PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Dünya Devrim Tarihi



Ötüken
23.04.2009, 18:12
Meksika Devrimi

1910-17

20. yüzyılın büyük devrimlerinden biri. Bu devrim 1876-1910 arasında yöneten
Porfirio Diaz'ın diktatörlüğünü devirmek amacıyla başladı. O tarihte
Meksikalılar'ın %80'i köylüydü. Emiliano Zapata'nın liderliğindeki köylü ordusu
Diaz'ın yerine geçen yeni Madero hükümetine karşı 1910-11'de toprak reformu için
bir mücadele açtı. 1913'de Madero bir ordu darbesiyle (karşı-devrim) devrildi.


Devrilen Anayasacı Madero'nun güçleri ile Zapata ve Villa'nın köylü orduları 1914'te yeni rejime karşı ittifak kurdular ve aynı yıl Zapata ve Villa'nın köylü orduları federal başkenti işgal ettiler. Ama Villa ve Zapata bir toprak programından öte ülkeyi yönetmek için bir programa sahip değillerdi. Bu nedenle ulusal hükümet üzerinde rekabetten çekildiler ve bir boşluk doğdu.

Bu boşluğu burjuva generaller doldurdu. Madero'nun generallerinden Carranza devlet başkanı oldu ve 1917'de yeni bir burjuva anayasa ilan etti. Zapata, iki yıl daha savaşını devam ettirdikten sonra 1919'da bir suikastle öldürüldü. İşçiler bu devrime bağımsız bir güç olarak katılmadıkları gibi,


1915-16'da Zapata ve Villa'nın güçlerine karşı burjuva generallerle ittifak
yapmışlardı.


ZAPATİSTALAR

1 Ocak 1994 te Meksika'nın Chiapas eyaletinde Zapatista ayaklanması başladı. Ayaklanma EZLN tarafından hazırlanmıştı. Tarih olarak NAFTA'nın yürürlüğe girdiği gün seçilmişti. Ayaklananların kendilerine Zapatista demeleri ise Emiliano Zapata'nın yolunda yürüdüklerinin göstergesiydi. Ağızlarında üç sözcük vardı: "özgürlük, adalet, demokrasi".

(...) Biz mücadele ediyoruz; ama dünyayı kendimize benzetmek için değil, bu dünyada herkesin yeri olması gerektiğine ve insanlığın mutlu olmaya hakkı olduğuna inandığımız için mücadele ediyoruz.
Yardımcı Komutan Marcos

Meksika’nın Chiapas eyaletindeki bu mücadele nedenlerini geçmişten getiriyor.

SÖMÜRÜNÜN TARİHİ MEKSİKA

Bugünkü Meksika topraklarında, Maya uygarlığının da aralarında bulunduğu büyük uygarlıklar M.S. 100-900 yıllarında yaşadı. 1325'te Aztekler diğerlerini de kapsayacak şekilde bir imparatorluk oluşturdu.. Bu uygarlıkların tümü ileri durumdaydı. 1517'de başlayan ve 1540 larda Meksika'nın neredeyse tamamının ele geçirilmesiyle sonuçlanan İspanyol yayılması, yerli uygarlıklara ölümcül bir darbe vurdu. Artık buraya verilen isim Nueva Espaa / Yeni İspanya idi. Yeni İspanya topraklarının kuzey sınırı bir belirsizlik döneminden sonra, 1819 Adams Onês Antlaşmasıyla kesin olarak çizildi ve bugünkü Texas, New Mexico ve California üzerindeki İspanyol egemenliği Amerika Birleşik Devletleri tarafından resmen tanındı. İspanya Veraset Savaşı sonrasında, hanedanla birlikte Yeni İspanyadaki politika da değişti; sömürge sistemi kurulması amaçlandı. Bununla beraber göçle gelen beyaz nüfus, etnik değişime yol açtı. Yerli-İber karışımı Mestizo lar nüfusa katıldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilalinin yayılan düşünceleri Meksikada 1808 de bağımsızlık hareketlerini başlattı. Mücadelenin sonucu 1821 de yapılan Córdoba Antlaşması idi ve böylece İspanyol sömürge yönetimi yıkıldı; meşruti monarşi ilan edildi.

Keyfi uygulamalar, iç çekişmeler ve sömürge kurumlarının ortadan kaldırılamaması, meşruti monarşinin ve daha sonra ilan edilen cumhuriyetin etkili olmasına imkân vermedi. Kötüleşen ekonomi ile birlikte bu ortamı fırsat bilen ABD, sınıra ilişkin dayatmalarına hız kazandırdı. Texas, 1836 da Meksika dan koptu, 1845 te ABD ye katıldı. Nisan 1846 da ise Meksika Savaşı çıktı. ABD nin üstün geldiği savaş sonunda 1848 Guadalupe Hidalgo Antlaşması imzalandı; bugünkü New Mexico, Nevada, Arizona, California, Colorado, Utah ve Wyoming ABD ye bırakıldı.

Meksika Savaşı sonrasında liberal görüşler yayıldı ve reform dönemine girildi. Askerlerin ve din adamlarının ayrıcalıklarının kaldırılması, kilise topraklarının satışa çıkarılması sonrasında, reformlara yasal dayanak kazandıran ve özgürlükleri genişleten bir anayasanın yapılması, tutucuların büyük tepkisini çekti. 1858 de İspanya, İngiltere ve Fransa nın desteklediği tutucular ile Amerika Birleşik Devletleri nin desteklediği iç savaş patladı. Reform yanlılarınca kazanılan iç savaş sonrası Juárez 1861 de başkanlığa seçildi.

Juárez in mali sorunları çözmek için dış borçları iki yıllığına ertelemesini fırsat bilen Fransa, ABD nin iç savaşta olmasından yararlanarak 1864 te İngiltere ve İspanya ile yönetimai cezalandırmak” niyetiyle Meksika yı kontrol altına aldı; fakat işgalci güçlere karşı zorlamalar üç yıl sonra Meksika&ya tekrar cumhuriyeti kavuşturdu.

1872 de Juárez in ölmesinden sonra, Porfirio Dêaz, askeri darbeyle başkanlığa geldi. Dêaz, 1877 den 1880 e, 1884 ten 1910 a kadar ülkeyi yönetti. Dönemleri arasındaki dört senede ise görevde Dêaz ın gölge bir adamı başkanlık yaptı. Büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin desteğini alan Dêaz, bürokrasiyi de denetimi altına almasıyla ve özgürlükleri rafa kaldırmasıyla acımasız bir diktatör oldu. Geniş topraklı malikânelerin büyümesi, küçük çiftçilerin ve köylülerin topraklarını kaybetmesi karşılığında oluyordu. Bu ortamda borçlarından olayı çalışmak zorunda kalan “borç köleleri ortaya çıktı.

Öte yandan Dêaz, yabancı sermayeyi ülkeye çekerek bütçeyi dengeledi. Ülkenin üst sınıflarına refah getirirken, bunu nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylülerin sırtından yaptı. Gelir dağılımndaki dengesizlik adeta bir uçuruma dönüştü. Diktatörlüğe karşı gelen tepkilere de baskıların artmasıyla cevap verildi.

1910 da Meksikada kırsal yaşam sürdüren ailelerin %96 sının toprağı yoktu ve binden az sayıda olan güçlü toprak sahipleri, on iki milyonluk ülkede tarımsal kaynakları denetim alında bulunduruyordu. Ayrıca Dêaz yönetiminin son zamanlarında Meksika nüfusunun %60ı borç kölesiydi. Yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olduğu bu dönem, yoksulluk ve adaletsizlik içinde patlamayı bekleyen bir toplum oluşturdu. Meksika Devrimine giden yol böyle açıldı.


MEKSİKA DEVRİMİ

Meksikanın 19. yüzyılı genel hatlarıyla toprak reformu sorununa odaklanıyordu. İçerde sürekli mücadelelerin olması, adeta Meksikanın bir türlü gelişme yoluna girememesine neden olmuştu. Kapitalistleşme süreci, Meksikalılarca değil, yabancı kredi ve yatırımlarla yürütülüyordu. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, bu süreçte rol oynayan ve İspanyanın misyonunu üstlenen yeni devletlerdi. Demiryolu yapımı, bankacılık, özellikle petrolü de içeren yeraltı kaynaklarına bu ülkelerin büyük yatırımları vardı. Para, Meksikanın geleneksel tarım ürünleri olan mısır ve şeker kamışının yerine tümüyle pamuk, kenevir, kahve gibi sanayi ürünlerine eğilimi zorladı ve bunu başardı. Elbette bu dış etkenin içerde bir destekçisi vardı: Porfirio Dêaz yönetimi. Dêaz dönemi, baskının son derece yüksek olduğu yıllar olmuştur.

Kanlı biçimde bastırılan grevler, yönetimi zor duruma düşürdü. Dêaz, 1910 da demokratik başkanlık seçimine izin vereceğini açıkladı. Bu seçime aday olanlardan biri Francisco Madero, halk arasında geniş bir destek buldu. Göz ardı edilemeyecek bu destek karşısında Diáz yönetimi yeniden sertleşti; Madero tutuklandı. Ekim 1910 da Temsilciler Meclisi Dêazı tekrar başkan seçti. Madero hapisten kaçıp 20 Kasım’da halkı silahlı ayaklanmaya çağırdı. Coahuila eyaleti valisi Venustiano Carranza da ona katıldı. Bu ortamda kuzeyde Pancho Villa, güneyde Emiliano Zapata gibi önderler de bu hareketle birleşti ve orduyla çatıştı. Devrimcilerin ortak düşmanı Dêaz dı. Kazanılan başarılarla Dêaz yönetimi çözüldü. Madero 6 Kasım 1911 de başkan seçildi. Fakat Madero, hem devrimcilerin hem de eski rejim yandaşlarının tepkisini çekti. Demokrasiyi getirmek isterken alt yapının da yenilenmesi gerekliliğini unutmuştu. Üstelik Madero, Dêaz ın ordusu ve bürokrasisi üzerinde herhangi bir değişiklik yapmamış, yönetime bu şekilde devam etmiştir. Gönülsüzlüğü ise, Zapata ve diğer devrimcilerle anlaşmaya yanaşmamasıyla göze çarpar. Zapata, ellerinden alınmış toprakların yerlilere hemen geri verilmesi isteğinin reddedilmesiyle Madero ya karşı tavır aldı. Kuzeyde de Orozco aynı yolu benimsedi. 1913 te General Victoriano Huerta, Madero yu devirdi ve yönetimi ele geçirdi. Bu yeni despotik yönetim ise Carranza’nın bir yıl içinde zorla yönetime gelmesiyle son buldu. Carranza yönetimi, malikâne yönetimine son veren, tarımda kapitalist kalkınmayı başlatan, topraksız köylere toprak kazandıran ve yabancı müdahalesini kırmayı amaçlayan adımlar attı. Hazırladığı yasada işçi hakları güvence altına alınıyor, Katolik Kilisesi ayrıcalıkları sınırlandırılıyordu. Muhaliflerini tasfiye eden Carranza, 1919 da da Zapata yı öldürttü. Villa ise mücadeleyi bıraktı. Böylece yerel direnişler son buldu. Yine de Carranza nın yönetimi fazla uzun sürmedi. Yandaşlarının desteğini yitirmesinin ardından 1920 de Obregon, yeni başkan oldu.

