Gazeteci için gazete cezvedir.

Altında hep ateş vardır.

Suyu ısınır.



Patatesten gazeteciyse mesela…

Koy cezveye.

Sıcağı görünce gevşer.

Hiç zora gelemez.

Salar kendini.

Dayanıklı zannettiğin o sert karakteri gider ezilen büzülen vıcık vıcık bir şey haline gelir.

Üzülürsün girdiği kılığa.



Yumurta ruhlu gazeteciyse…

Kaynat cezveyi.

Patatesin aksine tepki verir.

Şartlara direnir.

Ama maalesef kötüleşen şartlara direneyim derken o narin yapısıyla koruduğu içindeki canı öldürür yüreğini katılaştırır.

Hatta çoğu zaman çatlar imha eder kendini yarı yolda çıkarıp alsan bile çok geçtir hayata döndüremezsin artık onu.



Ama kahve'yse gazeteci…

İşte o bambaşkadır.

Şartlar zorlaştığında şartların dayatmasına uymaz.

Şartları değiştirir!

Mis gibi koku yayar.

Ortama lezzet katar.

Keyif verir.

Cehennem alevinden cennet hazzı çıkarır.



Türk kahvesiydi Bekir Coşkun.



O yüzden tiryakisiydiniz.

Sabah güne başlarken veya akşam günün yorgunluğunu atarken kelime kelime yudumlamanız ondandı.

Okumaya başlarken köpüğünü höpürdetircesine mutlu olup bittiğinde gülümsemeyle ohh çekmeniz ondandı.



Memleketi hazmetmenizi sağladı.

Zihninizi açtı.

Uyanık tuttu.

Anlayana kıymetini bilene kırk yıllık hatırı vardı.

Bizi biz yapan unsurlardandı.

Örf adet gelenekti.

Tatlı sohbetin bahanesiydi.



Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük köşe yazarıydı.



Kahramanımızdı.

İlham kaynağımızdı.

Bu mesleğin nasıl yapılması gerektiği konusunda rol modelimizdi.

Vicdanımızın sesiydi.



Mükemmel bir aydın'dı.

Hastalandığında bile bizi iyileştirmeye çalıştı.



Kanserden öldü deniyor.

Emin olun değil.

Bu topraklara ve bu toprakların insanlarına tüm canlılarına öylesine sevdayla bağlıydı ki onların derdiyle kendini yedi bitirdi.

Mustafa Kemal'e yapılan nankörlüklere Atatürk Cumhuriyeti'ne yapılan saldırılara öylesine dip duygularla üzülüyordu ki kendini kahretti dizlerini döve döve kendini tüketti.



Telefondaki son konuşmamızda insanı sıcacık sarıp sarmalayan o her zamanki sevecen ses tonuyla “endişeliyim Yılmazım” demişti…

“Çevremdeki herkes ben öleceğim diye korkuyor ben ise inan ölümden değil aklım burada kalacak diye korkuyorum.”



Gazeteler elbette yayınlanmaya devam edecek ama… Bekir Coşkunsuz basın en azından benim için püreleşmiş patatesler kalbi taşlaşmış yumurtalar ve telvesi donmuş boş fincanlardan ibaret olacak





Yılmaz Özdil
Sözcü