PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türk-islâm devletleri



JuNi@R
09.10.2009, 15:23
HARZEMŞAHLAR (1097-1231)

Ceyhun ırmağının Aral gölüne döküldüğü yerin güney kesimleri Harezm (Harzem) adıyla anılır. Öteden beri burada hüküm sürenlere Harzemşah (Harezmşah) denilmiştir .Harzemşahlar sülâlesinin atası Anuş-Tegin isminde, Begdili Türk zümresine mensup bir kişidir. Anuş- tegin Selçuklu Sultanı Melikşah'ın saray hizmetinde bulunuyordu. Oğlu Kudbeddin Muhammed, Selçuklulara bağlı kalarak, Harzemşah unvanı ile bu bölgenin valiliğini üstlenmiştir (1097-1128). Daha sonra başa geçen Atsız ve İl-Arslan devirlerinde hem Irak Selçukluları hem de Kara-Hıtaylarla mücadele edildi. Nitekim İl-Arslan, Sultan Sencer'in ölümü üzerine bağımsızlığını ilân etti (1157). Harzemşahların en büyük hükümdarı Alaaddin Tekiş'tir (1172 -1200). Tekiş, önce Kara-Hıtaylar'ı, ardından son Selçuklu Hükümdarı II. Tuğrul'u yendi. Harzemşahlar kısa sürede sınırlarını Doğu Anadolu'dan Maverâünnehir'e kadar genişlettiler. Âdeta Selçuklu devletinin vârisi oldular. Karahanlı ve Kara-hıtay devletlerine son verdiler. Ancak bu parlak dönem uzun sürmedi. 1220'de bütün ülke Cengiz Moğolları'nın istilâsına uğradı. Celâleddin Harzemşah devleti yeniden toparlamak için uğraştıysa da başarılı olamadı. Ölümü üzerine Harzemşahlar Devleti tamamen ortadan kalktı (1231).

EYYUBİLER (1171-1348)

Halep Atabeyi Nureddin Mahmut'un komutanlarından Selâhaddin, Haçlılarla işbirliği yapmakla Mısır'daki Fatımî devletine son vermişti (1171). Burada güçlü bir idare kuran Selahaddin, Nurettin Mahmut'un ölümünden sonra bağımsızlığını ilân etti (1174). Kurduğu devlet babasının adından dolayı Eyyûbîler olarak bilinir. Selahattin Eyyûbî, emrinde bulunan Türk askerleriyle beraber Haçlılara karşı çetin mücadeleler verdi. Ünlü Hıttîn savaşı ile Haçlıları Kudüs'ten çıkardı ve İslâm dünyasında bir efsane hâline geldi (1187). Nitekim bir Arap şairi Selahattin Eyyûbî'nin Halep'i de alması üzerine "Arap milleti, Türklerin devletiyle yüceldi. Ehl-i Salib (Haçlılar) davası Eyyûb'un oğlu tarafından perişan edildi" demiştir. Eyyûbî Devleti'nin sınırları kısa sürede Mısır, Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Arabistan'ın güneyine kadar genişledi. Ancak Selahattin Eyyûbî'nin ölümü üzerine devlet hanedan üyeleri tarafından paylaşıldı (1193). Mısır'daki asıl kol, ordu komutanlarından Aybeg tarafından yıkıldı ve yerine Memlûkler devleti kuruldu (1250). Hama kolu ise 1348'e kadar varlığını devam ettirmiştir.

MEMLÜKLER (1250-1517)

