PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hoşçakal'ım Elvada'mdı Anlamadın !



Düşes*
02.09.2010, 08:46
Belki alışkındı kulakların bu iki kelimenin dudaktaki dansına...
Hoşça kal; bir daha görüşmenin güvencesiydi. Bir önceki adımıydı bir sonraki buluşmanın... Hoşça kal denir ve hoşça kalınırdı senin sevgilerinde...
Oysa bende "Elveda" demektir "Hoşça kal" bilemedin...
Bilemedin kısacık zamanlara sığan tutkunun kılavuzluğundaki bu sevgide...


"Hoşça kal"ım; "elveda"mdı anlamadın...
Duvarlarıma sana dair çok da fazla olmayan anılarımı çerçeveleyip astığım bir gece vermiştim kararımı. Her nedense çok eğri büğrü duruyordu resimler. Anılar mı yakışmadı resimlere yoksa resimler mi yapışmadı çerçevelerin sabitliğine anlayamadım. Ama ters duran bir şeyler vardı bu tuhaf görüntüde. Sarhoş naralarını tıpkı
Hesaplaşma yüklü bir gecenin sabahıydı sana vedam. Oysa sen sadece hoşça kal dedim sanmıştın... Kan ter içinde kaldı dudaklarım sana söyleyemediklerimi kendime haykırmaktan. Söylesem anlamazdın biliyorum... Üstünde hiçbir etiket olmayan bir şişeye konmuş bir yardım mesajıydı kelimelerim... Ben ıssız bir adada; yanında almak isteyebileceği üç şeyi bile olmayan bir kazazedeydim. Çok tirajik biliyor musun? Üç şey alamazdım yanıma almayı isteyebileceğim tek şey sendin... Ve sen bana aynı cümlenin içindeki iki kelime kadar yakın; ve aynı zamanda aynı cümlenin içinde asla bir araya gelemeyecek iki kelime kadar uzaktın... Çelişkilerin bileşkesi bir sevgili... Şarkılar saki olmuştu masama. Hep acı olan mezelerimi getirirken soframa biri geldi biri gitti upuzun bir yalnızlık boyunca... Şarabımın tadı daha mı mayhoştu ne! O tanıdık tadı yapıştırabilmek için dudaklarıma günün ağarması gerekti kadehlerin tanıdık lal kırmızısında...


Sana hoşça kal demek hiç kolay değildi...
Çünkü benim için hoşça kal elveda demekti...
Benim sözlüğüm neden farklıdır bilemedim hiç...
Yazmasın istedim vedalar ve vedalara yüklü anlamlar sayfalarda boş yere aradım uzun soluklu sevgileri yırtık sayfalarda... Nedendir bilmem hep ama hep ayak izleri oldu satırlarımda... Kah kuma gömülüp kaybolan ayakların izlerini aradım çöl ıssızlığı akşamlarda kah demirden bir örs gibi vurdum adımlarımla vurgun sonlara...


Hatırla sevgili içinde koşar adım coşan sevişlerini... Sakin limanlara demir atmak isteyen gemimin çıpası havada kaldı... Uzun soluklu bir sevgiyi bir kar tanesinin bir kartopuna ve ardından bir çığa dönüşmesi gibi yaşamak isterken sağanak yağmurda ıslanıp sırılsıklam kaldım yalnızlığımla...
Çok yükseklere saklamıştım ben sevgimi sen upuzun adımları yüklerken bacaklarına dümdüz bir yol üzerinde koşup durdun boş yere... Başını kaldırıp bakmayı akıl edemedin göğün gülümseyen mavi gözlerine... Uzaklıkları hala ölçülerle sabitleyen bir düzene esirken sen ben çok başka bir coğrafyada farklı bir iklimin estirdiği rüzgara dönüşmüştüm bile... İki kelimenin buluşamadığı cümleler gökyüzüyle yeryüzü arasından çok daha uzak mesafelerin timsaliydi yüreğimde... Sen takılmışken bildik hikayelerin tanıdık işleyişine ben bir masalın içinde sakince bekliyordum sessizlikle çoğalan çığlıklarımı gömüp göğsüme...


Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum...
Elveda çok büyük bir kelime...
Sığamadı dudaklarımın sınırları içine.
Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili yüreğimde. Benim "hoşça kal" ım yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...
Kim bilir belki de bir "hoşça kal" en çok bu sevgideki kadar yakışır elveda hanesine...


Bazen sözcükler biz farkına bile varmadan kayıp gider dilimizden; bizim bile yerleştirmekte güçlük çekebileceğimiz en uygun yere...