PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Cumhuriyet dönemi türk edebiyatı



Düşes*
06.05.2010, 17:50
CUMHURİYETDÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ1 - Yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark ortadan kalkmış dildeki sadeleşme çabaları aralıksız olarak sürmüş ve İstanbul Türkçesi esas alınmaya başlanmıştır.
2- Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmış gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.
3 - Aruz ölçüsü bırakılmıştır. Serbest ölçü ve hece ölçüsü kullanılmıştır. Yine bu dönemde şiirin biçimce daha da serbestleşmesi sağlanmıştır.
4 - Edebiyatımız İstanbul aydınlarının tekelinden kurtulmaya başlamıştır. Anadolu’dan aydın yetişmeye başlamıştır.
5 - Romanda ve hikâyede halk gerçekleri tamamen yerleşmiştir.
6 -Uluslar arası düzeyde sanatçı yetişmiştir.
7 - Şiir, roman, hikâye ve tiyatro- deneme gibi türlerde önemli gelişmeler olmuştur.
8 - Bu dönemden itibaren farklı edebi topluluklar ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bir yandan halk edebiyatı öte yandan Batı Edebiyatı olmak üzere iki koldan beslenen bu edebiyat iki döneme ayrılır.
1 - 1923’ten 1940 ‘a kadar olan dönem ( İlk Dönem )
2 – 1940 ‘tan günümüze kadar olan dönem (Son Dönem)

A.ROMAN VE ÖYKÜ

Kurtuluş Savaşı Yunan ordularının İzmir’den atılmasıyla sona erer.23 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanır.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir. Böylece toplumsal yapımızda büyük değişmelere yol açan yeni bir dönem, Cumhuriyet dönemi başlar.
Cumhuriyetin getirdiği değerler dizgesini halka indirme, halka açılma, halkla bütünleşme cumhuriyet döneminde bir ülkü olarak belirir. Bu ülküyü gerçekleştirmek amacıyla halkevleri kurulur. Batı klasikleri Türkçeye çevrilir. Köy enstitüleri açılır. İlköğretim köylere kadar götürülür. Aydınlanma ve ulusçuluk ve uygarlıkçılık doğrultusunda kalkınma, gelişme savaşı sürdürülür.
Cumhuriyetin oluşturmaya çalıştığı köklü yapı değişikliği, siyasal ve kültürel atılımlar edebiyatta da etkisini göstermiştir. Devrimlerin havası edebiyatımızda da bir doku değişikliğine yol açmıştır. Değişiklik iki açıdan ortaya çıkmıştır: Yazarlar yönünden ve yazarların eserleri yönünden.
Cumhuriyete gelinceye kadar yazarların, ozanların çoğunluğu Anadolu’dan değil İstanbul’dan ya da diğer büyük kentlerden yetişmiştir. Bunların çoğu varlıklı ailelerin çocukları idi. Yetişimleri gereği kendi çevrelerini anlatmışlar, Anadolu’ya yabancı kalmışlardır. Böylece edebiyatımız ne Tanzimat ne Servet-i Fünun ne de Milli Edebiyat döneminde halkçı bir nitelik kazanabilmiştir. Oysa bu durum 1923’ten sonra değişmeye başlamıştır. Örneğin Tanzimat döneminde yazar ve ozanlarımızın %79,5 i İstanbul’da,%7 si Anadolu’da %13,4 ü bugünkü sınırlar dışında; Servet-i Fünun döneminde İstanbul doğumlarının oranı %73 Anadolu doğumluların oranı%11,7 bugünkü sınırlar dışında % 11,7’ dir. Cumhuriyet dönemi yazarları İstanbul doğumluların oranı % 29,Anadolu doğumlular % 67’dir.
