PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ateizm - Ateizm nedir - Ateizm hakkinda



MeY
07.05.2009, 13:33
Ateizm Nedir?


Ateizm, tanrı tanımazlık, bir tanrının varlığına inanmamaktır.Ateizm kelimesi Yunanca da "Tanrı" anlamına gelen "Theos"tan türemiştir. İnanç (teizm) karşıtı (ateizm) düşüncedir.Hiçbir şekilde ve koşulda tanrının olamayacağını savunan görüştür. Bu konu hakkında çesitli kanıtlar ileri sürülmüştür.

1)Kötülük Kanıtı:Tanrı olsaydı kötülükler olmazdı. Bu konuda D.Hume'un şu sözü oldukça ünlüdür:"Tanrı Kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?O halde güçsüzdür.Gücü yetiyor da önlemiyor mu? O halde kötüdür"

2)Madde Kanıtı: Tüm varlıklar maddeden meydana gelmiştir.Madde olmayan bir şey de yoktur.

3)Toplum Kanıtı: Toplumsal düzeni sağlamak için insanların kendi kendine uydurduğu bir semboldür.

4)Psikolojik Kanıt: İnsanlar zorluklara karşı dayanma gereksinimini, özellikle ölüm karşısındaki çaresizliğini inançla giderir.

5)Varoluşçu Kanıt:İnsanın kendi özünü kendisinin oluşturuyor olması tanrının olmadığını gösterir.


6)Olgucu Kanıt: Tanrının varlığıyla ilgili önermeler kanıtlanamayacağı için,tanrı ile ilgili önermeler anlamsızdır.







Ateizme Göre;




1) Tanrı yoktur: "Tanrı", "Yaratıcı", "Allah", "Yaratan"... veya adına ne derseniz deyin; Tanrı inancı hayal ürünüdür ve Tanrı yoktur! Evreni yaratan bir tanrının var olabileceğine ihtimal vermek toplumlar arası huzursuzluk ve kargaşa sebebidir, kin ve düşmanlık anahtarıdır, insani "insan" olmaktan uzaklaştıran, ondan bir "robot", bir köle yapan kokuşmuş, karanlık bir dogmadır. Tanrı, en büyük batıl inançtır. İnsanlığın yarattığı en aptal hayali kahramandır.

2) Dinler gereksizdir: Olgun bir insan için hiçbir dini inanç gerekli değildir. İnsan kendi kendisinin tanrısıdır. Din, kişisel özgürlüğü hayatin her alanında yok etmeye yönelik bir silahtır. Dinsel dogmalar cahil halkın düşünsel hayatini yitip yok etmek ve ondan tam bir köle üretmekten başka bir ise yaramazlar. Bir dine bağlanmış kişiler; örümcekleşmiş beyinleriyle ve kafalarına yapışmış at gözlükleriyle daima kendi inançlarını hakli bulan, diğer tüm inançları "kaka" ilan eden birer sabit fikirlilik abideleridir.

3) Metafizik asılsızdır: Çoğu kez insanları etkilemek ve onların üzerinden para kazanmak yada bir topluluğun dikkatini çekmek adına ortaya atılan "fizikötesi" tecrübelerin tümü asilsizdir. Mucizevi, efsanevi, inanılmaz görünen bütün olayların arkasında bilimin mum ışığında parıldayan fizik kanunları ve olağan etkileşimler vardır. Evrenin hiçbir yerinde madde, kendi sınıfının fizik kanunları dışında "bilimselliğe zıt" bir eylemde bulunamaz. Doğa, ancak ve sadece "doğal" nedenlerle açıklanabilir. Gelmiş geçmiş tüm büyücü, falcı yada cinciler -üç türlü- yalancıdırlar: Ya etraflarındakileri kandırırlar, ya kendilerini kandırırlar, yada ikisini birden yaparlar...

4) Akıl esastır: Dini hurafelerin yerden yere vurdukları, her geçen gün "güvenmeyin, sizi zora götürür" dedikleri "akil", tam bir hazinedir. İnsan akli, "insan" olmanın verdiği en yüce değerdir. Kendi aklına şüphe ile yaklaşmak deliliktir. Hayatin her alanında tek mutlak başvuru kaynağı odur. Dini inançların kokuşmuş mitoslarına karşılık akil, insani bugünkü uygarlık ve teknoloji düzeyine getiren yegane değerdir. Muhakeme etmek ve aklini kullanmak yerine başkasının aklına güvenen bir kişiden insanlık adına hiçbir olumlu aktivite beklenemez; çünkü o bu haliyle doğadaki çoğu hayvandan daha değersiz, iğrenç bir asalaktır.