Ötüken
23.04.2009, 18:13
EMILIANO ZAPATA

Emiliano Zapata, Meksika Devriminde ayaklanan önderlerden biriydi. Yaşadığı eyalet olan Morelos taki diğer köyler gibi Zapatanın köyü de yüzyıllardır tarımla varolmakta ve dışarıyla çok az bağlantı kurmaktaydı. Babasının ölümünden sonra çiftliğin sorumluluğunu üzerine alınca Zapata, kendisini köylülerle malikane sahipleri arasındaki çatışmaya girmiş buldu. Köy Savunma Komitesinde görev aldı. 1909 da komitenin başkanlığına seçildi. Toprak sahibiyle ekim alanı için görüşen köylüler olumsuz yanıt alınca, Zapata önderliğinde bu toprakları işgal ettiler. Bir süre sonra da Zapata, Dêaz yönetimine karşı ayaklanma başlatan Maderoya katıldı; fakat Madero, Morelosta kanun yoluyla toprak reformu yapacağı sözünü tutmayınca Zapata, muhalif bir tavır aldı. Zamanla Madero da Zapatayı isyancı olarak görmeye başladı. Aslında Maderonun tutucuların işine gelen davranışlarının nedeni, geldiği yerde yatıyordu: Meksika&nın en zengin toprak sahibi ailelerinden birinin oğluydu. Bu açıdan Maderoyla yaptığı ikinci görüşmede de sonuç alamayan Zapata, Ayala Planını açıkladı. Bu plana göre, Madero, devrimin hedeflerini yerine getiremeyecekti, devrimin yeniden canlandırılması ve seçimler için elverişli ortam hazırlanıncaya kadar geçici bir başkan atanması, büyük toprak sahiplerinin çiftliklerinin 1/3 ünün tazminat ödenerek kamulaştırılması, bunu kabul etmeyenlerin çiftliklerine zorla el konulması öngörülüyordu. Madero&dan sonra 1913te yönetimi ele geçiren ve toprak sahiplerine dayanan Huerta hükümeti doğal olarak Zapatayla uzlaşamadı. Bu yönetimin askeri müdahalesi de bir etkinlik göstermedi. Amerika Birleşik Devletlerinin müdahalesiyle Huerta devrilince liberal Carranza ve Obregon ile köylü devrimciler Zapata ve Pancho Villa karşı karşıya geldiler. Zapata-Villa cephesi, bir ara Meksikoyu denetim altına aldı; fakat Amerika Birleşik Devletleri desteğini arkasına alan Carranza karşısında fazla direnemediler. Meksikodaki kısa süreli zaferle, Zapata, toprak dağıtımı amacıyla toprak komisyonları kurdu. İç savaşın devam ettiği bu dönemde Villa, Ayala Planını kabul etti. 1919da ise bir kumpas kurularak Zapata öldürüldü. Yirminci yüzyılın ilk büyük köylü hareketinin lideri olarak anılan Zapata, böylece tarihte Meksika Devriminin bir kahramanı olarak yerini aldı.


BELİNİ DOĞRULTAMAYAN MEKSİKA

Meksika Devriminden sonra başa gelen Obregon, anayasanın öngördüğü reformların uygulanmasını sağladı. Köylüye toprak dağıtımı başladı. İşçi sendikalarına destek verildi, eğitim yaygınlaştırıldı. Obregon dan sonra yönetime gelen Calles, aynı çizgiyi sürdürmekle beraber petrol sanayisini ulusal çıkar çerçevesine sığdırdı, kilisenin gücünü kırmaya çalıştı. Fakat 1930 a doğru bu uygulamalar hız kesti. Öte yandan Calles, PRI da (Kurumsal Devrimci Parti) nüfuzlu askeri-siyasal çevrelerle işçi ve köylü önderlerini buluşturdu. 1930da göreve gelen Lázaro Cárdenas ise Meksika ekonomisinin bağımsızlaşması yolunda çok önemli adımlar attı. Toprak dağıtımını hızlandırdı ve köylülerin ortak toprak (ejido) çerçevesinde örgütlenmesini sağladı. Bir sisteme sahip olmayan işçi örgütlerinin Meksika İşçi Konfederasyonu (CTM - Confederación de Trabajadores de México) kapsamında birleşmelerinin adımını attı. Yabancı petrol şirketlerini millileştirdi ve yabancıların denetimindeki demiryollarına el koydu. Cárdenas, 1911de 15 yaşındayken Madero nun saflarına katılmıştı. 1930 da yönetime geldiğinde Zapata nın hayalini, toprak reformunu gerçekleştirdi. Bu, dünyada çok geniş çapta yapılan toprak reformlarından biriydi. Bu dönemde Meksikalıların hayat standardı yükseldi; fakat Cárdenasın halefleri, onun kadar idealist olmadı. 1940larda başlayan sağa kayış, II. Dünya Savaşından sonra sanayileşme ve kentleşmeyle devam ederken, 1960larda çok hızlı nüfus artıyla birlikte Meksika, muazzam ekonomik ve sosyal sorunlarla yüzleşti.

1977de başlayan José López Portillo dönemi, sermayenin çıkarlarını ön plana alan, işçi sınıfını sindirmeyi hedefleyen bir programa sahipti. Yeni petrol yataklarının bulunması ve petrol fiyatlarının artacağı beklentisi, sınırsız borçlanmayı ve ithalat artışını getirdi. Fakat petrol fiyatlarının düşüşü ve enflasyon, 1982de bir bunalım doğurdu. 1982de başkan olan Miguel de la Madrid ile birlikte neoliberal politikalar da uygulanmaya başlandı. Ekonominin son derece zayıfladığı bir döneme girildi. Öyle ki, asgari ücret %42 düştü. 1989da şaibeli olarak başa gelen Carlos Salinas de Gortari ile neoliberal politikalar sağlam bir temele oturtuldu. Artık Amerika Birleşik Devletleri desteği vardı. Ülke yabancı sermayeye açıldı, özelleştirmeler başladı, devlet ekonomiden çekildi. Salinas döneminin önemli bir icraatı ise 1917 Anayasası’nda toprak reformunu öngören 27. maddenin yürürlükten kaldırılmasıdır.


NAFTA VE CHIAPAS

Meksika ekonomisi, NAFTA (North American Free Trade Agreement / Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) üyeliği ile esas ve kalıcı darbeyi yedi. Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika arasında yapılan anlaşma, üç ülke arasındaki gümrüklerin ve diğer ticaret engellerinin kaldırılmasını ve böylece ticaret, hizmet ve sermaye akışının hızlandırılmasını hedefliyordu. Fakat daha önceki neoliberal politikalarla büyüme(!) kaydeden Meksika, NAFTA bir yılını doldurmadan krizin içine düştü. Aralık 1994te 1980lerden bu yana en büyük çöküntüyü yaşadı. NAFTAnın ulusal sanayii destekleme imkanını ortadan kaldırması, Meksika gibi dış ortamda mücadele edemeyecek olan bir devleti bunalıma sürükledi. Oysa NAFTAyla gelen vaatler iş imkanlarının doğacağı, Meksikadan Amerika Birleşik Devletlerine göç akımının duracağı yönündeydi.

İlkin neoliberal politikalarla görünürde bir iyileşme sağlanmış, daha sonra 1988de IMF reçeteleriyle yük daha da artmış ve NAFTA da bu anlamda en öldürücü darbe olmuştur.

Meksikanın güneydoğusunda yer alan Chiapas eyaleti de, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumdan ve süreçten etkilendi. Chiapas, Maya kökenli yerlilerin yaşadığı bir bölgedir. 74.211km2lik yüzölçümüne sahip olan eyalet, Meksikanın temel gıda maddesi mısırın üretiminde üçüncü, petrolde ikinci ve kahvede birinci sırada yer alıyor. Chiapas, ihracatının karşılığını ekonomik açıdan kendine yetme olarak bile alamıyor. Bu topraklarda çalışan köylülerin sadece %18,4ünün evinde su var, %2 ise, elektriği olanların oranı. Bununla beraber bölge halkı hükümet baskısı altında ve demokratik süreçten yoksun yaşıyor. Yerlilerin bu durumu, PRI nın politikaları ve bu politikalardan istifade eden Mestizolarla daha da kötüleşiyor.

ZAPATİSTA AYAKLANMASI

1970lerde çözülen Maoist FLN (Front for National Liberation / Ulusal Kurtuluş Gücü) örgütünden on kişi, 1982de Chiapasa gitti. Che Guevera tarzı bir devrimci örgüt kurma amacında olan bu gerillalar yerli dilini bilmediklerinden bölgeye yabancılaştılar ve sonrasında dağıldılar. Fakat bu gerillalardan bir olan Marcos, Chiapas ta kaldı. EZLN (Ejercito Zapatista de Liberacion Nacional / Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) 1983te kuruldu. Marcosun çabaları sonucu 1990 larda hükümetin habersiz olduğu silahlı bir köylü örgütü vardı.

