PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkçemizin geçirdiği evrim...



girl for vendetta
18.03.2009, 00:44
Yıl: 1965
"Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı serifleriniz hayrolsun' dedim.."

Yıl: 1975
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.."

Yıl: 1985
"Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.."

Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim.. Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.."

Yıl: 2006
"Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'"

Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi
yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Hay beybi..'"


Hâlâ vakit var!.
TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM..
:çiçek:

Ötüken
18.03.2009, 10:30
İnsanları bir arada tutan, atalarımızın bize miras bıraktığı en büyük birikimdir DİL.

Elimizden geldiği kadar yozlaştırmamaya, dilimize giren her yabancı kelimeyi benimsemeyip, Türkçe karşılığını öğrenip, konuşma ve yazı dilimizde kullanmalıyız.

İtiraf etmem gerekirsede, Tıp ve B.Sayar terimlerinin Türkçe karşılığı çok yetersiz. :(

Ötüken
18.03.2009, 10:30
İnsanları bir arada tutan, atalarımızın bize miras bıraktığı en büyük birikimdir DİL.

Elimizden geldiği kadar yozlaştırmamaya, dilimize giren her yabancı kelimeyi benimsemeyip, Türkçe karşılığını öğrenip, konuşma ve yazı dilimizde kullanmalıyız.

İtiraf etmem gerekirsede, Tıp ve B.Sayar terimlerinin Türkçe karşılığı çok yetersiz. :(

sabojammer
18.03.2009, 20:42
evet Türkçemize sahip çıkmamız lazım.Dilini kaybeden herşeyini kaybeder..

sabojammer
18.03.2009, 20:42
evet Türkçemize sahip çıkmamız lazım.Dilini kaybeden herşeyini kaybeder..

MeY
18.03.2009, 21:08
2026tıda böyle konuşulmayacağını umuyorum:)

MeY
18.03.2009, 21:08
2026tıda böyle konuşulmayacağını umuyorum:)

girl for vendetta
18.03.2009, 21:12
Türkken türkçe konuşurken türkçe konuşmamak.....
ne kadar garip değil mi? ben bazı insanları hiç anlamıyorum ve şöyle bir konuşma biçimide yoktur.
"sis qe£in, ben qe£iyorum, osledim sisi, uyqususum, vs. vs."
nasıl bir ifadedir bu anlamıyorum hiç
bazen diyorum çok mu geri kafalıyım...
bazende aklıma böyle konuşan insanların benim konuştuklarımdan anlamadıkları geliyo:D
bide Türkçeyi ingilizceye karıştırmalar gittikçe değişiyo insanlar....
Dilini kaybeden herşeyini kaybeder..
şu sözüne katılıyorum sabojammer..:)

girl for vendetta
18.03.2009, 21:12
Türkken türkçe konuşurken türkçe konuşmamak.....
ne kadar garip değil mi? ben bazı insanları hiç anlamıyorum ve şöyle bir konuşma biçimide yoktur.
"sis qe£in, ben qe£iyorum, osledim sisi, uyqususum, vs. vs."
nasıl bir ifadedir bu anlamıyorum hiç
bazen diyorum çok mu geri kafalıyım...
bazende aklıma böyle konuşan insanların benim konuştuklarımdan anlamadıkları geliyo:D
bide Türkçeyi ingilizceye karıştırmalar gittikçe değişiyo insanlar....
Dilini kaybeden herşeyini kaybeder..
şu sözüne katılıyorum sabojammer..:)

UZMAN
18.03.2009, 21:17
Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi
yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Hay beybi..'"


Ve günümüzde böle konuşan var yani 2026 yılını beklemeye hiç gerek yok..Dil Bayrak Ve Toprak..Bunlara ayrılmaz üçlülerde diyebiliriz eğer biri giderse diğerleride hiç bir işe yaramaz...tşkler..

UZMAN
18.03.2009, 21:17
Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi
yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Hay beybi..'"


Ve günümüzde böle konuşan var yani 2026 yılını beklemeye hiç gerek yok..Dil Bayrak Ve Toprak..Bunlara ayrılmaz üçlülerde diyebiliriz eğer biri giderse diğerleride hiç bir işe yaramaz...tşkler..

Ctrl
17.02.2010, 19:31
UYGARLIĞIN TEMELİ
Dil,, insanların duygu, düşünce ve dileklerini anlatmak için kullandıkları her türlü işaret ve özlükle ses işaretleri dizisi; bir insan topluluğu içinde ortak anlaşma aracı olan sözlerin, bir sözlükteki kelimelerin, dil bilgisi kurallarının bütünü ve bunların düzgün, güzel, etkili bir biçimde kullanılmasıdır.
Dil yeryüzünde insanlarla birlikte var olmuş, insanlığın geçirdiği bütün gelişme evrelerini geçirmiştir. Zaman içinde insan ve toplum düşüncesinin gelişimi ancak dilin de gelişimiyle mümkün olmuştur. Dil bir toplumu oluşturan en önemli öğelerden biridir. Öyle ki, toplumların ilerlemesiyle dilim geçirdiği aşamalar arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bir insan topluluğunda duyguları, istekleri, fikirleri anlatmaya yarayan dil; katı kurallara bağlı değişmez kanunlar bütünü değildir. Daima değişen ve insanların gelişimine ayak uydurması gereken canlı bir olgudur. Heiderg’ e göre “Dil, düşüncenin evidir.”
Bir gün Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir memleketi yönetmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof şöyle cevap verdi: “Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etmiş: “Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur, adalet yanlış yola sapar. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
İşte bu küçük hikaye dilin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Dil, uygarlığı temelidir. Bir konuşma, anlaşma yolu bulunmasaydı; bilim ve sanat gelişemezdi. Dil olmadan hiçbir bilgiyi kullanmak, onu başkaları için faydalı kılmak mümkün değildir.

Afanassiav şöyle diyor: “Dil, insan bilincinin oluşumunda çok önemli bir görev görmüştür. Dil ve yazı olmasıydı bir çok kuşağın değerli deney birikimleri, yeni kuşaklara iletilemeyecek ve yeni kuşaklar, dünyanın tanınması gibi bir çok zor işi tekrarlamak zorunda kalacaklardı.” >>>
(Bu yazı tarafımdan yazılmış olup İzmir Atatürk Lisesi Kültür ve Edebiyat dergisinde yayınlanmıştır.)


Gerçekten ciddi ve önemli bir konuya değinmek istedim bugün

Bakıyorum da artık çoğumuz (kesinlikle ben dahil) Türkçemizi korumak yerine daha çok bozuyoruz

Evet belki internet ortamında bazı şeylerin kısaltırlarak yazılması doğal ama

Bu ‘hoşça kal’ yernine ‘bye bye’ , ‘evet’ yerine ‘yes’ dememizi gerektirmiyor

Çevrenize bakarsanız zaten dilimizin ne kadar yozlaştırıldığının farkına varırsınız ‘merkez’ kelimesinin yerini büyük ölçüde ‘center’ kelimesi almış durumda örneğin, ‘basın yayın’ yerine kullanılan ‘media’ da neyin nesi ??



Bilirsiniz bir devlet ne zaman kültürünü kaybederse gerçekte o zaman yok olur

Tarihte bunun bir çok örneği var kültürünü koruyan devletler yeniden kurulurken koruyamayanlar ya yok olmuş yada sömürge olmaktan öteye geçememiştir

Kültürlerin, törelerin yok olması da yazımda belirttiğim gibi dilin yok olmasıyla başlıyor

Dili yozlaştırmak en tehlikeli ve en sisnsi sömürgeleştirme oyunudur ve günümüzde bize uygulanan da budur !!
Oktay Sinanoğlu’nun deyimi ile << Türkçe’ye bye bye demek Türkün dünya üzerindeki Haysiyetine bye bye demek olacaktır >>



Dilimize nasılda yabancı sözcükler giriyor ve biz bunlara nasıl göz yumuyoruz

Binlerce örnek verilebilir ama bn sadece bir kaçını yazayım size

Bakanlar kurulu yerine kabine

Millet vekili yerine parlamenter

İletişim yerine komünikasyon

Toplumsal yerine sosyal

Yasal yerine legal

Sorun yerine problem

Yöntem yerine metod

En az yerine minimum

Seçenek yerine alternatif

Etkinlik yerine aktivite…..
Niye Türkçeleri varken yabancılarını kullanalım ki neden Türkçemizin yozlaşmasına yardımcı olalım ki



İşte Atatürk’ün vasiyeti:



<< Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek, Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir >>

Atamızın mirasına güzel Türkçemize dilimize sahip çıkalımmmm



Bu yazıyı yazmamı sağlayan Emre (albaywolf) ve
bu fikirleri edinmemi sağlamak amacı ile belki de zorla Oktay Sinanoğlu’nun ‘bye bye Türkçe’ eserini okutan Edebiyat öğretmenime teşekkür eder
ve bu eseri sizin de okumanızı tavsiye ederim



Devrim Gözde A.

Ctrl
17.02.2010, 19:31
Her şey, bizi birbirimize kenetleyen en güçlü bağ olan Türkçe için!

Dilimize sahip çıkalım. Aramızda Türkilizce değil , Türkçe konuşalım.

Türkçemize sahip çıkalım. Atalarımız sadece toprak için kıymetli canlarından vazgeçmemişler. Bu ülkeyi vatan yapan ulvi değerlerden biri de dildir. Atalarımıza olan borcumuzu böylede ödeyebiliriz.

Bir yandan ilerlerken, bir yandan tökezliyoruz. Bilgisayar çağı ve internet kullanımı kısacası "chat dili" dediğimiz düşman, dilimizi mahvetmekte.

Forumdaki bütün arkadaşlarımdan bu konuda biraz daha duyarlı olmasını rica ediyorum. Gönül ister ki herkes Türkçe'yi bütün dilbilgisi kurallarına u¤¤¤¤¤ kullansın. Fakat daha önce aşmamız gereken, özellikle bu duyuru ile bahsetmek istediğim konu, kullanmamamız gerekirken kullandığımız ve dilimizden çıkarttığımız harfler.

"q, w, x, sh" bizim alfabemizin harfleri değildir ve bizim alfabemizdeki harflerin yerine asla ve asla geçemez.

"eidir, memleket nire, gidiom, güsel, eed, taam, annadım, bakcez vs." gibi kelimelerde aradan çıkartılan harfler küçük birer kayıp olarak gözükse bile, dilimiz için büyük bir kayıptır.

Türk dilini iyi veya kötü kullanan, hatalarını düzeltmek isteyen bütün arkadaşlarımızdan bu kampanyaya katılmalarını rica ediyorum. Ne kadar büyürsek, ne kadar çoğalırsak o kadar büyük bir güç oluruz.

