yeteneğini kullanabilmesi için yerkürenin herhangi bir yerinin enlem ve boylam koordinatlarının kendisine verilmesinin yeterli olduğu ileri sürülür. Ayrıca A.B.D.’nin soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı Swann’ın bu paranormal yeteneğinden yararlanmış olduğu ileri sürülür.

    RNG ile Psikokinezi deneyleri
    Güçlü ve ucuz elektronik ve bilgisayar teknolojilerine kavuşulması zihin ile madde arasındaki mümkün etkileşimler konusundaki tam otomatik deneylerin gelişimini sağlamış bulunmaktadır. Bu tür laboratuvar deneyleri içinde A.B.D.’nde en sık uygulananı bir RNG (random number generator) yöntemidir. Yöntemin temelinde deneğin zihin yoluyla rasgele sayıların dağılımını değiştirmeye çalışması sözkonusudur. Bu yönteme dayalı tekniklerle kişilerdeki psikokinezi kabiliyeti test edilebildiği gibi bir topluluğun RNG’ler üzerindeki etkisi de test edilebilmektedir. RNG veritabanlı temel meta-analizler A.B.D.’nde Foundations of Physics gazetesinin 1986’da yayın hayatına başlamasından beri birkaç yılda bir bu gazetede yayımlanmaktadır.

    Bio-PK deneyleri
    “Zihnin canlı sistemler ile doğrudan etkileşimleri” (DMILS) ya da diğer deyişle bio-PK bir kimsenin tesir yoluyla kendisinden uzaktaki bir kimsenin psikofizyolojik durumu üzerinde değişiklikler yapabilmesi anlamında kullanılmaktadır. Bu tür laboratuar deneylerinden birinde “etkileyecek olan” ile “etkilenecek olan” birbirinden belli bir mesafedeki farklı yerlerde yalıtılırlar. Etkileyecek olan bakışlarını diğeri üzerinde sabitleştirir onu etkilemek üzere niyetlerine konsantre olur. Örneğin “etkileyecek olan” diğerinden düzenli olarak –sessizce zihnen- bir şeye bakmasını ister.

    Ölüm-ötesi deneyimi
    Ölüm-ötesi deneyimi bedensel işlevleri bakımından tıbben ölü sayılmış fakat bir süre sonra reanimasyon (yeniden canlandırma) yöntemleriyle veya kendiliğinden yeniden yaşama kavuşmuş kimselerin bu ölüm ve yeniden yaşama dönüş arasındaki sürede geçirdikleri deneyime verilen addır. Terim A.B.D.’nden araştırmacı hekim Dr.Raymond Moody tarafından ortaya atılmıştır. Özellikle psikiyatrlar tarafından sürdürülen ölüm-ötesi deneyimi araştırmaları Elisabeth Kübler-Ross Karlis Osis George Ritchie ve Raymond Jr tarafından başlatılmıştır denilebilir. Bunlardan Moody 1998’de Las Vegas’daki Nevada Üniversitesi’nde “bilinç çalışmaları”na başkan olarak atanmış biridir. Bu araştırma alanındaki ilk kurum öncü araştırmacıların ve deneyimcilerin gereksinimlerini karşılamak üzere 1978’de kurulan "Ölüm-ötesi deneyimi Etütleri Uluslarası Kurumu"dur (IANDS). Bu alanda sonradan isim yapmış diğer araştırmacılardan psikiyatr Bruce Greyson psikolog Kenneth Ring ve kardiyolog Michael Sabom ölüm-ötesi deneyimi araştırmalarını akademik ortama taşımışlardır. Ölüm-ötesi deneyimi spiritüalistler ve az sayıdaki parapsikologlarca ölümden sonra yaşamın varlığına ilişkin kanıtlardan biri sayılmaktadır.

    Dr. Raymond Moody ve Dr. Elisabeth Kubler-Ross bu deneyimi geçiren kimselerin anlattıklarının hastanelerde kaydedilen raporları üzerinde çalışmış ve binlerce vakanın titizlikle incelenmesinden sonra şu sonuçlara varmışlardır:
    Reanimasyonla yaşama döndürülenlerin anlattıklarında büyük ölçüde ortak noktalar bulunmaktadır.
    Öldü teşhisi konulan kimseler bedenlerinin ölü sayıldıkları sürede bilinçlerini yitirmemişler gözleri kapalı oldukları ve yerlerinden kalkmadıkları halde çevrede olup bitenleri görebilmişler bilebilmişlerdirler. (Doktorun hemşireyle neler konuştuğu hemşirenin neyi almak üzere ne zaman nereye gittiği vs. Dolayısıyla burada beş duyunun dışındaki bir algılama sözkonusudur.)
    Ölü sayıldıkları sürede yalnızca ameliyat odasında olup bitenleri değil oda dışındaki oda duvarlarının ardında cereyan eden olayları bile görmüşler yaşama döndüklerinde gördüklerini ayrıntılarıyla anlatmışlar anlattıkları doktorları tarafından tümüyle doğrulanmıştır.