EZLN, sesini 1 Ocak 1994te duyurdu. Zapatista ayaklanması, Sen Cristobal de Las Casas taki askeri tesislere saldırıyla başladı. Aynı gün NAFTA yürürlüğe girmişti. Ya Basta! / Yeter Artık! sloganıyla baş gösteren ayaklanma on iki gün sürdü. Hükümetle ateşkes yapıldığında yaklaşık on iki bin Zapatista üç şehri; Margarita, Ocausinco ve Sen Cristobal de Las Casası kontrol altına almıştı. Meksika ordusunun saldırıya karşılık vermesiyle yüz kırk beş kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Daha sonra barış görüşmeleri yapıldı; fakat Zapatista toplulukları hükümetin önerisini reddetti. Durgunluk on bir ay sürdü ve gerginlik tekrar tırmandı. Meksika Kongresi diyalog zemini için Uzlaşma ve Derhal Barış Kanununu çıkardı. Aynı adı alan komisyon da görüşmelere yeniden başlamakla görevlendirildi. San Andres görüşmeleri sırasında yerli hakları ve kültürü konusunda Ulusal Reform Antlaşması imzalandı. Bu ilk adım hükümetin sertleşen politikasıyla gelişemedi. Bu arada Neoliberalizme Karşı I. Kıtalararası Buluşma Chiapasta kırk iki ülkeden beş bini aşkın temsilcinin katılımıyla gerçekleşti. Hükümet, Uyum ve Barış Komisyonu ile EZLN arasındaki süreç olumlu noktalanmadı.

Bununla birlikte egemen siyasi nüfuzun yumuşamayı kabul etmemesi iki suikastle açığa çıkıyordu. PRI içinde demokratik reformları savunan ve muhalefetle ilişkileri geliştirme yanlısı olan iki politikacı, Luis Donaldo Colosio Mart 1994, José Francisco Ruiz Massieu ise aynı yılın eylül ayında öldürüldü. Bu cinayetlerin arkasında PRI olduğundan şüphelenildi. Salinasın altı yıllık başkanlığından sonra Aralık 1994te yerine Ernesto Zedillo Ponce de León geçti. Zedillo, çöküşe doğru giden ekonomiye devalüasyonla müdahele etmek istedi. Fakat ekonomi politikasının zayıflığı, pesonun önce %12, daha sonra %50 değer kaybetmesine yol açtı. Bununla birlikte Zedillo, Chiapas politikasını da sertleştirdi ve Marcosu terörist ilan etti. Dahası, ayaklananları ne yerli ne Chiapaslı bir avuç gerilla tarafından yoldan çıkarılmış yoksul köylüler olarak niteledi. Ardından orduyu üzerlerine gönderdi. Zedillo döneminde ordu, Chiapasta sivilleri hedef alan düşük yoğunluklu savaş stratejisi izledi. Bu yöntem Salinas tarafından da benimsenmişti. Askeri harekatlarda 1998de Actealda kırk beş, 1999da San Cristobalde ise dört kişi öldü. Öte yandan, eski başkan Carlos Salinasın kardeşi Raúl Salinas, Ruiz Massieu cinayetiyle ilişkisinin kanıtlanması sonucu, Ocak 1999da elli yıl hapse mahkum edildi.
Göreve geldiğinde reformlardan söz eden Zedillo, bu konuya çok itinalı yaklaştı. Ancak Kongre&de ve uluslararası alanda oluşan baskı havası PRIyı bir dizi değişiklik yapmaya itti. Bu değişikliklerden biri, vatandaşların valiyi ve kent meclisi üyelerini seçmelerine olanak tanıyordu. 1997de PRI, yapmak durumunda kaldığı bu değişiklikten darbe yedi, başkentin valiliğini muhalefetteki PRDnin (Partido Revolucionario Democratico / Devrimci Demokratik Parti) adayı kazandı. Diğer yandan Zapatista hareketi, sesini gür bir şekilde duyurmuştu. Ülke içindeki yardımlar toplanıp Chiapasa gönderilirken dünyanın çeşitli yerlerinde (Avrupa, Latin Amerika, ABD, Avustralya) destek gösterileri ve eylemler yapıldı.

1997 seçimlerindeki değişim, Aralık 2000deki başkanlık yarışında kendini gösterdi. PRInın yetmiş bir yıllık saltanatı sona erdi. Yeni başkan Vicente Fox idi. Göreve gelince ilk olarak Zapatista topluluklarının yaşadıkları bölgelerden orduyu çekmek ve parlamentoya yerli halkları yasa tasarısını sunmak oldu. Bu tasarı onaylandı ve 15 Ağustos 2001de yürürlüğe girdi. Fakat yine de ekonomik yönelim anlamında Foxun, kendinden öncekilerden pek de farklı olmadığı görülüyor.

EZiLENLER

Direnişin Farklılığı
Zapatista hareketini incelediğimizde, kendisinden önceki sol gerilla oluşumlarından daha farklı özelliklere sahip olduğunu görüyoruz.

İlk olarak Zapatistaların iktidarı ele geçirme gibi bir hedefleri yok. Yönetimi devirip kendi sistemini oturtma gibi bir amacı olmayan Chiapas isyancıları, yerli Maya kimliğinin tanınması ve özerklik isteğiyle yola çıkıyorlar. Amaçlarından biri yeni bir siyasal kültür yaratmak.

EZLN, iktidar isteğinin olmamasıyla birlikte, kendi içinde de geniş katılımlı bir demokratik düzen uyguluyor. Bünyesindeki tüm topluluklar fikirlerini temsilcileri aracılığıyla iletiyor ve böylece tüm kararlar bir bütünlük arzediyor. Bu doğrultuda, Zapatistaların özerklik talepleri ortaya çıkıyor. Çünkü yerli halk, (beş yüzyıl önce elinden alınmış) kendi toprağını istiyor ve bu toprak üzerinde yaşamayı, kendi geçimini sağlamayı arzuluyor. Bu bağlamda, yerli haklarının tanınması, toplumsal egemenlik, bu egemenliğin serbest seçimi ve kararlaştırılması ile eşitlik ve egemenlik önerilerinin hazırlanabilmesi; yani özgürlük, adalet ve demokrasi, EZLN nin bir başka sloganı oluyor.

Öte yandan Zapatista hareketinin kendini ifade ederken kullandığı yöntem de değişik ve ilginç. Öyle ki, Chiapasın isyancıları farklı bir dil kullanıyor. Getirdikleri, politik dil yerine şiir, felsefe ağırlıklı geniş sınırlı bir dil. Söylemlerindeki romantizmi büyük oranda Marcosa borçlular. Yardımcı komutan, ironik-mizahi anlatımıyla dikkat çekiyor. Söylemek istediklerini farklı araçlar kullanarak ortaya koyabiliyorlar.

Bu dili kullanırken, EZLN görsel olarak da bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Tüm üyeler kar maskeli. Dışardan bakıldığında sadece gözleri görünen insanlar olarak duruyorlar. Tanınmıyorlar ve ayırt edici özellikleri olmuyor.

Bu tarz her zaman (fotoğrafta, hükümet yetkilileriyle görüşürken v.s.) devam ediyor. Bunu belki de en iyi Marcos dile getiriyor:
Mücadele ve savaş bizi kahramanlaştırdı. İsimlerimizle, eylemlerimizle yerliler arasında kahramanlaştık. Biz EZLNnin ve kendimizin yüceltilmesini, isimlerimizin, yüzlerimizin tanınmasını istemiyoruz. Çünkü barış ve demokrasi sağlandığında, bizler maskelerimizi çıkarıp halkın arasına karıştığımızda onlarla eşit sivil yurttaş olarak beraber olmak istiyoruz. Kahramanlığımız, isimlerimiz ve yüzümüz bir ayrıcalık oluşturmasın diye maske takıyoruz.

Yine Marcosun bir diğer kar maskesi çıkarımı şöyle:
Evet, kar maskeleri var; çünkü bunlar Zapatistaların sembolü. Kar maskeleri, kendi yüzlerini gösterdiklerinde hükümetin onları görmediğine işaret ediyor. Ne kar maskesine ne silaha gerek kalmaması için Zapatistaların diğer yurttaşlar gibi siyaset yapmasına olanak sağlansın.

Öte yandan, EZLN, geçmişte uyuşturucu kaçakçılığının çok yoğun olarak yapıldığı bir bölgede üslenmesine karşın bir kez bile uyuşturucu ticaretiyle birlikte anılmadı. Üstelik ticaretin yapılmasına engel bile oldu.

EZLN nin farklı oluşu iletişiminde ve dünyayla irtibatında da kendini gösteriyor. Zapatistalar interneti çok iyi kullanıyorlar ve bu ağ üzerinde oldukça etkililer. İletişimin önemini bilen Marcos, bunun baskıcı rejimler için endişe verici olduğunu biliyor. EZLN bildirileri tüm dünyaya ulaştırılıyor. Zapatistalar, dünyanın birçok yerindeki oluşumlarla bağlantı kurdular. Bu ise, Zapatista hareketinin küresel bir özelliğinin olmasıyla, yani neoliberalizme karşı duruşuyla ortaya çıktı.
Neoliberalizm Karşıtlığı

EZLN nin neoliberalizm karşıtlığı, Chiapasın mahvolma sebebinin bu tür politikalar olduğu görüşünden doğuyor. Neoliberalizm Yeni Dünya Düzeniyle birlikte gelen kavramlardan biri. Bu yolla gümrük vergisi gibi korumacı önlemler uygulama alanlarını yitiriyor ve çok hızlı olan sermaye hareketleri sınır tanımıyor. Sermayenin aniden yer değiştirmesi, bıraktığı yerin ekonomik anlamda alt üst olmasına neden oluyor. Bu durum gelişmesini tamamlayamamış ekonomiler içinse tam bir felaket demek. Zapatistaların neoliberalizm karşıtlığı da bu sürecin işlemesine başkaldırılarında kendisini buluyor. Bu açıdan, yerel özelliklere sahip olan ayaklanma, nedeni küresel oluğu için kendi bölgesini aşıyor. Ayaklanmanın NAFTA nın yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Ocak 1994 te başlamasını ve ayaklananların Ya Basta! / Artık Yeter! sloganıyla ortaya çıkmalarını dikkate almak, Zapatistaların neyin karşısında olduklarını kavramada kolaylık sağlar. Nitekim NAFTA, Meksika ekonomisini olduğundan daha kötü bir duruma getirdi. Ülke, NAFTA ya girişinden bir yıl sonra elli milyar dolar yardım almasına rağmen bununla borçlarının faizini bile ödeyemedi. Meksika da 1995 in ilk altı ayında sekiz yüz bin kişi işinden oldu. Marcos da üçüncü dünya savaşını kapitalizm-sosyalizm arasındaki mücadele olarak niteledikten sonra, dördüncü dünya savaşının büyük finans şirketleri arasında yaşandığını belirtiyor.