Memlûk kelime manasıyla beyaz köle demektir. Ancak bu söz zamanla bir terimi ifade eder olmuştur. Savaş esiri veya satın alınanların oluşturduğu hükümdarın muhafız birliklerine bu isim verilmiştir. İlk defa Abbasi halifeleri Türk asıllı Memlûkleri kullanmış, zamanla bunlar güçlenerek kendi devletlerini kurmuşlardır. Mısır'da kurulan Tolunoğulları ve Ihşidîler böyle ortaya çıkmışlardır. İşte Mısır' da kurulan Memlûk Devleti'nin kurucusu İzzettin Aybeg de, Memlûk adı verilen askerî komutanlardan biriydi. Eyyûbîlerin son hükümdarı ölünce tahta, karısı Şecerüddür geçmişti. Ancak bu durum hoş karşılanmadığından komutanlardan İzzettin Aybeg ile evlendi. Ordu, İzzettin Aybeg'i sultan ilân etti. Böylece Eyyûbî hanedanına son verilmiş oluyordu (1250). Memlûkler, Haçlıları ve o zamana kadar yenilemeyen Moğolları durdurarak İslâm dünyasının koruyuculuğunu üstlenmişlerdir. Aybeg'den sonra tahta çıkan Kotuz, Moğol-Ermeni ve Haçlı müttefik ordusunu Ayn-Câllûd Savaşı'nda bozguna uğratmıştır (1260). Bir Kıpçak Türk'ü olan Baybars, Suriye'yi Haçlılardan kurtarmış, Moğollara karşı başarılar kazanmıştır. Moğolların Abbasi halifesini öldürmesi üzerine, aynı aileden birini halife ilân ederek , halifeliği Mısır'a taşımıştır. Döneminin en güçlü devleti hâline gelen Memlûklar arasında zamanla iç çekişmeler başlamış ve bu durumdan faydalanan Çerkes kölemenleri devleti ele geçirmiştir (1382). Nitekim Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı alarak bu devletin varlığına son vermiştir (1517).

Tolunoğulları (875-905)

Abbasi Halifeliği sınırları içerisinde kurulan müstakil ilk Türk devletinin kurucusu Tolunoğlu Ahmet'tir. Oğuz Türklerinden olan Tolun, Halife Mu'tasım zamanında cesareti ve bilgisi ile ün yapmış bir kişiydi. Aynı şekilde cesur ve kültürlü olan oğlu Ahmet, ordu komutanı iken, Mısır'a vali tayin edilmişti. Ahmed Mısır'ı başarıyla yönetmiş ve kuvvetli bir ordu kurmuştu. Bağdat ile arası açılınca bağımsızlığını ilân etti (875-884). Mısır maliyesini düzeltip, halkı darlıktan kurtardığı için oldukça seviliyordu. Kısa zamanda Suriye ve Çukurova yöresini ele geçirdi. Ahmet'ten sonra yerine geçen oğlu Humâreveyh zamanında devletin sınırları Toroslara ve Irak'a kadar genişledi. Ancak onun yerine geçenler devleti koruyamadılar. Nihayet 905 yılında Abbasi kuvvetleri Mısır'a girerek Tolunoğullarına son verdiler.

Ihşîdiler (935-969)

Mısır'da kurulan ikinci Türk devletidir. Devletin kurucusu Maverâünnehir Türk beyleri sülalesinden olan Muhammed Ebubekir adında bir komutandır. Babası Toğaç, Tolunoğullarının hizmetinde bulunmuştur. Mısır valisi iken bağımsızlığını ilân eden Muhammed Ebubekir (935), önce topraklarını Dicle'ye kadar genişletti. Daha sonra İslâm'ın mübarek şehirleri olan Mekke ve Medine'yi devletine bağladı. Ölümünden sonra oğulları başa geçtiyse de asıl idare kölesi Kafur'un elindeydi. Kafur'un ölümüyle başlayan iç mücadelelerden faydalanan Fatimîler, Mısır'ı zaptederek Ihşidîlere (Akşitler) son verdiler (969).

MOĞOL İMPARATORLUĞU (1196- 1227)
Kaynak : yorumla.net - Moğol İmp. ve Timur Moğol İmparatorluğu’nun ortaya çıktığı Asya'nın kuzeydoğu toprakları, Türklerin ana yurdunun bir parçası olarak bilinmektedir.
Hunların, faaliyet gösterdikleri bu sahalarda daha sonra Göktürk Devleti kurulmuştur. Türk kültür tarihi açısından büyük önem taşıyan Orhun Kitabeleri de bu topraklarda meydana getirilmiştir.
IX. yüzyıldan itibaren Türkler buraları yavaş yavaş terk etmişlerdir. Merkezlerini batıya ve güneybatıya kaydırmışlardır. Bununla birlikte Türk boylarının bir kısmı Moğollarla bir arada veya onlarla komşu olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Sonuçta Türk boylan ile Moğollar arasında karşılıklı temas ve kaynaşmalar olmuştur. Bugün Moğolistan olarak bilinen bu topraklar yukarda belirtilen sebeplerden dolayı, Türkler için tarihî bir değer taşımaktadır.