Büyük ve kaliteli bir forum olarak, büyük ve kaliteli bir adım atalım. Türkçemizi katledenlerin önüne geçelim.

TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN

Kanun Numurası : 1353
Kabul Tarihi : 1/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 3/11/1928 Sayı: 1030
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt: 10 Sayfa: 3
...
Madde 4 : Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle
yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir.
1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi
levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi,
resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların Türk
harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

Anlamı;

Madde 4 : Halk tarafından yapılan başvurulardan eski Arap harfleriyle
yazılı olanlarının kabulü 1 Haziran 1929 gününe kadar geçerlidir. 1928
yılındaki kanunun başlangıcından itibaren Türkçe özel veya resmi levha,
tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile aynı biçimde Türkçe özel,
resmi bütün süreli, süreli olmayan gazete, kitapçık, broşür ve yayınların
Türk harfleriyle basılması ve yazılması zorunludur

Ctrl
17.02.2010, 19:32
Bugün kullandığımız Türkçemize yabancı dillerden giren kelime sayıları



Dil..............Kelime Sayısı


Almanca .......... 85


Arapça ......... 6463


Arnavutça......... 1


Bulgarca ......... 8


Ermenice......... 23


Farsça..............1374


Fince ................2


rans&yacute;zca .... 4974



İbranice..............9


İngilizce............538


İspanyolca............36


İtalyanca.............632


Japonca............... 7


Korece.................1


Latince...............147


Macarca................19


Mo&ethhttp://www.forumuz.net/images/smilies/redface.giflca...........13


Norveç..................2


Portekizce..............4


Rumca..................14


Rusça..................40


Slavca.................24


So&ethhttp://www.forumuz.net/images/digersmileyler/det.gifca.............1


Yunanca................399



Kaynak:Türk Dil Kurumu

Ctrl
17.02.2010, 19:32
Atatürk Diyor ki!

* Türk demek, dil demektir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

* Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk ulusunun ulusal dili ve bengi, bütün yaşamında egemen ve temel olacaktır.

* Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet örgütümüzün dikkatli, ilgili olmasını isteriz.

* Dilin zengin ve ulusal almaşı, ulusal duyguların gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil bilinçli olarak işlensin.

* Ulusal duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, bilinçle işlensin. — 2 Eylül 1932

* Türk demek, dil demektir. Ulusun çok açık niteliklerinden birisi de dildir. Her şeyden Önce ve kesinlikle Türkçe konuşulmalıdır. — 1932

* Türkçe konuşmayan bir insan; Türk harsına, Türk topluluğuna bağlılığım iddia öderse, buna inanmak doğru olmaz.

* Türk affının kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet örgütümüzün, dikkatli, ilgili olmasını isteriz. — Kasım 1937

* Ülkesini, yüksek bağımsızlığım korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. — 1 Kasım 1932

Ctrl
17.02.2010, 19:32
Türkçenin katledilmesindeki en büyük etken fikrimce Yabancı Dİl Özentisi ki bu böyle...

Savaşarak alamadılar içten içe alıyolar... günümüzde dışarı çıkıp şöyle bi etrafa göz attığımızda.. işyeri isimleri,şirket isimler vs hep yabancı... ulusal medya da bunu iyice körüklemekte.. dile sahip çıkan bir kaç kurum dışında kimse tınlamıyor doğrusu.. oysa BİR MİLLETİ MİLLET YAPAN DİLDİR!..

ulusal medyanın bu konuda büyük etkisi var.. insanları yanlış yönlendirmler ve özenti yaratmaları dilin değişmesinde de büyük rol oynuyor.. ve yabancı sinema tutkunluğu. filmlerdeki karakterlere özenilmesi.. onlar gibi konuşmaya davranmaya çalışmak vs....

internetin de etkisi var.. nitekim gençlik internete akıyo ve artık kısaltmalar ile anlaşılmaz kelimeler kurmak moda olmuş sonra yabancı kelimeler kullanmak ta öyle... türkçe günümüzde tam 160 bin kelimelik bir dildir ve ingilizce de bir kaç kelime ile anlatılan durumu türkçe ile bir kelimede anlatabiliyoruz..

Çok önemli bir konu kesinlikle sahip çıkılması lazım dile özellikle genç kesim bilinçli olmalı..

Ctrl
17.02.2010, 19:32
BYE BYE TÜRKÇE

Bir rüya gördüğünüzü farzedin. 2050'li yıllara gelmişiz. New-York şehrinde, Brodway'den aşağı yürüyüp meşhur Times meydanına varıyorsunuz. Etrafınızda Amerika'da hep olan o kocaman, dev bina büyüklüğünde reklamlar. Fakat hayret, gözlerinize inanamıyorsunuz. Bir ulu binanın tüm yüzünü kaplamış dev levhada, Türkçe olarak(!) Nefis Rize Çayı. İşte Hakiki Çay yazıyor. Yazının yanında lale biçimli, ince belli, cam bardakta tavşan kanı bir çay resmedilmiş. Sadece dipte küçücük harflerle ingilizce olarak Drink Real Tea yazıyor.

Nasıl? Beğendiniz mi rüyayı? Devam etsin mi? Peki o zaman New-York sokaklarında dolaşmaya devam edelim. Yoruldunuz. Üstünde Jimmy's Kahvehanesi yazılı, şemsiyeli masaları sokağa taşmış sakin bir yer gördünüz, gidip bir masaya oturdunuz. Gelen görevli Türk olduğunuzu öğrenince arsız arsız sırıtıp, bir iki kelime Türkçe bildiğini gösterme çabasına girişiyor. Kola yokmuş, ithal malı soğuk Susurluk marka ayran getiriyor.

Rüyanın devamı var. Ama biz bu kadarını yazalım. Ne de olsa bizim rüyamız değil. O, Oktay Sinanoğlu'nun rüyası. Sinanoğlu "BYE-BYE TÜRKÇE" kitabının yazarı. Kitap aslında, Sinanoğlu'nun son kırk yıldır hep üstünde durduğu, Türkçe'nin önemi, yabancı dille öğrenim yanlışlığı gibi konularda yazdığı, yayınladığı yazılar, konuşmalar ve söyleşilerden oluşuyor. Bu yüzden, zaman zaman takrarlara rastlasanız da Türkçe'ye hakim bir bilim adamının akıcı, akılda kalıcı anlatımıyla kitabı okudukça derin düşüncelere dalıyorsunuz.

Örneğin bu satırların yazarı gibi, kırklı yaşlarınızdaysanız ve de ilköğretimde okuyan bir ya da iki çocuğunuz varsa, aile içinde ve dostlarınızla yaptığınız konuşmalarınız hep çocuklarınızın eğitimini nasıl ve nerede sürdüreceği üzerine oluyorsa... "BYE-BYE TÜRKÇE" yi okurken gerçekten derin düşüncelere dalıyorsunuz. Neden mi? Bakınız Prof.Dr. Sinanoğlu ne diyor:

"Önceleri, belli bir tekniği almak, belli bir dalı geliştirmek için başlayan dışarı öğrenci gönderme, zamanla bir alışkanlık haline geldi. Artık “niye öğrencilerimizi dışarı gönderiyoruz, bundan beklediğimiz nedir” diye kimse sormuyor. Bunun böyle olması gerektiği bir alt inanç, yabancı terimle bir "Dogma" olmuş. Her aile, yabancı bir kolejde okutmak istiyor çocuğunu, sonra da dışarıda. Her çeşit okulda okuyanlar var... Okunacak dallar nasıl seçilmiştir? Hepsi üstün nitelikte okullar mıdır? Çoğunlukla Türk ulusundan çıkan, öğrenci başına 5000 Dolar (1973 fiyatı) fedekarlığı gerektiren bu okumalardan Türkiye'nin ne beklediği belli midir?"

Bu sözlerin sahibi Prof.Dr. Oktay Sinnanoğlu kendi deyimiyle dışarıda (Amerika'da) okumuş bir bilim adamı. Hal böyle olunca söylediklerinin önemi kat be kat artıyor. Bir iki alıntı daha aktaralım size:

".....Atatürk bilim dilinin Türkçe, tüm derslerin her düzey-de Türkçe olmasına büyük özen göstermiş, o kadar ki 1934' te oturup bir "Geometri" kitabı yazmış, bugün kullandığımız "üçgen" gibi terimleri kendi türetmişti. Yabancı dilli misyoner okullarına özenilmesin diye de Türk Eğitim Derneği'ni, onun özel okulu TED Yenişehir Lisesi'ni kurmuştu. Ben bu okulda yetiştim. Yabancı dil öğretilmesine önem veriliyor ama bu her akıllı ülkede olduğu gibi takviyeli yabancı dil dersleride yapılıyordu. Bütün fen, edebiyat, felsefe vb. dersler tam Türkçe idi. İşte bu gaye ile kurulan böyle başarılı bir okula İngiliz-Amerikan çengeli 1953'te atılıp dersler İngilizce'ye çevrildi. Okula "Ankara Koleji" dendi. O zamana dek yurtta böyle bir misyoner tipi Türk okulu yoktu."Kolej" misyoner okulu demekti. Sonra açılan bu ingiliz deliğinden kova gibi su girdi. "Anadolu Liseleri" vb. aldı yürüdü. Millete de yabancı dil öğretmenin yolu buymuş gibi yutturuldu.

....Arkasından geldi "Orta Doğu Teknik Üniversitesi"... Toptan Amerikanca...Sonra peşpeşe gelen Boğaziçi, derken Bilkent(adı güzel ama!) şimdi de Koç vb. için bahaneye artık luzüm görülmüyor. Çünkü kamuoyu artık yeterince uyuşturulmuştur. Bunun sonu, çok değil bir iki nesil sonra Türkçe'ye "bye bye" demek olacaktır..."

TED Yenişehir Lisesi'ni birincilikle bitiren Oktay Sinanoğlu burslu olarak ABD'ye gider. ABD Koliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirir. (1956) ABD'de M.I.T'den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi olur. Berkeley'de Kuramsal Kimya doktarasını yapar. Harvard ve YALE'de kendisine ait kuantum (nicam) kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey dersler verir. 1962'de, 26 yaşında, Batının 300 yılda en genç profesörü olur. "Moleküler Biyoloji" konusunda ikinci kürsüsüne atanır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çıkardığı özel bir kanunla Oktay Sinanoğlu'na ilk ve tek "Türkiye Cumhuriyeti Profesörü Ünvanı"nı verir. Değişik ülkelerde iki kez Nobel Ödülü'ne aday gösterilen Oktay Sinanoğlu çift pasaportlu olmamakla övünüyor. Meksika'dan Hindistan'a, japonya'ya kadar bilim dünyasında tanınan Prof. Sinanoğlu'nu, yukarıda yaptığımız gibi bir paragrafa sığdırarak tanıtmak olanaksız. Okur "BYE BYE TÜRKÇE" yi eline aldığında aslında yazarı daha iyi tanı-yacak. Biz yine onun kaleminden birkaç satırı buraya alalım.

