TÜRK MEDENİ KANUN ÇERÇEVESİNDE EVLATLIĞIN MİRASÇILIĞI[1]


1-BÖLÜM:


GENEL OLARAK


A-TÜRK MEDENİ KANUN’UNDA MİRASÇILIK

22.11.2001 kabul tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre mirasçılık hakkı yasal mirasçılar ve ölüme bağlı tasarruflar adı altında iki bölümde incelenerek yasal mirasçıların kan hısımları sağ kalan eş evlatlık ve devlet olarak kaleme alındığı görülmektedir. Kanunun zümre(parentel) sistemini benimseyerek bir zümrede tek bir mirasçı olsa bile bunun diğer zümrelerdeki kişilerin mirasçılığına engel olması durumu[2] 1.zümrede murisin altsoyu 2. zümrede altsoyu bulunmayan murisin ana ve babası 3. zümrede ilk ikisinde mirasçısı bulunmayan murisin büyük ana ve büyük babası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca sağ kalan eş (madde 499) evlilik dışı hısımlar (madde 498) ve evlatlığın miras hakkı (madde 500) ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Buna göre “Evlâtlık ve altsoyu evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder” (madde 500).

B-EVLAT EDİNME VE MİRAS HAKKI
Evlat edinme kurallarını Medeni Kanun 305. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre küçükleri birlikte evlat edinmede eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları evli olmayanların ise otuz yaşını doldurmuş olma şartına bağlı olarak her halükarda küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi şartları aranmaktadır. Ergin ve kısıtlıklarda ise yardıma muhtaç ve evlat edinen tarafından en az beş yıldan beri bakılıp gözetilmekte veya küçükken en az beş yıl süreyle bakılıp gözetilmiş veya haklı sebepler mevcut ve evlat edinilen en az beş yıldan beri evlat edinen ile aile hâlinde birlikte yaşamakta ise evlat edinenin oturma yeri mahkemesinde verilen kararla birlikte evlâtlık ilişkisi kurulmuş olur.
Kararla birlikte evlat edinme ilişkisi kesin evlenme engeli haline gelir. “Yani evlat edinenle evlatlık evlenirse bu evlilik mutlak butlanla geçersiz olacaktır.”[3] Kısacası evlat edinen anne ve babaya ait yükümlülükleri alacak ve evlatlık da evlat edinenin mirasçısı hale gelecektir (md 314).
Mirasçılığı düzenleyen 500. maddeye bakıldığında eski Medeni Kanunda yer alan "kendisini evlât edinen kimseye nesebi sahih füruu gibi mirasçı olurlar" ifadesi tamamen çıkarılmış bunun yerine evlâtlığın "evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar" ifadesi konulduğu görülmektedir. Zira yeni düzenlemeyle sahih- sahih olmayan nesep ayırımı kaldırılmış bulunmaktadır.[4]
Ayrıca 314/5e göre "Evlâtlığın miras ve başka haklarının zedelenmemesi aile bağlarının devam etmesi için evlâtlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlât edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlâtlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir” denilerek evlat edinilme işleminin tamamlanması ile evlat edinilen ve füruuları evlat edinenin mirasçısı haline gelir bununla birlikte evlatlığın kendi öz ailelisiyle olan ilişkileri ve hakların (mirasçılık ve diğer her türlü hak) da koruma altına alınmıştır.
Ancak madde metninin kanunlaşması esnasında yapılan tartışmalar ve bazı milletvekillerinin Adalet Komisyonuna verilen muhalefet şerhlerinde incelendiği şekliyle “Evlat edinmede mirasçılık durumunu düzenleyen evlâtlığın aynen diğer çocuklar gibi mirasçı olmasıyla ilgili hükmü evlât edinenler açısından evlât edinmeyi zorlaştırıcı bir hüküm olarak görüyorum. Bu konuda evlât edinme esnasında tarafların serbestçe mirasçılık durumunu kararlaştırabilmelerine öbür taraftan evlât edinenin de evlâtlığa mirasçı olabilmesine imkân tanıyan bir esnek düzenlemenin yapılmasının evlâtlık müessesesine işlerlik kazandırması bakımından elzem olduğu” açıklaması evlatlığın mirasçılığına bir başka açıdan bakış sunmaktadır.[5]



