20 Temmuz günü İstanbul’a göre 20:33 itibariyle Yeniay adını verdiğimiz Güneş – AY kavuşumu tam halini alıyor. YENİAY haritasını incelerken aşağıdaki göstergeleri dikkate alıyorum;
Güneş ve AY Yengeç Burcu’nun 28 derecesinde ve 6. – 7. evlerin sınırında kavuşuyorlar.
Satürn 12. Evden ASC ile kavuşuyor ve YENİAY’a karşıt açı yapıyor.
Güney AY Düğümü YENİAY’a Kuzey AY Düğümü BETELGEUSE ikilisi ise Satürn’e 150 derecelik açılar yapıyor.
Harita’nın yükselen noktası 0 derece Kova. Kovanın yöneticisi Uranüs Boğa Burcu’nun 10 derecesinde haritanın 3’üncü evinde ve Yengeç’teki Merkür ile 60 derece açı yapıyor. Kova’nın klasik yöneticisi Satürn zaten YENİAY’a karşı.
Yengeç’e dair her şeyi deneyimledik bu aralar…
Aidiyet benimseme bağlılık ve sahiplenme
Sevgiyi hissetme ve aktarma
Güven duyma ve güven verme
Kaygı önlem korunma ve savunma
Zayıflık kırılganlık ve bağımlılık
Kavramlarına dair sınırlarımızı ihtiyacımızı yoksunluğumuzu beceriksizliğimizi abartılarımızı keşfettik.
Şimdi YENİAY ile birlikte bunları ılımlı ve olumlu bir seviyeye oturtmanın vakti geldi çattı…
İhtiyaçlarımıza kaygılarımıza aidiyetlerimize sınırlarımıza yepyeni bir gözle bakmanın tutum değişikliğine gitmenin kendimizi ve bizden olan herşeyi koruyup kollamanın besleyip geliştirmenin canlı ve güvende tutmak konusunda içinden geçtiğimiz döneme uygun yollar ve usuller geliştirmenin tam zamanı!
Hayatımızı anlamlı ve gerekli sınırlar içerisinde güvenli ve huzurlu kılmaya yaşantımıza düzenimize sağlığımıza abartısızca ama tam gereği gibi sahip çıkmaya başlayacağız.
Bu düzenin içinde bağlarımız da yer ve anlam değiştirecek;
Bazı bağlar eski ve yorgun… İşlevini kaybetmiş ya da fazla yıpratılmış hatta zarar verici!
Bazıları sadece bir alışkanlıktan ibaret.
Bazılarını kaybetmekten ölesiye korkuyor ve bu yüzden kendimizi gereksiz cenderelere sokuyor o bağların içinde olduğumuz gibi var olmayı beceremiyoruz.
Bazı kişiler ya da varlıkların bize bağımlı olduğunu görüyor kendi sınırlarımızı koruyacak şekilde destek vermek konusunda sıkıntı çekiyor beklentiyi karşılama çabası içinde kendimizi kaybediyoruz.
Bazılarını koruyayım derken elimizin ayarını kaçırıp biz zedeliyoruz.
Bazılarının bizi tutmasına sarmasına korumasına beslemesine biz izin vermiyor kendimizi bırakamıyor zayıf ve çaresiz görünmekten korkuyoruz.
Elbette bağlarımız var ve olmaya devam edecekler… Zira her şey evet var olan her şey aynı enerjinin farklı görüntülerinden ibaret ve hepimiz aynı çeşmenin suyundan besleniyoruz. Bu nedenle gözle görünmeyen latif bağlar var tüm varlıklarla aramızda. Ama olan her şey gibi bağlar da değişime dönüşüme tabii…
Artık tutmanın tutunmanın mesafe ayarı yapmanın bırakmanın sahiplenmenin yeni bir ayarı olması gerektiğini fark edeceğiz. Ve bunu korkuyla değil sevgiyle yapacağız!