MOĞOL İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU
Göktürklerin komşusu olan Moğollar, güneyde Çin Seddi'nden, kuzeyde Baykal gölüne kadar uzanan topraklarda yaşıyorlardı. Moğollar buralarda birlikten uzak kabile hayati sürdürüyorlardı.
Moğol kelimesi, devlet ve sülâle ismi olarak ilk kez Cengiz Han zamanında kullanıldı. Kelimenin kavim ismi olarak kullanılması ise daha sonraki dönemlerde gerçekleşti.
XII. yüzyılda Moğolistan'da birbirleriyle mücadele halinde olan en güçlü boylar; Keraitler, Naymanlar, Merkitler ve Moğollardı. Göçebe hayat süren bu boylar hayvancılıkla, avcılıkla ve balıkçılıkla geçiniyorlardı.
İmparatorluğa adını veren Cengiz, Moğol kabile reislerinden Yesügey'in oğlu idi. Asıl ismi Temuçin olan Cengiz, 1155 yılında doğmuştu. Babası öldüğünde Timuçin 12 yaşındaydı. Kendisine babasından hiçbir şey kalmamıştı.
Devletinin temellerini tek başına atan Timuçin, bu yüzden fetihlerine çok geç başladı. Onun ismini 50 yaşına kadar Moğolistan dışında kimse bilmiyordu.
Boylar arasındaki savaşlarda basarı kazanan Timuçin, daha sonra Merkitleri, Keraitleri ve Naymanları yendi.
1196 yılında bütün Moğol reislerinin katıldığı “kurultay” da “Cengiz” ismini ve “Han” unvanını alan Timuçin Moğol Devleti’ni kurmuştur.

Moğol İmparatorluğu’nun önemli özellikleri şunlardır:
1-Cengiz Han ilk kez bütün Moğol kabilelerini tek çatı altında birleştirerek önemli bir güç haline getirmiştir.
2-Önce Çin’e sefer düzenleyerek Pekin’e egemen olan Cengiz Han, daha sonra batıya doğru ilerlemiştir. Bu seferler sonunda Moğollar Ön Asya’ya egemen olmuşlar, bir taraftan Doğu Avrupa’ya diğer taraftan Hindistan’a kadar ulaşmıştır.

(Moğol istilasından kaçan Türkmenlerin birçoğu Anadolu’ya göç ederek Anadolu’nun Türkleşmesinde etkili olmuşlardır.)

3-Cengiz Han ölmeden önce ülkeyi çocukları arasında paylaştırmış, bu durum bir süre sonra imparatorluğun parçalanmasına yol açmıştır. Bunlar; Çin’de Kubilay Hanlığı, Türkistan’da Çağatay Hanlığı, Hazar Denizi’nin kuzeyinde Altın Orda Devleti ve İran’da İlhanlı Devleti’dir.
4-Çin’de kurulan Kubilay Hanlığı zamanla Çinlileşirken, Çağatay, Altın Orda ve İlhanlılar Türkleşmişlerdir.
(Moğol devletlerinin Türkleşmesinde, Türklerin çoğunlukta oldukları bölgelerde kurulmaları, Türk kültür ve uygarlığından etkilenmeleri önemli rol oynamıştır. Bu nedenle Moğol İmparatorluğuna “Türk - Moğol İmparatorluğu” adı da verilmiştir.)
Cengiz Han’dan sonra kurulan Moğol Devletleri

1.Çin Moğol İmparatorluğu (Kubilay Hanlığı): Moğolistan’da kuruldu.
2.Çağatay Hanlığı: Batı Türkistan'a ve Afganistan'a egemen oldu.
3.İlhanlı Devleti: Cengiz Hanın torunu Hülagü han tarafından İran'da kuruldu. Bu devlet Abbasi devletine son verdi. Kösedağ Savaşıyla Anadolu Selçuklu Devle¬tini yıkılış sürecine soktu. İran’da kurulan İlhanlılar Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya egemen olmuşlar ve Türk birliğini parçalamışlardır (1243). Yaklaşık yüz yıl Anadolu’ya egemen olan İlhanlılar kültürel ve ekonomik yönden Anadolu şehirlerini tahrip etmişlerdir.
4.Altınorda Hanlığı: Sibirya’dan başlayarak Kara¬denizin kuzeyindeki topraklara kadar uzanan coğrafyaya egemen oldu. Timur'un saldırılarıyla parçalandı.