"Can kurtaran" yaygındı, birden "ambulans" hatta "ambulance" oluverdi. Bu çirkin İngilizce laf kökeninde "dolaşan" demektir. Eh uygun. Öyle ya, bu araba keşmekeşinde gariban can kurtarmıyor, dolaşıyor!...
"Meclis" birden "parlamento" oluverdi. "Milletvekilleri" de "parlamenter" kesiliverdiler. Hayrola, bu lafla kendilerine bir hava vermekte olanlara hatırlatalım: "parlamenter", İtalyanca kökeninde "laf üreten" demektir...
"Bilim ve tekniğin baş döndürücü bir hızla ilerlediği günümüzde eğitimin her düzeyindeki İngilizce hazırlık sınıfları büyük bir zaman israfıdır."
"Her ülkenin eğitim dili o ülkedeki çoğunluğun ana dili olan resmi dilidir. Yabancı dilde eğitim Türkiye ve birkaç başka sömürge ülkelerinde görülmektedir."
"İngilizce ile bilim eğitimi sonucu Batı hayranı kendi kültürüne yabancılaşan ve onu aşağılayan bir nesil yetişir. Böyle yetişenlerle bilim yapılamaz. Ayrıca İngilizce'nin evrensel olduğu fikri de yutturmacadır."

Oktay SİNANOĞLU
Bye Bye Türkçe

Ctrl
17.02.2010, 19:33
Anamız, babamız, eşimiz, kardaşımız, arkadaşımız Türkçe’dir.

Evimiz, obamız, yaylamız, köyümüz, beldemiz, şehrimiz Türkçe’dir.


Milletimiz, vatanımız, bayrağımız Türkçe’dir.


Doğduğumuz yer, Türkçe’nin vatanlaştırdığı yerdir.

Öleceğimiz yer, Türkçe’nin ölümsüzleştirdiği yerdir.


Anamızdan emdiğimiz süt, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su Türkçe’dir.

Aldığımız nefes Türkçe’dir.

Konuştuğumuz ilk söz Türkçe’dir.


Günümüzü aydınlatan güneş, gecemizi aydınlatan ay Türkçe’dir.


Çocuğumuzu sevdiren, gencimizi coşturan, büyüğümüzü olgunlaştıran Türkçe’dir.


Yazdığımız şiir, yaptığımız mimarî, çizdiğimiz resim, bestelediğimiz müzik Türkçe’dir.


Sevdamız, sevgilimiz, aşkımız Türkçe’dir.

Söylediğimiz türkü, şarkı Türkçe’dir.

Çaldığımız saz, davul-zurna Türkçe’dir.

Oynadığımız bar, tuttuğumuz halay Türkçe’dir.

Sevincimiz, mutluluğumuz Türkçe’dir.

Acımız, kederimiz Türkçe’dir.

Sorunumuz Türkçe’dir

Dünümüz Türkçe’nindi.

Bugünümüz Türkçe’nindir.

Yarınımız Türkçe’nin olacak; elbet, Türkçe’nin olacaktır.

Türk’ü insanlaştıran Türkçe’dir.

Türk’ü güzelleştiren Türkçe’dir.

Türk’ü destanlaştıran Türkçe’dir.

Türk’ü Türkleştiren Türkçe’dir.

Türk’ü Müslümanlaştıran Türkçe’dir.

Sözün özü;

Türk’ün her şeyi Türkçe’dir.

Türkçe var oldukça, Türk hep var olacaktır.

Halit DURSUNOĞLU

Ctrl
17.02.2010, 19:33
Türk milleti sonsuza kadar ya yüce gönüllü, milli benliğini koruyan

bağımsızlık aşığı bir millet olarak yaşayacak..

ya da

İngiliz, Amerikan özentisi olup asil kanı bozulacak?

siz hangisini istersiniz arkadaşlar...

devlet birşey yapamıyorsa gelin biz birleşelim ve dilimize sahip çıkalım....

dilimizdeki yozlaşmaya dur diyelim...

bilmem farkında mısınız ama son yıllarda inanılmaz bozulmalar var...

son zamanlarda ise;

evet yerine efetttt

seviyorum yerine sefiyorum..

bize yerine bise..

belki de çoğunuz bunun farkında değilsinizdir...

bu günlerde mecliste de konuşan konular arasında bu..

eğitim dilimiz ingilizce olmuş bundan kimin haberi var ki?

ve dünyada eğitim dili ingilizce yapılan tek ülke bizmişiz..

inanılacak gibi değil...

ATAMIZIN en büyük hayali türk dilini geliştirmek ve bu dile hakettiği değerin verilmesini sağlayabilmekti...

türkçemizin 10.000 yıllık bir geçmişi var...

ingilizcenin ise sadece 500 yılcık...

ingilizce dünya dili olarak görülebiyorda ondan kat kat daha üstün olan türkçe neden dünya dili olarak görülemesin...

bunu değiştirecek olan bizleriz..

lütfen birşeyler yapalım..

ne yapabiliriz ki demeyin..

bu konuyu herkese anlatın eşinize dostunuza..

bu bile yeter inanın....

bugün türkçene elveda dersen,

yarın ülkene elveda demek zorunda kalırsın...(rabbim binlerce kez korusun)..

Ctrl
17.02.2010, 19:33
"Türkçe senin ana dilin!
İlk öğrendiğin dil!
Daha iyi ifade edemezsin kendini yabancı sözcüklerle!
Boşuna inkar etme, en iyi Türkçe'yi biliyorsun!
Başka bir dile özenmek yerine; sahip çık kendi diline!
Yerini tutar mı okuduğun güzel
Şiirlerin, annenin sana söylediği ninnilerin,
Ilk aşkından duyduğun “seni seviyorum”un?

"Enternasyonal" demeyiver bu seferlik, "uluslararası"nı dene!
Kendin için dene!
Faydası olacak sana ve senden sonrakilere! İnan buna! Kalpten inan!
Yüzyıllar boyunca konuşulagelmiş, çok ayrıntılı ve kusursuz bir
dilbilgisine sahip olan bu dile saygı duy!

Yabancılaşma kendine, kendi insanlarına...
Konuşamadığında kendi halkınla, farkedeceksin içler acısı durumunu!
Öyle bir dil yaratmışsın ki kendine İngilizce - Fransızca - Arapça...
Ne sen anlarsın kendi insanını, ne o anlar seni...
Ve kimse kimseyi anlamadığında, millet de kalmaz ortada, vatan da...
Bu hayatının sonudur, kabul etmek istemesen de...

Son bir şansımız daha var Türkçemiz için, insanlarımız için, Türkiye
için…
Baştan "hoşçakal" diyerek başlayalım "bye bye" yerine..."

Ctrl
17.02.2010, 19:33
1930'lardan 1980'e kadar dilin sadeleştirilmesi,devletin,aydın kesiminin dilinin halk diliyle daha da bütünleşmesi hareketi yaygınlaşmıştır.Ama son 5-10 yılda halk diline kadar geçmiş,iyice yerleşmeye başlamış Türkçe terimlerin yerine,garip "Anglomanlıca" sözlerin kullanılması adet oluverdi...

İşte size birkaç örnek:

-vekiller heyeti>bakanlar kurulu>kabine
-mebus>milletvekili>parlamenter
-matbuat>basın-yayın>media
-muhaberat>iletişim>komünikasyon
-içtimai>toplumsal>sosyal
-kanuni>hukuki>yasal>legal
-meclis>parlamento
-mesele>sorun>problem
-usul>yöntem>metot
-asgari>en az>minimum
-azami>en çok>maksimum
-faaliyet>etkinlik>aktivite
-karmaşa>kaos
-müdür>yönetmen>direktör
-teşkilat>örgüt>organizasyon


*Anglomanlıca:Oktay Sinanoğlu'nun tanımına göre anlamı ne İngilizce'ye,ne de Fransızca'ya benzeyen kelimelerdir...

Ctrl
17.02.2010, 19:34
Günlük hayatta kullandığımız,dilimize yerleşmiş fakat başka dilden dilimize karışmış sözcükler için diyoruz ki:Türkçesi varken!...


-A-

abone: sürdürümcü. > abone yapmak: sürdürümcü yapmak...
absürt: saçma,anlamsız.
adaptasyon: uyarlama,uyma. > adapte etmek: uyarlamak. >
adapte olmak: uyum sağlamak. > adaptör: uyarlayıcı,uyarlaç...
adisyon: hesap.
afaroz: dışlama.
agresif: saldırgan,yırtıcı.
ağustos: derim > ağustos böceği: cırcır böceği...
ahenk: uyum,ezgi...
air-conditioner: havalandırma.
ajan: casus.
ajanda: günce.
aksiyon: hareket,eylem,başlıca olay...
aktif metot: etkin yöntem...
aktivite: etkinlik. > aktivist: etkinci,eylemci...
akustik: yankı bilim.
akut: ilerlemiş,ileri.
alarm: uyarı.
alg: su yosunu.
almanak: yıllık.
ambalaj: sarım,sarmaç.
ambiyans: hava.
amortisman: aşınma payı,sönüm.
ampirik: deneye dayalı. > ampirist: deneyci...
anafor: çevrinti.
analist: çözümleyici.
anatomi: gövdebilim. > anatomik: gövdebilimsel...
anchorman: ana haber sunucusu.
anektod: fıkra,hikayecik.
angajman: bağlantı.
animasyon: canlandırma. > animatör: canlandırıcı...
ankesörlü telefon: kutulu telefon...
anonim: adsız,ortak.
ansambl: topluluk.
anti: karşı. > anti-biyotik: dirimkıran.
antik devir: ilkçağ.
antik: eskil.
antipati: iticilik,sevimsizlik. > antipati duymak: kanı kaynamamak.
antre: giriş.
apolet: omuzluk.
aqualand/akualand: su bahçesi.
aranje etmek: düzenlemek. > aranjman: düzenleme. > aranjör: düzenlemeci...
argo: yozdil.
aritmetik: sayıbilim.
arkeoloji: kazı bilimi.
aroma: hoş koku.
asparagas: şişirme haber.
astrolog: yıldızbilimci. > astroloji: yıldızbilim.
aşağılık kompleksi: aşağılık duygusu.
ateist: tanrıtanımaz.
atlet: koşucu.
atmosfer: havayuvarı.
attach: eklemek.
aut: dış.
avans: öndelik.
averaj: ortalama