5) Bilim kaynaktır: Uygar, gelişmiş bir insanin tek kaynağı, tarafsız, mutlak ve sorgulayıcı, pozitif bilimdir. Hiç kimsenin tekeline ait olamayacak derecede büyük olan bilimin içyüzünde; merak eden ve araştıran birey bulunur. Bir dini dogmanın "günah" duvarları arasında sıkışıp kalmış hiçbir gerçek bilim adamı yoktur. Dinsel safsatanın bütün itirazlarına rağmen bilim, din ile ayni kulvarda olamayacak kadar özgürdür. Tüm hurafelerin ve bos inançların "ezip geçicisi" odur. Bilim bütün dogmaların korkulu rüyasıdır; çünkü onda insan aklinin özü, insan mantığının kendisi vardır.

6) Sağduyu anahtardır: İnsan mantığı ve sağduyusu, çelişkiye düştüğü her durumda onun tek kurtarıcısı olmuştur. Aktif hayatin ve etrafımızda bize empoze edilmeye çalışılan bütün ideolojilerin, inançların arasında elimizde tuttuğumuz, "gerçekten bize ait" olan tek pusula; kendi sağduyumuzdur. İnsanin hiçbir zaman yanından eksik etmemesi gereken ve her fırsatta kullanacağı yegane araç o olmalıdır. Sağduyusunu ve mantığını sürekli aklında tutan ve hiçbir zaman unutmayan insan, bütün kalıplaşmış, tabulaşmış dogmalara karşı kendi donanımına ve kendi kararlılığına sahip demektir. Sağduyu, insani, içine düştüğü ideolojiler ve dayatmalar kuyusundan çıkaracak olan yardim halatıdır.
Etrafındakiler ne söylerse söylesin, onu ne şekilde etkilemeye çalışırsa çalışsın, insanin en sağlam dayanak noktası her zaman için; kendi mantığı olmalıdır. Çevrede pek çok kişi bağlı olsa dahi; doğrular ve yanlışlar, "ak"lar ve "kara"lar üzerine kurulu bir grup "ilkeler bütünü"nü, insan, hiçbir zaman toptan kabul etmemelidir. Kendi kendisine sormadan hiçbir kalıplaşmış ideolojiye bağlanmamalıdır.






Ateizmin Çeşitleri




Mutlak Ateizm: Bazı ateistlere göre "ateizm" Tanrı’yı reddetmekten öte, zihinde Tanrı fikrine sahip olmamak demektir. Bu anlayışa göre İnsan doğuştan Tanrı kavramına sahip olmadığı için reddedecek bir şeyi de bulunmamaktadır. Bu tür bir ateizm, mutlak ateizm olarak tanımlanmış ve taraftarlarına da mutlak ateist denmiştir. Bu anlayışı savunanların arasında Baron D’Holbach (1723-1789) ve Charles Bradlaugh gibi düşünürler bulunmaktadır.

Teorik Ateizm: Ateizmin birinci yaklaşımından biraz farklı olarak "Tanrı'nın varlığını reddetmek" şeklinde de tanımlanmıştır. Aslında ateizm denilince akla bu tanım gelmektedir. Felsefede önemli olan ve Tanrı inancına ağır eleştiriler yönelten ateizm biçimi de budur. Yani düşünerek tartışarak zihni bir çabayla Tanrı’nın varlığını reddetmek ve ilgili iddiaları çürütmeye çalışmaktır. Teorik ateizm de denen bu anlayış doğrultusunda dindarların iddiaları ve Tanrı'nın varlığı lehinde getirdikleri kanıtlar eleştiri konusu olmuş, bu süreçte Tanrı'nın varlığını çürütmeye yönelik karşı tezler ileri sürülmüştür. Teorik ateizmde Tanrı'nın varlığı inkâr edilmekle kalınmamış, bu kavramla ilgili olarak gündeme gelen mucize, vahiy, peygamberlik, kutsal kitap, ölümsüzlük ve ahiret hayatı gibi inançlar da eleştirilmiş ve reddedilmiştir. Ayrıca bu tür bir ateizmde sadece teistik Tanrı kavramı hedef alınmamış, bunun yanı sıra mistik, mitolojik, transandantal (aşkın) veya antropomorfik anlayışlarla, panteizm ve deizm gibi, bir şekilde Tanrı inancına yer veren diğer ekoller de reddedilmiştir.

Pratik Ateizm: "Sanki Tanrı yokmuş gibi yaşamak" veya "Tanrı'yı günlük yaşama sokmamak" biçiminde tanımlanmıştır. Bu tür bir ateizmde kişi daha ziyade günlük yaşamındaki tavır ve davranışlarıyla, hayat tarzı, ilke ve alışkanlıklarıyla, Tanrı'sız bir dünya ve Tanrı'sız bir yaşam kurmayı istemektedir. Bunun yanında Tanrı’yla alakalı olarak en ufak bir şey düşünmemekte, kendini dinden, ibadetlerden ve bunlarla ilgili törenlerden de uzak tutmaya çalışmaktadır. Pratik ateizm anlayışında Tanrı'nın teorik tartışmalarla reddedilmesi ikinci planda kalmaktadır.Felsefede ki temsilcileri arasında L. A. Feuerbach (1804-1872), F. Nietzsche (1844-1900), S. Freud (1856-1940) ve K. Marx (1818-1883) gibi ünlü düşünürler de bulunmaktadır.