Neoliberal politikaların Meksika daki uygulamalarına isyan bayrağı açan Zapatistalar, 1996 da Chiapas ta ve 1997 de İspanya da Neoliberalizme Karşı İnsanlık İçin Buluşmaları düzenlediler. Davet ettikleri uluslararası sivil toplum yöneticileri konferanslar sonucu kendi hareketlerini dünya dayanışma ağıyla birleştirmeye başladılar.

Ötüken
23.04.2009, 18:15
Çin Devrimi

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çin pazarı üzerindeki rekabet
şiddetlendi ve Çin'de kapitalizm de bu dönemde gelişmeye başladı, I. Savaş
yıllarında ise hızlandı. Çin'de kapitalizmin gelişmeye başladığı 19. Yüzyılın
ikinci yarısı aynı zamanda bu ülkede uluslaşma sürecinin de başlangıcı
sayılıyor. Çin üzerinde Japonya, İngiltere ve Fransa gerilerden beri rekabet
ettiler. Çin'in bir anlamda bu ülkelerin "ortak sömürgesi"ne dönüştüğü söylenir.


Çin Burjuva Devrimi

Bu devrimi esas olarak Mao'nun yazdıklarına (Bk. Seçme Eserler) dayanarak özetliyorum.

1912'ye kadar Mançuryalılar'ın egemenliği (bir yabancı egemenlik) altında olan Çin, ulusal mücadelelere girişir. Bu mücadelenin başını Sun Yat Sen'in liderliğindeki Çin milli/ulusal burjuvazisi çeker. 1911 ayaklanması ile Mançurya hakimiyeti ve onların işbirlikçisi kral devrilip Çin'de "Cumhuriyet" kurulur ve Sun Yat Sen başkan seçilir.

Sun Yat Sen'in daha 1894'te kurmuş olduğu burjuva ulusal parti, iktidara geldikten hemen sonra 1912'de "Kuomintang (Ulusal Parti)" adını alır.

Böylece Çin'de burjuvaziyi iktidara taşıyan ilk devrime (1911 Devrimi) tanık oluyoruz. Bir burjuva devrimdir bu. Ama bu devrim feodalizm ve emperyalizmin hakimiyetini kıramaz. Bu nedenle de bu tarihte başlayan burjuva-demokratik devrim sürecinin tamamlanması çeşitli aşamalardan geçerek emperyalizm ve feodalizmin hakimiyetinin kırıldığı 1949 devrimine kadar sürecektir.

Çin burjuvazisini iktidara getiren 1911 devriminden sonradır ki proletarya da siyaset sahnesinde görünmeye başlar. İlk kez 4 Mayıs 1919 hareketinde hissedilir varlığı. Daha belirgin işareti olarak da 1921'de Çin Komünist Partisi'nin kuruluşu kanıt gösterilir ve resmi tarih yazımına göre Çin’de 1921'den sonraki devrimlere ÇKP'nin temsil ettiği Çin proletaryası önderlik etmiştir.

ÇKP, hemen tümü aydın olan devrimciler tarafından kurulur.

Ross Dowson'un yazdığı Chinese Revolutionist İn Exile adlı kitaba göre ÇKP, III. Enternasyonal'in girişimi ve yardımıyla Li Ta Chao ve Chen Tu-Hsiu tarafından örgütlenmiştir. O sırada henüz kadro yoktur. Sonraları ÇKP'nin çekirdek kadrosunu oluşturanlar ise Marksizmi öğretmek amacıyla Moskova'ya gönderilen ilk yirmi kişilik Çinli genç devrimciler arasından çıkmıştır. Aynı kaynağa göre 1925-27 döneminde ÇKP MK'sı Chen Tu-Hsiu'nun liderliği altındaydı. Komüntern ve Moskova'nın karşı çıkmasına ve veto etmesine rağmen ÇKP MK'sının anti-Kuomintang olduğu ve cepheden çekilme taraftarı olduğu Mart 1926'da, Çan Kay-Şek'in anti-komünist darbesi sahnelenir. 1925-27 Devriminin yenilgisinin nedeni adı geçen kaynağa göre Moskova ve Komüntern politikasıydı. 1927 yenilgisinden sonra KE kendi Çin politikasını değiştirdi, ama bu defa da eski aşırı sağ oportünizmin yerine ayaklanma önerisi yaparak aşırı sol bir politika koydu. Buna karşı çıkan ÇKP önderleri kovuldular. KE'in önerisiyle örgütlenen Pekin'deki ayaklanma yenildi ve bu olayda altmış komünist önder yitirildi. Chen Tu-Hsiu ve Peng yenilginin sorumluluğunu Stalin ve Buharin’in yönettikleri Komüntern'e yüklediler. Onlar KE'in Çin politikasına muhalefet ettiler, ama kendileri de alternatif bir politika formüle edemediler. Bu kitabın yazarı Trotsky'nin görüşlerini sonraları öğrendiklerini, onun görüşlerinin Chen ve Peng'inkine paralel düştüğünü yazmaktadırlar. Chen ve Peng, ÇKP içinde Trotsky'nin görüşleri doğrultusunda Troçkist bir Sol Muhalefet örgütleme fikrine ulaştılar (Bk. R. Dowson, a.g.e.).


Birinci İç-Savaş Dönemi (1924/25-27)

Bu döneme "Kuzey seferi" de deniyor. Pekin üzerine yapılan bu seferin amacı Çin'in ulusal birliğini kurmaktır. Bu dönem boyunca (1924'ten 27'ye kadar), proletarya partisi olduğunu söyleyen ÇKP, bu sıralarda Çay Kay Şek'in liderliği altında bulunan Kuomintang diye bilinen Çin burjuvazisinin (ulusal) partisi ile "Milli Birleşik Cephe" (emperyalizme karşı) içinde yeraldı. Kuomintag, Çin'de iktidar partisiydi (1911'den beri iktidardı). Fakat 1927'de Çin Devrimi yenilgiye uğradı. Mao, bu yenilginın nedenlerini partisinin burjuvaziyle ittifak (Birleşik Cephe taktiği) siyasetinde değil (buna karşı çıkanları sol sapma ile suçlar), Çan Kay Şek'in önderliğindeki burjuva partinin devrime ihanetinde ve partisi içinde ittifaklar konusunda görülen sağ (köylülerle ittifakı rededip sadece Kuomintag ile ittifakı savunan kesim) ve sol diye tanımladığı iki tür oportünizmde arar. Kuomintag'ın ise 1924-27 arasında Sun Yat Sen'den beri izlenen SSCB ve ÇKP ile ittifakı savunduğu için demokatik devrimden yana "devrimci" bir parti olduğunu öne sürer, yani Milli Birleşik Cephe taktiğinde herhangi bir yanlışlık görmediği gibi o taktiğin 1924-27 arasında doğru olduğunu iddia eder. Ona göre 1927'ye kadar "devrimci" olan Kuomintang, 1927'den itibaren gericileşti, 1927-31 arasında "karşı-devrim" safında yeraldı.

Çin'de "kızıl siyasi iktidarlar" (yani "Çin Sovyet Cumhuriyeti" diye de anılan ilk kurtarılmış bölgeler 1924-27 iç savaşının sonunda, yani 1926/27 yılı ve 1928 yılı dolayında oluştular ve 1927/28 sonrasında giderek çoğaldılar. Mao'ya göre 1928 yılına kadar dünyada böyle bir deney yaşanmamıştı, yani ona göre ilk kez Çin'de görüldü kurtarılmış bölgeler.


İkinci İç-Savaş Dönemi (Toprak Devrimi Dönemi, 1927-37)

Bu dönemin başlarında (1927-31) iç çelişkilerin şiddetlendiği, ÇKP'nin milli burjuvazi ve toprak ağalarının (kısaca "yerli gericilik" diye tanımlanır) ittifakına karşı savaştığı anlatılır. Mao'ya göre bu dönemde "Baş çelişme" halk ile feodalizm arasındaydı.

1931'den itibaren emperyalist Japonya Çin'in önemlice bir bölümünü işgal ederek sömürgeleştirdi. Bu sırada Kuomintag'ın yönetimi altında bulunan ülkenin işgal edilmemiş geri kalanı ise "yarı-sömürge" diye tanımlanır. Böylece 1911 Devrimi'nden beri bağımsız olan "yarı-feodal" Çin resmi söyleme göre bu tarihte sömürge ve yarı-sömürge haline gelir.

Bu dönemde (1927-37), çok sayıda, hatta neredeyse tüm kurtarılmış bölgeler (bağımsız rejim) yitirilir ve bunun üzerine karşı-devrimci ordunun kuşatmasını yarıp geri çekilmek üzere yapılan 1935 yılındaki ünlü "uzun yürüyüş" gerçekleşir. Bir "geri çekiliş" olan bu yürüyüşün sonunda yapılan toplantıda kurtarılmış bölgelerin kaybına ve geri çekilme zorunluluğuna neden olmakla suçlanan eski parti yönetimi ve onun politikaları değiştirilir ve Mao ÇKP liderliğine getirilir (parti başkanı seçilir). Mao'nun liderliğe yükselişi böyle gerçekleşir. Bu dönem içinde (1931-34 arasında) ÇKP'de uzun süreli savaş stratejisine (iktidarın parça parça zaptı çizgisi) karşı çıkan ve bunun yerine Mao'nun "oportünist" "sol sapma", "Li Li San Çizgisi" diye nitelediği iktidarın ülke çapında silahlı bir ayaklanma yoluyla alınması strtejisini savunan görüşler partiye egemen olmuştur. Öyle analaşılıyor ki, politikaları kurtarılmış bölgelerin kaybına ve geri çekilmeye neden olarak gösterilip suçlanan ve 1935'te değiştirilen parti yönetimi bu stratejiye bağlıydı ve Mao'nun stratejisi 1935 sonrasında egemen kılınmış olmalıdır.