2.BÖLÜM:


EVLATLIĞIN MİRASÇILIĞI KONUSUNDA UYGULAMADA ÇIKAN SORUNLAR


A- ŞEKLİ ŞARTINA UYULMAMASINDAN KAYNAKLANAN SORUNLAR

Konu ile ilgili sorunlar öncelikle toplumumuzda evlat edinmek isteyen ve evlatlık adayının yıllarca evlatlık ilişkisi içinde yaşamalarına rağmen gerekli şekil şartlarının yerine getirilmemesi kaçınılması üzerinde durulmaması sebepleriyle resmen evlatlık durumuna girilmemesi akabinde özellikle miras açısından ortaya çıkan sorunlar olarak önümüze gelmektedir. Örneğin kendi öz çocuğu olmamasına rağmen nüfüsuna kaydedilmiş ve uzun yıllar birlikte evlat ilişkisi içinde yaşayan ana-babanın ölümü ile kan hısımlarının resmi evlatlık işlemleri yapılmadığı ve aslında evlatlık bağının kurumadığına ve mirastan evlatlığa pay verilmemesi gerektiğine dair Yargıtay’a yapılan başvuru neticesinde verilen bir karara göre ilişki iyiniyet koşulları çerçevesinde değerlendirilerek yıllarca bu evlatlık ilişkisine ses çıkarmayan itiraz etmeyen hısımların salt mirastan pay almak amacıyla bunu öne sürmeleri kabul edilmemiştir.

Şekil şartı eksikliği ile ilgili verilebilecek bir diğer örnek ise (eski Medeni Kanun zamanında olmasına dikkat çekilerek):
ÖZET : Evlatlık ilişkisi resmi senet düzenlenmekle meydana gelir. Nüfusa kayıt işlemi geçerlik koşulu değildir. Miras bırakan sağken noterdeki işlem tamamlanmış olmasına rağmen nüfusa kayıt işleminin ölümden sonra yapılması evlatlığın mirasçılık sıfatını kaldırmaz.
DAVA VE KARAR : Vecdi ile Lütfiye arasındaki veraset iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü:
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle evlatlık ilişkisi resmi senet düzenlenmekle meydana geleceğine nüfusta tescil işlemi geçerlik şartı olmadığına olayda miras bırakan Mahmut sağken noterdeki işlemin tamamlanmış olmasına rağmen nüfusa kayıt işleminin ölümünden sonra yapılmasının mirasçılık sıfatını kaldırmayacağına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ( ONANMASINA ) ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine oybirliğiyle karar verildi.[6]denilerek geçerlik şartına dikkat çekilmektedir.
Bunun gibi bir diğer kararda ise evlat edinme işlemleri tamamlanmadan evlat edinmek isteyenin ölümü ile vekilin genel vekaletname ile açtığı davanın reddedilmesi gerekliliğine karar verilmiştir ve evlatlık alınmak istenenin bu durumda mirasçı olamayacağı önümüze çıkmaktadır.
ÖZET :1- Evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinen ölmüştür. Ölümle vekalet ilişkisi sona ermiştir. Vekilin evlat edineni temsil yetkisi kalmamıştır. Bu bakımdan davacı vekilinin temyiz talebinin reddi gerekir.
2- Evlat edinme başvurusu evlat edinenin vekili eliyle yapılmıştır. Evlat edinme münhasıran şahsa bağlı haklardan olup müteveffa tarafından verilen vekaletnamede vekile bu hususta açık bir yetki verilmemiştir. Vekaletnamesinde "evlat edinme" hususunda yetkisi bulunmayan vekilin müvekkili adına genel dava vekaletnamesiyle yaptığı evlat edinme başvurusu sonradan evlat edinen tarafından icazet verilmedikçe sonuç doğurmaz. Evlat edinenin davaya icazeti bulunmamaktadır. Bu bakımdan davanın reddi doğrudur.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinen 1.10.2003 tarihinde ölmüştür. Ölümle vekalet ilişkisi sona ermiştir. ( BK. md. 397/1 35 ) Vekilin evlat edineni temsil yetkisi kalmamıştır. Bu bakımdan davacı vekili avukat Özlem Altan'ın temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir. 2-Evlat edinme başvurusu evlat edinenin vekili eliyle yapılmıştır. Evlat edinme münhasıran şahsa bağlı haklardan olup müteveffa tarafından verilen vekaletnamede vekile bu hususta açık bir yetki verilmemiştir. Vekaletnamesinde "evlat edinme" hususunda yetkisi bulunmayan vekilin müvekkili adına genel dava vekaletnamesiyle yaptığı evlat edinme başvurusu sonradan evlat edinen tarafından icazet verilmedikçe sonuç doğurmaz. Evlat edinenin davaya icazeti bulunmamaktadır. Bu bakımdan davanın reddi sonucu itibarıyla doğrudur.
SONUÇ : 1-Davacı vekilinin temyiz dilekçesinin yukarıda l. bentte gösterilen sebeple REDDİNE 2-Davalının temyizi ile ilgili olarak da hükmün 2. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine peşin harcın mahsubuna temyiz peşin harcını yatıran davacıya geri verilmesine 17.03.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.[7]