Ctrl
17.02.2010, 19:36
Sözcüklerle Nasıl Oynadık




Ali Dündar



Ziya Gökalp: "Türkçeleşmiş Türkçe" demiş, vermiş özleştirmecilerin ağzının payını. Bize de boynumuzu eğmek düşermiş. Örneğin "istiklal" sözcüğü. Bütün yurtta bilini yormuş. Yıllarca "İstiklal Harbi" diye öğretmişiz çocuklarımıza. "İstiklal Marşı" var, derken bir kutsallık gelmiş o söze. Şimdi bunu bırakıp "bağımsızlık" demenin ne yeri varmış, ne de anlamı. Türkçeymiş "İstiklal" sözcüğü, bal gibi Türkçe, öz Türkçe, katıksız Türkçe. Yalnız hepimizce bilindiği için değil. Arapçada yokmuş ki o sözcük, biz yapmışız, biz yaratmışız. Araplar da belki sonra bizden öğrenip "independance" karşılığı kullanmışlarmış. Anlıyorsunuz ya "istiklal" Türkçeye geçmiş Arapça bir söz değil. Arapçaya geçmiş Türkçe bir sözcük onlara göre. "Bağımsızlık" sözünü ise bilen yokmuş, uydurma imiş o söz. Doğrusu utanıyorum böyle diyenleri, düşünenleri duyup okudukça."(l)

Dilde, dilekte, düşüncede ve amaçlanan ereklerde büyük sıkıntıları; neredeyse, "kanlı mı olacak kansız mı olacak" aşamasına varan sapkınlıkları atlatarak geldik bugünlere. Ankara'da "Dil Derneği"nin öncülüğünde kutladığımız 72. dil bayramında yaşanan coşku da gösterdi ki, "Elsine-i meyyite ilmi edilemez" diye yeşil bayrak açarak. "Türk dilinin aslındaki güzelliğini, varsıllığını ortaya çıkarma ve onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirme..." savaşımı verenlerin önünde duranlarla, Türkçe köklerden Türkçe sözcük türetenleri "vatan hainliği" ile bir tutanlar çoktan geride kalmış.

Günümüzden 106 yıl önce Şemsettin Sami'nin "Bizim eski Türkçe edebiyatımız akvam-ı bedeviyyenin de değil, belki akvam-ı vahşiyyenin kıyafetine müşabihtir." Sözleriyle yerin dibine batırdığı bir yazını, yabancı diller boyunduruğundan kurtarılan öz Türkçe'nin ışığında, dünyanın en ergin sanat dilleriyle boy ölçüşebilir bir asamaya getirmişiz. Ulusal Bağımsızlık Savaşımının zorunlu bir sonucu olan dil devrimini, "Lisan-ı Türkiyi elsine-i Türkiye" dönüştürmek sanan kafa bile bugün şaşıp kalmıştır, anadilimizin ulaştığı yetkinliğe; bilim, sanat dallarında eriştiği anlam boyutlamalarına.

Dil devrimine karşı olanların isteklerine, istemlerine u¤¤¤¤¤ değil, dilin kurallarıyla, sözcüklerin ekleriyle, kökleriyle, anlam boyutlarıyla çokça oyna¤¤¤¤¤ gelinmiştir bu aşamalara. Biz ne yaptık, örneğin; Arapça "taahhüt"sözcüğünü dilimizdeki "yük" kökünden "yükleni" adını türeterek karşıladık. "Müteahhit" sözcüğüne de aynı kökten bir karşılık türettik ve "yüklenici" dedik. Ama bu kavram kapsamına girmeyen, arsa üzerinde yapı kurup satan kimselere de "yapsatçı" kavramını türettik. "İs" kökünden "memur" için "işyar", "amele" için "isçi", "ameli"karşılığı olarak da "işe vuruk " karşılıklarını türettik Meslek kariyer karşılıkları için "uğrası", "meşgale" için "uğraş" dedik Arapça. 'şehvet ' sözüne, anadilimizde öteden ben varolan "kösnü"yü. şehvetli için "kösnül"ü yeter bulduk. "İntihal" sözüne "aşırtı"yı, "nüans" yerine "ayırtı"yı; "alamet-ı farika" için "ayırtaç,"ı, "istisna ya "ayrınca". "teemmül" yerine "içinme / içdüşünü" karşılıklarını, "erzak' için "yiygi". 'rayiç'' yerine "sürümdeğer", "rivayet" yerme "duyultu". "rüşvet" için "yiyim", rüşvet alan yerine "yeyimci"yi önerdik. "Sarih" sözcüğünü "belirtik", ''vasiyet"i "sonbuyruk", "maneviyat"ı "içgüdü", "batıni"yi "içrek", karşıtını "dışrak" "bati"yi "yavaşık". "mülahham"ı "etleç". "'bahane"yi "nedenleme". "hisbaniye"yi "kuşkuculuk", "iftikariye / 'idealizm" kavramlarını "ülkü" ve "ülkücülük", "enniye solipsizm " kavramlarını "tekbencilik" terimleriyle karşıladık.

Bu konuda yapılanlar kitaplar dolusu yazılıp çiziliyor. Ben yalnızca örnek vermeye çalışıyorum. 27 Mayıs'tan sonra Cumhurbaşkanı adayı olan bir sosyoloğumuz (toplumbilimci demeye dilim varmıyor), kendi bildiği sözcüklerin Türkçe karşılıklarına sinirlenmiş, "interdepance" karşılığı "mütetabiat-ı mütekabile" sözü varken bu "bağımlaşma" sözü de nerden çıktı diye bağırıp çağırmıştı.(-') O gibiler "skandal"diyorlardı biz "utanca"dedik "Slogan"dediler "savsöz", "sürpriz" dediler "şaşırtı", "sibernetik" dediler "güdümbilim". "gurma / degüstatör" dediler "tadımcı" karşılıklarını verdik. "Logar"ı "suçeker". "vidanjör"ü "soğurac", "kurye"yi "özelulak". "strateji" terimini "orgüdüm", "parola"yı "imsöz", "tim" sözcüğünü ""görevgücü". "efor'"u edimgücü". "üniter"i "bütünbirimsel", "ünite"yi "bütünbirim". "üniter devlet"i "bütünbirimsel devlet" sözleriyle karşıladık "Vizyon" sözcüğünü "uzgörü", "organ" sözcüğü yabancı olduğu için. "aza"yerine "örgen"demenin daha Türkçe olduğunu anımsattık. İnsanların örtünmeleri gereken yerleri için "utveri", "galip" için "yengin", "muzaffer" için "utkun"sözcüklerini yeğledik "Ütopya" yerine "kurdüşün", "montaj" sözüne "kurtak". "portatif sözünü "söktak"sözleriyle karşıladık, "Tünel" için "yergeçit", otobüs ve tramvaylarda bilet basıp binilen kutuyu "hasbin", Ankaray ve metrolarda bilet basılıp geçilen (validatör) kutu için "hasgec", aynı yerlerdeki çıkış turnikeleri için "çevirgeç" sözcüklerini salık verdik. Bilimsel toplantıları yöneten kimseler için son günlerde İngilizce "moderator" diye bir sözcük dilimize bulaştırılmaya çalışılıyor, biz bunun için Türkçe "sözbağlancı"ya da "ılımlayıcı'"olabilir dedik. Dillerde çok dolaşan "mezhep" sözcüğü için "inanca", "tarikat" sözü için de bir dilseverin önerdiği gibi. "inanyol" denilmesinin doğru olacağını düşündük.

Geçenlerde bir savunman dostumla konuşurken yahu dedi, şu kahrolası "istihdam" sözüne bir türlü karşılık bulamadınız diye yakınınca, bulduk dedim, senin gözünden kaçmış. Arapça "istihdam"sözcüğünü biz "işlendirmek" sözü ile karşılıyoruz, "amele" için "işçi" dediğimiz gibi, "hizmetli" ve "müstahdem" sözcüklerini de "ışgören" terimleriyle karşılıyoruz. Doğru dedi. insanların yaptıkları işlere uygun kavramlar türetmişsiniz. Ona, dil devriminden yana. Türkçe'nin yabancı sözcük ve dil kurallarından arındırılmasından yana olanların nasıl çalıştıklarını anlattım. Ama hâlâ aramızda kimilerinin "menus saydıkları, Arapça ve Farsça sözcüklerden yana kürek çekmekte olduklarını. Batı dillerinden giren yabancı sözcük ve dil kurallarını "ünisiye'" etmeye çalışanların ise hızla türediğini anımsatmaya çalıştım; din ve devlet gücüyle yüzyıllarca Farsça ve Arapça'nın baskısında kalan Türk dili, bir silkinişte o dillerden gelen sözcükleri nasıl tarihin çöp sepetine attıysa. Batı dillerinin baskısının da en kısa sürede geri püskürtecektir, dedim.

Ctrl
17.02.2010, 19:36
Her şeyin Türkçesi var!....


ok - evet, tamam
e-mail - e-posta
kampüs - yerleşke
kompleks - karmaşık
döküman - belge
full time - tam gün
nick - rumuz, kullanıcı adı

Ctrl
17.02.2010, 19:36
Vatandaş Türkçe konuş

Atatürk 1931 yılında Türkçe ile ilgili özlemlerini şöyle dile getirmiş, "Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar". Türkçenin medyada ve bilişimde kullanılışına bakıyorum da, Atatürk'ün bu özlemine acı acı gülmekten başka birşey yapamıyorum.

Türkçeyi katleden sektörlerden ikincisi medyaysa, birincisi bilişim... Al birini vur ötekine. Her ikisinin de özlenen düzeye gelememesinin baş nedeni de Türkçeye karşı gösterdikleri özensizlik. Halkın kullandığı dilden uzaklaştıkça, halka da ulaşamıyorlar. Bu yüzden de bir türlü arzulanan satış rakamlarına ulaşamıyorlar.

Gazeteler halkın dilinden konuşmuyor. Bilişim sektörü de. Her iki sektörde de bir ukalalıktır gidiyor. Her iki sektörün mensupları da yabancı terimleri kullanmakta ustalaşmışlar. Ne kadar çok yabancı kelime kullanırlarsa o kadar bilgili olduklarını göstereceklerini sanıyorlar. Ve dikkat ederseniz, yabancı kelimeleri en yoğun biçimde kullananlar yabancı dil bilgisi en az olanlar arasından çıkıyor.