Mao 1893'te Hunan Eyaleti'nin Shao-Shan köyünde doğdu. Bir köylünün oğludur. 1911 isyanına katılmış ve Çin Cumhuriyeti'nin doğuşunu görmüştür. ÇKP'nin iki başlıca önderi Chen Tu-hsiu ve Li To Chaos tarafından etkilenmiş, 1921'de Marksizmi benimsemiş, ÇKP I. kongresine katılmıştır. 1924/25'ten sonra köylülerin devrimci potansiyelini farketmiş, köylü sorunuyla ve hareketiyle ilgilenmiş ve incelemiş, 1927'de kırsal alanda "yeni tipte" br devrimci mücadele başlatmıştır. 1927-49 arasındaki hayatı kırda geçti.

Anti-Japon Direniş Savaşı Dönemi (1937-45)

Mao'ya göre Çin'de biri halk ile feodalizm, diğeri de Çin ile emperyalizm arasında olmak üzere iki temel çelişme mevcuttu. "Çelişmeler Üzerine" yazısını Mao bu dönemde yazdı ve bu dönemde "baş çelişme" Çin ile emperyalizm (ama genelde emperyalistlerle değil, özelde Çin ile Japonya) arasındadır diyerek, Japonya dışındaki emperyalist ülkelerle olanlar da dahil diğer çelişmelerin geçici olarak geri (ikinci) plana düştüklerini söyler.

Mao'ya göre "Baş çelişme" siyasi bir kavramdır ve belirli bir aşamada siyasal mücadelenin baş hedefine işaret etmektedir. Baş çelişki, baş görev demektir.

Böylece ÇKP bu dönemde İç-Savaş'ı bırakarak bir kez daha Milli Birleşik Cephe taktiğine (Kuomintang dahil Japon işgaline karşı çıkan tüm sınıf ve partilerle, "anavatan savunmasını kabul eden herkesle" bir anti-Japon cephe) döndü ve dışarda yalnız SSCB ile değil barışı korumak isteyen emperyalist ülkelerle de "ittifak" yapılmalıdır dedi (yani Almanya, İtalya ve Japonya'dan bileşen faşist bloka karşı SSCB, ABD ve diğer Avrupa ülkeleriyle ittifak). Nitekim anti-Japon savaş döneminde ABD, Yenan ve Mançurya'da üslenen ÇKP kuvvetlerine askeri eğitim vermiş, hem ÇKP hem de Çan Kay Şek'le ilişkide olmuş ve ikisi arasında arabuluculuk yapmıştır. Bu dönemde ÇKP ile Çay Kay Şek'in anti-komünist Kuomintang'ı yeniden aynı cephede yeraldılar. Hatta Kuomintang'ı birleşik cephede yeralmaya razı etmek için Kızıl Ordu'nun ve bağımsız rejimlerin (kurtarılmış bölgeler) adını değiştiler ve kurtarılmış bölgelerdeki hükümetlere Kuomintang'ı da dahil ederek ortak milli hükümetlere dönüştürdüler ve Kuomintang'ın silahlı mücadele ile devrilmesi siyasetini geçici olarak bıraktılar. Bazı iddialara göre Çan Kay Şek, Japonya'ya karşı ÇKP ile birleşik cepheye ikna olmadığı için bu dönemin (1937-45) başında kaçırılmış ve ÇKP ile cepheye razı olduktan sonradır ki serbest bırakılmıştır. Buna rağmen bu cephe ancak ÇKP’nin az evvel andığımız tavizleri vermesiyle kurulabilmiştir. Mao'nun bizzat kendisi bu politikasının ÇKP'nin "teslim olması (teslimiyetçilik" olarak yorumlandığına işaretle bunu teslimiyet olarak tanımlayanlara "Çirkin iftiracılar" ("Ah Kucular" demektedir. Tony Cliff'in yazdığına göre 1937-45 döneminde ÇKP, Koumintag kontrolündeki bölgelerde hiç bir parti örgütü kurmaya girişmez, işçi desteği aramaz bile.

Sonunda faşist üçlü yenildi. SSCB'nin Japonya'ya savaş ilan etmesi ve ABD'nin Hiroşima'yı bombalaması Çin'deki Japon işgaline son verdiren belirleyici olaylar oldu ve 1945’te Japonya teslim oldu.

Ötüken
23.04.2009, 18:15
Üçüncü İç Savaş (1946-49)
Japon işgali son bulunca anti-japon Milli Cephe dağıldı. Mao, bu dönemin baş çelişkisinin Çin halkı ile yerli gericilik (Kuomintang vs) ve onun ardındaki emperyalizm (ABD) arasında olduğunu söyler. Bu dönemde Mao, feodalizm ve emperyalizmin yanısıra "komprador kapitalizm"i de hedef gösterir, ama "genel olarak kapitalizmi (milli kapitalizmi)" değil, sadece "komprador kapitalizm"in kaldırılacağını vurgular.

Bu savaş 1949'da ÇKP'nin zaferiyle sonuçlandı ve Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Yenlgiye uğratılan Kuomintang lideri Çay Kay Şek Tayvan'a çekilip orada ABD yanlısı bir yönetim kurdu.

1949'da Çin komünistleri iktidara gelince kendileriyle birlikte Maoizm diye tanımlanan ve Marksizm olarak sunulan "yeni tür bir Marksizm" gündeme getirdiler. Aslında bu Stalnizmin bir çeşididir. Onun ayırt edici yönü "köylü tipi bir Marksizmi" temsil etmesi, kırsal ve askeri bir bakış içermesidir. Çin Devrimi kırlardan kentleri kuşatma stratejisi nedeniyle ortodoks-olmayan bir yol izledi ve Çin tecrübesi genel bir tarih görüşüne dönüştürülüp Çin'in sınırlarını aşan anlamlar yüklendi. Mao'nun karmaşık (Marksist tipte bir analiz ile Çin düşüncesi ve kültürünün kombinasyonu) düşüncesinde özgün olan bir husus da "çelişki" kavramıdır.

1926'da ÇKP'nin toplam üye sayısı altı-bin civarındadır. Tony Cliff'in verdiği rakamlara göre 1926 sonunda ÇKP üyelerini % 66'sı işçi, % 22'si aydın % 5'i köylü iken, partide işçi oranı 1928 sonunda % 10'a, 1930 sonunda sıfıra düşer. 1930'dan 49'a kadar ÇKP'nin sanayi işçisi üyesi hiç yok gibidir ve bu durum Mao'nun 1949 zaferinde sanayi işçi sınıfının hiç bir rol oynamadığına işarettir. ÇKP, Cliff'e göre Orta Çin eyaletlerindeki ihtilalci köylü hareketlerine dayanmış ve buralarda Çin Sovyet Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Ama 1934'te buralarda askeri yenilgi alınca Kuzeybatıdaki Yenan'a çekildi ki, Çin'in sosyo-ekonomik bakımdan en geri olan bu bölgeleri Moğolistan ve Mançurya sınırındaydılar. Ülkenin tüm sanayi merkezleri Kuomintang kontrolündeydi.

Şehirlerin düşmesinden hemen sonra ise ÇKP liderleri herhangi bir işçi ayaklanmasını önlemeye çalışarak herkesin işinin başında olmasını bildirdiler. Buna uyan işçi sınıfı hareketsiz bekledi.


1949 Sonrasında Çin

1966'da başlatılan Çin Kültür Devrimi on yıl sürdü. 1963'te uç veren Çin-Sovyet
çatışması, 1968'den sonra devam etti. Çekoslovak işgali örneğinden ürken Çin,
Çin-Sovyet sınırında tedbirler aldı. 1969'da iki ülkenin sınırlarında aylarca
süren sınır çatışmaları patlak verdi. Bir Sovyet nükleer müdahalesinden korkuya
kapılan Mao'nun Çin'i ABD'ye yanaştı. Çin'in geliştirdiği yeni stratejide (üç
dünya teorisi) bu korkuların, kendi savunmasına dönük endişelerin etkili olduğu
söylenebilir. Çin-ABD yakınlaşması karşısında tecrit olacağını düşünen SB de,
ABD ile ilişki kurarak detant (yumuşama) politikasını savundu. Carter'in Nötron
Bombası yapımına karşı SB kendi dış politikasının çıkarı için dünya barış
hareketini harekete geçirmede önemli rol oynadı.

Ötüken
23.04.2009, 18:16
İngiliz Burjuva Tarihi

İngiliz burjuva devriminin önderi Oliver Cromwell (1599-1658)'di.

Devrim patlak verdiğinde kral I. Charles 'Uzun Parlamento'(1640-53) adı verilen parlamentoyu toplantıya çağırdı. Kralın oluşturduğu ve gereğinde dağıtabildiği bu parlamento burjuva devriminin kurucu organına dönüştü.

İlk olarak 1640'ta toplanan bu parlamento kralın kişisel yönetimine karşı çıkarak kendi varlığını garanti edecek yetkiler talep etmiş, bunun üzerine kral ile karşı karşıya gelmişti. Tüccar sınıfı parlamentoyu desteklerken, soylular (aristokratlar sınıfı) kralı izlemişlerdi.

Böylece ülke parlamento ile kralcılar (Royalist, monarşist) arasında bölünmüş oldu. Londra, Bristol ve Norwich gibi kentler parlamentonun ordusu tarafından kontrol edilirken, kuzeydeki bazı İngiliz kentleri ile Wales kralcıların kontrolü altındaydı.

İngiliz Devrimi’nin üssü asıl İngiltere (England), kralcıların üssü Wales toprakları oldu. Scotland ve İrlanda o tarihte henüz birliğe dahil değillerdi.

1642'de iki taraf arasında iç-savaş patlak verdi. Bu iç savaş 1648'e dek sürdü. İç savaşın ilk evresini (1642-45/46) Cromwellciler kazandı. İskoçya'ya sığınmak zorunda kalan kral daha sonra parlamentoya teslim edildi. 1649'da parlamento kral Charles I’in ölüm kararını onayladı ve İngiltere’de Cumhuriyet ilan etti.