Bu durumdan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Cumhuriyet dönemi yazar ve ozanlarının büyük bir kısmı Anadolu’dan yetişmiş böylece çevresini ve halkı anlatmışlardır. Yani halktan aldıklarını yine halka vermişlerdir. Böylece edebiyatımız dil, anlatım, içerik yönünden halkçı boyutları ve nitelikleri kazanmıştır.
Cumhuriyet dönemi roman ve öyküsünün belirleyici niteliklerinin başında gözlemci ve gerçekçi bir anlatıma yaslandırılmış olması gelir. Roman ve öykü insanımızın gerçeklerine eğilir. Konularını ülkemizin ve insanımızın somut koşullarından çıkarır. Konuların işlenişinde de nesnel bir anlatıma bağlı kalınır. Anlatım yapaylıktan, duygusallıktan, özentiden kurtulur. Ülkemizin ve insanımızın çıplak gerçekleri, çıplak bir dille anlatılır. Sözcükler ve cümleler Türkçenin soluğuyla işlenir.
Cumhuriyet dönemi roman ve öyküsünde gördüğümüz bir başka temel özellik gözlemci gerçekçiliğin bir anlatım yöntemi olarak seçilmesidir. Nitekim Fakir Baykurt’ un “Kaplumbağalar” adlı romanı bu türdendir.
Milli Edebiyat döneminde başlayan Anadolu’ya açılma, ülkeyi bütün bölgeleriyle edebiyata sokma özlemi Cumhuriyet dönemi roman ve öyküsünde yaşama geçirilmeye çalışılır. Bir genellemeye gidilerek denilebilinir ki ulusal coğrafya ile yazınsal coğrafya örtüşür. Bu dönemde Anadolu türlü bölgeleriyle roman ve öykünün toplumsal çevresi olmuştur. Örneğin Güney Anadolu, Toroslar ve Çukurova yöreleri Yaşar KEMAL’in, İnce Memed ,Ortadirek, Yer demir Gök Bakır,Ölmez Otu,Demirciler çarşısı; Orhan KEMAL’in Vukuat Var,Hanımın Çiftliği,Bereketli Topraklar Üzerinde adlı yapıtlarında toplumsal sonuçlarıyla ele alınmıştır.Orta Anadolu,Kemal TAHİR’in ,Sağır Dere,Kör Duman Rahmet Yolları Kesti,Köyün Kamburu; Talip APAYDIN’ın Sarı Traktör,Ortakçının Oğlu Define; Fakir BAYKURT’un Yılanların Öcü,Amerikan Sargısı,Kaplumbağalar,Ege Bölgesi’ni de Tütün Zamanı,Yağmurlar ve Topraklar,Susuz Yaz’da Necati CUMALI; Yılan Hikayesi,Bir Karış Toprak’ ta Samim KOCAGÖZ işlemiştir.Kemal BİLBAŞAR Cemo ve Memo; Ferit EDGÜ,Kimse,O;Dursun AKÇAM Kanlı Derenin Kurtları adlı yapıtlarındaDoğu;Bekir YILDIZ ,Reşo Ağa,Kaçakçı Şahan adlı yapıtlarında Güneydoğu köylerinin yaşamına ayna tutmuşlardır.Bunların arasına Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’ u da katılabilir.