    Parapsikoloji araştırmacıları
    Parapsikolog terimi ilk duyulduğunda genellikle psikoloji diplomasına sahip bir araştırmacı anlaşılır oysa bu alanda uzmanlaşmaya gelen bilim adamları kökenleri itibariyle çok farklı alanlardan (fizikçiler hekimler biyologlar) olabilirler. İngiltere gibi bazı ülkelerde parapsikoloji üzerinde uzmanlaşmış kimselere devlet diploması verilmektedir. Günümüzde parapsikologların çoğu Amerikan Bilim Geliştirme Kurulu’nun (AAAS) üyesi olan Parapsikoloji Kurumu[60] adlı bilimsel kuruma üye olmaktadır. Bu kurumun tam üyesi olabilmek için gerekli koşullar şunlardır: Doktora yapmış olmak parapsikoloji hakkında bilimsel bir gazete veya günlükte Kurum’un üyeleri tarafından kabul edilebilecek kaliteli bir makale yazmış olmak ve Kurum’un iki üyesi tarafından üye seçilmiş olmak. Bu kriterler Amerikan Psikoloji Kurumu’nun kriterleriyle hemen hemen aynıdır. Bu noktadan hareketle parapsikoloji araştırmacısının diğer bilimsel etkinlik alanlarındaki araştırmacılardan hiçbir farkı yoktur. Parapsikolojiye muhalif kuşkuculardan Ray Hyman bile bu konuda şöyle der: “Deneysel parapsikologların çoğu üniversite diplomalıdır. (…) Onlar bu alanda da kendi alanlarında edinmiş oldukları bilimsel sorgulamanın deneysel denetimlerini ve istatistik tekniklerini kullanabilecek formasyona sahiptirler.” Yaklaşık 100 kadar “tam üye”ye sahip Parapsikoloji Kurumu’nun üye sayısı birkaç yıldan beri istikrar göstermektedir. Kurumun çeşitli üye kategorileri de hesaba katılırsa Parapsikoloji Kurumu’nun bünyesinde yer alan yaklaşık 200 araştırmacının dünyanın çeşitli ülkelerinde parapsikoloji alanında çalışmalarını sürdürdüğü söylenebilir ki bunların yaklaşık dörtte biri araştırmalarını tümüyle resmi yapılarda sürdürmektedir.

    Eleştiriler
    Parapsikolojiyi eleştirenler iddialarına şu sözle başlarlar: “Olağanüstü iddialar olağanüstü kanıtlar gerektirir.” Parapsikolojik fenomenin gerçekliği ve parapsikolojik araştırmaların bilimsellik değeri akademik çevrelerde günümüze dek tartışılagelmiştir. Eleştirilerden biri parapsikolojinin açıkça tanımlanmış bir konu maddesi olmaması talep üzerine psi etkisini gösterecek kolayca tekrar ettirilebilen bir deneyinin olmaması ve henüz paranormal enformasyon aktarımını açıklayan bir teorisinin olmamasıdır. York Üniversitesi psikoloji profesörü James E. Alcock’a göre bu nedenlerden fizik biyoloji gibi daha geleneksel bilimlerin disiplinler arası araştırma alanına parapsikolojinin deney sonuçlarının ancak az bir kısmı dahil olabilir. Aslında parapsikolojide enformasyon aktarımını açıklayan birkaç teori ortaya atılmışsa da kuşkucular bu teorileri çağdaş fizik teorileri ile uyuşmamasından dolayı kabul edilemez bulmuşlardır. Buna karşılık parapsikolojide psi etkilerini elde etme olanağı sağlayan parametrelerin neler olduklarını saptama imkanı sağlayan “kavrama modelleri”nin mevcut olduğunun ve pragmatik enformasyon modeli olarak betimleyici varsayım taslaklarının bulunduğunun da unutulmaması gerekir (Lucadou 1987).
    Öte yandan bazı parapsikologlar da parapsikolojik konuların fizik matematik ya da biyolojinin konularından bir hayli farklı (ruhsal) olduğuna dikkat çekerek bazı kıstasların tüm bilim dallarına uygulanamayacağına bilimselliğin ölçüsünün teorik düzeyden ve tekrarlanabilirlikten ziyade bilimsel yöntemin uygulanması deneysellik çalışma biçimi v.s. olması gerektiğine dikkat çekmektedirler. Kuşkucuların teorik düzeydeki eleştirilerinden biri de vücuttaki D.D.A. organının ve paranormal enformasyon kaynağının parapsikologlarca keşfedilememiş olmasıdır. Buna yanıt olarak da parapsikologlar psi etkilerinin fiziksel fenomenlerdeki modaliteler gibi işlemediğini dolayısıyla vücuttaki bir alıcı organdan veya enformasyon kaynağından söz edilemeyeceğini belirtmektedirler.