1653’te Uzun Parlamento Cromwell tarafından dağıtıldı. 1689'da kansız bir devrimle özel mülkiyeti güvenceye alan yasaların yanısıra, söz özgürlüğü vd gibi kişisel özgürlükler ve haklar (Bill Of Rights diye bilinen) ilan edildi. Mutlakiyetin yerini bir Anayasal Monarşi aldı ve Kuvvetler Ayrılığı ilkesi benimsendi.

İngiliz devriminde Puritanlar, Presbyterian Partisi, Bağımsız parti ve İngiliz devriminin en radikal partisi olan Leveller Partisi gibi partiler ve gruplar mevcuttu. Bu partiler dinsel bir görünüm sergiliyorlardı ve aralarındaki dinsel ayrılıklar da farklılık konusuydu. Marks, Onsekizinci Brumaire (1852'de, 17. Yüzyıl İngiliz Devrimi'nin önderi Crommwell ve İngiliz halkının "kendi burjuva devrimleri" için gerekli dili, ülküleri, tutkuları ve hayalleri Tevrat'tan aldıklarını söyler.

İngiltere ve Wales prensliği 1301’den beri zaten birleşmişlerdi. 1707'de ise İngiltere ve Scotland parlamentoları birleştirildi ve bu tarihten sonra Büyük Britanya (Great Britian) resmi adı benimsendi. 1801'de İrlanda da bu birliğe katılınca resmi ad United Kingdom Of Great Britain and İreland olarak değiştirildi. Birliği oluşturan üç eski krallık (Scotland, Wales ve Kuzey İrlanda) değişen derecede bir otonomiye sahip oldular. Birleşik Krallığın Ortak parlamentosu Londra'da Westminster'da bulunuyordu

Ötüken
23.04.2009, 18:17
Alman Devrimi

Birinci Savaştan itibaren Alman Solu Bolşeviklerin büyük etkisi altına girdi. Bu
durum Nettle'a göre bir Lenin-Lxemburg kutuplaşmasını gündeme getirebilirdi, ama
olmadı. Birinci Savaş içinde Rosa Lüxemburg, tek sayı çıkan bir derginin adıyla
Enternasyonal diye bilinen gruba dahildi. Bu grup Nisan 1915'te kurulmuştu. Ama
savaş içinde veya sonunda etkili bir örgüt kurmayı beceremediler. Bu grup aynı
zamanda Spartakistler adıyla biliniyordu. Adı Enternasyonal olan bu grup
Zimmerwald Konferansı (Eylül 1915)'nda Lenin'in İkinci Enternasyonal'in
bölünmesi (ondan kopuş) ve onun yerine bir Üçüncü Enternasyonal kurulması,
emperyalist savaşın iç savaşa çevrilmesi görüşüne destek vermedi.


R. Lüxemburg'un Enternasyonal grubu tüm olup bitene rağmen Alman SPD'den örgütsel kopuşu hala redediyordu. Spartakistler (Spartkusbund) de denen bu grup İkinci Enternasyonal'den (merkezcilerden) ve SPD'den kopuşa yanaşmadı. 1917'de kopuşa niyeti olmayan ama SPD'den ihraç edilen muhalif bir grup Bağımsız Alman S-D Partisi (USPD) adında yeni bir parti kurmak zorunda kaldı. Spartakistler (Rosa Lüxemburg-Karl Liebknecht grubu) bu tarihte hala SPD içinde muhalif bir gruptu ve Lenin'in onlara yaptığı SPD'den kopuş önerisini dinlemiyorlardı. Onların örgütlenme anlayışı gevşek bir örgütlenme, parti-içi demokrasi ve SPD liderliğinin üye kitlesine dayanarak "aşağıdan yukarıya" ele geçirilmesi idi. Bunlar 1918 sonuna kadar hala küçük ve etkisiz bir gruptu ve örgütlenmeye önem vermiyorlardı. Almanların çoğu böyle bir grubun varlığından dahi habersizdi. SPD'den ayrılıp ayrı örgüt olmak istemediler ve bunun faturasını pahalı ödediler. Daha sonra bu grup USPD'ye katıldı. Aslında bu grubun sembolü Rosa Lüxemburg değil, Karl liebknecht idi. Lenin, Almanya'da ad vererek onu ve onun grubu dediği Spartakus grubunu destekledi.

Nisan 1917'de Berlin'de politik grev dalgası yükseldi.


Alman Devrimi 1918'de başladı.

Ocak 1918'de bir diğer grev dalgası koptu ve bu ikinci dalgada Berlin’in büyük fabrikalarında devrimci fabrika grupları diye bilinen işçi sovyetleri doğdu. Bu sovyetler savaş dönemi boyunca yaşadılar, Kasım 1918-Mart 1919 arasında önemli bir rol oynadılar.

Bu grevleri ve oluşumları desteklese de Spartaküs grubunun bu olaylarda ne payı vardı ne de denetimi. Eylül 1918'de yeni bir grev dalgası koptu.

Cephelerde Alman ordusu yenilmekteydi. USDP ve işçi sovyetleri SPD'ye kıyasla hükümetten daha radikal şeyler talep ettiler.

Ekim 1918'de Spartaküs Grubu ayaklanma çağrısı yaptı.

Kasım 1918'de cephelerde asker sovyetleri, Almanya'nın en önemli kentlerinde ise işçi sovyetleri oluştu. USPD, İşçi Sovyetleri ve Spartakus Grubu ittifak halinde 11 kasım 1918 tarihinde bir ayaklanma planladılar. Plandan haberdar olan kral 9 Kasım'da görevini SPD liderine bıraktı ve kral ile ayaklanma planlayanlar arasında arabuluculuk işlevi gören SPD Almanya'da iktidara geldi. Aynı gün Karl Liebknecht sosyalist cumhuriyet (işçi sovyetleri iktidarı) ilan etti.

Ama bu grubun örgütsel gücü ile sloganları/talepleri arasında bir uyumsuzluk vardı.

SPD ise hemen sonra Demokratik Cumhuriyet ilan etti. SPD ve USPD ortak bir hükümet kurdular. Spartakus Grubu bu tarihte USPD içinde bir baskı grubuydu. 9 Kasım 1918'de Rosa Lüxemburg cezaevinden serbest bırakıldı. Çok yaşlanmış ve hastaydı. Aynı gün Jogiches'in önerisiyle başlarında K. liebknecht'in bulunduğu bir grup Berlin'de bir matbayı basarak Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak) adlı bir gazete bastırılmasını sağladılar. 11 Kasım 1918'de Enternasyonal Grubu Spartaküs resmi adını benimsedi ve iktidarı SPD-USPD ittifakından alma hazırlıkları yaptı. 10 Kasım'da iktidarın işçi ve asker sovyetlerine verilmesini talep etti. Ama sovyetlerde etkisi olmadığı için bu slogan iktidarın bu gruba verilmesi anlamına gelmiyordu. SPD ise Kurucu Meclis sloganını benimsedi. İki ayrı taktikti bunlar. USPD ikisi arasında gidip geldi. Sovyetlerde SPD ve USPD etkindiler. USPD'nin içinde ve onun sol kanadı olarak varlığını sürdüren Spartaküs grubunun programı Bolşeviklerin (Rus tecrübesinin) kopyasıydı. 21 Aralık 1918'de ordu sovyet yürütmesini tutuklama girişiminde bulununca, Ocak 1919 ayaklanması patlak verdi.

Karl Liebknecht ve R. Lüxemburg işte bu ayaklanma sırasında öldürüldüler.

Nettle'ye göre R. Lüxemburg, bir Üçüncü Alternatif olabilirdi, ama olamadı. O tarihlerde Ya Bolşevizm(Leninizm, sc) Ya Sosyal-Demokrasi dayatılmıştı.


Rosa Lüx.emburg'un da katıldığı Berlin'deki kongrede 1 Ocak 1919'da Alman
Komünist Partisi kurulmuş, böylece Spartaküs Grubu kendini AKP'ye ve ilk kez
bağımsız bir partiye dönüştürmüştü. Ama 10-13 Ocak 19197'da ordu ayaklanma
yandaşlarını ezdi. 15 Ocak akşamı K. Liebknecht ile R. Lüxemburg öldürüldüler.
AKP adıyla ayrı bir parti kurduktan iki hafta sonraydı bu. R. Lüxemburg'un
cesedi bir köPage Rankingüden kanala atıldı. Ceset 31 Mayıs 1919'da bulundu ve 13
Haziran'da toprağa verildi. 29 Ocak'ta Franz Mehring öldü. R. Lüxemburg ve
Jogiches’in ölümlerinden sonra KPD (AKP) Bolşevizmin etkisine girdi. 1921 ve
1923'te iktidarı alma girişiminde bulunan KPD her ikisinde de başarısız kaldı.

Ötüken
23.04.2009, 18:17
Küba Devrimi

Küba Devrimi 26 Temmuz 1953'te Fidel Castro ve arkadaşlarının Moncada kışlasına saldırlamasıyla başlar,1 Ocak 1959'ta Batista Rejiminin çökmesi ve Santa Clara ve Santiago de Cuba şehirlerinin Che , Fidel ve Raul Castro'nun liderliğindeki isyancılar tarafından ele geçirilmesiyle son bulur.
Nazım Hikmet'in Küba gezisinden sonra yazdığı ''Havana Röportajı'' adlı eseri Küba Devrimine ışık tutan en gözde eserlerdendir...