B-EVLATLIĞIN MİRASTAN ÇIKARILMA SORUNU

Konu ile ilgili bir diğer sorun ise toplumumuzda kan bağının üstün tutularak evlatlık alınanın işlediği kusurdan dolayı hemen akla eski Medeni Kanunda yer alan mirastan iskat sebeplerinin gelmesi ve evlatlık sözleşmesinin ref’ine çalışılmasıdır. Örneğin Yargıtay 2. Hukuk dairesinin verdiği eski tarihli bir kararda medeni kanunun mirastan iskat sebepleri bulunması halinde evlatlık ilişkisinin kaldırılabileceği ve evlatlığın "allah belalarını versin ben onlara gösteririm ayda beş milyon verirlerse bakarım" demesi ağır kusur olarak nitelendirilmiştir.[8]

Bunun gibi bir başka kararda da “Olayda davalı evlatlığın evlat edinen davacı ( M. )'i dövdüğü ( D. )'yü de evden kovduğu anlaşılmıştır. Öte yandan davalı evlenmesi sırasında mali imkan sağlamak için evlatlığa alınmayı kabul ettiğini ve evlendiğine göre artık onlarla ilişkisinin kalmadığını belirtmiştir. Bu yön tanık sözleriyle teyit edildiğine göre davalının davranışlarının mirastan ıskatı gerektirecek nitelikte olduğu şüphesizdir. Bu durumda davacılar için evlatlığın ref'ini isteme hakkı doğmuş bulunmaktadır.” Denilerek mirastan iskat sebepleri gerçekleştiğinde evlat edinen evlatlık sözleşmesinin ref'ini isteyebileceği belirtilmiştir.[9]

Ancak anılan kararlar 743 sayılı eski Medeni Kanuna ait olup bugün için açılacak davada uygulama yeri bulunmaması ve yürürlükte bulunan 4721 sayılı Medeni Kanunun 510. maddesinde düzenlenen mirasçılıktan çıkarma sebepleri yani mirasçının ağır kusuru veya aile hukukundan doğan yükümlülüğü yerine getirmemeye dayanılması ile evlatlığın mirasçılıktan çıkarılabileceği düzenlemiştir. Konu www.turkhukuksitesi.com’da da hukukçular tarafından tartışılmış ve Fakat 4721 sayılı yasa düzenlemesi farklıdır ve kanımca evlatlık ilişkisi bir kez sıhhatli biçimde kurulduktan sonra geri dönüşü mümkün değildir. Yani evlatlık öz çocuk gibi olur.4721 sayılı (md.317318) yasa evlatlık ilişkisinin kaldırılmasına sebep olarak "rızanın bulunmaması" ve "diğer noksanlar" olarak belirlemiş ve hatta "Noksanlıklar bu arada ortadan kalkmış veya sadece usulü ilişkin olup ilişkinin kaldırılması evlatlığın menfaatini ağır biçimde zedeleyecek olursa bu yola gidilemez."diyerek evlatlık ilişkisini ayakta tutma konusunda açık bir irade belirtmiştir”[10] denilerek evlat edinilen küçüğün şizofren olması ve saldırgan hareketler sergilemesinin anlatıldığı somut olayda ancak mirastan ıskat nedenlerinin tartışılabileceği ve evlatlık ilişkisinin kaldırılmasının mümkün olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.