İlgisizlerin Ateizmi: Bir kısım düşünürler, Tanrı'nın varlığını veya yokluğunu tartışma konusu yapmadan, bu konulara uzak durmayı tercih etmişlerdir. Bu tür ateistlere göre insan, sadece varolanla yetinmeli, görünen alemin ötesine ilgi duymamalıdır. Dolayısıyla dünyanın ötesindeki herhangi bir varlık hakkında olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunmaya ya da konuşmaya çalışmak anlamsız bir iş yapmak olacaktır.

İdeolojik (Materyalist) Ateizm:Özünde felsefi bir problem olan ateizm bazen de ideolojik bir ilke olarak savunulmuş ve politik bir kabul haline gelmiştir. Özellikle Karl Marx, F. Engels (1820-1895) ve V. I. Lenin’in (1870-1924) görüşlerinde görülür.






Ateizmin Tarihçesi



Sistemleştirilmiş bir ekol oluşturulmaksızın filozoflardan bir bölümünce benimsenmiş olan bu anlayış, doğrudan doğruya tanrının varlığını inkâr üzerine kuruludur. Bu özelliğiyle de benzer yanlar taşıyor olsa da tanrının varlığını tartışan doktrinlerden ayrılır; tanrının yokluğunu kesin bir biçimde öne sürer.
Hemen hemen tüm felsefe ekolleri ve öğretileri gibi ateizm'in kökleri de Eski Yunan'a uzanır. Maddeci yapı belirten çeşitli felsefe okullarının bağlıları, ontolojik yorumları sonucunda ateist bir inanç sergilemişlerdir. "Gölge etme başka ihsan istemem" sözüyle yaygın bir ünü bulunan Diyojen bunlardan biri ve felsefe tarihinde "kâfir" diye nitelenen ilk kimsedir. Atom kuramcısı Demokrit, onun izleyicisi Leocippus, Sofist'lerden Gorgias ve Protegoras, kendi adıyla anılan ekolün kurucusu Epikür, öne sürdükleri materyalist görüşler bağlamında birer ateisttirler.
Rönesans'tan sonra Batı'da varlığını hissettiren din-dışı eğilimler ve özellikle de evrenin, doğanın ve insanın, insan toplumunun dinden bütünüyle soyutlanarak yorumlanması sonucu ortaya çıkan görüşler, ateist tutumlara büyük katkılarda bulunmuş, onlara bolca kullanabilecekleri veriler sağlamıştır.
Dinden ve törelerden bağımsız bir siyasetin oluşturulması savını öne süren Makyavel, ateizm'i bu alana sokarken; Dekart, David Hume ve Kant gibi kimselerin aklı dinden bağımsız kılma çabaları ve bu doğrultuda öne sürdükleri düşünceler çağdaş ateizm'e tutanaklar hazırlamış oldu. Pozitivist yorumlarla oluşturulan bilimsel kuramlar ve evrene yönelik rasyonalist bakış açılarının oluşturduğu ortam, Feuerbach'ın öne süreceği düşünceler için çok elverişliydi. XIX. Yüzyılın en önemli ve sonraki dönemler bakımından da en etkili ateisti olan bu düşünür, Tanrı'nın insana özgü ülkülerin bir yansıması olduğunu, insanın özgürlüğünün Tanrı'yı inkârla gerçekleşebileceğini öne sürmüş; dini insanın etkinlik alanına indiren bu görüşten yola çıkan Marks ise, ezilenlerin egemenliğiyle birlikte dinin de yok olacağı varsayımıyla ateizm'i doruk noktasına çıkarmıştır. Bu çizgiyi amacına ulaştıran Nietzsche ise, "Tanrı'nın Ölümü" adlı kitabında, insanın kendisini bütünlemesi ve özünü bulması için göstermesi gereken en insanca tepkinin ateizm olduğunu söylemiştir.
Darwin, geliştirdiği kuramla Yaratıcı-Tanrı kavramını dışlarken; Freud, Tanrı inancının çaresizlik içindeki insanın çocukluk durumuna dönerek koruyucu bir babaya sığınma ihtiyacından doğduğunu öne sürerek, psikolojik çerçevedeki inkârı gündeme getirmek yoluyla ateizm'e bir başka boyut kazandırmıştır.
Yüzyılımızdaysa, ateizm'i Jean Paul Sartre, Albert Camus gibi varoluşçular temsil ettiler. Bunlar, insanın evrende bir başına olduğu ve kendi değerlerini belirlemek özgürlüğüne sahip bulunduğu düşüncesinden yola çıkarak, bu özgürlüğü kabulün kaçınılmaz sonucu olarak ateizme gitmektedir.