PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : KARNE-ÇOCUK-Aile



Ctrl
13.02.2010, 10:37
Yine karne günü geldi çattı. Karnesi zayıflarla dolu, annesi-babasından korkan öğrenciler ne yapsak da zayıfları saklasak diye çıkar yol aramaya başlarlar. Başlar karne günü yalanları.

Birinci yol: Anne babasına, öğretmen karneyi doldurmamış, notları idareye geç vermiş, karne kalmamış, karneler haftaya verilecek gibi yalanlar söyler. Öğrenci bir hafta daha kazanmış olur. Bir hafta başka yalanlar düşünecektir. Ama komşu çocuklarını hesaba katmamıştır. Aynı okulda, aynı sınıfta okuyan öğrencilerin karneyi aldığı kısa sürede ortaya çıkacaktır.

İkinci yol: Eline çamaşır suyu alan karnede yazılı notun üzerine döküyorlar. Uçan yazıların üzerine tekrar kendisi istediği notu dolduruyorlar. Bunu engellemek isteyen okul idaresi karnede yazılı notun üzerini şeffaf bantla yapıştırıyor.

Üçüncü yol: Karneyi kaybettim der. Annesinin ve babasının okul idaresi ile görüşüp durumunu öğrenene kadar geçerli bir yalandır.

Dördüncü yol: Daktilo veya bilgisayar ile yazılmış karneyi alan öğrenci, zayıfının olduğunu görünce soluğu arzuhalcide alır. İkinci yolda olduğu gibi karne üzerindeki notlar değiştirilir.

Peki, bu yalanlar, bu sahtekârlıklar niye. Neden öğrenciler bu yola başvuruyor.

Birçok anne baba çocuğunun karnesini silah olarak kullanıyor. Anne-babalar çocuklarının, en ufak bir yaramazlığında, hatasında Sen bunları yap, karne günü görüşeceğiz, karnende bir zayıf göreyim seni ne yapacağım. şeklinde tehditlerle öğrencileri karne stresine sokmaktadırlar. Birkaç kez de zayıf karneden dolayı sözlü ya da fiziki şiddete maruz kalan öğrenci kendini korumanın yolunu yukarıdaki gibi kendince basit yalanlarda buluyorlar. Ancak (yalanı tuttuğunda) daha büyük yalanların ve sahtekârlıkların temeli atılmış oluyor. Zaten öğrencisi ile ilgilenmeyen anne babalar bu yalanları yutuyor ve çocuklarına yalancılığın, sahtekârlığın yolunu açmış oluyorlar. Yalanlarını beslemiş ve büyütmüş oluyorlar.

Aşağıdaki hikâyeyi birçoğumuz biliriz.

"Çocuk bir gün elinde çalmış olduğu yumurta ile eve gelir. Annesi hoş görür. Biraz büyür tavuk çalar annesi hoş görür. Sonra işi daha da büyütür ve en sonun da yakalanır. Cezası idamdır. Son arzusunu sorarlar. Annemin dilini öpmek istiyorum der. Her kes şaşırır annesini getirirler. Annesi dilini uzatınca dilini ısırır. Neden yaptığını sorunca da; küçükken yumurta çalıp eve geldiğimde beni hoş karşılamasaydı, şimdi bunları yapmamış olacaktım der."

Çocuklarımızla ilgilenelim küçük yalanlara dahi izin vermeyelim.

Birçok anne-baba belki çocuğunun okulunun yolunu, çocuğunun kaçıncı sınıfta okuduğunu, öğretmeninin kim olduğunu, öğretmenin bayan mı erkek mi olduğunu, çocuğunun okuldaki-sınıftaki durumunu bile bilmez, sadece karnesini bilir.

"Ben parayı verdim, gerisini kendisi bilir. Okusun adam olsun. Bana zayıf getirmesin. Zayıfı olursa, sanayiye gönderirim, çoban yaparım. Falancanın çocuklarına bak ne güzel okuyorlar. Her dönem teşekkür takdir getiriyorlar."diyen anne-babaya da öğrenci gözüyle şunları söylemek istiyorum:

"Falancanın annesine/babasına bak. Nasıl da oğlu/kızı ile ilgileniyor. Benim babam hiç benimle ilgilenmiyor. Bu gün yine ;nın annesi,nin babası okula geldi. Öğretmenleri ile görüştü. Evde derslerine yardımcı oluyorlarmış. Benim babam gece 00.;te kahveden gelir veya işten gelir, annem gece 00.00;a kadar o dizi senin bu magazin programı benim kanal kanal dolaşır. Sonrada parayı verdim okuyun derler. Al parayı da sen oku bu şartlarda; dese bir öğrenci veli ne cevap verecek.

Bir baba çocuğuna, Atatürk senin yaşındayken sınıf birincisi ve okul birincisiydi."sen ne yapıyorsun dediğinde.

Çocukta babasına Atatürk senin yaşındayken de cumhurbaşkanıydı. Sen ne yapıyorsun" demiş.

Çocuklarımıza sözlerimizle değil davranışlarımızla örnek olmamız gerekir.