Dil Bayramı kapsamında yapılan yedi oturumdan birine konuşmacı olarak davetliydim. Bilim Dili Olarak Türkçe başlıklı oturumun başkanlığını Prof. Talât Sait Halman yaptı. Diğer konuşmacılar ise Prof. Dr. Engin Bermek, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Özkan'dı.

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Son Osmanlı Dönemi Tıp Dilinin Türkçeleşmesi Meselesi başlıklı konuşmasında geçen birkaç yüzyıl boyunca yazılan bilimsel eserlerin konularına ve yüzyıllara göre karşılaştırmasını yaptı. Bu karşılaştırmada bir nokta dikkatimi çekti. 20. yüzyıla gelinceye kadar Türkiye'de yazılan astronomi eserlerinin sayısı matematik eserlerine fark atıyormuş. Ancak bu eğilim 20 yüzyılda tersine dönmüş ve astronomi eserlerinin sayısı hızla düşerken, matematik eserlerinin sayısı hızla artmış ve astronomi eserlerini açık ara sollamış.

Nedenini düşünürken, artık pek gökyüzüne, ufka bakmaz bir toplum olduğumuzun farkına vardım. Başı önüne eğik bir toplum olduk çıktık. Kimse ne göğe, ne ufka bakıyor. Aynı şekilde geleceğe bakanların sayısı da azaldı. Herkes gününü yaşıyor, geçmişini anıyor. Geleceğe bakanların sayısı çok az.

Bu geleceğe önem vermeme alışkanlığının Türkçeye özen göstermememizin nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı bir şekilde ve genellikle sınırlarımız dışında ilerleyen teknoloji kendi sözcüklerini, kendi terimlerini de yaratıyor. Bu yeni sözcük ve terimler dilimizi sürekli bombalıyor. Yeni teknolojileri halka anlatan medya ve bu teknolojileri halka pazarlayan bilişim sektörü yabancı dilden gelen bu yeni sözcük ve terimleri Türkçeleştirmeye çalışmadan aynen kullanma kolaycılığına kaçıyorlar. Böyle yapıyorlar çünkü umurlarında olan tek şey günü kurtarmak. Gelecek umurlarında değil.

Türkiye Bilişim Vakfı bünyesinde kurulan Bilişimde Özenli Türkçe isimli bir çalışma grubu var. Kurucu üyeleri arasında ben de varım. Grubun kurucu başkanı Tuncer Ören, "Kendi kültürlerine saygı duymayanlar başkalarından saygı beklemek haklarını yitirmiş olurlar. Dilimize özen, benliğimize duyduğumuz saygının bir göstergesidir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bilişim dilimizin zengin bir Türkçe olmasını istiyorsak, şimdiden özenli bir Türkçe kullanmaya başlamalıyız. Bilişimci olabilecek kadar yetenekli olan kişilerin bu özeni gösterebileceklerine inanıyorum." diyor.

TBV Bilişimde Özenli Türkçe çalışma grubu önümzdeki günlerde özenle hazırlanmış bir İnternet sitesiyle kamuoyunun önüne çıkmaya hazırlanıyor. Adresi buraya yazmıyorum isteyene ulaştırabilirim.

Öte yandan Türk Dil Kurumu da son başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın'ın kişisel ilgisi sayesinde bilişim Türkçesine büyük önem veriyor. Bu bilişim sektörü için büyük bir şans. TDK'nın İnternet sitesinde Türkçe Sözlük'ün anında erişimli, sayısal sürümü yayınlanıyor. Yazım Kılavuzu ise sırada. Hepsinden önemlisi sitede yeni terimlere Türkçe karşılıkların önerildiği ve tartışıldığı bir zemin de sunulmuş. Şimdilik kör topal işliyor ama çok daha etkin bir elektronik forum ortamı sağlanması için çalışmalar sürüyor. Bilişimde özenli Türkçe kullanımına bu sitedeki tartışmalara katılarak da katkıda bulunabilirsiniz.

Ama yapabileceğimiz en büyük katkı yabancı terimler yerine Türkçe karşılıklarını kullanmaya, Türkçe karşılık yoksa uydurup, kullanarak önermiş olmaya özen göstermemizden geçiyor. Düşünsenize önerdiğiniz bir kelime, halk dilinde kabul görüp, Türkçeye girse, bundan büyük mutluluk mu olur?

Ctrl
17.02.2010, 19:37
-B-


badigart: koruma,görevli > badigartlık: koruma görevi
badminton: tüylü top
balans: denge
balya: dengi
banal: sıradan
bandrol: denetim pulu
banliyö: palanga
banner: reklam bandı,hareketli
bar: içkilik,kapı,bölüm,konu
barbar: ilkel
barikat: engel
bariyer: engel
barkod: çizgi im
base: taban
baskül: tartı
bateri: davul
baz: temel,taban
best of: en iyi
beton: karmaç
beyzbol: sopatopu
bibliyografi: kaynakça
bilboard: ilan tahtası,duyuru tahtası
bios: temel giriş-çıkış sistemi
blender: karıştırıcı
blokaj: tutmak,durdurmak
bloke para: tutulmuş para
bobin: sarımlık
boot: ön yükleme
botanik: bitki bilim
branç: kuşluk yemeği
branş: dal,şube,kol
brifing: bilgilendirme
bronz: tunç
browser: açar
budizm: burhanilik
bukalemun: bürüngen
buldozer: yoldüzler
bungee-jumping: zıpzıp atlama
burjuva: kent soylu
buton: düğme
bye bye: güle güle!,hoşçakal!
by-pass: devredışı bırakmak (siyasette),damar aktarma (tıpta)

Ctrl
17.02.2010, 19:37
SANAL TÜRKÇE

"Hallo" "Asl" "U" "pls" "bye"
Az kaldı.. BİTİYOR Türkçe
"Slm" "kib" "ok" ve "hoi"
Az kaldı..YİTİYOR Türkçe


"Hacker" "Admin" "surf"ve "login"
Nerde kaldı Türkçe bugün
Yemin olsun göze her gün
Az kaldı..BATIYOR Türkçe


Ne "lakap"ı "nick"in varken
Kalkarsın aksamdan erken
"Net" "chat" falan filan derken
Az kaldı..YATIYOR Türkçe


Sitelerde geze,geze
"Ban" olursun batma göze
Ne demeli dogru söze (!)
Az kaldı..TUTUYOR Türkçe


A..zade "connection" ol da
Sen de yorul gel bu yolda
"Link" atanlar sagda,solda
Az kaldı..YUTUYOR Türkçe

Ctrl
17.02.2010, 19:37
Türk-ilizce
Mustafa ÖZER

Türkçe'nin güzel yazılıp konuşulması sadece kelimelerin, bugün standart kabul edilen İstanbul Türkçe’si ile söylenmesi demek değildir. Sözcüklerin kullanıldığı yerler ve buna göre kendilerine yüklenen anlamlar ifade kabiliyetini sergilemektedir. Düşünce ise güzel ifade il kuvvet kazanmakta istikamet belirlemektedir. Bilime yön veren iki ana unsurdan birincisi akıl+zeka ise, ikincisi bilim insanının düşünce ve akıl yürütmelerini şekillendiren ifade etme kabiliyetidir

Yabancı dil öğrenmek bir gereklilik, ve hatta mecburiyettir günümüzde. Fakat yabancı dil öğreniminin uzun yıllara yayılmış olması ve öğrenimin Devlet okullarında 4., özel okullarda ise 2. sınıftan başlaması yani, çocuklara henüz kendi dillerinde, ana dillerinde yeterli beceriyi kazanmadan yabancı dil öğrenimi verilmeye başlanması; ki yeterli ve faydalı düzeyde yapılamamaktadır, dilin kullanıcıları tarafından doğru algılanamamasına ve bir takım diller arası geçişlerin-etkileşimlerin, yozlaşma boyutlarında yaşanmasına neden olmaktadır. Bu elbetteki öğrenilmeye çabalanan yabancı dili değil, ana unsur olan ve aklın düzenini sağlayan ana dili yani Türkiye’de Türkçe’yi tehdit etmekte ve de yıpratmaktadır.

Bu geçişler ve etkileşimler daha ileride bireyin konuşmalarında arada bir İngilizce kelimeleri kullanması suretiyle Türkçe’nin zayıflamasına neden olmaktadır. Çünkü dil ancak kullanılırsa sağlam ve üretken kalabilecektir ve dili de teker teker kelimeler oluşturur. Eğer kelimeleri ithal edilmiş yakın anlamlıları (bir dildeki bir ifadenin hiçbir zaman tam bir karşılığı diğer ir dilde ulunamayabilir) ile değiştirirseniz bu zamanla bir iki kelimeden, yüzlerce binlerce ve dahi yüz binlerce kelimenin dile girmesine yani dilin yok olmasına neden olmaktadır. Bu bakımdan bireyin konuşmasında kullandığı kelimeler son derece önemlidir.

Yabancı dil ile eğitim Türkçe’ye neden zarar verir, bunu nasıl yapar?

Birey eğitimi esnasında üzerinde yoğunlaştığı alanı nasıl tanır kavrar ve öğrenirse yada benimserse bunu öyle kullanacak ve aktaracaktır.

Bilimsel bilgiyi edinirken, öğrenen bireyin maruz kaldığı dil yükü kavramları ve bilgiyi o dilin öğeleri ile edinmesine neden olacaktır. Ve ana dili Türkçe olan bu birey zihinsel süreçleri içerisinde yorumlarken düşünürken ve dış dünyada konuşurken ve üretirken bu yabancı kaynaklı kavramları Türkçe ile birleştirerek kullanacak ve ortaya tarifi ancak, ülkemiz şartlarında “Türk-ilizce” olarak tanımlanabilecek bir özürlü, yada yeni bir dilimsi oluşmasına neden olacaktır.

Bir bilgisayar uzmanından alıntı:

“dutyleri check ettikten sonra main task’a geçeceğim…”

Bu sayısal alanlarda sadece terimsel boyutta kalabilmekle birlikte daha yaygın kullanımları da olabilmekte.

Fakat sosyal bilimler alanında yapılan bu tür eğitimler dil açısından daha tehlike olmaktadır. Bilim ayda eğitim alanından bağımsız içeriğe sahip günlük konuşmalar da dahi yabancı sözcükler popüler kültür bombardımanının da etkileriyle dili tamamen tanınmaz ve anlaşılmaz bir hale sokmakta güney Afrika halkalarının yaşadığı liman dilleri benzeri bir di oluşmaktadır. Bu liman diller batı kolonilerinin tüccarlarının ticari ilişkiler içinde bulundukları yerli halkla konuşurken ne tüccarın ne de halkı diline benzemeyen, yeni bir iç disipline sahip özerk dillerdir.

Öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin İngilizce bölümünden birkaç alıntı ile noktalayalım:

“bir term paper istiyorum sizden, due time on ocak…”

“room mate’nizle birlikte yapabilirsiniz…”

“class’ta variety için four skills activityler gerekli”

“assignment’ınız için due time 25th december şimdiden herkese good luck…”

bu böyle devam eder gider…

Acil tepkiler ile bunu durdurmalıyız

Ctrl
17.02.2010, 19:38
Dilim, oldu dilim dilim
Sercan ZORBOZAN

Dünyanın en zengin dillerinden birisi olan Türkçe ne yazık ki günümüzde adeta “soykırım”a uğruyor. Türk dilinin kilit noktaları , olmazsa olmaz kelimeleri yozlaşıyor , daha doğrusu yozlaştırılmak isteniyor.

Yayılmakta olan televole kültürü , ağırlıkla batı kökenli kelimeleri yavaş yavaş Türkçe’nin içine yerleştiriyor. Bu kelimeler adeta birer bomba gibi , kullanılmaya başlandıkları zaman dilimizin zenginliğini yok ediyor, sömürüyor. Eğer bu tehdidin önlemi alınmazsa, pek yakın bir zamanda konuşabildiğimiz bir dil olmayabilir.

Bir başka hususta, dış kaynaklı güç odaklarının basın yoluyla yabancı dil kökenli kelimeleri halka dayatmasıdır. Dayatması diyoruz çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkan, millet olarak zihinlerimizi kuşatan bu güçler , televizyon programları , gazeteler vb. yayın organları yoluyla hem kültürümüzü hem de dilimizi köreltiyorlar.

Sahip olduğumuz bir serveti adeta har vurup harman savuruyoruz. Türk dili, zengin bir hazinedir ama yağmalanmadığı müddetçe. Bizde bu konuda üstümüze düşenleri yerine getirmeli bizim varolmamızı sağlayan dilimize sahip çıkmalıyız. Unutmayalım. “Dil olmazsa il olmaz”

Ctrl
17.02.2010, 19:38
Türkçe Hakkındaki Görüşlerim
Johan VANDEWALLE

"...Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağla¤¤¤¤¤ karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu "cümle bağlama eğilimi" bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçe’deki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime "keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı... ", diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizce’ye göre değil, Türkçe’ye göre şekillenmiş olurdu..."

Yukarıdaki yazıyı tamamen Türkçe yazmıştır.

Ctrl
17.02.2010, 19:38
Atatürk bilim ve eğitim dili hakkında ne demişti...
Oktay SİNANOĞLU

Bağımsızlık ruhunun temelinde kimlik bilinci, kişilik, onur/haysiyet duygusu, ve özgüven yatar. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk onun için halkımızın kimlik, kişilik, onur, ve özgüveni üzerinde durdu. Kafalar, gönüller bağımsız olmadan, ülkenin ne iktisâdı, ne savunması, ne de dış siyaseti bağımsız olabilirdi. Atatürk “Türk Kimliğini” Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel dâvâsı Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille, (yâni yabancı misyoner türü) eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Bakınız Atatürk bu konularda neler diyor:

l “Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene.” (meğer meşhur sözün birinci kısmı da varmış ! ). l “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. -Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” [ve tabii korumalı] l “Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.” [Elbette “bütün hayat”tan kasıt siyaset, hukuk, teknik, bilim, eğitim, sanat, tıp, kültür ve edebiyattır; hayatın her yüzü.] l “Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tesbit edilecektir.” (Atatürk bizzat kendisi bu dâvâ uğruna çalıştı. Bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçenin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir. Altmış beş yıldır bu konuda çok ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçesiyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken ne hikmetse şimdi bazı odaklar bu gelişmeyi ve Türkçeyi hızla yoketmekle uğraşıyor.) l Daha 1924’te: “Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.” l 1938’de, vefatından az önce: “Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tesbit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.” Ve nihayet Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti: “Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.” ( Atatürk’ün sözlerinin kaynağı ve ilâve bilgiler için: Bkz. O. Sinanoğlu, “Atatürk ve Türk Bilim Dili”, Bilim ve Teknik , sayı 59, sff. 8-11, Ekim 1972). Görülüyor ki, Atatürkçülükle, yabancı dilden eğitim, hiristiyan misyoner okulu modeli demek olan “kolej” (veya benzeri “Anadolu lisesi”) yanlısı olmak kesinlikle bağdaşmaz. O halde Atatürkçülere bugün, her zamankinden çok, büyük bir görev düşüyor: Türkçe bir iki nesil sonra yokolmadan yabancı dille eğitime son verilmeli, onun yerini yabancı dil takviyeli Türkçe Fen liseleri veya Ülken (“süper”) liseler düzeni almalı. Türkçe bilim ve teknik yayınları (telif ve tercüme, dergi ve kitaplar) Devlet ve çeşitli kuruluşlarca teşvik edilmeli. Unutulmamalı ki, Türk Devleti’nin birinci görevi Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçe’nin ilelebet yaşamasını sağlamaktır. (Aydınlık, 02.02.02)

Ctrl
17.02.2010, 19:39
Kirlenen Türkçe
Okan YÜKSEL


Nedendir bilmiyorum? Son zamanlarda yabancı sözcüklerle sık sık karşılaşır oldum. Her gün dolaştığım sokakların bir Türk sokağı olduğunu algılamakta artık güçlük çekiyorum. Mağazaların isimleri, ürünlerin üzerlerindekiler tamamen yabancı geliyor bana. Haber bültenlerini, köşe yazarlarını algılamak için yanımda küçük el sözlükleri taşıyacağım günler ufukta görülüyor gibi. Bunları abartıyor muyum acaba? Türkiye’nin önde gelen gazetelerinin birisinin genel yayın yönetmeni “Gazeteler bir eğlence aracı haline gelmiştir.” derken maalesef “eğlence” kelimesini “entertainment” kelimesini birçok kez tekrarladıktan sonra telaffuz ediyor. Neden? Yoksa kullandığı kelimelerin Türkçelerini hatırlamakta zorluk mu çekiyor!?

Sokakların, sohbetlerin ve insanların bana yabancı kokmasının nedenini medyaya bağladım diyelim. Peki ya, neden medya Türkçe var iken yabancı dilleri kullanmak arzusunda? Bunun nedeni de maalesef sokakta dolaşan, benimle sohbet eden, okuduğum gazetede yazan, izlediğim televizyonda program yapan insanlar; yani kocaman bir toplum: Son yüzyıllarda batının olanı üstün saymaya, ciddiye almaya başlayan, Türkçeyi yabancı diller sınıfında küçük görme gafleti içerisinde olan ve benim de mensubu olduğum bir toplum. Bundan dolayı yabancı adlı, Türk mağazaları rağbet görmekte; arz ve talep dolayısıyla da yavaş yavaş mağazaların adları bana daha fazla yabancılaşmakta. İnsanlar sohbetlerinde yabancı kelimeleri kullanmayı üstünlük sa¤¤¤¤¤ sık sık yabancı kelimeleri kullanmakta. Öğrenciler gördükleri yarım yamalak yabancı dil derslerinde öğrendikleri yabancı sözcükleri sohbetlerine katmakta, bunun nedeni de yabancı kelime kullanmayı üstün sayan zihniyettir. Bilim adamlarımız dahi halkla iletişim kurarken yabancı terim kullanma hastalığından kurtulamamaktadır. Anlattıkları meseleyi zaten zorlanarak anlayan bizler, araya bir de yabancı kelimeler girdiğinde konudan tamamen kopuyoruz. Korkarım “Ağır ol molla sansınlar” sözü yerini “Yabancı dille konuş bilgili sansınlar” sözüne bırakmıştır.

Aileler çocuklarının yabancı dil öğrenmeleri için çabalar göstermekte; çocuklarını kurslara göndermekte, özel dersler aldırmaktadırlar. Bunu yavaş yavaş her sokağa yayılan yabancı dil dershaneleri somut şekilde gösteriyor. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine arttığı görülmeyen yabancı dil kursları; maalesef ülkemde anaokullarına kadar inmiştir. Yedi yaş öncesi çocukları önceleri, “Bir, iki, üç…” diye sayarken artık bunun yanında “One, two, three...” diye saymaya başlayan bir toplumun mensubuyum. Peki, bunun ne zararı var? Yabancı dil bilmenin ne zararı var diyenleriniz elbette vardır, olmalıdır. Yabancı dil öğrenmenin kimseye bir zararı olmayacaktır; fakat yabancı dil öğrenmek ana dil tamamen öğrenilmeden yapılmamalıdır. Bunun aksini, bu gün görüldüğü gibi çok acı olur. Yeni nesiller yabancı dille ana dilleri arasındaki farkların ayrımını yapamazlar.

Sizce neden evrenselleşen bir dünyada; milletlerin, dinlerin, dillerin bir yapılmaya çalışıldığı bir dönemde “Türkçe kirleniyor!” diye haykırıyorum? Bayanlar baylar, ben de en az sizin kadar ırkçılığın, din üzerine kurulu katliamların ve birbirini anlayamayan milyarca insanın yaşadığı dünyanın bir mensubu olmaktan haz duymuyorum. Fakat birileri bunun böyle olmaması gerektiğini söylerken; birleşim noktasına kendi değerlerini koymaya çalışıyorlar. Tüm insanlık kendi dinlerini, kendi dillerini, kendi değerlerini benimsesin istiyorlar. Bence bu bir kültür kıyımıdır; fakat bunu anlamayan milletler evrensel olduklarını sanıp kendi dillerini, kendi kültürlerini öğrenmeyerek emperyalist dünyanın başındakilere benzemeye çalışıyorlar. Ne mi oluyor? İki tabure arasında kalıyorlar. Bir bakıma her ikisinde de oturamıyorlar. Her an düşüp yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar.

Ben herkesin ortak bir dili konuştuğu, ortak insani değerlerin taşıdığı, atalarından dolayı hor görülmeyen insanların olduğu bir dünyada barış içinde yaşmak istiyorum; fakat bu dünyanın herkesin İngilizce konuştuğu, sadece Amerikalıların ve Avrupalıların insan sayıldığı ve insanların değerlerinin atalarıyla belirlendiği bir dünyayla karıştırılmasını istemiyorum.