Cumhuriyet dönemi roman ve öykümüzde toplumsal yaşamımızdaki değişim ve dönüşümler önemli bir yer tutar. Atatürk devrimlerinin getirdiği yeniliklerle bu yeniliğe direnen, eskiye bağlılıklarında direnen kişilerin ahlak ve kültür sorunlarına eğilen romancılarımız da vardır. Bunların başında Yakup Kadri Karaosmanoğlu gelir. Romanlarında toplumumuzun Tanzimat’tan günümüze geçirdiği aşamaları, çalkantıları göstermeye çalışır. Örneğin Hep O Şarkı adlı romanında Abdülaziz dönemini konu almış, işlemiştir. Bir Sürgün de II. Abdülhamit’e başkaldıran Jön Türkler; Tanzimat’tan I.Dünya Savaşı’na değin yetişen üç ayrı kuşağın aralarındaki ilişkiler Kiralık Konak’a, II. Meşrutiyet Dönemi’nin siyasal kavgaları Hüküm Gecesi’ ne, Bektaşi tekkelerin görünümü Nur Baba’ya, mütareke döneminin İstanbul’u tüm bozukluk ve çöküntüsüyle Sodom Ve Gomore’ ye konu olmuştur. Reşat Nuri, Yeşil Gece’de cahil halkı sömürmede dini, araç olarak kullanan gerici ve tutucu güçler, molla ve softaları ele almıştır. Yaprak Dökümü’nde Tanzimat’tan beri başlayan yanlış batılılaşmanın aile üzerindeki yıkıcı etkileri ele alınmıştır. Aynı konu Yakup Kadri’nin Kiralık Konak, Refik Halit Karay’ın Deli, Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı yapıtlarında da işlenmiştir. Aynı konu Cumhuriyetten önce Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ömer Seyfettin ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu tarafından da ele alınmıştır.Kemal Tahir Devlet Ana romanında Osmanlı toplum yapısının Batı karşısındaki üstünlüğünü işlemiştir.
Aralıksız on bir yıl süren; halka açlık, yoksulluk, yas ve umutsuzluk getiren savaşlardan yorgun ve bezgin çıkan bir toplum, 1920’lerde Reşat Nuri’nin son derece duygusal aşk romanları ile tanıştı ve onları benimsedi. Çalıkuşu’nun görülmemiş başarısında toplumdaki bu susuzluğun ve genç Cumhuriyet kuşağının yeni ülküler edinme gereksinmesinin önemi büyüktür. Reşat Nuri, kolay okunan, akıcı Türkçesiyle aynı çizgide birkaç roman daha yazdı(Akşam Güneşi, Dudaktan Kalbe…vb.).
1920’lerin sonuna doğru Reşat Nuri,aşk konularını geri plana atarak Anadolu gerçeğine yöneldi ve çok değerli,iki ciltlik yapıtını oluşturdu: Anadolu Notları
Servet-i Fünunculardan Mehmet Rauf’un ‘‘Eylül’’ romanından sonra, psikolojik çözümleme yöntemi sık
,ve başarıyla kullanılmış bir yöntem değildir. Peyami Safa, romanlarında bunu denedi. Kendi çocukluk anılarından esinlenerek yazdığı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu bu denemelerin en başarılısıdır.(1930) Bir Tereddüdün Romanı ve Matmazel Noraliya’nın Koltuğu romanlarında da aynı yöntemi denemiş, Fatih-Harbiye romanında, Doğu-Batı çelişkisi gibi ilginç bir konuyu bu yönteme dayandırmak istemiş; ancak hiçbirinde ilk denemesindeki başarı çizgisini yakalayamamıştır.
Roman türüne ileri yaşlarda girmiş iki yazardan Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaç) edebiyatımıza denizi özellikle de Ege’yi ve Akdeniz’i sokmuştur. Altmış yaşında yazdığı Aganta Burina Burinata (1946) en güzel ilk romanıdır. İkinci yazar Abdulhak Şinasi Hisar, Halide Edip ve Yakup Kadri kuşağından olduğu halde ilk ve en önemli romanını ( Fahim Bey ve Biz) yazdığı zaman altmış yaşına yaklaşmıştı. Bir yandan Halit Ziya’yı bir yandan Proust’u anımsatan üslubu ile hep anılarının yazdı; biraz garip, biraz ayrıksı tipleri canlandırdı.
Oldukça ileri yaşta ilk ve tek romanını yazan Mithat Cemal Kuntay, üç İstanbul ile ‘‘ tarihsel roman türünün son derece ilginç ve belgesel değeri yüksek ,, önemli bir örneğini verdi.