Altın Orda dev¬letinin yıkıl¬ma¬sıyla kurulan hanlıklar:
Kırım hanlığı, Ejderhan hanlığı, Kazan hanlığı, Kasım hanlığı, Sibirya (Küçüm) hanlığı, Nogay hanlığı kurul¬muştur.
Kırım hanlığı Fatih zamanında Osmanlı devle¬tine bağ¬lanmıştır. Diğerleri ise Rus hakimiyetine girmekten kurtulamamışlardır.

DİL, EDEBİYAT VE BİLİM
Moğollar ilk dönemlerinde resmî dil olarak Moğolcayı kullandılar. Ancak daha sonra Çağatay, Altınorda ve ilhanlı Moğolları topraklarında Moğol dili unutuldu. Moğolların Türk ülkelerine yayılarak, kısa sürede Türkleşmeleri sonucunda, Türkçe Moğolcaya galip geldi. Bu topraklarda gelişen Türk lehçesine Çağatay Lehçesi denildi.
Çağatay Lehçesi, Orta Asya Türkçesinin, kısmen Moğolca ile birleşmesiyle ortaya çıktı. Çağatayca Orta Asya, Doğu Avrupa ve ön Asya'da her yerde anlaşılan dil oldu.
Moğollar, Cengiz Han döneminden başlamak üzere en çok Uygur alfabesini kullandılar. Bu durum Uygur alfabesinin, İslâmiyet’in kabulünden sonra da, Arap alfabesi yanında Türkler arasında uzun süre yaşamasında etkili oldu.
Moğollar zamanında, tarih ilmi önem kazandı ve gelişti, îlhanlı veziri Reşîdüddin (1248-1318), Cami-üt-Tevarih adıyla bir Dünya tarihi yazdı. Ona Moğol, Çin ve İranlı âlimlerin yanı sıra, bir Budist ve Fransız rahip de yardım etti. Eserde Türk, Moğol, Çin, Hint, İbranî ve Batı Avrupa kavimlerinin tarihleri anlatıldı. Cami - üt - Tevarih'te Oğuz Kağan Destanı'ndan da bahsedilmişti. Moğol diliyle yazılan eserin, sonra Farsça ve Arapça nüshaları meydana getirildi.
Eserlerini Moğolca, Farsça ve Arapça yazan Cüveynî de bu dönemde yaşadı. Cüveynî, Hülâgü döneminin devlet adamları arasındaydı. Üç ciltlik Tarih-i Cihankûşa, onun Farsça yazılmış ünlü eseri idi. Tarih-i Cihankûşa'da, Orhun Kitabeleri'nden de söz edilmektedir. Eser edebî değeri ve içindeki bilgiler dolayısıyla, daha sonraki tarihçiler tarafından kaynak olarak kullanılmıştır.
Moğolların Gizli Tarihi, adlı eser ise son zamanlarda ortaya çıkarılmıştır. Ögeday Kağan döneminde (1243) yazılan bu eserde Cengiz'in hayatı anlatılmaktadır.


TİMUR İMPARATORLUĞU (1369-1507)
TİMUR’UN ORTAYA ÇIKIŞI VE DEVLETİN’NİN KURULUŞU
Moğol imparatorluğu topraklanılın büyük bölümünde Türk nüfus oldukça fazlaydı. Moğol devletlerinden Çağatay Hanlığı'nda da, nüfusun büyük kısmını Türkler oluşturuyordu. Daha önce de değinildiği gibi Moğollar İslâmiyet’i kabul edip kısa sürede Türkleşmişlerdi. Bu durumun en belirgin örneği de Çağatay Hanlığı'nın Timurlular eline geçmesi ve devletin Moğol karakterini tamamıyla kaybetmesi idi.
Timur Devleti'ni kuran Timur, 1336 yılında Türkistan'ın Keş (Yeşil şehir) şehri yakınlarında doğdu. Barlas boyuna mensuptu. Babası Turgay, boyun başkanı idi. Çağatay Hanlığı bu sıralarda karışıklıklar içerisindeydi. Çağatay soyundan gelen emirler yönetimde etkiliydiler, istediklerini han seçtiriyorlar, kendi bölgelerinde bağımsız hareket ediyorlardı.
Çağatay Hanlığı’nda bir bey olan Timur devletin karışıklık içinde olmasından yararlanarak ülkenin tamamına hâkim olmuş ve törenle bölgenin emiri ilan edilmiştir (1369).