    Sahtekarlıklar-hileler
    Édouard Isidore Buguet’in hileli olduğu sanılan telekinezi gösterisinin fotoğrafı (1875)
    19.yy.’da bunun gibi sahte hayalet fotoğrafları oluşturmak çok popülerdi.Spiritüalizm alanında sıkça rastlandığı gibi bu alanda da sık sık hileye başvuran şarlatanların olduğu saptanmıştır. Ancak herhangi bir alanda hile yapan birkaç kişiye rastlanması o alandaki bütün çalışmaların hilekarlıktan ibaret olduğunu elbette göstermez.
    Hile konusundaki ilk açıklamalardan biri 19.yy.’da bazı medyumları sahtekarlıkla suçlayan ünlü illüzyonist Harry Houdini’den gelmiştir. Gerçekten "deneysel spiritüalizm"in başlangıç döneminde hilelere başvuran şarlatanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Fakat unutulmaması gereken bir nokta metapsişikçilerin ve parapsikologların bizzat kendilerinin bu şarlatanların hilelerini gün ışığına çıkarmış olmalarıdır ve ayrıca seanslarda olası hilelere karşı önlem almalarıyla deneylerin gitgide daha sağlıklı hale gelmesini sağlamışlardır. Hile denekten gelebileceği gibi deneycinin (deneyi düzenleyenin) kendisi tarafından da oluşturulabilir. Örneğin Rhine’ın bir öğrencisi olan Walter J. Levy Rhine’ın baskısıyla yaptığı hileyi itiraf etmiş Rhine da bu tespitini Journal of Parapsychology’da yazmış ve Levy’nin önceki makalelerinin dikkate alınmaması gerektiğini bildirmişti.
    Buna karşılık Charles Tart bazı kuşkucuların da kimi zaman parapsikoloji protokollerinde hiçbir kusur ya da dolambaçlı yol bulamamalarına rağmen yine de deneycinin bir hilesi olduğunu ileri sürdüklerini belirtmektedir. Aşağıdaki olaylar buna örnek olarak gösterilmektedir :
    Rupert Sheldrake ve köpeği Jaytee konusunda James Randi : Randi verileri analiz ettiğini ve hileleri keşfettiğini iddia etmiştir. Fakat Sheldrake’e bakılırsa Randi verileri asla incelemediğini itiraf etmişti.
    Rhine’ın deneyleri ve Pearce-Pratt Seansı konusunda Hansel : Bu deneylerde herhangi bir hile bulamayan Hansel sonunda kendisine bir hile iddiası sağlayabilecek laboratuvar planlarını inceledi. Oysa incelediği planlar binanın o dönemdeki planları değildi. Binanın o dönemdeki asıl planları incelendiğinde Hansel’in eleştirisi tamamen çürütülmüş duruma düşmektedir. Hansel bu bilgi hatasına rağmen iddiasından vazgeçmemiştir.
    Rhine’ın deneyleri konusunda Henri Broch : Henri Broch Rhine’ın Zener kartları ile yaptığı deneylerdeki başarının nedeninin kartlarının şekilsiz yüzünün işaretli ya da kusursuz biçimde olmayışına ve deneklerin buradan yola çıkarak doğru yanıtı kolaylıkla bulabildiklerini iddia etmişti. Oysa Rhine’ın araştırmalarının çoğunda deneklere kartların arka yüzleri de gösterilmezdi.
    Bazı parapsikologlara göre kuşkucular parapsikolojik araştırmanın saygınlığını yitirip gözden düşmesi için özellikle « sahte hile» haberleri yayımlamaktadır.
    Son olarak belirtmek gerekir ki parapsikolojik araştırma alanında bilimsel her alanda olduğu gibi kasıtlı olarak hilenin sözkonusu olmadığı irade-dışı hatalar da sözkonusu olabilmektedir. Örneğin "Rosenthal ya da Pygmalion etkisi"nde deneycinin kanısından kaynaklanan bir hata sözkonusu olmuştur.
    Deneysel sonuçların eleştirisi [değiştir]Bazı analizci eleştirmenler parapsikolojik etüdün bilimsel olduğunu kabul etmekle birlikte bu etüdün deneysel sonuçlarının tatminkar olmadığını düşünmektedirler. Kuşkucu eleştirmenler ise psi araştırmalarında görünüşte başarılı sonuçlar alınmış olmakla birlikte bu başarıların gerçek psi etkisinden ziyade titiz olmayan sağlıksız çalışmaların ya da metodolojik kusurların ürünü olduklarını ileri sürmektedirler.