Cumhuriyet döneminin en önemli konuları arasında Kurtuluş Savaş’ı vardır. Savaşın toplum üzerindeki yansımaları, savaşa katılanların sınıfsal özellikleri, yılgınlık, Mustafa Kemal karşıtları, çeteler türlü romanlarda işlenmiştir. Kurtuluş Savaşımızla ilgili romanlar şunlardır:
Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye(Halide Edip Adıvar);Dikmen Yıldız(Aka Gündüz);Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara(Yakup Kadri);Halas(Mehmet Rauf);Sözde Kızlar, Biz İnsanlar(Peyami Safa);Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun Savaşçı(Kemal Tahir)Kalpaklılar, Doludizgin(Samim Kocagöz);Hükumet, Küçük Ağa,Küçük Ağa Ankara da (Tarık Buğra), Hükumet Meydanı(İlhan Tarus),Kurtlar Sofrası ( Atilla İlhan)…vb.


Cumhuriyet döneminin en önemli özelliklerinin başında bireysel ve toplumsal sorunları yansıtma gelir.Üzerinde en fazla durulan iki konu köy ve kırsal kesimin sorunlarıyla,kent ve kentin kıyı mahallelerinde ezilmiş insanların sorunlarıdır.Öyle ki Köy Edebiyatı diye anılan bir akımdan söz edilir.Köy ve köylüye yönelişin bilinçli ilk romanı Yaban dır.Roman Türk aydınıyla –Türk köylüsünün çatışmasıdır.Yakup Kadri sorumlu olarak Türk aydınını tutar.Bazen de köylüyü suçlar.Dil ve anlatım yönünden zayıf,dokusu zengin olmayan bu romanın en önemli özelliği Anadolu’ya açılış özelliğinden kaynaklanır.Nitekim Ahmet Celal,bezgin.karamsar,yakınımcı bir kişidir.
Gerçekçilik 1930’larda Sabahattin Ali ile Türk edebiyatına yerleşti.
Köy ve köylü sorunlarını ”ağalık” sisteminin zulümlerini nesnel, doğal ve içten gözlemleyen en önemli roman Yaşar Kemal in İnce Memed’i dir. Aynı çığırın diğer romanları Orhan Kemal in Hanımın Çiftliği, Vukuat Var, Eskici ve Oğulları; Samim Kocagöz ün Bir Karış Toprak; Fakir Baykurt’un Onuncu Köy… vb.

Köylünün ilkel üretim ilişkileri, kuraklık, susuzluk, açlık… vb.konular Talip Apaydın’ın Yarbükü, NECATİ Cumalı’ nın Susuz Yaz gibi eserler sayılabilir.

Cumhuriyet dönemi roman ve öykülerinde işlenen diğer konular şunlardır:
İstanbul hayatı, eskiye özlem, İstanbul un zengin ailelerinin ahlaki çöküntüleri, kenar mahalle insanlarının hayat mücadelesi ve acıları, aile hayatındaki bozukluklar, kadın- erkek ilişkileri, evden kaçışlar, gençlerin bilinçsiz dizginsiz yaşamları, kadın sorunları, büyük kentlerde kadınların ve genç kızların sömürülüşü ve kötü yollara düşürülüşleri,12 Mart dönemi, sağ-sol çatışmalarıyla kandırılan gençlik, çok partili dönem…vb.

1970 ten sonra edebiyatımızda çok seslilik ve renklilik görülür. Adalet Ağaoğlu, Murathan Mungan, Buket Uzuner gibi yazarlar somuttan soyuta yönelmişlerdir. Kimi yazarlarda postmodernizm görülür.

B.CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRİ

Cumhuriyet dönemi roman ve öyküsünde görülen Anadolu’ya yönelim şiirde de etkisini gösterir. Milli şiire yöneliş Milli Edebiyat akımından önce Mehmet Emin Yurdakul ve Rıza Tevfik bölükbaşı’yla başlar. Ancak Anadolu’ya bakış açısı çok uzaktan olmuştur. Milli Edebiyat akımı yıllarında ortaya çıkan ve Milli Edebiyat akımına katılan Beş Hececiler de Anadolu’ya uzaktan bakmışlardır.
Anadolu’ya ilk gerçekçi bakış Beş Hececilerden olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in 1923’te yazdığı Han Duvarları’yla başlar. Bu şiirden sonra ozanların Anadolu’ya bakış açıları değişmeye başlar. Daha gerçekçi ve içten gözlemlerle şiirlerini oluşturmaya başlamışlardır.

Anadolu’ya ilk yönelen şairler Beş Hececiler olmuştur. Hececilerin izinden giden diğer şairlerimiz Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ahmet Kutsi Tecer, Behcet Kemal Çağlar hep duygusal bir romantizm içinde kalmışlar Anadolu’yu mutlu insanlar diyarı olarak görmüşlerdir. Anadolu’ya ve halka yöneliş cumhuriyet şairlerinde ortak bir ülkü olarak görülür.

Anadolu’ya gerçekçi bir bakış açısıyla bakılması gerektiğini Anadolu’nun hiç de anlatıldığı gibi mutlu insanlar diyarı olmadığını ilk defa haykıran Nazım Hikmet olmuştur.1930’ larda yazdığı şiirlerinde Anadolu’ nun gerçek sıkıntılarının ortaya kor. Bu karşı çıkışa yıllar sonra Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kızılırmak Kıyıları ve Cahit Külebi Sivas yollarında adlı şiirleriyle katılırlar.

Anadolu’ya yönelen diğer şairlerimizden bazıları şunlardır: Necati Cumalı, Bedri Eyub Rahmioğlu, Ceyhun Atuf Kansu, Talip Apaydın, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Ali Püsküllüoğlu… vb.