İmparatorluğu’nun önemli özellikleri şunlardır
Timur fetih hareketleriyle kısa sürede İran, Kafkasya, Azerbaycan ve Hindistan’ın bir kısmını topraklarına katmıştır.
Timur Altın Orda Devleti üzerine yaptığı seferlerle bu devletin parçalanmasına yol açmıştır. Bu durum Rusya’nın güçlenmesine neden olmuştur.
Timur’un Türk dünyasının aleyhine sonuçlanan ikinci seferi Ankara Savaşı’dır. Bu savaşla Osmanlı Devleti yıkılma tehlikesi geçirmiş; Bizans İmparatorluğu varlığını elli yıl daha sürdürmüştür.
Timur’dan sonra ülkede iç karışıklıklar başlamış ve Özbekler Timur İmparatorluğu’na son vermişlerdir (1507).
Timur hanedanından Babür, Özbeklerle mücadele ettiyse de Hindistan'a çekilmek zorunda kaldı. Hindistan’ da yüzlerce yıl sürecek olan Babür Devleti'ni kurdu. Timur hanedanı böylece, Babür'ün kurduğu bu devlet sayesinde varlığını koruyabildi.

BİLİM, DİL VE EDEBİYAT
Timur Devleti döneminde bilime önem verildi. Fethedilen yerlerdeki bilginler ve sanatkârlar Semerkant'a getirildi.
İslâm medeniyetinde astronomi ilmi, en parlak devrini Timur'un torunu Uluğ Bey döneminde yaşadı. Ulug Bey'in kendisi de astronomi bilgini idi. Semerkant'ta kurduğu rasathanede pek çok bilgin toplanmıştı. Uluğ Bey burada yapılan gözlemlere yıllarca başkanlık yapmış. Yıldızların Fihristi Cetvelleri adlı eseri yazmıştı. Devrin bilginlerinden Ali Kuşçu da Uluğ Bey'in öğrencisi idi. Daha sonra İstanbul’a giderek, Fatih döneminde Osmanlı hizmetine girmişti.
Timur ve hanedanının dili Türkçe idi. Bu dönemde Uygur yazısı ile gelişen Türkçe edebiyat, Fatih zamanında İstanbul'da da ilgi uyandırmıştı. Fatih'in sarayında Uygurca öğretiliyordu.
Timurlular devrinde Türkçe yazan ve şöhret kazanan bir çok şair yetişti. Bunların çoğunun eserleri kaybolmuş veya henüz ortaya çıkarılamamıştır.
XV. yüzyılın ilk yarısından sonra Timurlu şehzadeler himayesinde Doğu Türkçesi (Çağatayca) daha da gelişti.
Sultan Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâî, devletin siyasî ve kültür hayatına damgalarım vurdular. Farsça da yazan Ali Şîr Nevâî, asıl Türk şairi olarak şöhret kazandı. Doğu Türkçesini nazımda en ileri seviyeye ulaştırdı.
Ali Şîr Nivâî (1441 - 1501) Herat'ta doğmuştur. Hüseyin Baykara'nın okul arkadaşı olup, ölene kadar yanında kalmıştır. Nevâî, Osmanlı kültür merkezlerinde, Akkoyunlu, Safevî, Babür saraylarında. Orta Asya ve Kınm dolaylarındaki Türkler arasında yüzyıllarca etkili olan Türk şairidir.
Türkçe’nin Farsça’dan üstün olduğunu ispatlamak için yazdığı ünlü eseri, Muhâkemet-ül- Lûgateyn'dir. Nevâî, bu eserinde iki dili karşılaştırmıştır.