Ctrl
17.02.2010, 19:39
Türkçe’mizin şeyine şey etmeyelim!
Yılmaz ÇETİNER
Geçenlerde bir işyerine telefon etmem gerekti, dostum olan sahibini aradım. Bülbül gibi şakıyan sesiyle sekreter hanım telefonun öbür ucunda sordu: - Kim diyeyim efendim? Adımı verdim. - Sizi şimdi bağlıyorum efendim, dedi, işveli sesiyle... veya bana öyle geldi! Allah Allah! Ben ne yaptım ki beni "bağlıyor" bu kızcağız diye huysuzlandım! Bir an kafamdan geçti; "Acaba beni Michael Douglas mı zannetti, demir karyolaya mı bağlayacak? Yoksa bu işveli sesli hanım kız Sharen Stone mu?" Yoksa koyun mu zannetti? Şırrak karşıma dostum çıkınca bir anlık hayallerim söndü gitti! O anda söylemedim ama bir başka gün dostuma: - Yahu, dedim, senin sekreter hanım beni "bağlamaya" kalktı! Güldü, geniş yürekli, hoşgörülü dostum: - Napiim, o hep öyle konuşur ama, dedi, yeni kuşak gençler birtakım kelimeler üretiyorlar ki, düzeltene kadar bir yenisi geliyor yerlerine! İyi ki "Size geçiriyorum" dememiş!" - Ama çok çirkin, ikaz etsen de öğrenseler! - Kardeşim sizin gazeteleriniz, dergileriniz, muhabirleri, yazarları bile bu uydurma dili konuşuyor, yazıyor çoğu zaman. Sizlerin yol göstermesi daha isabetli olmaz mı? Bak şu laflara: Adam eşiyle mutlu bir hayat sürdürüyor, gazetede ondan bahsedilirken "Eşiyle oldukça mutluydu" diye çıkıyor! Bir başkası: Annesi ölmüş, kızcağız iki gözü iki çeşme ağlıyor, gazetede haber :"Genç kadın oldukça müteessir görünüyordu!" Çok mutlu yerine, eh, biraz mutlu, çok üzüntülü yerine, oldukça (az) üzüntülü hayli garip ve hayli ayıp kaçmıyor mu?

"Kendine iyi bak"! Yeni moda bir laf veya emir de "Kendine iyi bak." Adam sevgilisinden ayrılırken genç kıza, "Kendine iyi bak" diyor ama maşallah iki genç de sağlıklı. Belki akşam, belki yarın buluşacaklar! O arada kendine iyi bak! Olur şey değil! Geçenlerde eski sekreterim ziyaretime gelmişti, ayrılırken: - Kendinize iyi bakın, demesin mi! Bir an alındım, hiç böyle söylemezdi diye düşündüm, yoksa şimdi kötü mü görüyordu sağlığımı? (Gidicisiniz gibi!) Belki bir hastayı ziyaretten sonra ayrılırken "Aman kendine iyi bak" denilebilir ama her dakika bu laf kullanılır mı?

Eski İstanbul valisi doğru Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Şükrü Haluk Akalın'la Devrim Sevimay Vatan'da bir röportaj yapmış. "Kendine iyi bak" lafına başkan da takmış, "Kendime iyi bakarım, sizin söylemenize gerek yok ki. Dilimizde 'Sağlıcakla kal', 'Allahaısmarladık', gibi sözler varken" diyor. "Bir de 'Size döneceğim' var; aslında atlatma dili bu!" "Ne zaman birlikteydik, ne zaman ayrıldık da bana döneceksiniz, demek geliyor içimden." - Peki hala tartışılıyor eski İstanbul valisi mi, İstanbul eski valisi mi? - Tartışmaya gerek yok. Tamlayan kelime başa gelir. Hiç "Telefon eski kulübesi" diyor musunuz? Eski telefon kulübesi diyoruz. Doğrusu eski İstanbul valisi...

Euronun Türkçesi avro... Gelelim euroya. TV'de, borsada her yerde değişik telaffuz ediliyor, doğrusu nedir? Akalın cevaplıyor: - AB para birimini Almanlar oyro, Fransızlar öro, İngilizler yuro diye seslendiriyor. Bunun formülü şöyledir. Kendi dilinizde Avrupa'yı nasıl okuyorsanız, ilk hecesinin sonuna o harfini getirirsiniz. Türkçesi, doğrusu avro'dur. Geçen hafta Azerbaycan'daydım ve onların bile avro dediklerini duydum. - Şey için ne diyorsunuz? - Eşya kelimesinin tekilidir. Şey önemli kelimedir ama kullandığınız yere bağlı. "Şeyin şeyini şey ettim" derseniz, olmaz. Hangi anlamı katarak söylediğinize bakmak gerekir. Ben de haddim olma¤¤¤¤¤ gazetecilerden, yazarlardan, öğretmenlerden "Ne olur Türkçede beraberce şeyin şeyine şey etmeyelim" diye rica ediyorum.

Ctrl
17.02.2010, 19:39
Türkçe'nin Genel Özellikleri
TÜRK DİLİNİN AİT OLDUĞU DİL AİLESİ, GENEL ÖZELLİKLERİ Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur. Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir. Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır.

Türkçe, diğer Altay dilleri gibi eklemeli, yani sözcüklerin eklerle yapıldığı ve çekildiği, sondan eklemeli bir dildir.

Türkçe sözcüklerde, Arapça, Almanca vb. dillerde görülen erillik, dişillik (yani cinsiyet ayrımı) özelliği yoktur.

Türkçede sayı sıfatlarından sonra gelen adlar çoğul eki almazlar. Yani üç ağaçlar değil üç ağaç.

Önlük-artlık (kalınlık-incelik) ve düzlük-yuvarlaklık uyumları vardır. İlk uyuma göre bir sözcükteki ünlüler ya hep art veya ön, ikinci uyuma göre de ya hep düz veya yuvarlak olurlar.

f, j ve h ünsüzleri Türkçe kökenli sözcüklerde bulunmazlar. (Bir kaç Türkçe sözcükte başka seslerden değişmiş olarak f görülebilir: öfke < öpke, ufak < ubak vb.)

Türkçe sözcüklerde söz başında bulunabilen ünsüz sayısı sınırlıdır: b, ç, d, g, k, s, t, v, y.

c ünsüzü, söz başında başka ünsüzlerden değişmiş olarak bir kaç sözcükte bulunur: cibinlik < çıpın vb.

n ünsüzü Türkçe kökenli sözcükler içinde yalnız ne ve türevlerinde bulunur: ne, neden, niçin, nasıl vb.

p ünsüzü de söz başında, bir kaç Türkçe sözcükte b'den değişmiş olarak bulunur: piş- < biş-, parmak < barmak vb.

Ctrl
17.02.2010, 19:40
Pop-Türkçe!

Yaşı yolun yarısını geçenler çok iyi anımsayacaklar, daha gençlerse belki şaşıracaklar; bir zamanlar Türkçe sözcükler de tıpkı bizler gibi ikiye bölünmüştü: Sağcılar ve solcular.
'Yanıt' solcuydu, 'cevap' sağcı. 'Örnek' neredeyse yargılanacaktı 141-142'den. 'Mesela' ise, gericilikten hükümlüydü!
Elbette hakkını yememek gerek; 'solcu' sözcükler masumdu, ta Atatürk'ten bu yana özleşmenin ürünüydüler. Ötekilerin ise, bunlar karşısında tüyleri diken diken oluyordu ve onlara yer açmak bir yana, onları ihbar ediyorlardı! 12 Eylül gelip çattığında, elbette affedilmeyecekti yeni sözcükler. TRT'den, okullardan, resmi kuruluşlardan süngü zoruyla kovuldular. Dünyada, dilini böylesi yanılsamalarla algılayan başka ulus var mıdır, varsa ne sonuca ulaştılar bilmiyorum ama biz, en ağır cezaya çarptırıldık: dilimizi yitirmek....
İlk ve orta öğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğrencileri ana dillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin, tümleçlerin, zarfların, zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?
Artık, Türkçe konusu açıldığında birçok genç "Oh my god, yine mi Türkçe?" diye kaçacak yer arıyor. Türkçe bir tabela, marka, dergi, kurum adı bulmak zaten artık olanaksız da; bir de üstüne, şimdilerde 'x-q-w' harfleri, politik soslu bir sorun olarak uç vermeye başladı. Dilin ardından alfabe de gitti gider... Sorunun olduğu yerde, elbette çözüm arayanlar da vardır. Dilbilimciler, öğretmenler, yazarlar, kendini 'dilsever' olarak niteleyen herkes, görüş belirtiyor, yazılar, kitaplar yazıyor. İşin tuhafı, dil üzerine kitaplar çok satanlar listesinden eksik olmuyor ama sorun olduğu gibi duruyor.
Gençler ise öylece bakıyorlar. Doğrusu, büyük çoğunluğu pek de ilgilenmiyor; kendi jargonları yetiyor onlara. "Bye bye, görüşürüz"le, "Kendine iyi bak"la, cep mesajlarında anlamakta güçlük çektiğimiz kısaltmalarla anlaşıp gidiyorlar. İşte Türkçeden nefret ettirdiğimiz gençlerimizin, bize 'nanik' yapan 'pop-Türkçe'lerinden örnekler:

İnternet Türkçesi:

slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
:.) (gülümsüyorum)
:.)))) (çok sevinçliyim)
:.( (üzgünüm, kızgınım)
;.) (göz kırpmak)

Buyrun bir sohbete:

1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)

(Bu konuşma iki Türk arasında geçmekte ve siz pek bir şey anlamasanız da onlar bir güzel anlaşmışlardır 'teknolojik-Türkçe' ile)


Gençlerden inciler

dumur olmak: çok şaşırmak
mağmaya inmek: rezil olmak, utanmak
janjanlı: gösterişli
ciks: havalı, zengin çocuk
tikky: tek tip ya da markalı giyinmek
imdatı gelmek: bunalmak
bö olmak: sıkılmak
kıro-tikky: tikky olmaya çalışmak
oha olmak: şaşırmak
at hırsızı: çapkın
kapak olmak: bozulmak, rezil olmak
ahtapot olmak: sarmaş dolaş olmak
sarı bici: sahte sarışın
cillop: yakışıklı erkek
kıtır atmak: yalan söylemek
yıkılmak: güzel giyinmek
kanka: dost


İbrahim Dizman

Ctrl
17.02.2010, 19:41
Konusma Ve Yazma Dili
Dil hem yazılı hem sözlü olabilir. Konuşma dili yazının icadından binlerce yıl öncesinden beri gelişmiştir. Elbette, yazı dili ile konuşma dili arasında önemli farklar vardır, temel öğeleri farklıdır. Biri kelimelerden, diğeri seslerden oluşur. Yazı dilinin biçimi gelenekler ve gramerciler tarafından konuşma diline oranla çok daha dikkatli bir şekilde düzenlenmiştir. Konuşurken ve yazarken kullanılan kelime dağarcığı genellikle daha geniştir. Bundan başka, konuşma ve yazı dillerinin gramerleri farklıdır.

