Mantık biliminin kurucusu olarak Aristoteles (M.Ö.384-322) kabul edilmekle birlikte Aristoteles'ten önce Elea Okulu ve Sofistler mantık biliminin kurulması için çalışmalar yapmışlardır. Ne var ki mantığın ilkelerini belirleyen ve onu sistemli bir hale getiren Aristoteles'tir. Aslında Aristoteles mantığı kendisinden önceki felsefî fikirlere ve metot anlayışlarına bir tepki olarak Yunan düşüncesinin bir tenkidi ve sentezinden doğmuştur. Aristoteles'ten sonra asırlar boyunca gerek Batıda gerekse İslâm dünyasında benimsenen hep Aristoteles mantığı olmuştur. Aristoteles mantığı kavram önerme kıyas şekilleri ve ilim-ispat teorisi şeklinde işlemiştir. Aynı zamanda bu mantık metafizikle de yakından alakalıdır. Çünkü Aristoteles'e göre zihnin ilkeleri aynı zamanda varlığın da ilkeleridir. Aristoteles'ten sonra Stoacılar mantığı metafizikten ayırmaya onu şekil ve dille ilgili bir bilim haline getirmeye çalışmışlardır (Öner 1986:6).
1. Aristoteles Mantığı Nedir?

Aristoteles ilimler tasnifinde mantığa ayrı bir yer vermemiş mantığı felsefî çalışmalar için bir ön bilgi ve araç olarak görmüştür. Ona göre mantık herhangi bir araştırmaya girişmeden önce öğrenilmesi zorunlu olan ve düşüncenin formlarını ve kanunlarını tespit eden bir bilgi olup bu anlamda ilme bir giriştir. Aristoteles mantığında en çok göze çarpan özellik ise sınıflar nazariyesidir. Onun en önemli faydası daima "sınıf" kavramını düşünme imkânını vermesidir. Her hüküm sonuç olarak bir konuyu bir sınıf içerisine sokmaktadır. Aristoteles mantığı sınıf-üye ilişkisi denilen bir tür çıkarsama türünün üzerinde yoğunlaştırmış dolayısıyla tanımı bir sınıflandırma şeklinde görmüştür (Reichenbach 1939:48; 1993:146). Daha sonraları bu sınıflama anlayışına modern mantıkçılar sınıflamanın objektif olmadığı eleştirisiyle karşı çıkmışlardır. Aristoteles'e göre ispatçı ve gerçek ilme ancak nesnelerin özüne cevap teşkil edecek olan tanımla ulaşılacağından O tikel-tümel kavramlar arasında bağıntılar kurarak bunlarla "şey"leri sınıflara ayırıp tanımlamaktadır. Bu nedenle Aristoteles gerek mantıkta gerekse felsefede şeyleri sınıflama ve tanımlama ile işe başlar. Bu tanımlamalarda mantığın temel taşları olan kavramları oluşturur.
...........................
Sonuç

Aristoteles'in siyah-beyaz doğru-yanlış ikili sistemi ve mantığına başta İslam dünyasından İbn Teymiyye olmak üzere bir çok İslâm düşünürü karşı çıkmıştır. Özellikle İbn Teymiyye çok değerli mantığın öncüsü olabilecek düşünceler ileri sürmüştür. Doğuda olduğu kadar Batıda da Aristoteles mantığına şiddetli eleştiriler olmuştur. Meselâ Doğuda yüzyıllardır tenakuz mantığı (Buda öğretileri vb.) egemen olmuştur. Buna göre; A ya da A değil sadece spekülâtif bir dünya meselâ matematikçilerin ya da ideologların dünyası için geçerlidir. Oysa gerçekte dünyada geçerli olan A hem A'dır hem A değildir mantığıdır. Özellikle Kuantum fiziğinde gelişmeler bu mantığı haklı çıkarmaktadır. Buna göre meselâ foton hem bir parçacık hem de dalgadır. Bu çok değişkenli mantık günümüzde Azerî bilim adamı Lütfi-zâde'nin ortaya atmış olduğu bulanık mantığı gündeme getirmiştir. Bu ise Doğu mistisizmini post-modern dünya görüşü ile yeniden ihyâ ederken rasyonalist Aristoteles mantık anlayışına ciddi eleştiriler yöneltmektedir. Bu görüş ciddiye alındığı takdirde dinî ve müspet ilimlerde yüzyıllardır egemen olan Aristotelesçi bilim ve mantık anlayışının yeniden gözden geçirilmesi ve tartışılması gündeme gelecektir. Bulanık mantık bize klâs.k mantık sisteminin sağmadığı "gerçeklik yorumu"ndan neredeyse tamamen değişik yorumlar sunabilmektedir. Bugün sadece teknolojik alanda kullanılan Bulanık mantığı dinî alanla birlikte sosyal bilimlere de uygulanması ile insanlığa yeni ufuklar açacağını ve yeni paradigmalar oluşturabileceğini söyleyebiliriz.