Ayrıca evlatlık ilişkisinin kurulmasının ardından hukukumuzdaki zümre sistemine göre murisin evlatlığı olduğu takdirde o kişinin kan hısmı gibi mirasçı olacağından diğer zümreye mirasın geçmemesi bu zümredeki kişileri rahatsız etmekte ve gerek evlatlık şartlarının bulunmadığı gerekse başka iddialarla evlatlığın mirastan yararlanması engellenmeye çalışılmadır. Örneğin;
ÖZET : Evlatlık ve alt soyu evlat edinene kan hısmı gibi mirasçı olacağından evlatlığın evlat edinenden daha önce ölmüş olması onun füruğlarının evlat edinenin mirasçısı olmasına engel teşkil etmez.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; davacı miras bırakanı Fatma'nın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 431 ada 111 parsel sayılı taşınmazda bulunan paylarını davalılara satış suretiyle devrettiğini gerçek değer ile satış değeri arasında fark olduğunu ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptaline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur Davalılarmiras bırakanınevlatlığının çocuğu olan davacının dava açma sıfatı olmadığını taşınmazların bedelini ödeyerek satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece evlat edinenden önce ölen evlatlığın mirasçılarının evlat edinenin mirasçısı olamayacağı bu nedenle davacının dava açma hak ve sıfatı bulunmadığı hatalı olarak alın mirasçılık belgesinin hukuki işlevi bulunmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava muris muvazaası nedeniyle tapu iptali isteğinde ilişkindir. Mahkemece davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden miras bırakan Fatma'nın davaya konu 431 ada 111 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını 13.11.1992 09.03.1993 20.10.1994 tarihli akitlerle davalılar Reyhan ve Ayşe'ye temlik ettiği görülmektedir. Davacı miras bırakanın evlatlığının füruudur. Kök miras bırakan 24.04.2000 tarihinde evlatlığı Hüseyin ise 17.11.1994 tarihinde kendisinden önce ölmüştür. Medeni Kanun'un 500. maddesi gereğince evlatlık ve alt soyu evlat edinene kan hısmı gibi mirasçı olacağından evlatlığın daha önce ölmüş olması onun füruğlarının evlat edinenin mirasçısı olmasına engel teşkil etmez. Öyleyse kök miras bırakanın yasal mirasçı konumunda bulunan davacının davada sıfatı bulunduğu tartışmasızdır.
SONUÇ : Hal böyle olunca davada sıfatın varlığı gözetilerek işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 19.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.[11]

Tıpkı bunun gibi bir evlatlığın sağ olmadığı takdirde kendine kalan mirasının füruuna intikal edeceğine dair eski medeni kanun zamanında verilmiş ancak günümüzde de uygulama kabiliyeti olabilen bir diğer kararda da evlat edinen kimsenin evlatlığın mirasçısı olamamakla beraber evlatlığın önce ölmesi ile beraber füruunun evlat edinene mirasçı olabileceği açıklanmıştır.
ÖZET : Evlatlık ve füruu ( alt soyu ) evlat edinenin nesebi sahih füruu gibi mirasçısı olacağı için evlat edinenin öldüğü sırada evlâtlık sağ olmadığı takdirde mirası onun ( yani evlatlığın) alt soyuna intikal eder. Dosyada toplanan delillere göre evlât edinen ( E. )'nin ( A. )'yi evlât edindiği ve 20.7.1983 tarihinde de vefat ettiği gerçekleşmiştir. Her nekadar evlât edinen (E.)'nin öldüğü tarihte evlâtlık ( A. ) ölmüş durumda ise de çocuklarının bulunduğu ve sağ oldukları anlaşılmaktadır. Öyle ise evlatlığın füruu olan ( C. ) ve kardeşlerinin evlât edinenin mirasçısı olacaklarının kabulü gerekir. Bu yön gözetilmeden evlât edineni mirasçısının ancak evlatlığın kendisi olabileceği sebebine dayanılarak davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.[12]