26 Temmuz 1953'te Fidel ve arkadaşları 100 kişiyle ve az bir cephaneyle Moncada kışlasına saldırdı fakat çoğu yoldaşın hayatını yitirmesinden sonra Fidel ve Raul yakalandılar Fidel Isla De La Juventud hapishanesinde 15 yıla çarptırıldı...
Halkın Batistanın üzerinde baskı kurmasıyla Batista çoğu politik suçluyla beraber Fidel ve Rauluda serbest bıraktı.2 si Meksika'ya sürgün edildiler buraya sürgün edilen diğer Kübalılarla tanışıp dahada güçlendiler Fidel ve Raul Che'ylede burda tanıştılar tutuklular Albetro Bayo tarafından eğitildiler Che'de onlara katıldı Arjantinli olmasına rağmen...
Meksika'dan kaçan grup Küba'ya gitmek için Kasım 1956'da granma yatına binerek Küba'ya geçtiler amaçları Doğu Küba'ya ulaşarak burda bir gerilla hareketi başlatarak Küba'yı kurtarmaktı ama Granma yatı daha geç ve daha doğu ya ulaşınca 26 Temmuz Hareketindeki llano kanadıyla temasa geçemediler ve organize olamadılar fakat kendi çabalarıyla Sierra Maestra dağlarına kadar çıkmaya çalıştılar. Küba hava kuvvetlerinin saldırılarından sonra çoğu yoldaş hayatını kaybetti bu saldırıların sonunda sadece 20 kişi kalmışlardı bu 20 kişi dağılarak dağlarda diğer hayatta kalanları aramaya çalıştılar Fidel Castro,Raul Castro,Camilo Cienfuegos ve Che Gueveranın oluşturduğu 12 kişilik grup devrim ateşini yakan lider grup oldular.1956 1958 yılları arasında Castro Ramos Latour,Frank Pais ve diğerlerinin yardımıyla ordu karokollarına başarılı saldırılar yapıldı Batista hükümeti kaybetmemek için sokaklarda kanlı tepkiler verdi Che ve Raul Castro'da yakaladıkları Batista yanlılarını idam ederek güçlerini gösterdiler.Ordu ne kadar güçlü olursa olsun gerillara karşı başarı elde edemiyordu.Gerilla savaşını durduramadığı için BM tarafından ambargo uygulandı bu yüzdende Batista KHK yı güçlendiremiyor yenileyemiyordu Verano operasyonunda 10.000 e yakın asker gerillara saldırdı fakat 200 300 kişilik Gerillalar onları püskürttüler 300 e yakını esir alınırken sadece 3 kişi hayatını kaybetmişti fakat General Cantillo iyi bir generaldi ve bir tuzak kurarak 70 devrimciyi öldürdü Fidel ateşkese mahkum kalmıştı ve Cantilloda bunu kabul etti.
Batistanın başarısız saldırılarının ardından 21 ağustos 1958 ten sonra savaşın seyri değişti ve artık Fidel ve arkadaşları saldırılar yapmaya başladılar 4 cephede savaşan Gerilla örgütleri çok iyi eğitilmiş ve savaşa istekli olduklarından askerleri kolayca yeniyorlardı Batistanın saldırdığında cephane kaybetmesi Gerillaların umudunu iyice arttırmıştı Che gibi doktorlarında gerilla örgütünde olması onlar için bir avanatajdı çoğu gerilla okumuş öğrenim görmüş kişilerdi.
Che , Camilio ve adını hatırlamadığım bir yoldaş 3 ayrı cephede daha savaşmaya başlamıştı Castro komutasındakiler ve Che ile Camilio komutasındaki ler ayrı ayrı saldırıyorlardı ve Camilio'nun gerillaları 30 Aralık'ta Yaguajay Savaşını kazandı Yaguajay Kahramanı ismini aldı ve Santa Clara şehrini ele geçirdiler Che ve Camilio castro yönetiminde olmuyan birliklerle birleşerek iyice güçlendiler bu haberlerin ardından Batista telaşa düşerek 1 Ocak 1959 ta Dominik Cumhuriyetine kaçtı.
Castro Batistanın kaçtığını öğrenince Santiago De Cuba'ya girdi fakat 2 Ocak'ta Albay Rubido karşı saldırı yaparak şehri tekrar ele geçirdi.Che ve Camilio Santa Clara'dan Havana'ya kadar hiç çatışmadan yürüdü ve Havana ele geçti ardından Fidel'de Havana'ya ulaşarak yeni başkan ve hükümet kurulmaya başladı ama asıl savaş şimdi başlıyordu Fidel'in arkadaşlarından çatlak sesler yükselmeye başladı çoğu Devrimci karşı devrimcilerin bırakılmasını çoğu Demokrasi için oylama yapılmasını hükümetin seçilmsei için kimide karşı devrimcilerin öldürülmemesini hapsedilmesini istedi fakat Fidel , Atatürk'ün ''Mememeni yakın ''dediği gibi bizden olmuyanları öldürün diyerek otoritesini güçlendirdi BM bu idamların peşine düşünce Küba Anayasasındaki ''İnsan Hakları İhlali'' ve ''Savaş Suçundan'' Yargılanarak idam edildikleri söylendi.
Küba Sovyet Rusya'nın ve Çin'in yardımıyla hızla güçlenmeye başladı Amerika elinden kaçırdığı Küba'yı tekrar kazanmak için Domuz Körfezine saldırması Halkı Yıldırmadı ve Amerika'ya bir darbe daha vuruldu.Ertesi yıl Küba'nın Rusya'yla Ekim Füzeleri bunalımında Sovyet Rusyanın geri adım atması Küba , SSCB ilişkilerini bozmaya yetti Amerikanın artan baskıları askeriyeye harcama yapılmasına neden olunca Küba bir ekonomik bunalıma girsede halk bundan kurtulmasınıda bildi.Küba güney amerika'daki Gerilla savaşlarını destekledi ve bu yüzden Diplomatik yalnızlığa itildi fakat buna rağmen Küba Ekonomisi hızla ilerledi ve bugün 1990 da gerileme yaşamalarına rağmen IMF'ye borcu olmayan İşsizlik sınırı %2 lerde gezen bir ülke haline geldi.31 Temmuz 2006 'da Fidel hastalığı nedeniyle partisini ve devleti Raul Castro ya bıraktı...

Ötüken
23.04.2009, 18:18
İspanya Devrimi

İspanya İç Savaşı

II. Dünya Savaşı önceleyen İspanya iç savaşında, işçi sınıfı, yoksul köylülük ve onların enternasyonal destekçileri faşizme geçit vermemeye çalıştılar. Ancak Sosyal Demokrat, Stalinist ve Anarşist önderliklerin siyaseten gerçek yüzlerini gösterdikleri bu önemli tarihsel dönemeçte de işçi sınıfı yenildi. Yenilgiye yol açan temel neden yine işçi sınıfının devrimci önderlik krizi oldu.

Alman işçi sınıfını yenilgiye sürükleyen "sol maceracı" politikaların ardından Komintern, yine SSCB'deki bürokratik diktatörlüğün ihtiyaçları temelinde, Komünist Partilerin işçi sınıfı devrimi perspektifini bir yana bırakıp "ilerici" burjuva hükümetlere katılımını öngören "Halk Cephesi" stratejisini uygulattı. II. Dünya Savaşı öncesinde, işçi sınıfı partilerinin yükselen faşizm dalgasına ve emperyalist savaş tehdidine karşı geliştirebildiği en yaygın politik çizgi 1934-39 arasındaki Halk Cepheleriydi. Birleşik cephe arayışları Ocak 1933'de Hitler'in başbakanlığa gelmesi ile başladı. Ancak Halk Cephesi politikası belli bir süre hükümet de olduğu Fransa da dahil olmak üzere her yerde iflas etti.

Şubat 1936'da düzenlenen seçimlerde burjuva cumhuriyetçileri, Sosyalist ve Komünist partilerden oluşan Halk Cephesi İspanya'da da iktidara geldi. Anarşistler seçimlerde Halk Cephesini desteklediler. Öyle güçlü bir politik rüzgâr esiyordu ki, Halk Cephesinin karşı-devrimci yanlarını sürekli sergileyen POUM (Birleşik Marksist İşçi Partisi) bile Halk Cephesine "eleştirel" destek vererek onun seçim bildirgesine imza attı. Halk Cephesi iktidarına karşı Franco 17 Temmuz 1936'da Fas'ta faşist ayaklanma başlattı. Kapitalistler ayaklanmayı desteklediler. Halk Cephesi hükümetinin başkanı Azana'nın ilk tepkisi uzlaşma olanaklarını aramak oldu. İşçilere silah dağıtanların kurşuna dizileceğini ilan etti. İşçilerse tam bir ayaklanma ruhu içindeydiler. Şehirlerde gerçek güç işçi örgütlerinin ellerinde toplanmaya başlamıştı. Barcelona'da silah dağıtılmayınca POUM ve CNT askeri garnizonları basarak silahlandı.

Bu arada Stalinistler de burjuvazi ile ittifaklarına "haklı" bir dayanak oluşturmak için Franco'yu feodal gericiliğin temsilcisi olarak göstermeye çalışıyorlardı. Oysa kapitalistler Franco'nun yanındaydı. İşçiler ise sahiplerince terk edilen fabrikalara el koyarak kendi denetimlerinde üretimi sürdürüyorlardı. Polisin yerini ise işçi muhafızlar almıştı. Köylüler toprakları işgal ediyorlardı. İspanya'da ikili bir iktidar durumu yaşanıyordu. Bir yanda fabrika komiteleri, milis birlikleri ve köylü konseyleri diğer yanda da Komünist Parti ve Sosyalist Partinin desteklediği Azana hükümeti.

Halk Cephesi ise, burjuva müttefiklerini ve Fransa, İngiltere ve ABD'deki "demokratik" hükümetleri ürkütmemek için devrime karşı çıkıyor, reformlarla yetinmeyi telkin ediyordu. Gerçekte burjuvazi çoktan safını belirlemişti. İngiltere, Fransa ve ABD'nin "demokratik" hükümetleri el altından, Hitler ve Mussolini ise açıkça İspanyol faşistlerini desteklerken Fransız Halk Cephesinin lideri sosyalist Leon Blum "müdahale etmeme" politikasını izliyor, cumhuriyetçi yönetime silah satmaktan kaçınıyordu.