Bu dönemde aruz ölçüsü pek rağbet görmemiştir. Yahya Kemal, Mehmet Akif, Ahmet Haşim gibi birkaç şairimiz aruzla yazmışlardır. Çoğunlukla heceye yöneliş olmuştur.

Bu dönem şiirinin en önemli özelliği Anadolu’ya ve halka yönelme, halk şiirinden faydalanma, folklordan yararlanmadır. Cumhuriyet dönemi şiirimiz sürekli değişim ve dönüşüm çizgisi izlemiştir.

Cumhuriyetin ilanından 1940’ lı yıllara değin birbiriyle kesişen, birbirinden ayrılan, birbirine reaksiyon olarak çıkan çeşitli akımlar ve bu akımların alt ve yan öbekleşmeleri görülür.



CUMHURİYET DÖNEMİNDE AKIMLAR VE ÖBEKLEŞMELER



( 1923–1940 ARASI )


1.HECECİLER

a. Beş Hececiler

Daha önce belirttiğimiz gibi Mehmet Emin Yurdakul ve Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın açtığı yolu genişletmişlerdir. Bunlar halk şiirinin biçim ve şekillerine yönelmişlerdir. Şiirlerinde şiirsellikten çok şairanelik hakimdir. temsilcileri Beş Hececiler diye bilinen Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon,Yusuf Ziya Ortaç,Halit Fahri Ozansoy ve Enis Behiç Koryürek’tir.
Bu beşli, Ziya GÖKALP’ın “Sanat” şiirinde özetlediği şu ilkeleri yürekten benimsemiş görünürler:
Aruz sizin olsu hece bizimdir
Halkın söylediği Türkçe bizimdir
Leyl sizin, şeb sizin; gece bizimdir
Değildir bir mana üç ada muhtaç
Temel yönelişleri doğruydu ama toplumsal bilinç eksikliği,,onlar ulusal romantizme sürükledi. Gerçekçi olmak isterken, ulusal duyarlılıklar adına gerçekçilikten uzaklaştılar. Halk diline yönelişleri, yer yer basmakalıp söyleyişlere yol açtı. Kahramanlık şiirleri yazdılar bol bol. Amaçları topluma “moral güç “vermekti. Sonuçta sığ bir “memleket edebiyatı”nın şiirdeki temsilcileri oldular.
Beş Hececileri Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, Necmettin Halil Onan, Şukufe Nihal Başar, Behcet Kemal Çağlar, Ali Mümtaz Arolat gibi isimler takip etmişlerdir.
Hececilerin alt ve yan öbekleri Yedi Meşaleciler ve Halkçılardır.

b.Yedi Meşaleciler (1928 )
Milli Edebiyat şairlerinin özellikle Beş Hececilerin gerçekçi ve içtenlikten uzak şiirine tepki olarak, şiirde içtenliği savunan yedi genç şairin oluşturduğu topluluğa Yedi Maşaleciler denir. “Canlılık, samimiyet, v e daima yenilik “…gibi ilkelerle yola çıkan Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Ziya Osman Saba, Kenan Hulusi Koray, Muammer Lütfü ve Vasfi Mahir Kocatürk 1928 yılında çıkardıkları Yedi Meşale dergisinde şiirlerini ve şiir üstüne görüşlerini yayımlamışlardır. Hece ölçüsünü kullanan ve Fransız sembolistlerinden etkilenen topluluk şairlerinin ilkelerini gerçekleştirdikleri söylenemez.

c.Halkçılar

Sabahettin Ali, Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Ahmet Kutsi Tecer, Ceyhun Atuf Kansu, Osman Atilla, İbrahim Zeki Burdurlu
Bunların içinden sadece Ceyhun Atuf Kansu diğer akımlara katılmış ve kendini yenilemiştir. diğerlerinin şair olarak defteri kapanmıştır.

2.ÖZŞİİRCİLER

Öncüleri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı dır.bunlar Fransız sembolist ve parnasçıların etkisiyle şiir yazmışlardır.ölçüden ve uyaktan kopmamışlardır.şiirlerini bireysel,düşsel bir içeriğe yaslandırmışlardır.zamanla bunlar da daha değişik eğilimlere yönelmişlerdir.diğer temsilcileri Necip Fazıl Kısakürek,Ahmet Hamdi Tanpınar,Ahmet Muhip Dıranas,Cahit Sıtkı Tarancı.Osman Ziya Saba’ dır.