    Deney-dışı psişik deneyimler
    Beden-dışı deneyimKuşkusuz parapsikoloji deneylerden ve laboratuvar çalışmalarından ibaret değildir. Parapsikoloji kökenini yaygın olarak “paranormal deneyimler” olarak adlandırılan kendiliğinden ortaya çıkan olaylardan almaktadır. Bu tür deneyimler hemen hemen tüm kültürlerin folklorlarında anlatılagelmiştir ve genel olarak rapor edilenler birbirinin çok benzeridir.
    Chicago Üniversitesi Ulusal Düşünceyi Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırma göstermiştir ki Amerikalıların büyük bir çoğunluğu yaşamlarının herhangi bir döneminde bir ya da birden fazla psişik deneyim geçirmiştir. Amerika Avrupa ve Avustralya'daki bazı araştırma ve anketler de insanların çoğunun başından telepati prekognisyon veya benzeri bir paranormal fenomenin geçmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Parapsikologlara göre örneğin uzun süredir görmediğimiz birini tam düşündüğümüz sırada veya onu düşünmemizden kısa bir süre onu görmemiz yahut ondan bize bir telefon ya da posta gelmesi telepatik irtibatın deney-dışı (doğal) örneklerinden biridir. Aynı şekilde parapsikologlara göre karşımızdaki kişi daha lafa başlamadan ne söyleyeceğini bilmemiz de her zaman tahmin gücümüzden kaynaklanmamaktadır.
    Psişik olayların en yaygın tiplerinden biri de “Duyular-dışı algılama rüyaları” olarak adlandırılan düşlrrdir ki bu tür rüyalarda kişi aslında o anda bulunduğu yerden uzakta meydana gelen bir olayı algılamaktadır. Kişinin rüyasında gördüğü olay hakkında uykuya dalmadan önce hiçbir bilgisi ve düşüncesi yoktur; fakat rüyasını anlattıktan sonra yapılan incelemede doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Sık rastlanan bir psişik rüya da telepatik rüyalardır telepatik rüyalar ilk kez Maimonides ESP-rüya laboratuvarında keşfedilmiştir.


  2. #2
    İnci Tanesi ★☆FEAR☆★ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.08.2010
    Bulunduğu yer
    Tarsus
    Mesajlar
    1.769
    Post Thanks / Like
    Mentioned
    0 Post(s)
    Tecrübe Puanı
    364

    Standart

    PARAPSİKOLOJİ NEDİR ?
    1930’ lı yılların başında A.B.D de Duke üniversitesinde J.B.Rhine ve eşi L. Rhine tarafından yürütülen çalışmalarda psişik çalışmaları belirtmek için almanca parapsychologie terimini kullanmışlardır. Alışılagelmişin dışı farklı psikoloji anlamına gelmektedir. Bu yılarda telepati telekinezi ve durugörü çalışmalarının yoğun olduğu ve isimlendirmelerde özellikle durugörüdeki hadiselerin Extrasensory perception adlandırdıkları (duyu dışı algılamalar) görülmektedir.
    Duyu dışı algılamaları geçmişişimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe ayırmışlardır. Duke üniversitesi labaratuarlarında zihnin madde üzerindeki fiziksel etkileri araştırıldığında bulunan sonuçlar zihinsel devinim anlamında yeni bir terimin kullanıldığını görmekteyiz Psikokinesis kısaca PK yani zihnin maddeye hakimiyeti yine bu dönemlerde spirit çalışmalarda hassas deneklerin meydana getirdiği fenomenleri inceleyen bilim adamları medyom kelimesinin yerine PSİ yetenekleri adını vermişlerdir.