Bu iki yolla farklı dilde bilgi aktarma eğilimi vardır. Ayrıca konuşma dilinde, yazı diline oranla daha fazla tekrar ve fazladanlık vardır. Buna ana dilimizden örnek vermek gerekirse; yazı dilinde genellikle "c" olarak yazılan ses, diaspora kabardeylerinin konuşma dilinde "g" olarak söylenmektedir. Yine aynı şekilde "Cegu" yazılıyor "Gegu" okunuyor. Başka bir örnek de; "ç" yazılanlar genellikle "k" okunuyor. "Çapse", "kapse" okunuyor. "-di'li geçmiş" fiil çekimlerinde fiilin sonu "-di'li geçmiş” takısı olarak yazıda kalın "ş" ile bitiyor, diaspora kabardey konuşma dilinde "s" olarak söyleniyor.

Ctrl
17.02.2010, 19:41
Türkçenin Rekorları, Dilimizin Kıymetini Bilin

En uzun kelime: muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekleri mizdenmişsinizcesine (70 Harf) (Açıklama sayfanın altında.)
TDK'daki en uzun kelime: kuyruksallayangiller (20)
En uzun palindromik kelime: esneyemeyense (13)
Tersten okunduğunda da anlamlı olan en uzun kelime: ıralamamalara, aralamamaları (13)
Art arda çifter çifter en çok harf bulunduran kelime: maatteessüf (4)
En uzun bir sesli bir sessiz giden kelime: mücadelecileşiveremeyebileceğimizin (35)
Harf tekrarı içermeyen en uzun ekli kelime: hüpletiyormuşsanız ve hödükleşmiyorsanız (18)
Harf tekrarı içermeyen en uzun eksiz kelime: konseptüalizm (13)
Sadece bir harfi farklı olan en uzun eksiz kelime çifti: mahrumiyet, mahkumiyet (10)
Alfabemizin ilk 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: affedicideki (12) (İsmet Keskinsoy)
Alfabemizin son 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: tutuşturtuşumuzunmuş (20)
En uzun kısaltma: İYSSKSİİD (9)
(İş Yerinde Sağlık, Sağlık Korunması ve Sigorta İle İlgili Danışma (Komitesi). Kaynak: Kısa Adlar ve Kısaltmalar Sözlüğü - A.Aysan, S.Tuncay, İ.Gönülal)
En çok anlamı olan kelime: çıkmak (İsmet Keskinsoy)
(TDK'da 58 anlamı sayılmış)
Aynı kökene sahip olup en çok farklı şekilde kullanılan kelime: hakan, han, kaan, kağan (4)
Farklı köklere sahip olup en çok anlamı olan kelime: karın (4)
(Dört anlamı: kar kelimesinin 1.tekil şahıs iyelik hali, karmak fiilinin 2. çoğul şahıs emir hali, karı kelimesinin 2. tekil şahıs iyelik hali, karın kelimesi.)
En çok anlamdaş: tuvalet, ayakyolu, memişhane, apteshane, kenef, hela, yüz numara, kademhane (8)

Bir harfi en çok içeren kelimeler:

alafrangalaştıramayacaklardansalar (13)
beybabalaşabilen (4) (İsmet Keskinsoy)
seccadecileşecekmişsinizcesine (5) (Cihan Altay)
çiçekçiymişçesine (4)
didindirdiklerimizdendir (6)
gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler (15)
gepgergin (3)
dağdağasızlığa (3)
hahhah (4) (İsmet Keskinsoy)
sıkıntısızlaştırıcılığınızın (11)
kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizdenmiş sinizcesine (16) (Cihan Altay)
janjan (2) (Ferit Öztürk)
kikirikleşecektik (5)
tellallaşılabilmeli (7) (Metin Örsel)
mükemmelleşemememmiş (7)
anneanneninkininsin (9)
otokontrolsüzleşiyor (5) (Metin Örsel)
hötöröf (3) (Ferit Öztürk)
muharrirleştirivermişlerdir (7) (İsmet Keskinsoy)
hassasiyetsizleşseymişsin (6) (İsmet Keskinsoy)
şişikleşmişmiş (5)
tattırttıktan (6)
unutturuculuğumuzunmuş (10)
düşündürttürücülüğümüzünmüş (11) (İsmet Keskinsoy)
verevleşivermek (3) (Metin Örsel)
yayımlayamayayım (5)
lezzetsizleşemezseniz (5) (İsmet Keskinsoy)

Harf Sayıları
2 harften oluşan en uzun kelime: ememememe (9)
3 harften oluşan en uzun kelime: yamayamamaya, yamayamamama (12)
4 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamamla (15)
5 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamalıyım (17)
İçindeki her harf birden fazla geçen en uzun kelime: serserileşememişlerse (21)
İçindeki her harf tam ikişer kez geçen en uzun kelime: kükürtatarının (14)
(kükürtatar: kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan)
İçindeki bütün harfler ya bir ya da iki kez geçen en uzun kelime: törpüleyemiyormuşsanız (22)
İçinde en çok sayıda farklı harf bulunduran kelime: gölcükleştiriyormuşsanız (20) (İsmet Keskinsoy)


En uzun kelime için açıklama: Kötü amaçların güdüldüğü bir öğretmen okulundayız. Yetiştirilen öğretmenlere öğrencileri nasıl muvaffakiyetsizleştirecekleri öğretiliyor. Yani öğretmenler birer muvaffakiyetsizleştirici olarak yetiştiriliyorlar. Fakat öğretmenlerden biri muvaffakiyetsizleştirici olmayı, yani muvaffakiyetsizleştiricileştirilmeyi reddediyor, bu konuda ileri geri konuşuyor. Bütün öğretmenleri kolayca muvaffakiyetsizleştiricileştiriverebileceğini düşünen okul müdürü bu duruma sinirleniyor, ve söz konusu öğretmeni makamına çağırıp ona diyor ki: " Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekleri mizdenmişs
inizcesine laflar ediyormuşsunuz ha? ..."


iste güzel türkcemiz.. lütfen biraz daha hassasiyet...

Ctrl
17.02.2010, 19:41
DiL ve KüLTüR!...

Dil ve kültür kavramları yapışık ikizler gibidir.
Siz onları birbirinden ayırmak isteseniz de onlar ayrılmamakta direnirler.
Hepimizin yakinen bildiği gibi insanlar,topluluklar halinde hayatlarını idame ettirirler.
Beraber yaşayan insanlar, dil sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar.
İletişim sadece bugünle sınırlı bir kavram değildir.
Geçmişi bilmek ve geçmişteki tecrübeleri günümüze taşımak da iletişimin önemli bir parçasıdır.
Milletlerin sözlü ve yazılı birikimleri kültürü oluşturur.
Dil,din,sanat,gelenek ve görenekler,mimarî eserler,giyim-kuşam,yiyecek ve içecekler,her türlü eşya;kültürü oluşturan unsurlardır.
Söz konusu bu öğeler,dille beraber geçmişten geleceğe aktarılır.
Bu nedenle büyük Türk sosyologu ve düşünürü Ziya Gökalp,dili kültürün temel unsuru ve taşıyıcısı olarak kabul ediyor.
Gökalp,bu fikrinde yerden göğe kadar haklıdır.
Dilin taşıyıcılık fonksiyonu olmasaydı bizler altı yüz yıllık Osmanlı kültüründen ve medeniyetinden nasıl haberdar olacaktık?
Kütüphanelerimizdeki on binlerce ciltlik yazma eserler tarihin canlı belgeleridir.
Altı yüz senelik kültür hazineleri,dil kalıbına konularak adeta dondurulmuştur.
Böyle sihirli bir güç olmasaydı tarihimizden,kültür ve medeniyetimizden haberdar olabilir miydik?
Bu soruya verilebilecek cevap koca bir “HAYIR” dan başka bir şey olamaz elbette.
Dilin yazı ve söz olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yönü vardır.
Sözün hükmü geçicidir.
Oysa yazı ilelebet kalıcıdır.
Büyük mutasavvıf şâir Yunus Emre,bu hakikati “Söz uçar,yazı kalır” çarpıcı vecizesiyle ifade etmiştir.
Bunu bilmek için âlim olmaya gerek yok.
İnsanın hafızası unutmaya meyillidir. “Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür” sözü de bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu?
Milletleri birbirinden ayıran unsurların başında,onların sahip oldukları dil,kültür ve medeniyet gelmektedir.Onun için bu üç unsur millîdir.Bu üç unsura sahip olmayan topluluklara millet denilemez.
Onun için milletlerin büyüklüğü bu unsurlarla ölçülür.
Türk Milleti,tarihinin en kritik ve zor dönemlerinde bu millî değerlerine sahip çıkarak aydınlığa erişmiştir.
Günümüzde Türk dili üzerinde sinsi oyunlar oynanıyor.
Yüzyıllardır dilimizi süsleyen ve millet olarak kenetlenmemizi sağlayan kelimelere savaş açılmıştır.
Onların yerine ne idüğü belirsiz uydurukça kelimeler sokulmaya çalışılıyor.
Bu, bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir.
Şayet bilerek,planlı yapılıyorsa hıyanettir.
Buna bu millet müsaade etmez.
Dil,milletin fertlerini birbirine bağlayan çimentodur.
Hiç kimse bu çimentonun göz göre göre sökülmesine izin vermez.
Bugün dilimizde bir kısım yabancı unsurun varlığı,herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Mehmet Kaplan’ın dediği gibi: “Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur.Bu esnada o,akan bir nehir gibi,içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır.Her medenî milletin konuşma ve yazı dili,karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur.Bu bakımdan her milletin dili,o milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihin adeta özetidir.
Kaplan’ın sözleri aslında hadisenin görünmeyen yüzünü de sunuyor bize.Yeter ki kasıtlı ve planlı olarak dilimizi yozlaştırmayalım.
Ötekisi devede kulak kalır.
Bu böyle biline!...

M.Nihat Malkoç

Ctrl
17.02.2010, 19:42
http://img228.imageshack.us/img228/9002/dilimiz1te0xi6.jpg
http://img92.imageshack.us/img92/7505/dilimiz2mn4eq3.jpg
http://img92.imageshack.us/img92/2924/dilimiz3jq9sf3.jpg
http://img228.imageshack.us/img228/5350/dilimiz4vd9ur0.jpg
http://img92.imageshack.us/img92/7236/dilimiz5st4dt3.jpg
http://img142.imageshack.us/img142/3451/dilimiz6vy0kx8.jpg