Öz şiirciler de temelde hececiler kümesinde düşünülebilir ancak bunların hececilerden farkı manzumeci tutumdan ayrılmalarıdır. Şiirselliği hece kalıplarında ya da ölçü ve uyağın gücünde aramışlardır. imgelerin yeniliği ve tazeliğinde aramışlardır. Necip Fazıl ve Cahit Sıtkı ölüm, ruhani alem ve çeşitli psikolojik konuları işlemişlerdir. özellikle Necip Fazıl da Allah, iman, inanç, Müslümanlık, yalnızlık konuları ağırlıktadır.

3.SERBESTÇİLER

Bunlar hem içerik hem de biçim yönünden hececilerden de halkçı ve özşiircilerden de ayrı bir özellik göstermişlerdir. Hece ve aruzu bir yana atma geleneksel dize örgüsünü değiştirme eğilimini sürdürmüşlerdir. Gerçekçi ve toplumcu bir özle şiir üretme çabası içine girmişlerdir. Öz ve biçim yönünden şiirin soluğunu genişletmek istemişlerdir. Ancak bunlarda aynı çizgiyi sürdürememiş kendi içinde farklı eğilimlere yönelmişlerdir.
Bu akımın temsilcileri Nazım Hikmet Ran, Ercüment Behzat, İlhami Bekir,Nail V., M..Zeki Taşkın, Hasan İzzettin Dinamo, Asaf Halet Çelebi ‘dir



1940 SONRASI TÜRK EDEBİYATINDA ORTAYA ÇIKAN GRUPLAR


1.GARİPÇİLER (BİRİNCİ YENİ )
Şiirimizin gelişim serüveni içinde önemli halkalardan biri de garipçiler adıyla anılan şairlerin eylemleridir. Garip akımı 1941 de Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday’ın Garip adlı ortak bir kitap yayımlamalarıyla başlar. Şiirde yapmak istedikleri kısaca şöyle özetlenebilir:
1.Şiirden uyak atılmalıdır. Uyağın işlevi ilkel insanın şiiri akılda tutmasından başka bir şey değildir. Bugünkü insan ilkel insan olmadığına göre uyak bırakılmalıdır, şiirde bir işlevi kalmamıştır.
2.Uyakla birlikte her türlü söz ve anlam sanatları da bırakılmalıdır. Gerçekte bu sanatların amacı doğayı değiştirme, nesne ve varlıkları olduğundan başka türlü göstermedir. Bu yol bugüne değin yüzlerce binlerce sanatçı tarafından denenmiş edebiyata hiçbir şey kazandırmamıştır.
3.Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir. Ölçüye bağlanmak yaratıcılığı engeller.
4.Şiir duygudan çok akla dayanmalı, duygununu ya da duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arındırılmalıdır. Bu arındırma müzik resim gibi öteki sanatlardan gelen tüm öğeleri de içermelidir.
5. Geleneksel şiirin benimsediği her şey yeni şiirin dışında tutulmalıdır.
6.Şiirde önemli olan anlamdır. Bu anlam da çoğunluğun tadına varabileceği bir nitelik taşımalıdır.
7.Bugüne değin yalnız varlıklı kesimlere seslenmiş olan şiir, artık çoğunluğa seslenmelidir. Bu bakımdan şiire özgü bir dil yoktur, halkın dilinde ve yaşamında bulunan her sözcük şiire girer.