    Fransa’da 1900 lü yılların başında Alan Cardec in ve ABD de EDGAR CAYCE isimlerinin Trans altında çeşitli algı ve kehanetlerini işte bu PSİ yetenekleri ile izah etmeye çalışmışlardır. Parapsikoloji araştırmacıları bu isimlerin yanında yine aynı dönemlere rastlayan bir dönem sovyetler birliği ve doğu bloku araştırmacılarının ESP yerine psikotronik veya biyoiletişim PSİ yerine bioenerji /bioplazma kelimelerini kullanmışlardır.
    Sovyet ideolojisi bu fenomenleri biokimyasal hadiseler olarak ele almıştır. Psikotronik Yunanca psişe ve elektron sözcüklerinden gelmektedir. İlk kez 1968’de Dr. Z. Reydak başkanlığında bir grup Çek bilim adamı tarafından Moskova Uluslararası Parapsikoloji konferansında parapsikoloji sözcüğü yerine kullanıldı. Bu bilimadamları parapsişik olaylarda sözü edilen enerjinin yapısını keşfetmek amacında olduklarını belirtmişlerdi.psikotronik enerji paranormal olayların temelini oluşturabilir. Bu enerji birimi ise psikotron olarak adlandırılmaktadır. Dr. Rejdak psikotronik ile ilgili olarak özde insanla ilgili olan bir biyonik bilimdir. Biz PSİ olayını öncelikle insanda ikincil olarak ta tek başına bir enerji şeklinde tanımlamaya çalışıyoruz. Amaç ya ara bağlantı olarak insanı yada insanı saf dışı bırakarak yapay bir sentezi kullanarak (elektromanyetikçekimsel yada diğerleri gibi bilinen enerji biçimlerinden hiçbirinin bu olguda geçerli olmadığı bir kez kanıtlandığında insanın telepatik nakil sırasında kullandığı enerjinin bir üretecini meydana getirmek yoluyla) bu konuyla ilgili sorunların uygulamalı sonuçlarını arayıp bulmaktır der.
    Psikotronik denemelerin bu gün hangi boyutta olduğu bir gizemdir.Amerika da Meşhur bir Philedelphia deneyinden söz edilir burada bir geminin su üzerinden demateryalize edilerek enlem ve boylamı önceden belirlenen başka bir alana nakil yaptırıldığı söylenir.
    Psikotronik enerji ile ilgili çalışmalar parapsikolojinin en dinamik alanlarından biridir. Eski dönem mısırda bu enerjilerin kullanıldığına dair savlar vardır. Yine tarih içinde parapsikoloji gezimizde 1939 yılında Sovyet mühendis Semyon Davidoviç Kirlian’ın geliştirdiği yüksek frekans alanlı bir fotoğraf tekniğini görürüz. Bu yöntemle canlı ve cansız nesnelerin çekilen fotoğraflarında cisimlerin etrafında gözle görünmeyen renkli bir alanın varlığının ispatlandığını görüyoruz.teşhis ve tedavide araç olarak kullanılan bu teknik günümüzde kullanılmaktadır.
    Sovyet bilimadamları enerji beden üzerindeki çalışmalarını ilk kez 1968 de Kazakistan devlet üniversitesince basılan Kirian etkisinin biyolojik etkinliği başlığını taşıyan ve ayrıntılı bir rapor halinde bilim dünyasına sunmuşlardır. Buna göre bu fotoğraflarda görülen biyo-ışıldama organizmanın elektriksel bir hali olmayıp biyoplazma tarafından oluşturulmaktadır.
    Bizim kendi kültürümüzde ölmekte olan bir kişiyi algılayan insanların onun ışığını göremiyorum.Ferri sönmüş tabiri ve hıristiyan kilisesinin ve hinduist budist inanışlarında baş bölgelerine çizilen ışıkların biyoplazma olduğunu 1968 yılında söyleyenlerden sonra 2000’lere girerken biz olabilir diyebilir miyiz?

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

  • Şikayet, Telif hakları ve Yasal bildirimler için tıklayın.
  • .

    İletişim: [email protected]