Devrim işçilerin ve yoksul köylülerin mücadelesinin güçlü yükselişine rağmen etkili bir Bolşevik partinin olmadığı koşullarda ilerleyemedi. POUM ve CNT işçilerin ve köylülerin iktidar organlarını merkezileştirmeye çabalayacaklarına, korku ve panik içerisinde Halk Cephesine destek verdiler. Stalin ise Nazilere karşı demokratik burjuva devletleriyle kurduğu ittifakı bozmamak için devrimin karşısına geçti. Komintern'in bütün gücünü Halk Cephesinin arkasına yığdı. Böylece işçi ve köylülerin özyönetim organları dağıtılarak iktidar burjuva demokrasisi uğruna burjuvaziye terk edildi. Sınıfın bağımsız gücü ezildikçe hükümet sağa kaydı.

SSCB silah yolladıkça ve Uluslararası Tugaylar ülkeye girdikçe Komünist Partinin İspanya'daki etkinliği arttı ve güçlenen Komünist Parti (KP) işçi sınıfının diğer örgütlerine saldırdı. KP dışardan gelen silahları Anarşistlere ve POUM'a dağıtmayı reddetti ve silahsız yığınların Aragon'da faşistler tarafından kıyıma uğratılmasına neden oldu. 1937 Mayısında Barselona'da Anarşistlere saldıran KP, faşizmin kılıcı tepelerinde sallanırken işçilerin birbirleriyle çatışmasına sebep oldu. Hükümet Anarşist ve POUM liderlerini tutukladı, birçoğunu öldürdü. Bütün bu gelişmelerin etkisiyle devrim gücünü kaybettikçe iç savaşta dengeler faşistlerin lehine döndü.

Uluslararası alanda önce Hitler karşıtı "demokratik" hükümetler sonra da Stalin, faşist Almanya ile anlaşmalar imzaladılar. Uluslararası Tugaylar İspanya'yı terk etmeye başladılar. 29 Ocak 1939'da faşistler Barselona'yı aldılar. Martta Madrid ve Valencia teslim oldu. Böylece II. Dünya Savaşının provasının yapıldığı bir iç savaşta, işçi sınıfı, Stalinist ve diğer reformist önderlikler eliyle hazırlanan koşullarda dünya işçi sınıfının kaderini de belirleyecek bir yenilgiye uğramış oldu.

Ötüken
23.04.2009, 18:18
Amerikan Devrimi

Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-1783)

1760'ların başında Britanya imparatorluğu ile Amerika'daki kolonileri ve
Amerikan yerlileri (Indianlar) arasında patlak veren anlaşmazlıklar ve
çatışmalar 1775/76'da Britanya (İngiliz) sömürge yönetimine karşı bağımsızlık
savaşına dönüştü. Bu savaşın önderleri George Washington (Amerikan Kuvvetleri
Komutanı), Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve Samuel Adams idiler.

4 Temmuz 1776'da Thomas Jefferson tarafından kaleme alınan Bağımsızlık Deklerasyonu (Bildirgesi) ile birlikte Amerika'daki 13 İngiliz kolonisinin bağımsızlığı ilan edildi. Bu deklerasyonda insan haklarının ilk formülasyonu yapıldı ve ilan edildiği tarih (4 Temmuz) ulusal bayram olarak benimsendi. Böylece Amerika'da 'yeni bir ulus doğdu'.

1783'te Britanya Amerikan bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı ve son Britanya birlikleri de New-York'u terketti.

7 Eylül 1787'de bir Anayasa (Sözleşme) kabul edildi ve federal bir yönetim (hükümet) biçimi benimsendi. 1789 başındaki ilk seçimleri çoğunluğu eski ulusçulardan, yani bağımsızlıkçılardan oluşan Federalistler kazandı ve George Washington ilk ABD Başkanı seçildi, federal bir hükümet oluşturuldu. 1791'de Haklar Bildirgesi (Bill Of Rights) çıkarıldı. 1792'de ise çeşitli konulardaki farklılıklar etrafında politik partiler şekillenmeye başladı. Amerikan devrimindeki iki ana akım güçlü bir merkezi yönetimden yana olan George Washington, Hamilton ve John Adams'ın önderliğindeki Federalistler ile tek tek devletlerin varlık hakkını vurgulayan Cumhuriyetçiler (sonraları Demokratlar adını aldılar) idiler.

Kongre (yasama meclisi), her eyaletin nüfusuna göre temsil edildiği bir Temsilciler Meclisi ve her eyaletin iki oyunun bulunduğu bir Senato teşkil edildi.

Çok kısa bir özetini verdiğim bu burjuva devriminin ikinci aşaması yaklaşık yüz yıl kadar sonra patlak vermiş olan Amerikan İç Savaşı (1861-65)'dır.

Amerikan İç Savaşı (1861-1865)

Kuzey-Güney Savaşı olarak da bilinen ve 1861'de başlayan bu savaş dört yıl sürdü. Amerika'da kölelik bu savaşta kaldırıldı (Amerikalı siyahlara vatandaşlık hakkı ise bu tarihten yaklaşık yüz yıl sonra ilk kez 1964/65-68 yıllarında tanındı). Savaşın iki ana nedeni kölelik ve birlik sorunlarıydı.

Kendi aralarında ABD adını verdikleri bir federasyon kuran kuzey eyaletleri veya devletlerinde kölelik daha erken kaldırıldı. 1808'de ABD'de köle ticareti yasaklanmıştı. 1860 seçim kampanyasının başlıca konusu kölelik sorunuydu. Bu seçimleri köleliğe karşı olan Abraham Lincoln kazanmış ve başkan seçilmişti. Ama kendi bölgelerinde Amerika Konfederasyonu adıyla ikinci bir federasyon kurmuş olan Güney eyaletleri (devletleri) köleliği sürdürmek istiyordu.

Ülkenin birliği için bu iki federasyon birbiriyle savaştılar. Herbiri birliğin
kendi hakimiyetinde kurulmasını istiyordu. Bu iç-savaştan galip çıkan kuzey oldu.

Ötüken
23.04.2009, 18:18
Vietnam Devrimi

1858'den itibaren Fransa tarafından işgal edilen Vietnam bu süreçte
bağımsızlığını yitirdi ve 1896'da hem ekonomik hem politik bakımdan ilhakı
tamamlanıp tamamen sömürgeleşti. Monarşi Fransa ile işbiriği yaptı. Sömürge
düzeni 1896'dan 1916'ya dek iyice pekişti. Vietnam'da modern sınıflar ancak
Birinci Savaş sonrasında oluşmaya başladılar.

1930'da Vietnam İşçi Partisi (Vietnam Komünist Partisi) kuruldu ve bir zamandır aydınların öncülük ettiği ulusal harekete o önderlik etti.

Vietnam'da ilk kurtarılmış bölgeler 1930-31'de doğdu. Buralarda tıpkı Çin'deki gibi iktidarı halk iktidarı adı altında Köylü Soyetleri (Köylü Birlikleri) ele geçirdi.

İkinci Savaş'ın yaklaşmakta olduğu sıralarda Komünist Enternasyonal savaşa ve faşizme karşı barış ve demokrasi için "geniş halk cepheleri" acil görevini belirledi. Nitekim Fransa'da 1936'da FKP öndeliğinde Halk Cephesi seçimleri kazanıp hükümet kurdu. Fransa'daki bu gelişmenin Vietnam'a etkisi hayli olumlu olmuş, 1936-39 arasında Vietnam'da siyasal özgürlük ortamı genişlemiş, legal propaganda, ajitasyon ve örgütlenme imkanları doğurmuştu. Buna karşın Fransız işgali devam ediyordu. Gene de Fransız Emperyalizmini Yıkalım, Topraklara El Koyalım, Fransız Söürgeciliği vs gibi sloganlar ve kavramlar bu dönemde askıya alınmış, düşman tarifinde daha çok Fransız Faşistleri ve Gerici Sömürgecileri gibi söylemler tercih edilmişti. Çünkü Fransa faşist üçlüye karşı SSCB'nin yanındaydı ve KE'in politikaları Vietnam'a böyle yansıtılıyordu.

1939'da II. Savaş başlayınca durum değişti. Aralık 1939'da partinin MK'sı Fransız emperyalizmine karşı bir birleşik cephe kurmayı ve bir ayaklanma örgütlemeyi kararlaştırdı. Bu öncelikli görevin başarısı için toprak devrimi siyaseti (topraklara el koyma ve dağıtma sloganı) bırakıldı (Bk. Ho Şi minh, Seçme Yazılar, Aşama Yay.).

Bu arada hızlı değişiklikler cereyan etti. Hitler Fransa'yı işgal edince, Japonya Çin Hindi ve Vietnam'ı Fransa'dan aldı. Böylece Vietnam, bu kez Japonya ile karşı karşıya geldi.

Vietnam devriminin bir ulusal kurtuluş devrimi olduğundan hareketle 1941'de Viet Minh adında bir ulusal cephe kuruldu. 1944-45'te ise Vietnam Kurtuluş Ordusu kuruldu. Anti-Japon bir genel ayaklanma hazırlıkları yürütüldü. Mayıs 1945'te Nazi Almanya'sı teslim olunca, 8 Ağustos 1945'te SSCB Japonya'ya savaş ilan etti ve sonunda ABD'nin de devreye girişiyle 15 Ağustos 1945'te Japonya da teslim oldu. Bu kez II. Savaşın galibi olan ABD, İngilter ve Fransa müttefik ülke orduları girecekti Vietnam'a. Parti erken davranıp onlar gelmeden ve Japonlar'dan boşalacak yeri doldurmadan önce genel bir ayaklanmayla iktidarı almaya karar verdi.

Ağustos 1945'te tüm ülkede iktidar alındı ve Ho Şİ Minh başkanlığında bir geçici hükümet kuruldu. Proletarya önderliğinde bir halk devrimi olarak tanımlanan bu olayı takiben 2 Eylül 1945'te ise Vietnam Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi.

Bu zaferde dış etkenler ve uluslararsı gelişmeler belirleyici oldu. Ama Vietnam gene de Fransızlar tarafından ele geçirildi.

1954'te ülkenin kuzeyinde zafer kazanıldı. Güneydeki direniş hala kazanmamıştı.
Bu aralıkta Güney'de Fransızlar'ın yerini ABD aldı. Güneydeki direniş 1960'ta
oluşturulan Güney Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi önderliğinde ABD'ye karşı
sürdürüldü. Vietnam'ın birliği ve bağımsızlığı günün sloganı oldu. 1969'da Güney
Vietnam da kurtarıldı.