2.İKİNCİ YENİ HAREKETİ

1950 li yıllarda şiirimizin görünümü ilginç özellikler taşır. Garip şiiri kendi kendini yineleyen, kalıplaşmış bir şiir durumuna düşmüştür. Bu şiirin öncüleri ve çığırlaştırıcıları bile şiirde yeni arayışların içindedirler. Kendi şiirlerini açmaya, genişletmeye çalışırlar. Bununla birlikte Garip şiirinin belirleyici özellikleri de yaşarlığını korumaktadır. Öte yandan bu yıllarda siyasal ortam da değişmiştir. Buna bağlı olarak ekonomik ortam da değişmiştir. Bütün bu değişimlerin şiire yansıması, şiir etkilemesi doğaldır. Nitekim 1950 li yıllarda şiire başlayanlar yeni bir şiirin arayışı içine girerler. İşte şiirimizde ikinci yeni hareketi böyle bir arayışın ürünüdür.
İkinci yeni şiiri, Garip şiirine bir tepkidir. Başka bir değişle anlamdan, gerçekten, yaşamdan kopmanın şiiridir. Batı da gerçeküstücülerin şiirlerinde kullandıkları bilinçaltını devindirme yönteminden kaynaklanmıştır. Anlamdan kurtulmak, soyutluğu sağlamak için duyulmadık yeni sözcükler üretme yoluna gidilmiştir. Sözdizimi değiştirilmiş, yeni tamlamalar kurulmuştur. Sözcükleri çekirdek(temel) anlamından uzak bir anlam örgüsü içinde kullanmaya ağırlık vermişlerdir.
Kısaca ikinci yeni şiiri sözcükleri zorlayan bir şiirdir. Ayrıca biçimci bir şiirdir büyük ölçüde.
ÖRNEK:
bulutların çıkınında
mis kokulu güvercinleri gökyüzünün
çıldırtırlar insan gözü kedileri
ay doğar kuyulara yalınayak
telgraf tellerinde gemi leşleri
(perçemli sokak)
GENEL ÖZELLİKLERİ:
ü 1950’lerde “Garip” akımına tepki olarak çıkmıştır.
ü Şiirin düşürüldüğü basitliğe son vermek amacıyla ortaya çıkmıştır.
ü Sözcüklerin anlamı değil söylenişi önemlidir.
ü Her şey insanla başlar insanla biter.
ü Şiirin kendine göre bir dili olmalı.
ü Şiir diğer edebi türlerden kesin çizgilerle ayrılmalı.
ü Önemli olan kelimelerin anlamları değil, şairin ona yüklediği anlamlardır.

Temsilcileri:
Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreyya Seber, Ahmet Oktay, Kemal Özer, Ece Ayhan, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş, Ülkü Tamer, Hilmi Yavuz, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Behcet Necatigil, İlhan Berk

3. Toplumsal Gerçekçiler:

Bu akım; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı, sınıf çatışmaları, grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları zaman zaman rejim karşıtı konuları işlemişlerdir...
Önemli Temsilcileri:
Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri:
Roman: Yorgun Savaşçı, Devlet Ana...
Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik,tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri :
Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği...
Tiyatro:72.Koğuş...
Yaşar Kemal:
Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri:
Roman: İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...
Fakir Baykurt: İçinde doğup yetiştiği köylülerin hayatını yazmıştır.
Eserleri:
Roman: Yılanların Öcü, Tırpan, Kara Ahmet Destanı...
Hikâye: Can Parası.

4. Mili ve Manevi değerleri Benimseyenler:
Milli ve manevi değerleri, Türk kültürü ve kültür emperyalizmini Türk tahini ve ahlâk çöküntüleri sonucunda ortaya çıkan psikolojik sorunları işlemişlerdir.
Önemli temsilcileri
Peyami Safa: Doğu- Batı çatışmalarını ahlaki çöküşü gelişen dünya karşısında insanın yalnızlığını, ruhsal bunalımlarını işler
Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız, Matamazel Noraliya’nın Koltuğu, Mahşer, Canan, Sözde Kızlar
Tarık Buğra: Türk Tarihin Tek adamın dengesiz, bazen alaycı, bazen acılı tedirginliğini ele alır.
Eserleri: Roman: Küçük Ağa, İbişin Rüyası
Ahmet Hamdi Tanpınar: Kültür emperyalizmi karşısında bozulan toplum ahlakını, milli ve manevi değerleri işler
Eserleri. Huzur – Beş Şehir Mahur Beste – Saatleri Ayarlama Enstitüsü Sahnenin Dışındakiler
Cemil Meriç: Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar, Hint Edebiyatı, Mağaradakiler, Bu Ülke, Işık Doğudan Gelir
Ahmet Turan OFLAZOĞLU: Kezban _ Allah’ın Dediği Olur - Sokrates Savunuyor – Kösem Sultan - IV. Murat – Fatih Bizans Düştü -Elif Ana