İnsanın en başat duygularından biri ”Yoksunluk Korkusudur!” Alıştığımızdan ve umduğumuzdan geri kalmak ya da mahrum olmak fikri bizi çok rahatsız eder! Bu korku eser miktarda olduğunda kişiyi düşünmeye sorular sormaya çözümler bulmaya teşvik eder… Abartılı hale gelmeye başladığında ise insanın iç dengesini kaybetmesine elindekilere tırnaklarını geçirmesine yok olanlar yüzünden aşırı acı çekmesine bazen bir daha mahrum ve muhtaç kalmamak için geleni kabul etmemesine bir şekilde hem kendisine hem etrafına zarar vermesine neden olur. Olanı idrak ve kabul ederek uyum sağlamak ve ”yaratıcılık” aşamasına geçmek yerine tıkanır ve bize gelen her türlü yardım yolunu da tıkarız.
İhtiyacını bilmek ve bunu gidermenin makul uygun yollarını bulmaya çalışmak doğaldır. Ancak insan şekli kaynağı ve zamanı BELİRLEMEYE çalışır. Umduğu ve tercih ettiği gibi olmayan her şeyi de reddeder. Bu ŞEFKAT’in ŞİFA’nın ve NİMET’in yolunu tıkar. Evren bizi kucaklamak isterken biz üzerinde ‘BENİ ÖPME” yazan bir bebek gibi somurturuz 🙂
Bu YENİAY’da mahrumiyet kayıp yoksunluk sevgisizlik yalnızlık zarar görmek muhtaç düşmek kendini korumaya almak sahiplenmek istediği hale sokmak gibi konularda geçmişten bu güne taşıdığımız pratiklerin duyguların beklentilerin tutumların bir YÜK’e ve engele dönüştüğünü görmemiz için MERKEZ bizi zorlayacak.
Bizi korkutan şeylerin ”SANDIĞIMIZ GİBİ” olmadığını görebildiğimiz ve olana uyum gösterebildiğimiz kadar huzurlu ve güvende olmaya geçecek kaygılı yüreklerimizin şifa bulmasına izin vereceğiz.
EVREN bizi sever! Zira biz onun bünyesinde bir zerrreyiz. Sevildiğimize korunduğumuza beslendiğimize bakıldığımıza inanmakta güçlük çeken biziz. Aslında en derinde bunu HAK ETTİĞİMİZE inanmakta güçlük çekeriz. Bunun için de akışı kontrol etmeye çalışır ve ETRAFIMIZI mutsuzluğumuzdan ve yoksunluk hissimizden sorumlu tutarız. Oysa etrafımızdaki insanlar bize kendi hakkımızdaki düşüncelerimizi geri yansıtırlar. Kendimize sevgimiz şefkatimiz inancımız eksikse sevgiyi şefkati verme şeklimizde bir denge ve zerafet olmaz. Ya çok kısar ya yersiz şekilde saçarız. Bu tavrın arkasındaki inanç ne ise etrafımızdakiler de bize öyle muamele ederler. Yalnız insanlar değil evimizdeki ya da elimizin altındaki eşyalar bizi kuşatan nesneler ve hatta kendi bedenimiz bile yaydığımız enerjinin karşılığını bize geri yansıtır. Bu asla bizim BEKLEDİĞİMİZ gibi olmayacaktır 🙂
Bu YENİAY’da şifa korunma huzur doygunluk bize kendimize sevgi duymamız sayesinde gelecektir. Hırçın alıcı tedirgin talepkar şüpheci sınayan bir ”BEN DEĞERLİ(mi)YİM!” hissinden bahsetmiyorum. ÖZ’ümüze sevgi duymak ve o ÖZ’ün bizi onarmasına izin vermekten onun gereğini bileceğinden ve bulacağından şüphe etmemekten çırpınarak durgun suyu bulandırmak yerine biraz oluruna bırakmaktan ve her şeyin akıp yolunu bulacağına güvenmekten bahsediyorum. Bizim umduğumuz yolu değil kendi yolunu…
O tanıdık sıkıcı ama güvenli korkuyu bir yana bırakıp sevginin bizi ele geçirmesine müsade etmeye var mısınız?
Paylaş