5. Hisarcılar


Hazırlıklarına 1949 yılı sonlarında, “eski şiirimizden, millî kültür ve edebiyatımızdan kopmadan yeni ve güzel bir şiir sergilemek, o yıllarda şiirimizi çıkmaza sokanlara ve yozlaştıranlara karşı çıkmak ve tavır almak” (Geçer, 1983: 33) parolasıyla başlanan Hisar dergisi, ilk sayısını 16 Mart 1950’de yayımlamıştır. Yayın hayatı iki döneme ayrılmış, birinci yayın döneminde (Ocak 1957’ye kadar) 75; ikinci yayın döneminde de (Ocak 1964’ten Aralık 1980’e kadar) 202 olmak üzere toplam 277 sayı çıkmıştır.
Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Sâmanoğlu, Nevzat Yalçın,Nüzhet Erman,Yavuz Bülent Bakiler, İbrahim Minnetoğlu,İsmail Geçeksöz, Ayla Oral, Bahattin Karakoç…

İLKELERİ:
“1. “Sanatçının Dili Yaşayan Dil Olmalıdır”. Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun, ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır. Türk sanatına ve kültürüne olumlu katkıda bulunamaz.
Bu ilkeyle ilgili olarak Hisarcıların, özellikle Birinci Yeni ve İkinci Yeni sanatçılarına yönelttikleri eleştiriler şöyle sıralanabilir: Ağza alınmayacak kadar kaba ve çirkin kelimeleri bol bol kullanmak, dil akışına uymayan uydurma kelimeleri inatla ve ısrarla kullanmak, büyük harf-küçük harf kurallarına boş vermek, noktalama işaretlerini kaldırmak, cümle tekniğine kulak asmamak.
2. “Sanatçı Bağımsız Olmalıdır”. Zira, onun eseri, siyasî sistemlerin de, ekonomik doktrinlerin de propaganda aracı değildir.
3. “Sanat Millî Olmalıdır”. Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletlerarası bir değer kazanması beklenemez.
4. “Sanatta Yenilik Asıldır”. Ne var ki, bu yenilik arayışı eskinin ret ve inkârı şeklinde yorumlanmamalıdır. Dünden kuvvet alarak yarın da kolay kolay eskimeyecek bir yenilik anlayışı ilke edinilmiş; mutlaka serbest şekilli şiir yazmak, şiiri nesre ve hikâyeye yaklaştırmak, heceyi ve aruzu ölü vezinler olarak görmek gibi ısrarcı yaklaşımların doğru olmadığı savunulmuştur.


6.MAVİCİLER:
ü Atilla İlhan’ın 1955–1956 yıllarında çıkardığı derginin adı olan “MAVİ” nin etrafında toplanan Orhan Duru, Ferit Edgü Demir Özlü, Tahsin Yücel ve Demirtaş Ceyhun gibi sanatçıları oluşturduğu guruptur.
ü Garip akımına tepki olarak çıkmıştır.
ü Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır
ü Toplumsal gerçekleri savunmayı benimsemişler Serbest şiir geleneğini ilerletmişlerdir

7.KENDİ SESİNİ SÜRDÜRENLER: BAĞIMSIZLAR

Behcet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı, Sabahattin Kudret Aksal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ceyhun Atuf Kansu, Ahmet Arif… gibi şairler Garip akımının sürdüğü yıllarda garipçilerin deneyimlerinden yararlanarak kendi bireysel şiirlerini sürdürmüşlerdir. Bunlar, toplumsal sorunlara yönelimin yanı sıra değişik insanlık durumlarını konu alan, bireyci, içedönük şiirlere de ağırlık vermişlerdir.
Yukarıdaki isimlere Özdemir Asaf, Bedri Rahmi Eyuboğlu, İlhan Berk gibi isimleri de sayabiliriz. Şiirimizin Garip şiirinin tekdüzeliğinden sıyrılmasında, şiirimizin diri ve çok sesli bir yapı kazanmasında bu ozanların şiir serüvenlerinin büyük payı vardır

1960–1980 DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra şiirimizde de yeni esintiler başlar. Ülke ve yurt sorunları yeniden gündeme gelir. Soyuttan somuta, anlamsızdan anlamlıya doğru bir yöneliştir bu.
Başlıca şairler, Metin Eloğlu, Nevzat Üstün, Özdemir Asaf, Can Yücel, Gülten Akın, Özdemir İnce, Ataol Behramoğlu, Hilmi Yavuz, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu… vb.